(Berlin) – İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı açıklamada, Türkiye’de geçtiğimiz haftalarda sosyal medya üzerinden Türkiye ordusunun Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’e yönelik askeri harekatını eleştiren çok sayıda kişinin gözaltına alındığını ve kovuşturmaya uğradığını söyledi. Bu baskı dalgası kişilerin görüşlerini barışçıl yollarla ifade etme hakkını ihlal etmektedir.
Türkiye İçişleri Bakanlığı verilerine göre, 20 Ocak – 26 Şubat 2018 tarihleri arasında Türkiye’nin Afrin operasyonunu eleştiren sosyal medya paylaşımları yüzünden 648 kişi gözaltına alındı. İlaveten, sokak eylemleri ya da sosyal medyada sokak eylemcileriyle dayanışma ifade eden mesajlar paylaşma gibi farklı biçimlerde eleştirilerini dile getiren 197 kişi de gözaltına alındı. İçişleri Bakanlığı Şubat ayı sonundan bu yana yeni ceza soruşturmaları başlatıldığını belirtti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson “Barış çağrısı yapan tweetler atan kişileri gözaltına almak ve haklarında kovuşturma başlatmak Türkiye hükümetinin bugüne kadar düştüğü en dip nokta” şeklinde konuştu. Williamson, “Türkiye yetkilileri kişilerin askeri harekatlar da dahil her türlü hükümet politikasını barışçıl yollarla eleştirme haklarına saygı göstermeli ve bu saçma davaları düşürmelidir” dedi.
Sosyal medyaya yönelik bu son baskı dalgası gazetecilerden insan hakları aktivistlerine, aralarında dört HDP’li milletvekili olmak üzere siyasetçilere, hükümet dışı kuruluşların üyelerine, akademisyenlerden, inşaat işçileri, doktorlar ve lise ve üniversite öğrencilerine kadar bir çok farklı gruptan insanı hedef aldı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Afrin’le ilgili tweetleri yüzünden bir gazeteci, bir politikacı, bir belgeselci, bir LGBT aktivisti ve bir insan hakları kuruluşu üyesi hakkında yürütülen beş soruşturma ve kovuşturma dosyasını detaylıca inceledi. Ayrıca, daha önce sosyal medyada şiddet içermeyen görüşlerini ifade ettiği için ceza alan bir hekimin dosyasına da baktı. İnsan Hakları İzleme Örgütü şüpheli ifade tutanaklarını, iddianameleri ve mahkeme kararlarını inceledi ve sosyal medyada şiddet içermeyen içerik paylaştıkları için haklarında cezai soruşturma yürütülen 3 kişiyle ve sosyal medya davalarına bakan 10 insan hakları avukatıyla görüştü.
İnsan Hakları İzleme Örgütü vaka dosyalarını inceledikten sonra, bazı polis baskınlarının ve soruşturmaların, yetkililer ortada suç teşkil edebilecek bir fiil olduğuna gerçekten inandıkları için değil, daha çok bir cezalandırma yöntemi olarak kullanılmak amacıyla gerçekleştiği kanaatine vardı. Bir kovuşturma sonucunda dava açılmasa ya da dava açılıp beraatle sonuçlansa bile, soruşturma ve kovuşturmaya uğradığı için terör suçlusu olarak damgalanan kişiler işten atılma ve sosyal dışlanma gibi olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalıyorlar.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın ifade özgürlüğü temsilcisi Harlem Désir, 7 Şubat günü, yüzlerce sosyal medya kullanıcısının Afrin operasyonuna karşı oldukları için gözaltına alınmasını “kabul edilemez” diyerek eleştirdi. Avrupa Parlamentosu da Türkiye yetkililerinin, askeri harekâta muhalefet eden görüşlere yönelik baskılarını 8 Şubat tarihinde kabul ettikleri bir kararla kınadı.
Polis Afrin operasyonuyla ilgili sosyal medya paylaşımları yapanlar hakkında işlem yapmasının yanı sıra, harekâtı protesto etmek üzere basın toplantısı düzenleyen ya da açıklama yapan kişi ve grupları da hedef aldı. Bunlar arasında Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) Başkan Raşit Tükel dahil olmak üzere 11 Merkez Konsey üyesi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Hatay şubesi başkanı, 73 yaşındaki Mithat Can ve Halkevleri’nin aralarında eş-başkan Dilşat Aktaş’ın da olduğu çok sayıda üyesi bulunuyor. Söz konusu kişiler hakkındaki cezai soruşturmalar hâlâ devam ediyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye’nin geniş kapsamlı terörle mücadele yasalarını, ifade özgürlüğü hakkını ihlal eder nitelikte, eleştirel yazılar yazmak ve online aktivizm gibi şiddet içermeyen faaliyetleri cezalandırmak amacıyla kullanmasını defalarca eleştirdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün araştırmaları Türkiye’de terör suçlarıyla ilgili soruşturmaların ve kovuşturmaların genellikle somut delilden yoksun olduğunu ve yargı usullerine uygun yürütülmediğini de tespit etti.
İnternette barışçıl ifadenin suç sayılması sosyal medya kullanımının üzerinde cesaret kırıcı bir etki yarattı ve oto-sansürün artmasına yol açtı. Reuters Gazetecilik Çalışma Enstitüsü’nün (Reuters Institute for the Study of Journalism) 2017 raporuna göre, Türkiye’de hem Facebook hem Twitter kullanımında bir düşüş görülüyor ve bu durumun hükümet denetiminden duyulan korkudan kaynaklandığı düşünülüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü kişilerden bazıları, artık Türkiye’de insanların hükümeti eleştiren içerik paylaşırken ya da bu tür içeriklere tepki vermeden önce iki defa düşündüğünü söylediler.
Twitter’ın yayımladığı şeffaflık raporlarına göre, Türkiye 2014’ten 2017 ortalarına kadar hesap veya içerik kaldırılması talepleri konusunda dünya lideri oldu. Özgürlük Evi (Freedom House) adlı hükümet dışı kuruluş, Türkiye’de internet özgürlüğünün durmadan gerilediğini söylüyor. Yüksek puanın daha fazla ihlal anlamına geldiği İnternet Özgürlüğü Genel Puanlamasında Türkiye’nin 2011’de 45 olan puanı 2017’de 66’ya geriledi.
Williamson, “Türkiyeli yetkililerin ceza yargı sistemini eleştirilerini barışçıl yollarla dile getiren insanlara karşı kullanmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Türkiye hükümeti toplumdaki muhalif görüşlere, bunlar kendi görüşleriyle keskin bir tezat oluştursa bile, tahammül göstermek zorundadır” dedi.
Sosyal Medya Paylaşımları sebebiyle Kovuşturmaya Uğrayan Aktivistler
Gazeteci ve insan hakları aktivisti Nurcan Baysal kişisel Tweet hesabından Türkiye ordusunun Afrin harekâtını eleştiren bir dizi paylaşım yaptığı için hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamasıyla dava açıldı. Suçlu bulunması halinde Baysal üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün incelediği iddianamede yer alan sekiz tweetten hiçbiri ne şiddeti savunuyor ne de şiddete teşvik ediyor. Aksine, paylaşımlarda savaş ve şiddet kullanımı eleştiriliyor. Gözaltında üç gün tutulan Baysal, polisin evine gece yarısı yaptığı baskını şöyle anlatıyor:
Dışarıdan rahatlıkla görülmeme rağmen – geldiklerinde televizyon izliyordum – zili bile çalmadan kapıyı kırmaya kalkıştılar. Yüzleri maskeli yaklaşık 20 polis, ellerindeki makineli tüfekleri bana doğrultmuş halde evime girdi.
Meclis’te temsil edilmeyen sol bir parti olan Türkiye Emek Partisi başkan yardımcısı Mehmet Türkmen 28 Ocak günü Gaziantep havalanında terörle mücadele şubesi polislerince gözaltına alındı. Gözaltının sebebi Afrin operasyonuna itirazını dile getirdiği 20 Ocak tarihli Facebook paylaşımıydı. Hiçbir biçimde şiddete teşvik etmeyen paylaşımda Afrin’de yapılan bir sokak eylemi fotoğrafı ve askeri operasyonla ilgili Türkiye’de yapılan bir haberi gösteren bir TV ekranı fotoğrafı ile şu sözler yer alıyor: “Türkiye'de ve bölgede halkların kardeşliğinden ve barıştan yana olan herkes bu savaşa 'Hayır' demelidir.” Türkmen 31 Ocak’ta “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklandı. 26 Mart itibariyle Türkmen’in tutukluluğu halen sürmekteydi.
Online paylaşımlarıyla Afrin askeri operasyonunu eleştirdikleri için 2 Şubat günü Ankara’da gözaltına alınan 16 kişi arasında tanınmış bir LGBT hakları aktivisti olan Ali Erol da bulunuyordu. Erol, Ankara merkezli LGBT hakları kuruluşu Kaos GL’nin kurucularından. Polis Ali Erol’u, hiçbirinde şiddetin teşvik edilmediği bir tweet ve iki retweet hakkında sorguladı. 21 Ocak tarihinde attığı tweet’te zeytin ağacına asılı, üzerinde “Edep ya hu” yazan bir posterin olduğu bir fotoğraf ve altında “AfrinSavaşınaHayır”, “SavaşaHayır” ve “Zeytin” etiketleri yer alıyor. Erol hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” iddialarıyla soruşturma başlatıldı. Beş gün gözaltında tutulduktan sonra yurtdışı yasağı ve her Pazartesi en yakın polis karakoluna imza vermek şartıyla serbest bırakıldı. Ali Erol’un avukatlarından biri Ali’nin gözaltında tutulduğu süre boyunca polisin ek delil toplamak için hiçbir şey yapmadığını söyledi:
Ali Erol’un beş gün gözaltında tutulması için hiçbir sebep yoktu. Bu da bana gözaltının kendisinin Afrin askeri operasyonunu eleştiren insanları sindirmek ve cezalandırmak için kullanıldığını düşündürtüyor.
Belgesel yönetmeni Sibel Tekin, 2 Şubat sabahı Ankara’daki evine yapılan baskınla terör propagandası suçlamasıyla gözaltına alındı. Polis Tekin’e, dönem dönem dahil olduğu bir yurttaş gazeteci- video kolektifine ait Tweet hesabından paylaşılan dört tweet ve beş retweet hakkında sorular sordu. Hiçbiri şiddete teşvik etmeyen tweetlerin çoğunda Afrin harekâtını protesto eden barışçıl eylemlere yönelik polis baskısı ve göstericilerin gözaltına alınmasına ilişkin haberler yer alıyor. Diğer tweetlerde ise askeri operasyonla ilgili eleştirel analizler yapılıyor. Söz konusu tweetlerin hiçbirini Tekin yazmamıştı. Sibel Tekin 5 Şubat günü adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Halkevleri yönetim kurulu üyesi Kutay Meriç polisin Antalya’daki evine 13 Şubat günü yaptığı baskınla gözaltına alındı. Gözaltına alınma sebebi Afrin’e yapılan askeri operasyonu eleştiren ve hiçbirinde şiddeti öven veya şiddete teşvik eden unsurun bulunmadığı Facebook paylaşımlarıydı. Yedi gün sonra çıkarıldığı Antalya 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanmasına karar verilen Meriç, 28 Şubat günü tahliye edildi.
Afrin operasyonu hakkındaki sosyal medya paylaşımları yüzünden haklarında cezai soruşturma başlatılanlar arasında dört Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili de bulunuyor. Türkiye medyasında çıkan haberlere göre, Ankara başsavcısı dört vekil hakkında, Afrin operasyonunu eleştiren sosyal medya paylaşımları yüzünden soruşturma başlattığını açıkladı. 7 Mart tarihinde Ankara başsavcısı üç HDP milletvekili hakkında daha sosyal medya hesapları aracılığıyla “terör propagandası” yaptıkları iddiasıyla soruşturma açılması talebiyle Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulundu.
Sosyal Medya’ya Baskı
Türkiye, gazetecileri, aktivistleri ve hükümeti eleştiren diğer herkesi yargılamak için ceza yargı sistemini ve son derece geniş kapsamlı terörle mücadele yasalarını kötüye kullanma konusunda uzun bir geçmişe sahip. Savcılar gerek internet üzerinden, gerekse çevrimdışı yollar kullanılarak yapılan barışçıl muhalefeti sindirmek ve susturmak için devamlı “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” ve “terör örgütü propagandası yapmak” suçlarını düzenleyen yasa maddelerine başvuruyor.
Hükümet bağımsız ve muhalif medyaya istikrarlı bir şekilde saldırdığı için Türkiye vatandaşları bilgi almak ve paylaşmak için giderek daha çok sosyal medyaya yöneliyor. Bunun sonucunda, yetkililerin çevrimiçi izleme ve sansür uygulamalarında da artış yaşanıyor.
İnternet üzerinden muhalefet edenlere yönelik son gözaltılar ve kovuşturmalar, ifade özgürlüğüne yönelik birkaç yıldır devam etmekte baskıları daha da şiddetlendiriyor. Türkiye’de internet sansürü de uzun bir geçmişe sahip. İnsan Hakları İzleme Örgütü internette ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı ihlal edilerek websitelerinin tamamının keyfi ve orantısız biçimde engellendiğini belgelemişti.
Türkiye’nin 20 Ocak’ta Afrin’e bir askeri harekat başlatmasının ardından, sosyal medyada görüşlerin barışçıl ifadesi keyfi terör suçlamaları ve cezai soruşturmaların ana hedefi haline geldi.
Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan Afrin, Türkiye hükümetinin terör örgütü olarak tanımladığı Suriyeli Kürt siyasi parti Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve onun silahlı kuvvetleri Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) kontrolü altında. 18 Mart’da Türkiye hükümeti Afrin kentinin kontrolünü ele geçirdiğini iddia etti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukatlarla yaptığı görüşmeler, sosyal medyada eleştirel görüşlerini açıklayanlar hakkında işbirliği ya da propaganda suçları yerine “silahlı terör örgütüne üye olmak” iddiasıyla açılan soruşturmalarda da bir artış olduğunu ortaya koyuyor. Bu kişiler aleyhine ortaya konan deliller sosyal medyada dile getirilen görüşlerden, ortak etiket (hashtag) kullanımından ya da aynı sivil toplum grubuna ait olmaktan öte bir şey içermiyor. Haklarında silahlı örgüte üye olmak suçlamasıyla soruşturma açılan şüpheliler, suçun ağırlığı sebebiyle genellikle tutuklanıyor ve suçlu bulunmaları halinde daha uzun cezalara çarptırılıyorlar.
Saygın bir insan hakları savunucusu olan Doktor Ömer Faruk Gergerlioğlu Kürt meselesiyle ve barış sürecinin 2015’te sona ermesiyle ilgili sosyal medya paylaşımları yüzünden 21 Şubat günü Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iki yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Gergerlioğlu kararı temyize götürdü.
Gergerlioğlu aleyhine sunulan deliller 2016 yılında sosyal medya hesaplarından yaptığı, Türk-Kürt çatışmasının sona ermesini teşvik eden ve barış talep eden paylaşımlarından ibaret. Bu paylaşımların hiçbiri ne şiddeti savunuyor ne de şiddete teşvik ediyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün incelediği gerekçeli kararda yer alan bir tweette, T24 adlı internet haber sitesinde yayımlanan bir haberin linki ve fotoğrafı yer alıyor. T24’ün editöryel seçimi olan “Devlet bir adım atarsa barış bir ayda gelir” başlığı ve habere eşlik eden, silahlı üç PKK militanının yer aldığı fotoğraf hakim tarafından, terör örgütü propagandası suçunun sabit görülmesine gerekçe olarak gösteriliyor. Ayrıca, gerekçeli kararda hatalı bir biçimde haberin yazarı olarak Gergerlioğlu anılıyor.
Gergerlioğlu soruşturma ve yargılanması sırasında hükümet yanlısı medyanın yoğun karalama kampanyasının hedefi oldu. Ayrıca, henüz hakkında hüküm verilmeden İzmit Seka Devlet Hastanesi’ndeki işinden de çıkartıldı. Gergerlioğlu İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne “Ben her zaman barışı savundum. Barış süreci sırasında bunu dile getirdiğim için hükümet beni övüyordu, şimdiyse tamamen aynı şeyleri söylediğim için bir suçluya dönüştürüldüm.”