Skip to main content
Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu'nun bir savaşçısı, Suriye Demokratik Güçleri tarafından kontrol edilen bölgelere yönelik askeri harekat için hazırlıklar kapsamında 9 Haziran 2022'de Halep Valiliği kırsalında düzenlenen askeri bir geçit törenine katılıyor. © 2022 Anas Alkharboutli/picture-alliance/dpa/AP Images

Mayıs 2022'den bu yana, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'nin kuzeydoğusunda Halep idari bölgesindeki Tel Rıfaat ve Münbiç kentlerini hedef alacak bir askeri müdahale tehdidinde bulunuyor. Fırat Nehri'nin batısındaki bu iki şehir, Amerika Birleşik Devletleri destekli bir Kürt yönetime sahip silahlı bir grup olan Suriye Demokratik Güçleri'nin kontrolü altında. Grup, yarı bağımsız olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (AANES) tarafından idare edilen kuzeydoğu Suriye'nin büyük bir kısmını askeri olarak kontrol ediyor. Planlanan bu müdahale, Türkiye'nin 2016'dan bu yana kuzey Suriye'ye yaptığı dördüncü askeri müdahale olacak.  

Türkiye en son Ekim 2019'da Suriyeli muhalif silahlı gruplardan oluşan bir koalisyon olan Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu ile birlikte bölgeye askeri bir operasyon düzenledi. Türkiye, o zamandan beri, daha önce Özerk Yönetim tarafından kontrol edilen Ras el-Ayn (Kürtçe’de Serekaniye) şehri, Hasakeh iline bağlı bölgeler, Rakka iline bağlı Tal Abyad (Kürtçe’de Gire Spi) ve Ein Issa kasabaları arasında tutulan sınır bölgesinin bir bölümünü elinde tutuyor.

Aşağıdaki soru-cevap metninde Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'ye yeni bir askeri müdahale başlatması halinde savaş hukukundan doğan yükümlülüklerinin, mülteciler ve yerinden edilenlerle ilgili endişelerin, müdahalenin bölgede İslam Devleti (IŞİD) ile bağlantısı olduğu iddiasıyla alıkoyulan Suriyeliler ve yabancılar üzerindeki etkileri üzerinde duruluyor. Bu metin ayrıca, Kürt güçlerinin ve çatışmanın diğer taraflarının yakın zamanda yapılması muhtemel herhangi bir askeri müdahale sırasında benimsemeleri gereken insan hakları önceliklerini de ele alıyor. 

 

 

  1. Türkiye neden Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik bir askeri operasyon tehdidinde bulunuyor? 
  2. Suriye'nin kuzeyindeki mevcut insani durum nedir? 
  3. Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yaptığı önceki müdahalelerin sonuçları ne oldu? 
  4. Suriye'ye herhangi bir askeri operasyonu sırasında Türkiye'nin uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülükleri nelerdir?  
  5. Askeri operasyonlarından kaçmak isteyen sivillere karşı Türkiye'nin ve diğer tarafların uluslararası hukuktaki yükümlülükleri nelerdir?
  6. Türkiye'nin askeri harekâtı sonucunda elinde tuttuğu bölgelerde sivillere yönelik uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülükleri nelerdir?  
  7. Kuzeydoğu Suriye'de Kürt yetkililerin ve diğer silahlı grupların insan hakları karnesi nedir? 
  8. Suriye'nin kuzeydoğusunda veya çevresinde başka hangi silahlı gruplar faaliyet gösteriyor? 
  9. Türkiye'nin Suriyeli mülteci krizine yönelik mevcut tepkisi nedir? 
  10. Güvenli bölgeler” veya “güvenli alanlar” nedir? 
  11. “Güvenli bölgeler" güvenli miydi?  
  12. Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'ye yönelik askeri müdahalesi, kuzeydoğu Suriye'de keyfi olarak tutulan İslam Devleti (IŞİD) şüphelisi erkek, kadın ve çocuklar için ne anlama gelmektedir?  

 

  1. Türkiye neden Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik bir askeri operasyon tehdidinde bulunuyor? 

Erdoğan, Suriye Demokratik Güçlerinin en büyük unsurları olan Halk Koruma Birliklerinden (YPG ve YPJ) algılanan tehdide yanıt olarak Suriye'nin kuzeydoğusunda 32 kilometre derinliğinde bir “güvenli bölge” oluşturma hedefini uzun zamandır dile getirmekteydi. Türkiye hükümeti YPG ve YPJ’yi Türkiye topraklarında on yıllardır süren bir çatışma içinde olduğu silahlı Kürdistan İşçi Partisi'ne (PKK’ya) bağlı terörist gruplar olarak değerlendiriyor. Türkiye'nin kuzey Suriye’ye yaptığı ve Kürt güçlerini geri çekmeyi amaçlayan daha önceki askeri müdahalelerinde birçok insan hakları ihlali söz konusuydu.  

Belirtilen ikinci bir amaç ise bölgeye Türkiye'den bir milyon Suriyeli mültecinin zorla yerleştirilmesiydi. Türkiye, geçici koruma altında 3,6 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.  Suriyeli mültecilerin yaklaşık 500.000'i İstanbul'da. Türkiye, diğer tüm ülkelerden daha fazla, Avrupa Birliği'nin (AB) tamamındakilerin ise neredeyse dört katı kadar mülteciye sahip. Ancak Türkiye, bireylerin ciddi insan hakları ihlali riski altında olacağı bir ülkeye geri gönderilmesini yasaklayan bağlayıcı yükümlülüğe de uymamaktadır.

Suriye'nin kuzeydoğusunda gönüllü bir medya ve araştırma kuruluşu olan Rojava Enformasyon Merkezi’ne (Rojava Information Center) göre, Türkiye'nin insansız hava araçlarıyla düzenlediği saldırılar ve Türkiye destekli Suriye güçlerinin Suriye Demokratik Güçleri'nin elindeki kuzeydoğu Suriye’de bulunan kent ve kasabalara yönelik bombardımanı son aylarda yoğunlaşarak aralarında çocukların da bulunduğu sivillerin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu.

Suriye Demokratik Güçleri, 11 Ağustos'ta yaptığı açıklamada, 8 Ağustos'ta gerçekleşen üç ayrı operasyon sırasında Türk askerlerinin öldürüldüğünü bildirdi.

Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve İran, Suriye'nin kuzeydoğusuna yapılacak bir başka Türkiye müdahalesine karşı alenen uyarıda bulundu. 

 

  1. Suriye'nin kuzeyindeki mevcut insani durum nedir? 

On yıl süren çatışmalar Suriye'nin altyapısını ve sosyal hizmetlerini büyük oranda tahrip ederek büyük insani ihtiyaçlara yol açtı. 2021 yılı başında 13 milyondan fazla Suriyeli’nin insani yardıma ihtiyacı vardı. Suriye'nin kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında, çoğu ülke içinde yerlerinden edilmiş milyonlarca insan, sınır ötesinden gelen gıda, ilaç ve diğer hayat kurtarıcı yardımlara dayanıyor.  

Rusya, 2020'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni dört yetkili sınır kapısından üçünü kapatmaya zorlayarak kuzeydoğuya yönelik BM sınır ötesi yardımının tümüyle kesilmesine ve kuzeybatıya yardım dağıtımın zorlaşmasına sebep oldu. Şu anda, kuzey Suriye'nin tamamı, BM tarafından sağlanan tüm insani yardım ve tıbbi malzemelerini sivillere ulaştırmak için Türkiye'den Suriye'nin kuzeybatısına açılan yalnız bir sınır kapısına dayanıyor. 12 Temmuz 2022'de, Rusya'nın hayati öneme sahip yardımların teslimatının 12 ay daha uzatılmasını veto etmesinin ardından, Güvenlik Konseyi bunun yerine altı aylık bir uzatmaya ve kış ortasında yeni bir oylama yapılmasına karar verdi. Karar BM yardım kuruluşlarının hazırlıklarını zorluyor. 

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi tarafından hazırlanan 20 Haziran tarihli bir rapora göre, yalnızca Suriye'nin kuzeybatısında gıda güvensizliği rekor seviyelere ulaştı. Gıda fiyatları keskin bir şekilde artmaya devam ediyor, temel hizmetler ciddi şekilde sınırlı kalıyor ve ülkedeki 2,8 milyon insan yerinden edildi. Kamplarda veya gayri resmi yerleşkelerde yaşayan 1,7 milyon insandan 800,000'i çadırlarda yaşıyor. Çadırların birçoğu eski, kalabalık ve aşırı hava koşullarına uygun değil. 

Türkiye'nin beklenen askeri operasyonunun kapsamı henüz bilinmemekle birlikte, herhangi büyük bir müdahalenin binlerce kişiyi daha yerinden etmesi ve halihazırda sınırlarında olan insani yardımları sınırlaması muhtemeldir. 

 

  1. Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yaptığı önceki müdahalelerin sonuçları ne oldu? 

Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'ye askeri müdahaleleri insan hakları ihlalleriyle doluydu. Bugün Türkiye'nin kontrol ettiği bölgelerde Türkiye ve yerel Suriyeli gruplar sivillerin haklarını ihlal ediyor ve onların özgürlüklerini cezasızlıkla kısıtlıyorlar. 

Ekim 2019 müdahalesi sırasında ve hemen sonrasında, Türkiye ve Türkiye tarafından desteklenen bir devlet dışı silahlı grup olan Suriye Milli Ordusu, ayrım gözetmeksizin yerel Kürt nüfusa ait sivil yapıları bombaladı ve özel mülkleri sistemli bir şekilde yağmaladı. Kontrol ettikleri Kuzeydoğu Suriye'de yüzlerce insanı alıkoydu, Kürt güçlerini, siyasi aktivistleri ve acil müdahalede bulunanları yargısız infaz etti.

Aralık 2019 itibariyle Türkiye makamları ve Suriye Milli Ordusu, ömür boyu hapis cezasına yol açabilecek ciddi suçlamalarla yargılanmak üzere Suriye'nin kuzeydoğusundan Türkiye'ye en az 63 Suriye vatandaşını gözaltına alarak yasa dışı yollarla Türkiye'ye göndermişti. Birçoğunun Türkiye'de devam eden davalarının sonucunu beklerken tutuklu oldukları bildirildi. Suriye Milli Ordusu'nun Türkiye'nin askeri operasyonlarıyla yerlerinden edilen Kürt ailelerin evlerine dönmelerini de engellediği anlaşılıyor.

BM Suriye Soruşturma Komisyonu'na göre, Türkiye destekli güçler, en az 30 tecavüz vakası da dahil olmak üzere, kontrol altındaki bölgelerde kadınlara ve erkeklere yönelik cinsel şiddet de uyguladı. 2021'de, Avrupa merkezli Suriyeli sivil toplum örgütü olan Hakikat ve Adalet için Suriyeliler, Suriye Milli Ordusu'na bağlı gruplarının çocukları da işe aldığını ve bu tür vakaların en az 20'sini belgelediklerini bildirdi.  

Türkiye ve Türkiye destekli gruplar ayrıca Suriye'nin kuzeydoğusunda Kürtlerin elinde bulunan bölgelere yeterli suyun teminini de sağlayamadılar. Bu bölgelerde yaşayan yaklaşık 460.000 kişi Ras el-Ain (Serekaniye) kasabası yakınlarındaki Allouk su istasyonundan gelen suya bağımlıdır. İstasyonun su arzı, Ekim 2019'da Türkiye ve Türkiye destekli güçler tarafından devralınmasının ardından birçok kez kesintiye uğradı. 

Türkiye'nin 2018'de Afrin'e askeri müdahalesi, Birleşmiş Milletler'e göre onlarca sivilin ölümüne ve on binlerce kişinin yerinden edilmesine neden oldu.  İnsan Hakları İzleme Örgütü o dönemde Suriye'nin kuzeybatısına düzenlenen ve 23 sivilin hayatını kaybettiği üç saldırıyı araştırmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sivillerin zarar görmesini en aza indirmek için gerekli tüm önlemleri alıp almadığını sorgulamıştı.

Türkiye destekli devlet dışı silahlı gruplar aynı zamanda Afrin'deki Kürt sivillerin mülklerine onlara bedel ödemeksizin el koydular, yıktılar ve yağmaladılar, savaşçıları ve onların ailelerini çevre sakinlerinin evlerine yerleştirdiler. Yerel aktivistler, o esnada ilgili grupların yasadışı gözaltı, işkence ve kaybolmaya varan en az 86 kötüye kullanımını bildirdi. 

 

  1. Suriye'ye herhangi bir askeri operasyonu sırasında Türkiye'nin uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülükleri nelerdir?  

Uluslararası hukuka göre, Türk Silahlı Kuvvetleri, askeri operasyonlar sırasında sivil can kaybını, sivillerin yaralanmasını ve sivil nesnelere verilen zararı önlemek ve her halükârda bunları en aza indirmek için mümkün olan tüm önlemleri almalıdır. Bu TSK'nın, sivil kayıpları önlemek için tasarlanan savaş araçları ve yöntemleriyle ilgili olarak uluslararası standartlara ve prosedürlere sıkı sıkıya uyması, hava saldırılarını ve düşman ve sivil kayıplarını düzenli ve şeffaf bir şekilde rapor etmesi gerektiği anlamına gelir. 

Savaş hukuku, sivillere veya askeri amaçlar için kullanılmadıkları sürece sivil yapılara yönelik saldırıları katiyen yasaklar. Askeri ve sivil hedefler arasında ayrım gözetmeyen saldırılar da yasaklanmıştır. Saldırılar orantılı olmalı, yani beklenen herhangi bir sivil kayıp veya sivil binalara verilen hasar öngörülen somut askeri avantaja göre aşırı olmamalıdır. 

Türkiye, operasyonlarından kaynaklanan sivil kayıpları derhal, tarafsız ve kapsamlı bir şekilde soruşturmalıdır. Uluslararası insancıl hukuk ihlallerinden kaynaklanan sivil ölümlerden sorumlu olanları tespit etmeli ve savaş suçları içermeleri durumunda ceza davaları da dahil olmak üzere onları sorumlu tutmalıdır. Türkiye, haksız sivil ölümleri ve yaralanmaları için tazminat ödemelerinde, sivil hasarlar için uygun "taziye" veya "iyi niyet" ödemelerinde (ex gratia) bulunmalıdır. 

 

  1. Askeri operasyonlarından kaçmak isteyen sivillere karşı Türkiye'nin ve diğer tarafların uluslararası hukuktaki yükümlülükleri nelerdir?  

Savaş kuralları, çatışmanın tüm taraflarının, sivilleri savaş alanlarından veya savaşçıların konuşlandırıldığı yerlerden tahliye etmek için mümkün olan tüm adımları atmalarını ve ayrılmak isteyen sivillerin tahliyelerini engellememelerini gerektirir. 

Türkiye ve çatışmanın tüm tarafları sivillerin devam eden çatışmadan kaçmalarına ve yardım almalarına izin vermekle yükümlüdür. Çatışmanın tarafları, kaçan sivillerin güvende olmasını ve insani yardıma erişebilmelerini ve her zaman insani yardım personelinin güvenliğini sağlamalıdır. 

Türkiye'nin 2018'de Afrin'e müdahalesi sırasında Suriye Demokratik Güçleri'ne bağlı silahlı gruplar sivillerin kaçmasını engellediler ve onları aktif çatışmaların yaşandığı bölgelerde kalmaya zorladılar. Suriye hükümeti de Türkiye'nin askeri harekâtından kaçan sivillerin hükümetin kontrolü altındaki bölgelere girmesini engelledi. 

 

  1. Türkiye'nin askeri harekâtı sonucunda elinde tuttuğu bölgelerde sivillere yönelik uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülükleri nelerdir?  

Toprak ele geçiren bir güç veya kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet gösteren herhangi bir yerel grubun destekçisi olarak Türkiye makamları, kendi yetkililerinin ve onların emri altındakilerin keyfi olarak kimseyi alıkoymamalarını, kötü muamele veya ihlallerde bulunmamalarını sağlamalıdır. 

Türkiye, kişisel kullanım için özel mülkiyetlere el konulmamasını, yağmalanmamalarını sağlamalıdır. Savaş kurallarına göre bu yasaktır ve bir savaş suçu teşkil edebilir. Savaşçıların kendi ailelerini barındırmak da dahil olmak üzere kişisel kullanım için mülk ele geçirmelerine izin verilemez. Savaş kuralları ayrıca askeri zorunluluk nedeniyle meşru olmadıkça mülklere zarar verilmesini de yasaklar. 

Savaş kuralları her ne kadar Türkiye makamlarının işgal altındaki topraklarda sivilleri güvenlik gerekçesiyle geçici olarak alıkoymalarına izin verse de ilgili makamlar ister tutuklama ister yargılama amacıyla olsun Suriye vatandaşlarını işgal altındaki bir bölgeden Türkiye'ye göndermemelidirler.  

Yetkililer iddia olunan ihlalleri araştırmak ve sorumluların uygun şekilde cezalandırılmalarını sağlamakla yükümlüdür. Astlarının işlediği suçları bilen veya bilmesi gereken ancak bunları önlemek veya cezalandırmak için herhangi bir işlem yapmayan komutanlar komuta sorumluluğu gereği cezai olarak sorumlu tutulabilirler. 

Türkiye, destek verdiği silahlı grupları incelemeye tabi tutmalı, uluslararası insancıl hukuka uymalarını bir destek verme koşulu haline getirmeli ve uyup uymadıklarını denetlemelidir. Keyfi tutuklama, kötü muamele ve yağmanın hukuka aykırı olduğunu ve sahadaki grupların kötüye kullanımlarına ilişkin muteber iddiaların tümünün soruşturulmasını teminat altına alması gerekir. 

 

  1. Kuzeydoğu Suriye'de Kürt yetkililerin ve diğer silahlı grupların insan hakları karnesi nedir? 

YPG liderliğindeki Kürt ve Arap silahlı gruplardan oluşan bir ittifak olan Suriye Demokratik Güçleri, Suriye'nin kuzeyinde büyük toprak kazanımları elde ettiği sırada IŞİD'le savaşmak amacıyla Ekim 2015'te kuruldu. ABD ve diğer Batılı ülkeler Amerika liderliğindeki IŞİD Karşıtı Koalisyon kapsamında aşırılıkçı silahlı gruba karşı mücadelede Suriye Demokratik Güçlerini aktif olarak destekledi ve silahlandırdı. 

Suriye Demokratik Güçleri, aralarında aktivistlerin, gazetecilerin ve öğretmenlerin de bulunduğu sivillere yönelik toplu gözaltılar gerçekleştirdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2017 yılında SDG tarafından kontrol edilen hapishanelerde işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin bildirimler aldı. Bölge sakinlerinin bildirdiğine göre SDG, suçlamada bulunmaksızın adil yargılanma güvencelerini ihlal ederek insanları hapsetti. Yerel aktivistler ayrıca SDG'nin kendi kontrolündeki kamplarda Rakka ve Deir-Ezzor illerinden gelen yerinden edilmiş kişilerin hareket özgürlüğünü kısıtladığını bildirdi.

Temmuz 2022'nin sonlarında, Türkiye ile gerginliğin arttığı bir dönemde, SDG'nin en az 16 aktivist ve medya çalışanını gözaltına aldığı bildirildi. Suriye İnsan Hakları Ağı'na göre gözaltılar "casusluk" bahanesiyle yapıldı.

SDG ile ortaklaşan ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyon, kuzeydoğu Suriye'de sivil ölümler ve yıkımla sonuçlanan ve ayrım gözetmeyen saldırılarda bulunarak uluslararası insancıl hukuku da ihlal etti. 

Suriye'nin kuzeydoğusunda ve çevresinde faaliyet gösteren Kürt güçleri ve diğer silahlı gruplar için insan hakları öncelikleri, sivil kayıpları önlemek için tüm uygulanabilir önlemleri almayı, yasadışı saldırı iddialarını soruşturmayı ve sivillerin savaştan güvenli bir şekilde kaçmalarını sağlamayı da içermelidir.

Kuzeydoğu Suriye'de bulunan bölgeleri etkin bir şekilde kontrol eden tüm taraflar yerinden edilenlere yeterli destek sağlamalı, sahadaki birliklerinin çatışma alanında kalmayı tercih edenleri taciz etmemelerini, onları keyfi olarak alıkoymamalarını veya onlara kötü muamelede bulunmamalarını sağlamalıdır.  

 

  1. Suriye'nin kuzeydoğusunda veya çevresinde başka hangi silahlı gruplar faaliyet gösteriyor? 

ABD, Suriye'nin kuzeydoğusunda IŞID'i Mağlup Etmek İçin Küresel Koalisyonun bir parçası olarak yaklaşık 900 asker bulunduruyor. Birleşik Krallık da Küresel Koalisyonun bir parçası olarak Suriye'nin kuzeydoğusunda sahada yer alan birliklere sahip. Ocak 2022'de el-Hasaka bölgesinde IŞİD'den bir hapishaneyi geri almak için 10 günlük bir çatışma sırasında aktif rol oynadılar. 

Türkiye çatışmayı tırmandırma konusunda tehditlerde bulunmaya devam ederken, Rusya ve Suriye hükümet güçleri Suriye'nin kuzeyindeki varlıklarını güçlendiriyor gibi görünmektedir. Hem Suriye hem de Rus askeri güçlerinin Suriye'de savaş suçları ve muhtemel insanlığa karşı suçlar işlediğine ilişkin kayıtlar mevcut.  

 

  1. Türkiye'nin Suriyeli mülteci krizine yönelik mevcut tepkisi nedir? 

Türkiye, dünyanın en fazla sayıda mülteci ve sığınmacısına ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Türkiye, 2016 yılında Avrupa Birliği ile Yunanistan ve adalarına daha fazla göçün önlenmesi karşılığında milyarlarca euro'luk yardım yapılmasını içeren bir anlaşmaya imza attı.

Türkiye, sığınma talebinde bulunan tüm Suriyeliler için otomatik olarak geçerli olduğu Türk yetkililer tarafından ifade edilen “geçici koruma” yönetmeliği kapsamında kayıtlı yaklaşık 3,6 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Bu, BM mülteci kurumunun “Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğunun uluslararası mülteci korumasına ihtiyaç duyduğu” ve “devletlerin Suriye vatandaşlarını ve geçmiş sakinlerini Suriye'ye zorla geri göndermemeleri gerektiği" yönündeki tutumunu yansıtıyor.  

Yaklaşık 200.000 Suriyeliye Türk vatandaşlığı verildi. Türkiye'deki bazı Suriyelilerin başarılı işler kurmasına, okula devam etmelerine, üniversitelerden mezun olmalarına rağmen birçok Suriyeli büyük yoksulluklar ve zorluklarla karşı karşıya kalıyor ve okulu erken bırakıyor. Türkiye'nin kayıt dışı ekonomisinde Türk vatandaşlarının kazandıklarından daha düşük ücretlerle istihdam ediliyorlar. Türkiye'nin BM Mülteci Sözleşmesi'ne koyduğu coğrafi sınırlama kapsamında, Suriyelilere ve Türkiye sınırlarının güney, doğu ve kuzeyindeki ülkelerden gelen diğer kişilere Türkiye'de tam mülteci statüsü verilmemektedir.   

Türkiye, 2015'in başından bu yana çatışmadan kaçan Suriyelilere sınırlarını neredeyse tamamen kapattı. Suriyeliler Türkiye'ye ulaşmak için kaçakçılara daha sık başvurmak zorunda kaldılar. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2015'in sonlarında ve 2018'de, Türkiye sınır muhafızlarının kaçakçılar aracılığıyla Türkiye'ye geçen Suriyelileri yakaladığını, bazı durumlarda onları dövdüğünü, onlara ateş ettiğini, öldürdüğünü veya yaraladığını, onlarca kişiyi Suriye'ye geri ittiğini veya alıkoyup sınır dışı ettiğini belgelemiştir. 

Avrupa Birliği, Mart 2016'da Türkiye ile yaptığı anlaşma kapsamında Türkiye'nin Suriyeli sığınmacıların Yunanistan'dan iade edilebileceği güvenli bir ülke olduğunu savunuyor. Türkiye AB'nin güvenli üçüncü ülke kriterini hiç sağlamadı. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün yakın tarihli bir araştırması Suriyeli mültecilerin hukuka aykırı şekilde İstanbul ve Türkiye'nin diğer şehirlerinden sınırdışı edildiğini, Yunanistan'dan zorla geri gönderilen her Suriyeli'nin Suriye'ye geri gönderilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. 

Son iki yılda başta Suriyelilere olmak üzere yabancılara yönelik ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına dayalı saldırılarda artış olduğuna dair işaretler var. 10 Ağustos 2021'de Suriyeli bir genç tarafından bıçaklanan bir Türk gencin öldüğü kavgadan bir gün sonra Ankara'da bir mahallede Suriyelilerin iş yerlerine ve evlerine gençlerden oluşan bir grup saldırdı. Suriyeli genç ve başka bir Suriyeli çocuk cinayetten yargılanıyor.

Muhalefetten siyasetçiler mülteci karşıtı duyguları körükleyen konuşmalar yaptılar ve Suriyelilerin savaşta tahrip edilen ülkelerine geri gönderilmeleri gerektiğini söylediler. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın koalisyon hükümeti, Türkiye'nin 2023'te gerçekleşmesi muhtemel cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinden önce muhalefet partilerinin mülteci sorununu bir koz haline getirmelerine karşılık vermek amacıyla Suriyelileri kuzey Suriye'de Türkiye'nin kontrolündeki bölgelere yerleştirme vaatlerinde bulundu. 

Mülteci karşıtı duyguların hâkim olduğu bu ortamda, Türkiye yüzlerce Suriyeli erkeği ve bazı erkek çocuklarını hukuka aykırı bir şekilde Suriye'nin kuzeyine sınır dışı ediyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü yakın zamanda, Türkiyeli yetkililerin ve güvenlik güçlerinin yüzlerce Suriyeli mülteciyi yakaladığını, alıkoyduğunu ve genellikle "gönüllü" geri dönüş formlarını imzalamaya zorlayarak onları Öncüpınar (Bab al-Salam) ve Cilvegözü (Bab al-Hawa) sınır kapılarından kuzey Suriye'ye sınır dışı ettiğini belgeledi.   

Türkiye, uluslararası hukukun bir parçası olan ve hiç kimsenin zulüm, işkence veya diğer kötü muamele ya da hayati tehlike ile karşı karşıya kalacağı bir yere geri gönderilmesini yasaklayan geri gönderme yasağına uymakla yükümlüdür. Türkiye ayrıca, insanları zarar görecekleri yerlere geri dönmeye zorlamak için alıkoyma, şiddet veya şiddet tehdidi kullanamaz. İnsan Hakları İzleme Örgütü bu bağlamda aşağıdaki önerilere dikkat çekmektedir: 

  • Eğer bir askeri müdahale olursa, Türkiye sınırlarını ihtiyaç sahiplerine açmalı ve çatışmadan kaçanların Türkiye'ye sığınmasına izin vermelidir. 
  • Türkiye, gönüllü geri dönüş formlarının kötüye kullanımına tamamen son vermek de dahil olmak üzere Suriyeli mültecilerin yasadışı olarak kuzey Suriye'ye sınır dışı edilmesini derhal durdurmalıdır. 

 

  1. “Güvenli bölgeler” veya “güvenli alanlar” nedir? 

“Güvenli bölgeler” veya “güvenli alanlar”, silahlı çatışmanın taraflarının mutabakatıyla belirlenen ve askeri güçlerin konuşlandırmayacağı veya saldırı gerçekleştirmeyeceği alanlardır. Bu alanlar geçmişte BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla da oluşturulmuştur. Çatışmanın bazı taraflarının veya tüm taraflarının hava operasyonları yürütmesinin yasaklandığı “uçuşa yasak” bölgeleri içerebilirler. Bu alanlar, çatışmalardan kaçan sivilleri korumak ve insani yardıma erişmelerini kolaylaştırmak için tasarlanmıştır. BM barış güçleri veya diğer güçler bu alanları savunabilir.

1949 Cenevre Sözleşmeleri ve ek protokolleri özellikle güvenli alanlardan veya güvenli bölgelerden bahsetmese de, benzer düzenlemeler olan, özellikle “emniyet bölgeleri” ve “askerden arındırılmış bölgeler" tanımlamıştır. Askerden arındırılmış bölgeler, çatışmanın taraflarının sivillerin uluslararası insancıl hukuk veya savaş yasaları kapsamında sağlananlara ek olarak koruma alabilecekleri konusunda anlaştıkları binalar veya küçük bölgelerdir. Cenevre Sözleşmeleri çatışma taraflarının sivillerin güvenliğini artırmak için özel anlaşmalar yapmalarına da izin vermektedir. 

Güvenli bölgelerin oluşturulmasının, sivillerin belirlenen güvenli bölgenin içinde veya dışında olup olmadıklarına bakılmaksızın, sivilleri hedef alan saldırıların uluslararası insancıl hukuk kapsamında yasak olması üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Güvenli bölgeler dışındaki siviller kasıtlı saldırılara karşı korunmaya devam etmektedir. 

 

  1. “Güvenli bölgeler" güvenli miydi?  

Uluslararası deneyim “güvenli bölgeler” ve “güvenli alanların” nadiren güvenli kaldığını göstermiştir. Bu tür alanlar genellikle içlerindeki sivil nüfus için önemli tehlikeler oluşturmaktadır. Yeterli güvenceler sağlanmadığında, güvenlik vaadi bir yanılsama olabilir ve "güvenli alanlar" kasıtlı saldırılara maruz kalabilir. İnsani yardım kuruluşları üzerinde, güvenli bölgelere erişimi kontrol eden askeri güçler tarafından kuruluşların tarafsızlık, yansızlık ve bağımsızlık gibi insani yardım ilkelerini tehlikeye atacak şekilde iş birliği yapmaları yönünde baskılar da olabilir. 

Güvenli bölgeler oluşturan taraflar, gerçekten koruma sağlamak yerine kaçan sivillerin sınırları aşmasını önlemek için bu bölgeleri kullanmayı düşünebilirler. Bu bölgeler sığınmacıların komşu ülkelere kaçmalarını engellemek ve mültecileri kaçtıkları ülkeye iade etmek için bahane olarak kullanılmıştır. 

Ek olarak, bazen sivil nüfusa karışan askeri personelin güvenli bölgeden yaptığı saldırılar, bölgeyi gerçekten güvenli olmanın aksine askeri bir hedef haline de getirebilir. Askeri kuvvetler, güvenli bölgeden çocuklar da dahil olmak üzere savaşçı da edinebilir.

Güvenli bölgeler ve alanlar, ülke içinde yerinden edilenlerin kamplarda karşılaştığı sorunlara da maruz kalmaktadır. Örneğin güvenli bölgede kalanlar işe veya çiftliklerine erişemeyebilir ve bu nedenle yiyecek, su ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere yardımlara bağımlı kalırlar. Kadınlar, gergin sosyal dengeler, aşırı kalabalık ortam ve iş, su, yakacak odun veya diğer nedenlerle dışarı çıkmak zorunda kalmaları nedeniyle daha fazla cinsel şiddete maruz kalabilmektedir. BM barış güçleri veya yetkili diğer kişiler kuralları uygulayarak düzeni sağlayabilecek yetenek ve imkanlara sahip olmayabilir. 

Kısacası, sivilleri korumayı başaran güvenli bölgelere ilişkin tarihi kayıtlar Bosna-Hersek'te Srebrenitsa, Ruanda'daki Kibeho, Sri Lanka'daki Mullaitivu gibi olumsuz örnekler dikkate alındığında zayıf kalmaktadır. 

Kasım 2019'da Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'ye yaptığı son saldırının ardından İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'nin desteklediği Suriyeli devlet dışı silahlı grup olan Suriye Milli Ordusu'na bağlı gruplar tarafından Türkiye'nin etkili kontrol uyguladığı bölgelerde yürütülen bir dizi insan hakları ihlalini belgeledi. Belgelenen ihlaller arasında yargısız infaz ve zorla kaybetmelerin yanı sıra mülklere el konulması, yağmalanması ve Kürtlerin geri dönüşünün engellenmesi yer alıyor. Bu ihlallere ilişkin kayıtlar, Türkiye'nin önerdiği “güvenli bölgelerin” güvenli kalmamasını çok olası hale getirmektedir.  

 

  1. Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'ye yönelik askeri müdahalesi, kuzeydoğu Suriye'de keyfi olarak tutulan İslam Devleti (IŞİD) şüphelisi erkek, kadın ve çocuklar için ne anlama gelmektedir?  

Yaklaşık 60.000 erkek, kadın ve çocuk, IŞİD'le bağlantılı oldukları iddiasıyla, Suriye'nin kuzeydoğusundaki kapalı kamplarda ve hapishanelerde aşırı kalabalık, son derece aşağılayıcı ve çoğu zaman hayati tehlike arz eden koşullarda tutulmaktadır. Çoğu 2019'un başından beri, bazıları ise beş yıldan uzun süredir tutuluyor. Bölgesel yetkililerin Mayıs ayında İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne verdiği bilgiye göre 41.000'den fazlası yabancı; bunların yaklaşık dörtte üçü Iraklı, 12.000'den fazlası ise 60 farklı ülkeden geliyor.  

Yabancıların büyük bir bölümünü, çoğu 12 yaşın altında olan çocuklar oluşturmaktadır. Hiçbiri alıkoyulma hallerinin gerekliliğini veya yasallığını belirlemek üzere hâkim önüne çıkarılmamıştır. Bu da alıkoymaları keyfi ve hukuka aykırı hale getirmektedir.  

 

Alıkoyulanlar yeterli yiyecek, temiz su, tıbbi bakım ve barınaktan yoksunlar. Yüzlerce kişi kamplarda ve cezaevlerinde önlenebilir hastalıklar, kazalar veya şiddet nedeniyle hayatını kaybetti. İnsani yardım grupları, Türkiye'nin askeri müdahalesinin temel ihtiyaçlar konusunda daha fazla kıtlığa yol açabileceği konusunda uyarıyorlar. Ayrıca alıkonanları koruyan SDG ve bölgesel Asayiş güvenlik güçleri Türk güçleriyle savaşmak için muhtemelen bölgeden alınacaklar. Bu durum hem alıkonanlara yönelik güvenlik tehlikesini hem de IŞİD destekçisi olduğundan şüphelenilen kişilerin kaçma ve ayaklanma ihtimalini artırabilir. 

Halihazırda yavaş ve parça parça gerçekleşen yabancıların ülkelerine geri gönderilmesi, ev sahipliği yapan ülkelerin diplomatlarını veya diğer vatandaşlarını devam eden bir savaşın ortasında kuzey Suriye'ye gönderme konusundaki endişeleri nedeniyle muhtemelen askıya alınacaktır. Türkiye'nin 2019'daki askeri müdahalesi sırasında, SDG kendi güçlerini alıkonanları korumaktan çekti. Türkiye'nin bir hava saldırısında vurulan kapalı bir kamptakiler de dahil olmak üzere çok sayıda mahpus alıkonma yerlerinden kaçtı. 

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.