(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu (International Commission of Jurists) bugün yaptıkları açıklamada, insan hakları savunucusu ve iş insanı Osman Kavala ile Amerikalı akademisyen Henri Barkey hakkında Türkiye’nin anayasal düzenini ortadan kaldırmaya teşebbüs ettikleri ve casusluk yaptıkları iddialarını içeren iddianamenin siyasi amaçlı olduğunu ve hukuki güvenirlikten yoksun olduğunu ifade etti. Bu iki kişinin 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimine müdahil olduğunu ileri süren eden iddianame, Mayıs 2020'de kesinleşen ve Türkiye'nin Kavala'nın serbest bırakılmasına karar veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uymayı açıkça reddettiğini gösteriyor. İddianame, yalnız Kavala'nın haklarına yönelik devam eden ihlalleri sürdürmekle kalmıyor, aynı zamanda yeni ihlaller doğuruyor.
İstanbul’da bir mahkeme, 8 Ekim'de iddianameyi kabul etti ve Kasım 2017'den bu yana İstanbul'da Silivri Cezaevi'nde bulunan Kavala ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan Barkey hakkında görülecek ilk duruşmanın tarihini 18 Aralık olarak belirledi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson,” Osman Kavala ve Henri Barkey aleyhindeki yeni dava, Türkiye makamlarının mahkemeleri siyasi amaçlar için açıkça kötüye kullandıklarını ve ceza yargısının temel ilkelerini göz ardı ettiklerini gösteriyor" dedi. Williamson, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kavala'nın serbest bırakılması kararına uyulmaması, AİHM'in Türkiye'nin tutuklama ve yargılamayı bir insan hakları savunucusunu susturmak için kullandığı tespitini doğruladığını” ifade etti.
28 Eylül tarihli 64 sayfalık iddianame, Kavala ve Barkey'i, 20 yıla kadar hapis cezasını gerektirebilen "devletin güvenliği veya iç dış siyasal yararlar bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgileri siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin etmekle" (Türk Ceza Kanununun 328. maddesi) ve koşullu salıverme olmaksızın müebbet hapis cezasını gerektirebilen "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemekle" (madde 309) suçluyor.
İddianame, daha önce hükümet yanlısı medyada dolaşan, Kavala ve Barkey'in casusluğa karıştığı ve 2016 askeri darbe girişimine müdahil oldukları yönündeki asılsız suçlamaları tekrar ileri sürüyor. İddianamede, onları herhangi bir suç faaliyetiyle ilişkilendirebilecek güvenilir bir delil bulunmuyor. (İddianamenin içeriği hakkında daha fazla bilgi aşağıda yer almaktadır.)
11 Mayıs'ta kesinleşen Aralık 2019 kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kavala'nın Gezi protestoları ve 2016 darbe girişimi dolayısıyla tutuklanmasına esas alınan delillerin yetersiz olduğuna, Kavala'nın tutuklanması ve ona yöneltilen suçlamaların “onu bir insan hakları savunucusu olarak susturmak yönünde örtülü bir amaç taşıdığına" karar verdi. 3 Eylül'de, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa Mahkemesi kararlarının uygulanmasını denetleme görevi kapsamında, Türkiye hükümetine Kavala'nın serbest bırakılmasını sağlama talimatı veren bir karar verdi ve “Kavala'nın mevcut tutukluluğunun mahkeme tarafından tespit edilen ihlallerin bir devamı olduğuna dair güçlü bir karine olduğuna" işaret etti.
29 Eylül'de hükümet yanlısı medya, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Kavala ve Barkey hakkında yeni bir iddianame hazırladığını bildirdi. Aynı gün, Anayasa Mahkemesi o gün için planlanan, Kavala'nın devam eden tutukluluğunun hukuka uygunluğu ile ilgili başvurusunun gözden geçirilmesini erteledi.
1 Ekim'de, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye'yi Kavala'nın derhal serbest bırakılmasını sağlamaya çağıran ikinci bir karar yayınladı ve "başvuranın hala serbest bırakılmamasına ilişkin derin endişeleri" ifade etti ve Kavala serbest bırakılmadığı takdirde Bakanlar Komitesi'nin 1-3 Aralık oturumunda bir ara karar vereceğini açıkladı.
ICJ Avrupa ve Orta Asya Programı Direktörü Roisin Pillay, "Türkiye, Avrupa Mahkemesi’nin Kavala'nın derhal serbest bırakılması kararına uymakla yükümlüdür. Karar Kavala'ya açılan son dava kapsamındaki tutukluluğunu da kapsıyor" dedi. Pillay, “Yeni iddianame, Kavala'nın tutukluluğunu haklı çıkarmak için yeni bir iddia ileri sürmüyor. Türkiye'nin Kavala'ya karşı yürüttüğü yıldırma kampanyasını onu serbest bırakarak ve ona yönelik tüm suçlamaları düşürerek sona erdirmesi zorunludur" dedi.
Osman Kavala ve Henri Barkey hakkındaki iddianame
Tekrarlayan ifadeler içeren ve düzensiz bir belge olan iddianame, sanıklar hakkında bir dizi çok ciddi iddialar öne sürüyor ve sanıkların faaliyetleri hakkında birtakım görüşlere yer veriyor. Ancak iddianamede ceza yargılamasına dayanak oluşturabilecek hiçbir delil sunulmuyor. İddianamede, bu iki kişinin elde ettiği casusluk oluşturabilecek herhangi bir bilgi hakkında, bu bilginin nerede, ne zaman ve hangi amaçla elde ettikleri ve darbe girişimine nasıl dahil oldukları hakkında herhangi bir ayrıntı bulunmuyor. Savcılık, tanık ifadelerini, polis raporlarını, cep telefonu baz istasyonlarından gelen verileri, dinleme kayıtlarını, seyahat kayıtlarını ve açık kaynak verilerini delil olarak sunsa da bu kaynaklar tarafından sağlanan bilgiler aslında iddia edilen suçların ispatı konusunda bir değer taşımıyor.
Örneğin, savcılık Kavala ve Barkey'in 18 Temmuz 2016'da bir restoranda karşılaşmaları dışında özellikle bir araya geldiklerine dair hiçbir delil sunmuyor. Kavala ve Barkey de bu karşılaşmanın farklı insanlarla ayrı ayrı akşam yemekleri yedikleri sırada gerçekleşen kısa bir selamlaşmadan ibaret olduğunu ifade ediyorlar. Toplantılara dair herhangi bir delil bulunmadığından, savcılık aynı baz istasyonlarından gelen cep telefonu sinyal kayıtlarına dayanıyor. Kayıtlar, üç yıl boyunca Kavala ve Barkey'in on iki ayrı tarihte İstanbul'un merkezi yerlerinde binlerce başka kişiyle bir arada bulunduğunu gösteriyor. Bir araya geldiklerine veya doğrudan iletişime geçtiklerine ilişkin gerçek bir delilin neden mevcut olmadığı da iddianamede mantıksız şekilde, "Henri Jak Barkey'in istihbari taktik ve usulleri bilmesinden ve uygulamasından ve bu hususta özel gayret göstermelerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır" ifadesi ile açıklanıyor.
Savcılık, sanıkların ve diğer kişilerin farklı zamanlarda farklı yerlere seyahat ettiklerine ilişkin ayrıntıları listeliyor, ancak bu kişilerin birbirlerinin hareketlerini biliyor olduklarına veya seyahatlerinin bir suç işlemek amacıyla koordinasyon içinde olduğuna dair hiçbir delil sunmuyor. Savcılık, bu tür bilgilerin önemli olduğunu defalarca ileri sürse de bilgilerin neden önemli olduğunu, casusluk veya 15 Temmuz darbe girişimi soruşturmaları ile nasıl bir ilgisi olabileceğini açıklamıyor.
Tüm iddianame boyunca savcılık, verilen bilgiler ile Kavala ve Barkey'e yöneltilen suçlamalar arasında herhangi bir nedensellik ilişkisi kuramıyor. İddianame metninin Gezi protestolarını, 15 Temmuz'daki darbe girişiminin öncesinde ve süresince yaşanan olaylar dizisini anlatan uzun bölümlerinde sanıkların adları geçmiyor. İddianamenin bu bölümleri, verilen bilgilerin iki sanık aleyhindeki davayla ilgisini açıklamasa da Türk makamlarının, önceki yargılamalarda makul gerekçeler oluşturmakta yetersiz ve ilgisiz bulunan aynı delillere dayanarak ikinci bir sahte yargılama yürütmeyi planladıklarını doğruluyor.
Kavala hakkındaki bilgilerin çoğu, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Kavala hakkında beraat kararı verdiği dosyada yer alan Gezi Parkı protestolarına karıştığı iddiasına ve Kavala'nın görüşmelerine ilişkin tekrar eden iddialara odaklanmaktadır. Savcılığın ilgili beraat kararına karşı yaptığı temyiz başvurusunun incelemesi devam ediyor. Yeni iddianamede savcılık, aynı verilerin daha önce görülen davanın temelini oluşturduğu gerçeğini göz ardı ediyor ve Kavala'nın Gezi protestolarına karıştığı iddiasının 2016 darbe girişimine müdahil olduğunu gösterdiğini ileri sürüyor. Savcılık, Kavala'nın darbe girişimi ile ilgili faaliyetleri hakkında herhangi bir bilgi sunamıyor ve Kavala'nın Barkey'in “ülkemizdeki kolu ve yerel işbirlikçisi" olduğu sonucuna ulaşıyor.
Savcılığın iddianamesi ayrıca Kavala'nın kurduğu ve yönettiği bir kuruluş olan Anadolu Kültür A.Ş. faaliyetlerini Türkiye'deki azınlık gruplarına odaklanması sebebiyle "toplumsal ayrışmayı tetikleyici" faaliyetler olarak nitelendiriyor. Savcılığın Anadolu Kültür hakkındaki iddialarının, Kavala'ya yöneltilen casusluk veya darbe suçlamalarıyla görünür bir ilgisi bulunmuyor. Çoğunlukla sanatın siyasi yelpazede diyalog aracı olarak kullanılmasına yönelik faaliyetleri bulunan bu kuruluş hakkında iddianamede neden yorumlara yer verildiği belirsiz.
İddianamede Barkey aleyhindeki asıl suçlama, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sırasında darbe girişimiyle olan bağını gizlemek için İstanbul Büyükada'da bir otelde İran hakkında bir konferans düzenlemesidir. Savcılık ayrıca, Barkey'in Gezi Parkı protestolarının yapıldığı yıl da dahil olmak üzere Türkiye'ye yıllarca devam eden düzenli ziyaretlerine odaklanıyor ve Barkey'in menfur faaliyetlerde bulunduğunu iddia ediyor. Savcılık, bu faaliyetlerle ilgili ya da iddia edilen casusluk ve darbe planı hakkında hiçbir ayrıntı sunmadan, delil yetersizliğini “elbette ki istihbarat birimlerinin faaliyetlerini gizli yürütmesi dolayısıyla şüphelinin Türkiye aleyhine yürüttüğü tüm istihbari faaliyetlerin tespitinin mümkün olmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır” (sf.40) tespitiyle kabul ediyor.
Savcılık, casusluğa ilişkin delillerin eksikliğinden etkilenmeyerek, İran konferansına, oraya davet edilenlere ve darbe haberlerinin Büyükada'daki otelden nasıl takip edildiğine odaklanıyor. Savcılık, iddiaya göre otelde olduğu keşfedilen ve “Pennsylvania” kelimesini taşıyan hediyelik küçük bir çana özel bir önem atfediyor. Pennsylvania, ABD'nin tarihi özgürlük sembolü olan özgürlük çanına ev sahipliği yapar. Söz konusu çanın fotoğrafı iddianamede iki defa yer alıyor. Savcılık, Barkey'in çanı orada bıraktığı iddiasına dayanarak, “darbe girişimi ile ilgili verilmiş istihbari bir mesaj mahiyetinde olduğu” yönündeki temelsiz sonuca çanın üzerinde Türkiye hükümetinin 15 Temmuz darbe girişimini planlamakla suçladığı Sünni din adamı Fethullah Gülen'in ikamet ettiği ABD eyaleti olan Pennsylvania yazdığı için ulaşıyor. İddianamede verilen mesajın ne olduğuna, kime yönlendirildiğine ve hangi amaçla verildiğine dair bir açıklama yer almıyor.
İddianamede ayrıca devletin güvenliği ve casusluk hakkında görüşler sunuluyor ve istihbarat servislerinin uluslararası sivil toplum örgütlerini kullandığı iddia ediliyor, ancak bu iddialar ile Kavala ve Barkey aleyhindeki ceza davası arasında bir ilgi kuracak belirgin veriler sunulmuyor. Bu tür ifadeler, sanıkların suç faaliyetlerini kanıtlayabilecek belirli gerçeklerin yokluğunda, onların yabancılarla olan bağlantılarının suçlu olduklarını gösterdiğine dair bir tezi desteklemek için dahil edilmiş gibi görünmektedir.
16 Ekim'de, Resmî Gazete'de Kavala ve Barkey aleyhindeki iddianamenin yazarı olarak anılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı vekili Hasan Yılmaz'ın Adalet Bakan Yardımcılığına terfi ettiğini açıklayan bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlandı. Adalet Bakan Yardımcısı Yılmaz, bu statüsü nedeniyle, hakimlerin ve savcıların atanması ve disiplin süreçlerinin yönetilmesinden sorumlu olan 13 kişilik Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun da üyesi oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın en az üç kez halka açık konuşmalarla hedef aldığı Kavala hakkında düzenlenen iddianamede adının geçmesinden günler sonra Yılmaz'ın bu yüksek makama terfi ettirilmesi yalnız Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığının iddianameyi desteklediğine ilişkin güçlü bir mesaj vermekle kalmıyor, aynı zamanda Uluslararası Hukukçular Komisyonu ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün iddianameyi Cumhurbaşkanlığının talimatı doğrultusunda hazırlayan Yılmaz'ı ödüllendirildiği yönündeki kaygısını da destekliyor.