(Londra) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 10 Aralık 2019’da verdiği kararla Osman Kavala’nın Kasım 2017’den beri keyfi olarak cezaevinde tutulduğuna hükmetti. Mahkeme, Kavala’nın kötü niyetle ve hukuka aykırı amaçlarla tutuklandığını ve bu şekilde tutukluluk halinin uzatıldığını; bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlali olduğunu ve Kavala’nın derhal serbest bırakılması gerektiğini belirtti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü bugün yayınladıkları ortak açıklamada Türkiye yetkililerinin AİHM kararına uyması ve Osman Kavala’yı derhal serbest bırakması gerektiğini söyledi. Mahkeme, Kavala’nın tutukluluk halinin “üstü kapalı bir amaca hizmet ettiği, bu amacın da [onu] susturmak olduğu” tespitinde bulunarak, Kavala’nın karşı karşıya olduğu suçlamaların ve tutukluluk halinin “insan hakları savunucularının çalışmaları üzerinde caydırıcı bir etki yaratabileceğine” karar verdi. Mahkeme, tutukluluk halinin hukuki zeminini tarif eden AİHS Madde 5/1(c), tutukluluğun hukuka uygun olup olmadığı konusunda hızlı karara ulaşma hakkını güvence altına alan Madde 5/4 ve Avrupa Sözleşmesi'nde tanımlı hakların (bu davada kişi hürriyeti hakkının) üstü kapalı amaçlarla sınırlandırılmasını yasaklayan Madde 18’in ihlal edildiğine hükmetti. AİHM, “mevcut davada başvurucunun tutukluluk halinin devamının Madde 5/1 ve Madde 18’in ihlalini devam ettireceğini” vurgulayarak Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını istedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Kıdemli Hukuk Danışmanı Aisling Reidy konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “AİHM’in bugünkü kararı, Türkiye’nin Osman Kavala’ya uyguladığı izahı mümkün olmayan zulme bir son verilmesini sağlamalıdır” dedi. Reidy, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye yetkilileri Kavala’yı derhal serbest bırakmalı ve hak savunucularına yönelik baskılara son vermelidir.”
Osman Kavala, 18 Ekim 2017’de Gaziantep’ten gelen uçaktan indiği İstanbul Atatürk Havalimanı’nda polis tarafından gözaltına alındı. Kavala, Suriyeli mülteciler için oluşturulan destek verdiği bir projenin yürütüldüğü Gaziantep’e Goethe Enstitüsü temsilcileriyle birlikte yaptığı bir ziyaretten dönüyordu. Sanatsal faaliyetlerle insan haklarını destekleyen sivil toplum kuruluşu Anadolu Kültür A.Ş.’nin kurucusu olan Osman Kavala, Türkiye sivil toplumunun önde gelen isimlerinden biridir.
1 Kasım 2017’de yerel mahkeme, 2013’teki Gezi Parkı protestolarını organize ettiği ve 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle bağlantılı olduğu şüphesiyle Kavala’nın tutuklu yargılanmasına karar verdi. Mart 2019’da Kavala ve aynı davada yargılanan diğer 15 kişi hakkında “hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen ya da tamamen engellemeye teşebbüs” (Türk Ceza Kanunu 312.Madde) suçundan iddianame hazırlandı. İlk duruşma 24 Haziran’da görüldü.
Davanın 657 sayfalık iddianamesi; sanat, eğitim ve barışçıl sivil aktivizm alanlarında çalışan kişiler de dahil olmak üzere yargılanan 16 kişinin 2013’te Türkiye’nin tüm şehirlerine yayılan Gezi Parkı protestolarını organize ve finanse etmek üzere komplo kurduğunu öne sürüyor. Bu kişiler suçlu bulundukları takdirde şartlı tahliye olasılığı olmaksızın ömür boyu cezasına mahkum edilebilir.
Savcı, esas suçlamanın yanı sıra bu kişileri, Türkiye’nin dört bir yanındaki kitlesel protestolara katılan protestocuların işlediği iddia edilen suçlardan da sorumlu tutuyor. Yargılanan 16 kişi kamu malına zarar verme, ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma, ateşli silahları hukuka aykırı şekilde bulundurma, yağma ve nitelikli yaralama gibi bir dizi diğer suçla da karşı karşıya bulunuyor. Ancak şimdiye kadar bu kişileri tüm bu suçlamalarla ilişkilendirebilecek hiçbir kanıt sunulmadı.
Esasen komplo teorileriyle dolu ve büyük ölçüde tutarsız olan bu iddianame, Kavala’nın bizzat söylediği gibi “fantastik bir kurgu.” AİHM, verdiği kararda, iddianamenin suç teşkil eden bir fiile ilişkin hiçbir güvenilir kanıt içermediğini, daha ziyade ifade ve toplanma özgürlüğü de dahil olmak üzere AİHS’in koruma altına aldığı hakların kullanımıyla bağlantılı tamamen yasal olan çok sayıda fiili sıraladığını doğruladı. Mahkeme aynı zamanda Türkiye Anayasa Mahkemesi’ni Kavala’nın hukuka aykırı tutukluluğuna ilişkin hızlı veya etkin bir değerlendirme yapamamakla da eleştirdi.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Strateji ve Araştırma Yöneticisi Andrew Gardner, “Bugünkü karar, Türkiye’nin, muhalifleri suç sayılan fiilleri nedeniyle değil, onları susturmak amacıyla cezaevinde tuttuğu sonucuna varan ilk mahkeme kararı değil” dedi ve şöyle devam etti: “Osman Kavala’nın serbest bırakılması, son birkaç yıldır sivil topluma uygulanan şiddetli baskıların verdiği zararı gidermek ve bugün Türkiye’de insan haklarına gösterilen saygıyı yeniden güçlendirmek için atılması gereken birçok adımın ilki olmalıdır.”
Kavala’nın cezaevinde tutulması, Türkiye hükümetinin muhalifleri hedef alan şiddetli baskılarının yalnızca bir örneğini oluşturuyor. Son üç yıldır hükümet, 1.500’ün üzerinde sivil toplum örgütü ve vakfı kapattı. Kapatma kararlarının birçoğu, hükümetin ülkeyi kanun hükmünde kararnameler ile yönetmesini mümkün kılan olağanüstü hal döneminde, etkin meclis veya yargı denetimine tabi olmaksızın uygulandı. Barışçıl protestolar bastırıldı.
Olağanüstü hal dönemi sona ermesine rağmen hükümeti eleştirenler halen cezai suçlamalarla karşı karşıya kalabiliyor ve uzun süre tutuklu yargılanabiliyor. 100’ün üzerinde gazeteci ve medya çalışanı halen cezaevinde. Temmuz 2016’daki darbe girişiminden bu yana 130.000 civarında kamu sektörü çalışanı, terör örgütleriyle bağlantılı oldukları iddiasıyla keyfi olarak işlerinden ihraç edildi.
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic, Kavala’nın AİHM’de görülen davasına müdahillik talebinde bulunmuştu. Türkiye’ye ziyaretlerinin ve kendisi ile kendisinden önceki insan hakları komiserlerinin ülkedeki insan hakları durumunu sürekli izlemelerinin bir sonucu olarak bu talepte bulunan Mijatovic, Türkiye’de sivil topluma ve insan hakları savunucularına yönelik baskıların giderek arttığını doğrulamıştı.
Mijatovic ayrıca ceza soruşturmalarının, özellikle de tutuklama kararlarının, şiddete veya nefrete teşvik etmeyen ve uluslararası insan hakları standartları gereğince koruma altında olan açıklamaları ve fiilleri cezalandırmak için kullanıldığından uzun zamandır kaygı duyulduğuna dikkat çekti. Mijatovic, söz konusu gözaltı ve tutuklamaların “Türkiye’deki sivil toplum aktivistleri ve insan hakları savunucularını meşru faaliyetleri nedeniyle giderek daha şiddetli biçimde hedef alan misillemelerin” bir parçası olduğunu ifade etti.
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, keyfi olarak gözaltına alındığı günden bu yana Kavala’nın derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması çağrısında bulunuyor. Türkiye sivil topluma yönelik baskılarına bir son vermeli ve cezaevinde tuttuğu gazetecileri, insan hakları savunucularını ve yetkililerin aleyhlerinde uluslararası tanımlı bir suça ilişkin kanıt sunamadığı diğer tüm sivil toplum mensuplarını serbest bırakmalıdır.