Yılın son altı ayında, hükümet gazetecileri kitlesel olarak gözaltına aldı, çok sayıda medya organını kapattı ve seçilmiş muhalif siyasetçileri hapse attı. Aralarında öğretmenlerin, yargıçların ve savcıların da olduğu 100.000'den fazla kamu çalışanını, hukuki prosedürleri ve yargı süreçlerini işletmeden görevden çıkarttı ya da gözaltına aldı, yüzlerce sivil toplum grubunun faaliyetlerini durdu ve hükümetin yargı üzerindeki kontrolunu tahkim etti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson, "Türkiye'nin hükümeti, demokrasiyi güçlendirmek için partiler arasında oluşmuş darbe karşıtı birlikten yararlanmak yerine, eleştirel seslerin ve muhaliflerin üzerine acımasızca gitmeyi tercih etti" dedi. Williamson "yüzbinlerce insanın hukuki prosedürler veya yargı süreçleri işletilmeden görevden çıkartılması veya tutuklanması, bağımsız medya'nın susturulması ve Kürt muhalafetinin milletvekillerinin hapse atılmasıyla birlikte, Türkiye son bir nesilin en ağır krizine girdi," şeklinde konuştu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu sene 27. defa yayınlanan 687 sayfalık dünya raporunda, 90'dan fazla ülkenin insan hakları alanındaki uygulamalarını gözden geçiriyor. Örgütün İcra Direktörü Kenneth Roth, rapor için yazdığı giriş makalesinde yeni bir populist otoriterler neslinin insan haklarını çoğunluğun iradesine engel olarak görmeye başladığını ve bu nedenle insan haklarının korunması kavramını tersyüz etmeye çalıştığını söylüyor. Küresel ekonomi tarafından geride bırakıldığını düşünenler ve şiddet suçlarının mağduru olmaktan giderek daha çok korkanlar için insan haklarına saygılı demokrasinin üzerine inşa edildiği değerlerin bir kez daha teyit edilmesi açısından sivil toplum grupları, medya ve kamuoyu çok önemli roller üstlenecekler.
Darbe girişimi sonucunda en az 241 vatandaş ve hükümete bağlı emniyet görevlisi öldü. Darbeciler Türkiye'nin parlementosunu avcı uçaklarıyla bombaladı. Darbe girişimi sonrasında hükümet olağanüstü hal ilan etti, binlerce askeri hapse attı ve kamu çalışanlarına, polislere, öğretmenlere, hakimlere ve savcılara yönelik kitlesel bir tasviye hareketi başlattı. Hükümet, terörle mücadele yasalarını istismar ederek, Temmuz'daki darbe girişimini planlamakla suçladığı Amerika'da yaşayan din adamı Fethullah Gülen'in takipçilerinin üzerine yürüdü. Kitlesel gözaltılar ve gözaltında tutulan kişilerin kötü muamele görmesine yönelik güvencelerin kaldırılması, gözaltında işkence ve diğer kötü muamele biçimlerine ilişkin bildirimlerin artmasına yol açtı.
Çoğunlukla Kürt nüfusun yaşadığı güneydoğudaki çatışmaların 2016'da hız kazanması da, bölgede ciddi ve yaygın insan hakları ihlallerine yol açtı. Bu ihlalleri Kürt siyasal hareketine yönelik sert baskılar ve aralarında demokratik bir şekilde seçilmiş milletvekillerinin ve belediye başkanlarının da bulunduğu binlerce Kürt aktivistin hapse atılması takip etti. 2016 yılında Türkiye'nin önemli şehirlerinde tekrar tekrar yaşanan ve aşırılıkçı grup IŞİD veya Kürt militan grubu TAK ile bağlantılı olduğu iddia edilen kişiler tarafından yapılan bombalama eylemleri de yüzlerce kişinin ölümüne yol açtı.
Türkiye ayrıca, AB ile, Yunanistan'a geçmiş mültecilerin zorla iade edilmesini kabul ettiği bir anlaşma yaparken, bir yandan da 2.7 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmayı sürdürdü. Türkiyeli sınır muhafızlarının Suriye sınırındaki mültecileri geri ittiğine ve Türkiye'ye geçerek kendilerini emniyete almak isteyen bazı mülteciye ateş ettiğine ilişkin bildirimler de yıl boyunca geldi.