(Ankara, 17 Mayıs 2024) – İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi bugün yaptıkları ortak açıklamada, Türkiye'deki bir mahkemenin 24 Kürt siyasetçi hakkında devlete karşı suç işledikleri gibi mesnetsiz bir iddia ile 16 Mayıs 2024 tarihinde verdiği mahkumiyet kararının, adil olmayan, siyasi bir yargılamadan kaynaklandığının açık olduğunu belirttiler. Mahkeme 24 kişiyi 9 ila 42 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırırken, aynı davada yargılanan diğer 12 siyasetçinin ise beraatine karar verdi.
Meclis'te grubu olan muhalif Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi olan siyasetçiler arasında partinin eski eş başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ da bulunuyor. Siyasetçilerin asılsız suçlamalarla uzun süre tutuklu olarak hapsedilmesi ve böylece seçilmiş temsilciler olarak siyasi hayattan uzaklaştırılması amacıyla, Türkiye makamları tarafından ceza yargısının kullanıldığı, bu kararla doğrulanmış oldu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson, "Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Kürt muhalefetin diğer önde gelen siyasetçilerinin toplu bir davada mahkum edilmeleri, çoğu Kürt çok sayıda seçmeni, seçtikleri temsilcilerinden mahrum bırakan, demokratik süreci baltalayan ve siyasi ifade özgürlüğünü kriminalize eden bir zulüm kampanyasındaki son hamledir" dedi. Williamson "Demokratik yollarla seçilmiş Kürt siyasetçileri siyasi hayattan uzaklaştırmak için düzmece ceza davalarının kullanılması, Türkiye devletinin Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile on yıllardır süren çatışmasının sona erdirilmesine hiçbir fayda sağlamayacaktır,” şeklinde konuştu.
Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada mahkeme heyeti Selahattin Demirtaş'a 42 yıl, Figen Yüksekdağ'a 30 yıl ve Diyarbakır eski Belediye Başkanı Gültan Kışanak'a 12 yıl hapis cezası verirken, Kışanak ve diğer dört kişinin tahliyesine karar verdi. Mardin'in görevdeki belediye başkanı Ahmet Türk ise 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı.. Mahkeme Demirtaş ve Yüksekdağ'ın da aralarında bulunduğu 13 kişinin tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Eski HDP milletvekilleri, seçilmiş belediye başkanları ve parti yetkilileri son üç yıldır "devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmaya teşebbüs" ve "terör örgütü üyeliği "nden "cinayet "e kadar varan çeşitli suçlamalarla yargılanıyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da teyit edildiği üzere, aleyhlerindeki deliller neredeyse tamamen partilerinin sosyal medya paylaşımları ve siyasi konuşmalarından ibaret.
108 sanıklı davanın (ki bunlardan hakim karşısına çıkanların sayısı 36) 3.530 sayfalık iddianamesinde yer alan temel suçlama, 6 Ekim 2014 tarihinde HDP'nin Twitter hesabından yapılan ve siyasetçilerin siyasi konuşmalarını içeren dört sosyal medya paylaşımına dayanıyor.
Siyasetçiler aleyhinde asılsız ve genelleştirilmiş iddiaları dile getiren, aralarında gizli tanıkların da bulunduğu birkaç ifade daha, Savcılık tarafından söz konusu olaylardan yıllar sonra dava dosyasına eklendi. Bu şüpheli ifadelerin dava dosyasına eklenmesinde, sanıkların en temel adil yargılanma haklarına saygı göstermeyen keyfi bir usul izlendi.
Partinin 2014 yılında attığı tweetler, destekçilerini Kürtlerin çoğunlukta olduğu Suriye kasabası Kobani'nin aşırlıkçı grup IŞİD tarafından kuşatılmasını protesto etmeye çağırıyordu. İddianamede sanık siyasetçiler bu tweetler üzerinden 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında Türkiye'nin 32 ilinde meydana gelen ve en az 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddetli çatışmaların yaşandığı protesto gösterilerinden doğrudan sorumlu tutuluyor. Siyasetçilerin yargılandığı dava, Kobane protestolarına yapılan atıf nedeniyle medyada "Kobane davası" olarak anılıyor.
İddianamede siyasetçilere, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya teşebbüs" suçu da başta olmak üzere 30'a yakın suç isnat edildi, ayrıca protestolar sırasında meydana gelen ölüm ve şiddet olaylarıyla ilgili olarak "cinayet", "mala zarar verme" ve "hırsızlık" suçlarından da sorumlu tutuldular. Siyasetçiler hakkında "terör örgütü üyeliği" ve "terör örgütü propagandası yapmak" gibi suçlamalarla farklı mahkemelerde devam eden ceza davaları da "Kobane davası" dosyasıyla birleştirildi.
Ankara’daki mahkemenin verdiği ve mahkum edilen siyasetçiler tarafından temyize götürüleceği söylenen karar, Kürt hakları yanlısı HDP'ye karşı uzun süredir yürütülen baskı ve zulüm kampanyasının ulaştığı son durak olma niteliğini taşıyor. Bu zulüm ve baskı kampanyası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti ile aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) arasında kurulan iktidar koalisyonu tarafından yürütülüyor.
Siyasetçilere yönelik baskılar, silahlı örgüt PKK ile Türkiye devleti arasında on yıllardır süren çatışmaya son vermek amacıyla parti ve hükümet tarafından yürütülen yoğun çabaların 2015 yılında akamete uğramasının ardından başladı. Mayıs 2016'da, yaşanan hızlı gelişmelerin ardından, hükümet geçici bir anayasa değişikliği ile tartışmalı bir hamle yaparak milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı. 4 Kasım 2016 tarihinde, önde gelen HDP milletvekilleri ve ayrı tarihlerde kardeş bir partiden seçilmiş belediye başkanları terörle mücadele yasası kapsamındaki suçlamalarla tutuklanarak hapse atıldılar.
HDP'nin eski eş başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ o zamandan beri cezaevinde. Partinin kendisi hakkında da Anayasa Mahkemesi'nde kapatılma davası açılmış durumda.
Ankara'daki mahkemenin kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) iki bağlayıcı kararını da açıkça hiçe sayıyor. AİHM, Aralık 2020'de Demirtaş ve Ekim 2022'de Yüksekdağ ve diğer 12 kişi hakkında verdiği kararlarda, bu kişilerin konuşmaları ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanmalarının, "demokratik toplum kavramının özünü oluşturan çoğulculuğu boğan ve siyasi tartışma özgürlüğünü kısıtlayan" siyasi amaçlı bir susturma hamlesi olduğuna hükmetti. AİHM, özgürlük, ifade özgürlüğü ve seçimlere katılma haklarının ihlal edildiğine ve siyasetçilerin derhal serbest bırakılması gerektiğine karar verdi.
Demirtaş ve Yüksekdağ'ın tutukluluklarına dayanak teşkil eden ve mahkûmiyetlerinin temelini oluşturan iddialar, AİHM'nin tutuklama kararları için yeterli gerekçe oluşturmadıkları tespitinde bulunduğu iddialarla büyük ölçüde aynıdır.
Türkiye İnsan Haklarına Destek Projesi direktörü Ayşe Bingöl Demir "Demirtaş, Yüksekdağ ve Türkiye'nin önde gelen diğer bazı muhalif siyasetçilerinin Kürtlerin haklarını savundukları için uzun hapis cezalarına çarptırılmaları, ülkede insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin olumlu yönde değişmesi yönündeki umutlara karşı bir hamle daha olmuştur." dedi. Bingöl Demir, "bu son mahkumiyet kararı, devam eden keyfi ve siyasi içerikli tutuklamalarla birlikte, uluslararası insan hakları standartlarını açıkça ihlal etmekte ve AİHM kararlarını hiçe saymaktadır. Uluslararası toplum artık kritik bir tercihle karşı karşıya: ya sessiz kalarak bu baskıcı uygulamaların suç ortağı olma riskini alacak ya da uluslararası yükümlülüklerin bu denli ciddi bir şekilde ihlal edilmesine yönelik prosedürlerin başlatılması da dâhil olmak üzere güçlü bir şekilde harekete geçecek."