(Beyrut) – İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı açıklamada, Türkiye ve Suriye Milli Ordusu'nun, Suriye'nin kuzeydoğusunda en az 63 Suriye vatandaşını gözaltına alarak müebbet hapis cezasını gerektirebilecek suçlamalardan yargılamak üzere yasadışı şekilde Türkiye'ye götürdüklerini ifade etti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından elde edilen belgeler, alıkonulan kişilerin Suriye'de gözaltına alındıklarını ve Kuzeydoğu Suriye'de bir işgal gücü olan Türkiye'nin Dördüncü Cenevre Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal eder şekilde Türkiye'ye nakledildiklerini göstermektedir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Orta Doğu Direktör Yardımcısı Michael Page, “Türkiye yetkilileri, işgalci bir güç olarak, Kuzeydoğu Suriye'de işgal kuralları uyarınca keyfi gözaltı ve kişileri kendi topraklarına nakletme yasağı da dahil olmak üzere halkların haklarına saygı göstermekle yükümlüdür" dedi. Page, “Bunun yerine yetkililer, Suriyelileri gözaltına alarak Suriye'de gerçekleştiği iddia edilen faaliyetlerle ilgili kuşkulu ve belirsiz suçlamalardan yargılanmak üzere onları Türkiye'ye götürerek yükümlülüklerini ihlal ediyorlar” dedi.
Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye gerçekleştirdiği askeri operasyon sonrasında bölgenin kontrolünü ele geçirmesinin ardından, Türkiye yetkilileri ve Türkiye destekli muhalif Suriye hükümeti karşıtı grupla ilişkili bir silahlı grup olan Suriye Milli Ordusu, Ekim ve Aralık 2019 tarihleri arasında Suriye'nin kuzeydoğusundaki Ras al-Ayn'da (Serekaniye) Suriye vatandaşlarını gözaltına aldı. Kürtler ve Araplardan oluşan bu kişiler, iddia edilen suçlar Suriye'de gerçekleşmesine rağmen savcılık makamları tarafından Türk Ceza Kanunu kapsamında suç işlemekle itham edildiler ve Türkiye'deki cezaevlerine nakledildiler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Suriye'de 63 Suriye vatandaşının gözaltına alınmasına ilişkin toplamı yaklaşık 4.700 sayfadan oluşan dava dosyalarına ulaştı ve belgeleri inceledi. Avukatlardan ve alıkonanlara yardım eden bir grup olan Kürt İnsan Hakları Gözlem Komitesinden elde edilen belgeler arasında nakil ve sorgu kayıtları, iddianameler, polis tutanakları ve tıbbi raporlar yer alıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca tutuklu sekiz kişinin yakın akrabalarından altı kişiyle ve iki tutuklunun avukatlarıyla da görüşme yaptı. Tutuklu bu sekiz kişiden beşine ilişkin belgeler incelenen dosyalarda yer alıyor.
Diğer gruplar tarafından yayınlanan raporlar ve başkaca deliller, Türkiye'ye yasadışı olarak transfer edilen Suriyelilerin gerçek sayısının yaklaşık 200 olabileceğini göstermektedir. Türkiye hükümeti yanlısı haber kaynaklarında yer alan haberlerin, yakın zamanda gözaltına alınan ve Türkiye'ye nakledilen Suriye vatandaşlarına atıf yapması uygulamanın devam ettiğini gösteriyor.
Dosyalarda yer alan Türkiye makamlarına ait resmî belgelerdeki suçlamalar arasında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, terör örgütüne üyelik ve kasten öldürme fiilleri yer almaktadır. Suçlamalar esas olarak alıkonanların Suriye'nin kuzeydoğusunda Kürt yönetimi Demokratik Birlik Partisi (PYD)'nin silahlı kanadı olan Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile bağlantılı olduklarına ilişkin ispatlanmamış iddialara dayanıyor. Türkiye hükümeti ve mahkemeleri, PYD ile YPG'yi bir ve aynı olarak görüyor ve onları Türkiye'nin onlarca yıldır çatıştığı silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile yakından bağlantılı buluyor. Türkiye hem PKK’yi hem de PYD’yi terör örgütleri olarak görüyor.
Belgelerin İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından yapılan incelemesi, Türkiye makamlarının birçok dosyada tutuklu kişilerin Kürt yetkililerin öncülüğündeki aktif savaşçılar olduklarına veya suç işlediklerine dair delil sunmadığını göstermektedir. Tutukluların aile üyeleri ve akrabaları, alıkonanların parti içinde idari veya düşük seviyeli pozisyonlar üstlendiklerini aktardılar.
Akrabalarının tutuklanmasına tanık olanlar, 14 Ekim 2019'da öğleden sonra saat 1 civarında, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu'na bağlı silahlı bir grubun 15 kişinin evlerine baskın yaptıklarını, onları gözaltına aldıklarını ve Suriye'nin sınır kasabası olan ve 9 Ekim 2019 tarihinden itibaren Suriye Milli Ordusu ile Türkiye’nin kontrolü altında bulunan Mabrouka’ya götürdüklerini ifade ettiler. Tutukluların aileleri, daha sonra yakınlarından haber alamadıklarını ve yakınlarının Türkiye'nin Şanlıurfa ilindeki bir hapishaneye transfer edildiklerini yaklaşık bir buçuk ay sonra öğrendiklerini ifade ettiler. Türkiye yasalarına göre, aile üyelerinin gözaltına alınan akrabalarıyla iletişim kurabilmeleri için Türkiye'de kayıtlı bir telefon numarasına ihtiyaçları var, ancak Aralık 2020 itibariyle iki aile halen yakınlarıyla doğrudan iletişim kurabilmiş değil.
İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından incelenen matbu iddianamelerde, Türkiye'deki savcılık makamları suçun yerini Şanlıurfa, Türkiye olarak belirtirken, dosyada yer alan nakil belgeleri ve ayrıntılı raporlar iddia edilen herhangi bir suç fiilinin Suriye'de gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Tutukluların savcılığa verdiği ifadelerin de yer aldığı kayıtlar, onların Suriye'de gözaltına alındıklarını ve daha sonra Türkiye'ye nakledildiklerini gösteriyor.
Türkiye, Ekim 2019'da işgal ettiği Kuzeydoğu Suriye'nin bazı bölgelerinde işgalci bir güç konumundadır. Çünkü Şam'daki Suriye hükümetinin rızası olmadan bölgede etkili bir kontrole sahiptir. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin 49. maddesi, “himaye gören şahısların işgal altındaki topraklardan işgalci gücün topraklarına zorla götürülmelerinin ya da bireysel veya kitlesel olarak zorunlu göç ettirilmelerinin her koşulda yasak" olduğunu öngörmektedir. Bu yasak, zorla nakil veya zorla göç ettirilenlerin sivil veya savaşçı olup olmadığına bakılmaksızın geçerlidir.
İddianameler, yakalananların tamamının YPG'li savaşçılar olduğunu iddia ederken, çoğu vakada belgeler bu iddiayı destekleyecek hiçbir delil sunmamaktadır. Delil yer alan birkaç dosyada ise, tutukluların birinin telefonunda YPG'nin desteklendiği bir video kaydı ile diğer iki vakada YPG üniformaları yer almaktadır.
Aile üyeleri, tutukluların bir kısmının PYD üyesi olduğunu ancak idari görevlerde bulunduklarını, silahlı YPG ile beraber savaşmadıklarını veya silah taşımadıklarını ifade ettiler.
Akrabalardan dördü, gözaltından kısa süre sonra Suriye Milli Ordusu'nun kendileri ile iletişime geçtiğini ve alıkonan yakınlarını geri getirmek karşılığında para istediklerini ifade etti. Alıkonanlardan yalnız birinin ailesi, yakınlarının serbest bırakılması için 10.000 ABD doları tutarında bir ücret ödeyebilmiş. O kişi de Türkiye'ye gönderilmemiş.
Belgeler arasında tutuklulara ait fotoğraflarda kötü muamele ile uyumlu çürük, yarık dudak ve diğer izler bulunuyor. Tutuklulardan birinin kardeşi, kardeşinin kendisine telefonda, gözaltına alındığında Suriye Milli Ordusu tarafından dövüldüğünü ve daha sonra Türkiye güvenlik güçleri tarafından da dövüldüğünü söylediğini aktardı.
Hem Türkiye güçleri hem de Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu, tutuklulara insanca davranma ve onlara tüm haklarından faydalanmalarını sağlamayı da mecbur kılan uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukuna uymak zorundadır. Uluslararası hukuk keyfi gözaltıları yasaklamakta ve yetkililerin tüm gözaltıları düzgün bir şekilde kayda almasını, gözaltına alınan bir kişi hakkında bilgi almak isteyen herkese onların durumlarının ve nerede olduklarının bilgisini vermelerini gerektirmektedir. Tutukluların aileleriyle iletişim kurmalarına izin verilmelidir.
Ekim 2020'de Şanlıurfa Ağır Ceza Mahkemeleri, 63 Suriyeliden beşini müebbet hapse mahkûm etti. Birinin babası "oğlum 36 yıl hapis cezası aldı, cezayı azaltmak için [istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesine] Gaziantep'e gönderdiler, ancak aynı şekilde geri döndü. Yargıcın cezası kara bir ceza ... bu cezalarda merhamet yok” dedi.
Tutukluların avukatları bazı davaların temyiz incelemesinde olduğunu ifade ettiler.
Page, “Bu Suriyeliler kötüye kullanılan yargılamalar için yasadışı olarak Türkiye'ye transfer edilmekle kalmadılar, aynı zamanda olağanüstü derecede acımasız şekilde mahkemeler bu kişilere Türkiye'de mümkün olan en yüksek cezayı, şartlı tahliye olmadan ömür boyu hapis cezasını verdi" dedi.
Gözaltılar
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye ve Suriye Milli Ordusu’nun bölgeyi işgal etmesinden kısa bir süre sonra Ekim 2019'da gözaltına alınanlardan yedi kişinin beş akrabasıyla görüşme yaptı.
Gözaltılara tanık olan akrabalar, 14 Ekim 2019 günü öğleden sonra saat 1 civarında, 20 silahlı adamı taşıyan iki veya üç aracın köye girdiğini söylediler. Silahlı kişiler, 15 kişinin evine baskın yapıp onları gözaltına aldılar. Vakalardan en az ikisinde, silahlı kişiler onları durdurmaya çalışan akrabaları dövüp kötü muamelede bulundular.
Köy sakinleri, silahlı grubu, Türkiye tarafından desteklenen silahlı muhalefet gruplarından oluşan bir koalisyon olan Suriye Milli Ordusu’nun bir kolu olarak tanımladılar. Bir adam, araçların Suriye Milli Ordusu’nun 20. mangasının adını ve amblemini taşıdığını söyledi. Dört köylü, manga liderinin adının Abu Barzan olduğunu söyledi.
Tutukluların akrabalarından üçü, silahlı grubun yakınlarını nereye götürdüğünü sorduklarını ve “Mabrouka” cevabını aldıklarını söyledi. Silahlı grup, akrabalara gözaltına alınanların Kürt yönetimi için savaştığını ve onları sorgulamak için birkaç saatliğine götürdüklerini söyledi.
Akrabalardan beşi, gözaltına alındıktan birkaç gün sonra akrabalarıyla temaslarını kaybettiklerini ve bir buçuk ay sonra yakınlarının Şanlıurfa'daki Hilvan T tipi cezaevine nakledildiğini öğrendiklerini söyledi. Belgeler Türkiye'ye naklin 19 Ekim- 21 Ekim tarihleri arasında gerçekleştiğini göstermektedir.
Belgeler
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Suriye'de gözaltına alınan ve 11 Ekim 2019- 6 Aralık 2019 tarihleri arasında Türkiye'ye nakledilen 63 Suriye vatandaşına ait isimlerin, iddianamelerin, tıbbi raporların ve iddia edilen delillerin ayrıntılı şekilde yer aldığı Türkiye hükümetine ait 4.700 sayfalık resmî belgeyi elde etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü bu belgeleri Kürt İnsan Hakları Gözlem Komitesi'nden ve tutukluların iki avukatından aldı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu belgelerin Türkiye mahkemeleri ve polisine ait gerçek belgeler olduğunu tespit etti. Bunlar arasında iddianameler, nakil belgeleri, tıbbi raporlar ve polis tutanakları yer alıyor. 63 kişinin tümü hakkında iddianame olmasa da iddianameler büyük ölçüde aynı metnin taslak kopyaları gibi görünüyor. İddianamelerde yer alan birçok sayfa, Türkiye mahkemelerinin Kuzey Suriye'deki Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kürt liderliğindeki Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile ilişkilendirdiği silahlı Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) geçmişini anlatıyor. Belgeler arasında haber raporları da bulunuyor ancak haberlerde yer alan bilgileri suçlanan kişilerle ilişkilendirmiyor. İddianamelerde bireyler hakkında kısa paragraflar bulunuyor ancak suç işlendiklerine dair güvenilir herhangi bir kanıt yer almıyor.
Türkiye'ye yasadışı nakledilme
Belgeler, akrabaları ile görüşülen sekiz kişiden yedisinin gözaltına alındığını ve nakledildiğini doğruladı. Yöneltilen iddianamelerde Şanlıurfa gözaltı yeri ve suçun işlendiği yer olarak gösterilmesine rağmen, bireylerin iddia edilen faaliyetlerinin sadece Suriye'de gerçekleştiği belirtiliyor ve bu kişilerin Suriye topraklarında gözaltına alınıp Türkiye'ye nakledildiklerine ilişkin belgeler sunuluyor.
Bir kısım aile üyesi tutuklanan yakınlarıyla doğrudan iletişime geçebildi ve Türkiye'de olduklarını doğruladı. Diğerleri, avukatlar gibi aracılar vasıtasıyla akrabalarının konumlarını belirleyebildiler.
İddianamelerde, Türkiye'nin savcılık makamlarının Şanlıurfa Valiliği'nin yetkilerini Suriye'de belirlenen bölgelere genişletmek yönünde fiili bir karar verdikleri görülüyor.
Nakillerin cezaevinde yakınlarıyla temas kuramayan veya onları ziyaret edemeyen aileler üzerinde de doğrudan bir etkisi bulunuyor. Bir yıldan uzun süredir alıkonan bir kişinin eşi:
"En büyük endişem çocuklar. Her gün bana babalarını soruyorlar. Ve bu soruları sorduklarında, onlar için üzülüyorum. Ne diyeceğimi bilmiyorum çünkü gerçekten babalarının ne zaman döneceğini bilmiyorum. Bu uzun süreli cezalar beni endişelendiriyor. Geri dönseler bile, çocuklar tamamen büyüyecek. Ev geçindirmek bir sorumluluk ve kocam yanımda beni desteklemeden kendi başıma idare edemem – bir el diğeri olmadan alkışlayamaz.” diyor.
Türkiye'de yargılamalar ve davalar
Belgelere göre, tutuklananlardan 10'u hariç hepsi, şu anda Türkiye ve Suriye Milli Ordusu’nun kontrolü altında bulunan ancak daha önce Suriye'nin kuzeydoğusundaki bölgeleri kontrol eden Kürtlerin kendi yönetiminin bir parçası olan PYD’nin üyeleri ya da PYD ile bağlantılı kişilerdi. PYD, bölgedeki diğer alanların kontrolünü elinde tutmaya devam ediyor.
Belgeler, tutuklanan kişilerin “devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koyma veya devletin bağımsızlığını zayıflatma, birliğini veya toprak bütünlüğünü bozma”, “terör örgütüne üyelik” ve “kasten öldürme" eylemlerinde bulunmakla suçlandığını göstermektedir.
Türkiye yasalarına göre, devletin birliğini ve toprak bütünlüğünü bozmak, Türk Ceza Kanunu uyarınca verilebilecek en yüksek cezayı, şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapis cezasını gerektirir. Bir terör örgütüne üyelik beş ila on yıl hapis cezasını gerektirir. Belgelerde, yalnız iki kişinin PYD'nin silahlı kanadı olan YPG ile aktif olarak savaştığı iddia ediliyor.
Belgeler ayrıca, sanıklardan herhangi birinin suç işlediğine dair delil teşkil edebilecek özel bir bilgi sağlamıyor. İki vakada, YPG üniformalarının ele geçirilmesi suç faaliyetinin delili olarak listeleniyor. Bir diğerinde ise, tutuklananlardan birinin telefonunda Suriye şehri Kobane hakkındaki bir Kürt şarkısının video klibinde YPG üniformalı kişilerin fotoğraflarının gözükmesi, Türkiye mahkemeleri tarafından silahlı bölücülükten mahkûmiyet kararı vermek için yeterli delil olarak kabul edildi.
Tüm şüphelilerden ateşli silah kalıntılarının izlerini tespit etmek veya çözülememiş bir suçla eşleştirmek için DNA ve tükürük örnekleri alınmasına rağmen, Türkiye makamları alınan örneklerin herhangi bir suçla eşleştiğine dair delil sunmamıştır.
Tutuklu dört kişinin akrabaları, yakınlarının silah taşımadığını ve daha önce YPG ile birlikte savaşmadıklarını ifade etti. Bununla birlikte, bazılarının PYD ile bağlantıları vardı ve trafik memuru ya da bir tesisin bekçiliği gibi idari görevlerde bulunmuşlardı. Akrabalar, yakınlarının gözaltına alındıkları ana değin hiçbirinin askeri üniforma giymediğini ve hiçbirinin savaşmadığını söylediler.
Bir tutuklu yakını, "partiyle birlikteler ama silah taşımıyorlar, bekçidirler, işçidirler, idari çalışandırlar. Hepsi böyledir. Eklenecek bir şey yok, saklanacak bir şey yok” dedi.
Ekim 2020'de, avukatlar, akrabaları İnsan Hakları İzleme Örgütü ile görüşenlerden biri de dahil olmak üzere 63 Suriyeliden beşinin, “devletin birliğini ve toprak bütünlüğünü bozmak” suçundan şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapis cezasına çarptırıldığını ifade etti. Avukatlar, mahkumiyetlerin istinaf incelemesinde olduğunu söyledi. Altıncı bir kişi beraat etti. Diğerlerinin davaları devam ediyor ve gözaltına alınmalarından sonra geçen bir yıldan fazla bir süredir Türkiye'de tutuklular.
İddianamelerde ayrıca, iki tutuklu hariç hepsinin Türkiye'nin “etkin pişmanlık” hükümlerinden (Türk Ceza Kanunu'nun 221’inci maddesinden) yararlandığı belirtilmektedir. Bu hükme göre, herhangi bir önemli bilginin tam olarak paylaşılması ve yetkililerle tam iş birliği karşılığında, bir terör örgütüne üye olmakla suçlanan şüpheliler, azaltılmış bir ceza alabilir veya hiç ceza almayabilir.
Bu, belgelerde yer alan bazı tutukluların diğerlerini PYD ile bağlantılı veya Asayiş'ten (PYD'nin yerel polis birimlerinden) olduklarını iddia etmelerini açıklamaktadır. Bir avukat, Türkiye güvenlik güçlerinin, müvekkiline, iş birliği yaparsa serbest bırakılacağını söylediğini söyledi. Ancak, Türkiye'nin Yargıtay içtihatlarına göre, tutuklulara yöneltilen “devletin birliğini ve toprak bütünlüğünü bozmak” gibi suçlamalarda, “etkin pişmanlık" hükümlerinden yararlanmalarına izin verilmiyor.
Akrabalar, suçlamaların geçerliliğine daha da gölge düşürür şekilde Suriye Milli Ordusu’nun kendileriyle gözaltına alınanların serbest bırakılması karşılığında ödeme talep etmek için telefonla ve başkaları aracılığıyla temasa geçtiğini söylediler. Bir kişi, Aralık 2019'da gözaltına alınan kardeşinin serbest bırakılması için ailesinin 10.000 ABD doları tutarında bir ücret ödemekte anlaştığını söyledi. Gözaltına alınan kişi, ailesi ücreti ödedikten sonra Türkiye'ye transfer edilmedi ve Şubat 2020'de serbest bırakıldı.
Diğer üç kişi de akrabalarının serbest bırakılması için ödeme yapamadıklarını söylediler. Kardeşi halen tutuklu olan bir kişi:
“Kasım'ın mali durumu, [ve] hayatları sıfırın altında. [O] bu Kürt örgütündeki idari pozisyonda çalışmak için başvurmak zorunda kaldı. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) geldi ve onları gözaltına aldı. [Ailesi] serbest bırakılması için ödeme yapamadı. Yiyecek bile bulamazken nasıl ödeme yapacaklar? Çocukları için harcayacak paraları yok. [Suriye Milli Ordusu] onları aldı ve savaş alanlarında çatıştıklarına dair raporlar yazdı.” dedi.
En az üç vakada mevcut belgelerin ve akrabaların ifadelerinin incelenmesine dayanan bu tür ciddi suçlamaları destekleyecek güvenilir delillerin olmaması, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Suriye vatandaşlarının yargılanmasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu endişesini desteklemektedir.
Gözaltı sonrası kötü muamele
Bir davada, sonradan serbest bırakılan bir kişinin yakını, kardeşinin Suriye'de gözaltındayken kötü bir şekilde dövüldüğünü söyledi. Teşhis tutanakları gözaltına alınan en az 27 kişinin fotoğraflarını da içeriyor. Fotoğraflarda gözaltındaki kişilerin yüzlerinde ağır derecede kötü muamele yapıldığını gösteren çürükler, şişmiş gözler, kırık burunlar ve yarık dudaklar da dahil çeşitli yaralar gözüküyor.
Aile üyeleri ayrıca gözaltına alınan yakınlarının Türkiye'ye nakledilmeleri dolayısıyla onlarla iletişim kuramadıklarını söylediler. Tutuklu kişilerin Türkiye'deki avukatlarından ikisi, Türk hukukunun yetkililerin gözaltına alınan kişilerin ailelerine yakınlarının nerede olduklarını bildirmelerini ve ailelerin onlarla iletişim kurmasına izin vermelerini gerektirdiğini, ancak yakınların yalnızca Türkiye'de kayıtlı bir telefon numarası varsa onlarla iletişime geçebileceklerini söylediler.
Belgeler, bu hakların gözaltındaki kişilere çevirmenlik yapan güvenlik güçleri tarafından iletildiğini, resmi çevirmen kullanılmadığını gösteriyor. Belgeler, gözaltına alınanların yasal temsilini sağlamak için zaman zaman avukatların sürece dahil olduklarını gösterse de etkili bir yasal temsilin sağlanıp sağlanmadığı açık değildir. Belgelerden ayrıca birçok tutuklunun aileleriyle iletişim kurma haklarından feragat ettiklerine dair belgeleri imzaladığı da görülüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü ile görüşen bazı akrabalar, yakınlarıyla doğrudan irtibata geçemediklerini, aracılar kullanmak zorunda kaldıklarını ya da bir yıldan uzun süredir bilgi alamadıklarını söylediler.
Kuzeydoğu Suriye'nin Türkiye tarafından işgali
9 Ekim 2019'da Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu Suriye'nin kuzeydoğusuna bir saldırı başlattı. 12 Ekim 2019'da bölgedeki Birleşmiş Milletler ajansları, Türkiye ve Suriye Milli Ordusu’nun Haseke ilindeki Ras el-Ayn (Serekaniye) ve çevresindeki alanların yanı sıra Rakka ilindeki Tal Abyad (Gire Spi) ve Ein Issa'nın kontrolünü ele geçirdiğini bildirdi.
Türkiye daha önce, PKK ile bağlantılı bir terörist grup olarak tanımladığı PYD'nin tehditlerine yanıt olarak Suriye'nin kuzeydoğusunda 32 kilometre genişliğinde bir güvenli bölge oluşturacağını açıklamıştı. Türkiye hükümeti onlarca yıldır kendi topraklarında PKK ile çatışma halinde. Güvenli bölgenin açıklanan ikinci hedefi ise Türkiye'de bulunan bir milyon Suriyeli sığınmacının oraya yerleştirilmesiydi.
Bir bölge yerel hükümetin rızası dışında kısmen ya da tamamen yabancı bir silahlı kuvvetin etkili kontrol alanı haline geldiğinde "işgal bölgesi" olarak tanımlanıyor. Bu verilere dayalı bir değerlendirme olup, bir bölge yabancı silahlı kuvvetin etkili kontrol alanı haline geldiğinde, işgal yasaları uygulanabilir olur.
İdari anlamda Türkiye, işgal ettiği alanları Türkiye'nin bir parçası gibi, bu vaka özelinde Şanlıurfa ili olarak değerlendirmektedir. Aralık 2020'ye kadar, Türkiye devletinin haber ajansından yapılan resmi açıklamalara göre, Şanlıurfa Valiliği'nin bir birimi olan Suriye Destek ve Koordinasyon Merkezi işgal altındaki bölgede su, çöp toplama, temizlik, sağlık hizmetleri ve insani yardım dahil olmak üzere kamu hizmetleri sunmaktadır.
Türkiye'nin devlet daireleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin desteği ve yardımı ile bu hizmetleri koordine etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri bu bölgelerde kalmış ve ana şehirlerden en az birinde, Tal Abyad 'da (Gire Spi) askeri üs kurmuştur. Türkiye hükümeti ayrıca Suriye Milli Ordusu’na ve bölgedeki polis kuvvetlerine eğitim ve lojistik destek sağlıyor. Hükümet ayrıca üst seviye komutanlara yürütme emirleri vermek de dahil olmak üzere onlarla en üst düzeyde koordinasyon halinde.
Öneriler
Türkiye makamları, Suriye vatandaşlarını işgal altındaki bölgeden nakletmeyi, onları Türkiye'de tutuklamayı ve yargılamayı durdurmalıdır. Türkiye makamları, gözetimlerindeki mahpusların tamamının Türkiye'de olsun olmasın aileleriyle iletişim kurmalarına ve ailelerini durumları hakkında bilgilendirmelerine derhal izin vermelidir. Gözaltına alınıp Türkiye'ye nakledilen tüm Suriyeliler derhal Suriye'deki işgal altındaki topraklara geri gönderilmelidir.
Nakledilen Suriye vatandaşlarının Türkiye mahkemelerinde yargılanmaya devam edilmeleri halinde mahkemeler, “etkin pişmanlık” gibi hükümlerin kapsamı ve uygulanabilirliğinin kötüye kullanılması sonucu ya da adil yargılanma güvenceleri dışında ya da zor kullanılarak elde edilen delilleri hariç tutmalıdır.
Türkiye makamları, işgalci bir güç ve kontrol altındaki bölgelerde faaliyet gösteren yerel grupların bir destekçisi olarak, kendi yetkililerinin ve komutasındaki kişilerin keyfi olarak kimseyi gözaltına almamalarını, kötü muamele etmemelerini veya yetkilerini kötüye kullanmamalarını sağlamalıdır. Yetkililer, iddia edilen ihlalleri araştırmak ve sorumluların uygun şekilde cezalandırılmasını sağlamak zorundadır. Astları tarafından işlenen suçları bilen veya bilmesi gereken, ancak işlenen suçları önlemek veya cezalandırmak için herhangi bir işlem yapmayan komutanlar, komuta sorumluluğu kapsamında cezai olarak sorumlu tutulabilir.