(İstanbul) - İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin neredeyse tüm sınırlarını Suriyeli sığınmacılara kapattığını ve sınırdan geçmeye çalışırken yakaladığı Suriyelileri kısa yoldan geri ittiğini bildirdi. Suriyeliler İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, Türkiye'deki sınır görevlilerinin kendilerini sınırda veya sınırın yakınında durdurduklarını, bazı durumlarda dövdüklerini ve kendilerini ve daha onlarca kişiyi Suriye'ye geri ittiklerini veya gözaltına aldıktan sonra yüzlerce başka kişiyle birlikte kısa yoldan sınırdışı ettiklerini anlattılar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ekim ayının ikinci yarısında Suriye'deki hava bombardımanlarından veya diğer şiddet eylemlerinden kaçarak Türkiye'ye gelen 51 Suriyeli ile görüştü. Görüşülenlerin tamamı, Türkiye'ye sadece kaçakçılar aracılığıyla girilebildiğinin Suriyeliler arasında yaygın bir bilgi olduğunu kaydettiler. Görüşülen kişiler, kadın, erkek ve büyük korku içindeki çocukların gece yarısı, etraftan gelen silah sesleri arasında, dağlık arazideki yasadışı geçiş noktalarına tırmanarak ilerlemeye çalıştıklarını anlattılar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nde kıdemli mülteci araştırmacısı olan Gerry Simpson "Türkiye'nin sınırları kapatması, hamile kadınları, çocukları ve yaşlı, hasta ve yaralıları Suriye savaşının dehşetinden kaçmak uğruna Türkiye sınır görevlilerinin eziyetine maruz bırakıyor” dedi ve şunları ekledi: “Türkiye Suriyelilere büyük bir cömertlikle ev sahipliği yapmaktadır ve güvenlik sebebiyle sınırlarını özenle koruma hakkına da sahiptir, ancak sığınmacıları savaş bölgesine dönmeye zorlamamalıdır" dedi.
Kasım ayı ortası itibarıyla, Türkiye'de yaklaşık 2,200,000 kayıtlı Suriyeli bulunuyordu. Bu nüfusun 250,000 kadarı Türkiyeli yetkililerce yönetilen 25 kampta yaşıyor. Eylül ayında, Türkiye 2011 yılından beri Suriyeli mülteciler için 7.6 milyar dolar harcadığını açıkladı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'nin mültecilere ev sahipliği yaptığı ve destek verdiği için övgüyü hak ettiğini, ancak sığınacak yer arayan insanlara sınırlarını açık tutma yükümlülüğünün de sürdüğünü belirtti.
Türkiye sınırlarını neredeyse tüm Suriyelilere son olarak Mart ayı başında iki kez kapattı ve yalnızca acil tıbbi bakıma ihtiyacı olan bazılarının geçmesine izin verdi. Suriyeliler kaçak yolları kullanarak Türkiye'ye ulaşmayı sürdürdüler. Ancak, sınır bölgeleriyle ilgili geniş bilgiye sahip Güneydoğu'dan kaynaklara göre Türkiye, Suruç'taki 20 Temmuz saldırısından bu yana gayrı resmi sınır geçiş noktalarında da tedbirleri arttırmaya başladı.
Görüşülen kişilerin çoğu İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, Eylül ayından bu yana Rusya ve Suriye'nin Halep ve İdlib'e yönelik hava saldırıları yüzünden sonunda Suriye'yi terk etmek zorunda kaldıklarını söylediler. Ayrıca, aşırı yoksulluk, elektrik ve temiz suyun olmaması, kısıtlı insani yardım ve nitelikli personel eksikliği ve tıbbi tesislerdeki aşırı yığılma nedeniyle tıbbi bakımın kötüleştiğinden de söz ettiler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, sınır denetiminin artırılmasından sonra, Suriyelilerin kaçakçılar aracılığıyla geceleri kalabalık gruplar halinde sınırı geçmeye devam edebildikleri Antakya'nın güney doğusunda tek bir nokta bulabildi. Görüşülenlerin neredeyse tamamı, buranın Türkiye'ye geçmek için en iyi nokta olduğu bilgisinin kendi yaşadıkları yerlerde herkesçe paylaşıldığını anlattılar. Buradaki yoğunluğun sebebi, dağlık arazide geçişleri kontrol altına almanın Türk yetkililer açısından, sınırın kuzey ve doğusundaki düzlük alanlara oranla daha zor olması.
Görüşülen kişiler, geceleri sınırı geçmek için yüzlerce -bazı günlerde binlerce- Suriyelinin bölgede toplandığını söylediler. Birçoğu, kaçakçılar kendilerine sınırı geçmeyi denemenin güvenli olduğunu söyleyinceye kadar beklediklerini, bekleme süresinin bir hafta bile sürebildiğini anlattı.
Görüşmeciler, sınır muhafızlarının ateş açtığını duyan grupların dağıldığını ve bu yüzden akrabaların birbirlerinden, hatta çocukların anne-babalarından ayrıldığını kaydettiler. Söz konusu dağlık arazide sınırı geçmenin ne denli zor olduğunu vurgulayan görüşmeciler, yaşlıların bazen dik inişlerde düştüklerini anlattılar. Bir kadın, yaşlı bir adamın bu şekilde düşüp öldüğünü söyledi. Bazı gruplar, çok dik yokuşlarda kadınları ve çocukları yukarı çekmek için kadınların örtülerinden halat yaptıklarını anlattılar. Görüşmeciler geçişte zorlanması muhtemel akrabalarından, Suriye’ye dönüp orada kalmalarını, çünkü sınırı geçmenin çok zor olacağını istediklerini ifade ettiler.
Simpson, "Hayatlarını kurtarmak için kaçtıktan ve gece yarısı Türkiye sınırından güvenli bir yere kelimenin sözlük anlamıyla sürünerek geçtikten sonra yaşadıkları tükenmişlik ve çaresizlik yüzlerinden okunabiliyor. Türkiye savaştan kaçan insanlara bu zorlukları yaşatmamalı" dedi.
Türkiye 1951 Mülteci Sözleşmesi’ni, yalnızca Avrupa’dan kaçanlara mülteci statüsü tanıyan coğrafi kısıtlamayı tutarak onayladı. Ancak geleneksel uluslararası mülteci hukuku ve uluslararası insan hakları hukuku uyarınca, nonrefoulement (geri göndermeme) ilkesine de saygı göstermek durumunda. Bu ilke hükümetleri, kişileri zulüm, işkence veya insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele veya ceza görme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı bir yere geri göndermekten men ediyor. Ayrıca, sığınmacıların sınırda reddedilmesini de, bu uygulama sığınmacıları bu tür tehditlere maruz bırakacağı gerekçesiyle yasaklıyor.
Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı, Suriye ile ilgili son ülke rehberinde “an itibarıyla şiddet ülkenin her tarafına yayılmıştır” ifadesini kullanarak “tüm ülkeleri, Filistinli mülteciler ve Suriye'nin diğer daimi sakinleri de dahil olmak üzere Suriye’den kaçan herkese topraklarını açmaya ve iltica talebinde bulunmalarına olanak vermeye” teşvik ediyor.
1 Ocak’tan Kasım sonuna kadar, yaklaşık 420,000 Suriyeli Yunanistan üzerinden Avrupa Birliği’ne (AB) ulaşabilmek için Türkiye’yi botlarla terk etti. AB hükümetleri, Avrupa’ya gelen mültecilerin sayısı karşısında giderek artan endişeler doğrultusunda, Avrupa’ya göçmen akışını azaltmayı amaçlayan bir eylem planını müzakere ediyorlar. Eylem planının son taslağında AB ve Türkiye’nin “AB’ye düzensiz göçmen akışını önlemek için işbirliğini güçlendirecekleri” kaydediliyor. İlk taslak “daha fazla düzensiz göçmenin Türkiye’ye gelişinin ve mülteci ve göçmenlerin Türkiye’den AB’ye düzensiz geçişlerinin önlenmesine” atıfta bulunuyor.
AB’nin Türkiye’yle yürüttüğü –ve muhtemelen 3 milyar Avroluk yardım paketi ile Türkiye vatandaşları için vize muafiyeti içeren- müzakerelere bakıldığında, AB’nin hâlâ göçmen akışını durduracak işbirliğini garantilemek için teşvik vermeye çalışıyor olabileceği görülüyor. Buna karşılık İnsan Hakları İzleme Örgütü, eylem planının son halinde, AB’nin Türkiyeli yetkililerden Suriyelilerin Türkiye’de iltica talebinde bulunabileceklerine dair bir taahhüt almaları gerektiğini bildirdi.
AB ayrıca Türkiye’ye, çatışmadan kaçan Suriyelilere yardım etmesine ve korumasına destek olmak için hatırı sayılır bir finansal katkıda bulunmalı ve gerekli diğer destekleri sağlamalıdır. Ancak bu yardım, iltica arayışında olan sığınmacıları engellemek koşuluna bağlı olmamalıdır.
Simpson, “Suriyelilerin savaş bölgesine geri itilmeye değil, korunmaya ihtiyacı var. Türkiye, AB ve ABD sıkı bir işbirliği içinde, Suriyelilerin hayatlarına yönelik tehditlerden kaçarak hak ettikleri korumayı elde etmelerini sağlamak için birlikte çalışmalıdır” dedi.
Sınırda Geri İtmeler, Şiddet, Ailelerin Ayrı Düşmesi
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ekim ayının son iki haftası boyunca, Antakya ve İstanbul’da 51 Suriyeliyle, Suriye’den Türkiye’ye geçmeye çalışırken yaşadıkları zorluklar hakkında görüştü. Görüşülenlerin büyük çoğunluğu görüşmeden yalnızca birkaç saat –veya en fazla bir kaç gün- önce sınırı geçmişlerdi ve Türkiye sınır muhafızlarını atlatmak için saatlerce uğraştıktan sonra ne kadar yoruldukları ve sarsıldıkları yüzlerinden okunabiliyordu.
Görüşülenlerden altısı, Suriye’ye geri dönmeye zorlandıklarını anlattılar. Üçü, sınırı geçtikten kısa süre sonra Türk sınır muhafızlarının kendilerini durdurduklarını, bir gece askeri üste gözaltında tuttuktan sonra diğer yüzlerce kişiyle birlikte Suriye’ye geri gönderildiklerini kaydettiler. Üçü ise, sınır muhafızlarının kendileriyle birlikte düzinelerce kişiyi sınırdan derhal geri ittiğini söylediler. Geri gönderilenlerden dördü, Türkiye sınır muhafızlarının kendilerini dövdüklerini ifade ettiler.
Dört kişi daha Türkiye sınır muhafızlarının onlarca kişiyi Suriye’ye geri gönderdiğine tanıklık ettiklerini kaydederken, diğer dört tanık da düzinelerce kişinin sınırı geçtikten kısa süre sonra durdurulduklarını gördüklerini ama sonra bu kişilere ne olduğunu bilmediklerini aktardılar.
Türkiye sınır muhafızlarının kendilerini Suriye’ye geri gitmeye zorladığını söyleyenler daha sonraki girişimlerinde fark edilmeden Türkiye’ye geçmeyi başarmışlardı.
Hama’dan bir kişi, kendisinin ve birlikte hareket ettiği 10 kişilik grubun 16 Ekim’de yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Hava kararır kararmaz Türkiye’ye geçmeye çalıştık ama telleri geçtikten sonra Türk polisi bizi buldu. Bizi daha önce yakaladıkları yaklaşık 50 Suriyelinin yanına yürüttüler. Sonra hepimizi yaklaşık 20 dakikalık yürüme mesafesindeki bir tepenin üzerinde bulunan bir askeri üsse götürdüler. Burada aralarında birçok kadın ve çocuğun da olduğu yaklaşık 200 Suriyeli vardı. Bazıları bize sınırı geçerken durdurulduklarını anlattılar. Hepimizin isimlerini kaydettiler ve bütün gece bizi orada tuttular. Ertesi gün hepimizi -yaklaşık 250 kişiydik- sınıra geri götürüp Suriye’ye dönmemizi söylediler.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Ağustos-Ekim arasında Türkiye’ye resmi geçiş kapıları olan Bab al-Hawa ve Bab al-Salama civarından Suriye’ye geri itilen Suriyelilerle konuştu. Ailesi ve diğer 20 Suriyeliyle birlikte 10 Ekim civarında Bab al-Hawa yakınlarından geçmeye çalışan bir erkek, Türkiye sınır muhafızlarının grubu durdurduğunu, kendisinin ve diğer bazı erkeklerin başlarına ve göğüslerine vurduklarını, yakındaki bir askeri üsse götürüldükten sonra Suriye’ye geri gönderildiklerini anlattı.
Ağustos ayı ortalarında Bab al-Salama yakınlarından sınırı geçmeye çalışan diğer bir erkek de, sınır muhafızlarının içinde bulunduğu 20 kişilik grubu Türkiye’ye geçer geçmez durdurduklarını ve dikenli tellerin içinden geçerek Suriye’ye geri gitmeye zorladıklarını söyledi.
Dört kişi, Türk sınır muhafızlarının kendilerini durdurduktan kısa süre sonra ve Suriye’ye geri göndermeden önce dövdüklerini belirtti.
17 Ekim’de Türkiye’ye geçen Dar’a’dan bir Suriyeli şunları anlattı:
“Bir kaçakçı eşliğinde, 20 kişiyle birlikte gece geç vakit Türkiye’ye geçtim. Yaklaşık yarım saat, sık sık silah sesleri duyarak ve duraklayarak yürüdük. Yakınlardan Türkçe bağrışmalar ve silah sesi duyunca hepimiz paniğe kapıldık ve dört bir yana kaçıştık. Ben, Suriye’de hava bombardımanında yaralandığı için kaçamayan bir adama yardım ettiğim için koşamadım. Polis birçoğumuzu yakaladı. Bir polis tüfeğinin dipçiğiyle kafamın arkasına ve kaburgalarıma vurunca düştüm ve kanamaya başladım. Ardından bir başka muhafız başımı tekmeleyip gözlüklerimi kırdı. Canım o kadar yandı ki, acıdan kustum. Bana neden saldırdıklarını bilmiyorum. Belki de kaçakçı sanmışlardır. Sonra bizi alıp tekrar sınıra götürdüler, silahlarını bize doğrultarak Türkçe bağırdılar. Sınırı geçip Suriye’ye döndük.”
Üç kişi de sınırı geçerken silah sesleri duyan grubun dört bir yana kaçarak dağılması sonucunda akrabalarından ayrı düştüklerini anlattı.
Türkiye’ye 15 Ekim’de geçen Dar’a'dan gelen 34 yaşındaki Suriyeli bir kadın, Türkiye sınırına ulaşabilmek için babası, kocası, beş kızı ve yeğeniyle Suriye’yi boydan boya geçmelerinin üç hafta sürdüğünü söyledi. Nihayet iki gün önce sınırı geçtiklerinde başlarına neler geldiğini ise şöyle anlattı:
“Bizimle birlikte 20 kişi daha ve bir kaçakçı vardı. Sonra yoğun silah sesleri duyduk ve ayrılıp farklı yönlere koşmaya başladık. Kocamı ve beş çocuğumu kaybettim ve şu an nerede olduklarına dair en ufak bir fikrim yok. Babam ve yeğenim benimle kaldılar; Türkiye’de bir köye ulaşıncaya kadar saatlerce yürüdük. Bizim gruptan başkaları da akrabalarını kaybetti ve hiçbirimiz onları nasıl bulacağımızı bilmiyoruz.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü, insanların geçiş yaptıkları sınır noktasının Türkiye tarafını da ziyaret etti. Sınırın öte tarafındaki Suriye köyü bu noktaya yalnızca birkaç kilometre uzakta. Ancak, sınırı geçen Suriyelilerin söylediğine göre kaçakçılar, Türkiye sınır muhafızlarına yakalanmamak için grupları 12 saat kadar sürebilen güzergâhları dolaştırarak bu tarafa geçiriyorlar. Birçok kişi karanlıkta dağlık arazide ilerlerken yaşlıların, hamile kadınların, küçük çocukların ve Suriye’de yaralanmış insanların maruz kaldıkları eziyeti dile getirdi. İki kişi, yaşlı erkeklerin dik yamaçlardan inerken düştüklerini ve kaçakçıların yardım etmeye kalkışılması halinde grubun Türk sınır muhafızlarının dikkatini çekeceğini söylemesi üzerine geride bırakıldıklarını anlattı.
Erkek kardeşinin ölümüne yol açan Rus hava bombardımanlarından kaçan 40 yaşındaki Halepli bir erkek, 19 Ekim’de karısı ve üç çocuğuyla Türkiye’ye nasıl geçtiğini şöyle anlattı:
“İki kaçakçı, yaklaşık 50 kişiden oluşan grubumuzu gece boyunca birçok tepeye çıkarıp indirdi. Birçok köpek havlaması ve silah sesleri duyduk; yakalanmaktan çok korkuyorduk. Çocuklar neredeyse sürekli ağlıyordu. Bazen o kadar dik yokuşlardan tırmanıyorduk ki, çocukları ve kadınlardan bazılarını en dik yamaçlardan ve kayalardan yukarı çekmek için kadınların örtülerinden halat yapıyorduk. Çok zor ve yorucuydu.”
Türkiye’nin Suriye Sınırını Kapatması
Sınır kimi zaman kapatılsa da, 2014 yılında çatışmalardan kaçan Suriyeliler resmi sınır geçiş noktalarından kimlik belgeleriyle ya da belgesiz bir şekilde Türkiye’ye geçmeyi sürdürdüler. Ancak 1 Ocak’ta Türkiye makamları, Türkiye’ye geçmek isteyen Suriyelilerin geçerli seyahat belgesine sahip olmasını gerektiren yeni bir dizi kuralı yürürlüğe koydu.
Mart ayı başlarına kadar Suriyeliler sadece, o esnada halen açık olan iki resmi sınır kapısını kullanarak Türkiye’ye giriş yapıyorlardı. Bunlardan biri Antakya’nın yaklaşık 30 km doğusunda, Reyhanlı yakınlarındaki Cilvegözü/Bab al-Hawa sınır kapısı ile Gaziantep’in yaklaşık 50 km güneydoğusunda, Kilis civarındaki Öncüpınar/Bab al-Salama sınır kapısıydı. 9 Mart’ta Türkiye makamları iki geçiş noktasını da kapatacaklarını ve yalnızca yardımların ve izin verilen ticaret için gidenlerin geçişine izin vereceklerini bildirdiler. Türkiye’nin Suriye sınırına yakın bölgelerde bulunan hükümet dışı kuruluşların belirttiğine göre Kasım ayında sınırlar henüz açılmamıştı.
Türkiye’de, sınır bölgeleri hakkında kapsamlı bilgiye sahip olan kaynaklara göre, o zamandan beri Türkiye, bu iki sınır kapısından yalnızca iki grup insanın ülkeye girmesine izin veriyor: çok ağır yaralı olan ve Suriye’de tedavisi mümkün olmayan kişiler ile Türkiye’nin acil yardım kuruluşunda kayıtlı olan ve kısa süreliğine Suriye’ye gidip dönmek için özel izin verilenler.
Görüşülen Suriyelilerden biri, 18 Ekim’de Bab al-Hawa sınır kapısına ulaştığında, haftalardır sınırda bekleyen binlerce Suriyeliyle karşılaştığını söyledi. Bekleyenler, Türkiye makamlarının kendilerine, sadece Türkiye’de kayıtlı olup da Kurban Bayramı’nı kutlamak için geçici olarak Suriye’ye gidenlerin geçmelerine izin verildiğini söylediklerini aktardı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Tel Abyad sınır kasabasındaki şiddetli çatışmalardan kaçan çoğu Suriyeli yaklaşık 25,000 kişinin Haziran ortasında Urfa’nın 50 kilometre güneyindeki Akçakale sınır kapısından veya yakınından Türkiye’ye girdiğini, ancak bu geçişin Türkiye güvenlik güçlerinin havaya uyarı ateşi açmak ve basınçlı su sıkmak suretiyle insanları sınırdan geri itmeye çalıştıkları bir ortamda, mültecilerin sınırı kapatan tellerden atlayarak geçmesiyle mümkün olabildiğini kaydetti.
Türkiye’nin güney sınır bölgelerindeki durum hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, Temmuz’a kadar Suriyelilerin kaçakçılar aracılığıyla, genellikle Antakya’nın kuzey ve güneydoğusundaki dağlık sınır bölgelerinden Türkiye’ye geçmeye devam ettiklerini anlattılar. Bu bölgeler, doğudaki görece düzlük bölgelerden daha zor kontrol edilebildiği için tercih ediliyor. Kaçakçılar İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, bazı sınır bölgelerinde çok az sınır muhafızı varken, diğer bölgelerdeki sınır görevlilerinin de gece geçiş yapanları genellikle görmezden geldiklerini anlattı.
Ancak 22 Temmuz’da, IŞİD’in eğitim verdiği biri tarafından Suruç’ta gerçekleştirilen ve 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan intihar saldırısından iki gün sonra Türkiye, Suriye’yle olan 822 kilometrelik sınırının güvenliği için 150 kilometrelik bir duvar inşa edilmesi, dikenli tellerin güçlendirilmesi ve 365 kilometrelik bir hendek kazılması gibi tedbirleri de içeren adımlar atacağını açıkladı. 10 Ekim’de başkentteki bir barış mitinginde yine IŞİD bağlantılı kişilerce gerçekleştirilen ve 102 kişinin ölümüyle sonuçlanan çifte canlı bomba saldırısı Suriye’deki çatışmaların Türkiye’ye etkileri konusundaki kaygıları derinleştirdi.
Temmuz sonundan bu yana Türkiye sınır muhafızlarının, Suriyelilerin Türkiye’ye geçmesini engelledikleri vakaların sayısı giderek arttı. Sınır bölgeleriyle ilgili bilgi sahibi olan kaynakların belirttiğine göre bu durum, artık birçok Suriyelinin kontrolü halen zor olan tek bir gayri resmi geçiş noktasını kullanarak ülkeye girdiği anlamına geliyor.
Türkiye Suriye içinde, Suriyeli mültecilerin dönebilecekleri “tampon bölge” adını verdiği bir alan yaratılması yolundaki önerisini savunmaya devam ediyor.
Hava Bombardımanlarından ve Yoksulluktan Kaçan Suriyeliler
Ekim'de Türkiye’nin kapalı tutulan sınırlarına ulaşmalarından önce de buradaki Suriyelilerin birçoğunun hayatları tehlikedeydi ve inanılmaz zorluklar çekiyorlardı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü kişilerden 10’u Suriye’de yaşadıkları şiddeti ve son derece zorlu koşulları anlattı. Sürekli hava saldırısı korkusuyla yaşamak, yiyecek ve yardım yokluğu ve kötü sağlık hizmetleri bu zorlukların başında geliyordu. Halep ve İdlibli birçok kişi, nihayet Suriye’den kaçmaya karar vermelerine neden olan asıl sebebin, Ekim ayında şiddetlenen hava saldırılarının bitmek bilmez korkusuyla yaşamak olduğunu söyledi.
Msharehli bir kadın şunları anlattı:
“Evimizin üç kilometre ilerisindeki bir köye yapılan hava saldırısında 50 kişinin öldüğünü duyduk. Bu bardağı taşıran son damlaydı. Elektriğimiz, gazımız ve işimiz olmadığı için büyük zorluk içindeydik ve çocuklar da okula gidemiyordu. Ama hava saldırısıyla öldürülme korkusuna katlanmak mümkün değildi. Gecenin köründe yola çıktık ve iki gün sonra da evimizin bir bombardımanda yıkıldığını öğrendik.”
Al-Sakhur’dan bir erkek de şunları söyledi:
“Ne zaman üstümüzden bir uçak geçse çocuklar korkudan titriyor ve ağlıyorlardı. Hava saldırılarına hedef olmamak için geceleri ışıklarımızı kısmak zorundaydık. Çok az yardım geliyordu ve o yardımlar da ancak insanlar köylerden kaçıp gittiğinde kalanlara yetiyordu.”
Çatışmalar sağlık tesislerine çok ağır hasar verdi. Birçok doktor Suriye’yi terk ettiği için, karmaşık işlemleri yapmak hemşireler ve teknisyenler gibi uzmanlığı olmayan sağlık çalışanlarına kaldı. Birçok hastanede ilaç yok. Bazı hastaneler sürekli hava saldırısına uğruyor.
Bir hemşire şöyle dedi:
“Saha hastanelerinde en çok yapılan ameliyat, ampütasyonlar (organ kesme). Uzman ve eleman yokluğu, birinin hayatını kurtarmak için bacağını ya da kolunu kesip hastanın yaşamasını ümit etmek anlamına geliyor. Bir saldırıdan sonra yaralı sayısı çok olduğu için herkesi kurtarmamız mümkün olmuyor. Doktorlar ve hemşireler aşırı çalışıyor ve yorgunluktan tükeniyorlar.”