Bir zorla kaybolma vakasında ise eski bir öğretmen olan Önder Asan Nisan ayında kaçırılıyor ve 42 gün kaybolduktan sonra polis tarafından gözaltına alınmış olarak ortaya çıkıyor ve bir mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine yollanıyor. Kendisi avukatına o 42 gün zarfında sorgulandığını ve işkence gördüğünü anlatıyor.
Avukatı İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, “Müvekkilim Önder Asan’ı 13 Mayıs günü polis merkezinde gördüm,” şeklinde konuştu: “Yürümekte güçlük çekiyordu ve duvara tutunuyordu. Elleri titriyordu ve çok kötü etkilenmişti. Psikolojik yardıma ihtiyaç duyduğunu söyledi.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ağustos ayında Adalet Bakanı’na Ağustos ayında yazdığı açık mektupta bu insan kaçırma vakalarının çoğundan bahsetti, ancak bir yanıt almadı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü avukatların mesleki görevlerini ifa ederken çok sayıda engelle ve riskle karşılaştıklarını da tespit etti. Avukatların müvekkilleriyle polis görevlilerinin olmadığı bir ortamda görüşmesi sık sık engelleniyor. Avukatların kendileri de önemli baskılara maruz kalabiliyorlar ve avukatların Türkiye’deki meslek örgütleri (Türkiye Barolar Birliği ve İl Baroları) onların müvekkillerinin maruz kaldığı işkence ve kötü muameleyi belgeleme çabalarını desteklemekte yetersiz kalıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, üç avukat derneğinin kapatıldığı, yüzlerce avukatın tutuklu olarak cezai soruşturma altında olduğu veya yargılandığı OHAL koşullarında, Türkiyeli avukatların, bir misillemeye maruz kalabileceklerini bile bile müvekkillerini temsil edebilmelerinin çok güç olduğu sonucuna vardı.
Ağır insan hakları ihlalleriyle suçlanan devlet görevlilerine yönelik Türkiye’de yerleşik bulunan cezasızlık kültürünü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ile birlikte diğer kurumlar da uzun yıllardan beri belgelendirmiş durumdalar. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de Türkiye aleyhine çok sayıda karar vermesine yol açmıştı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre Türkiyeli yetkililer acilen işkence, kötü muamele ve zorunlu kaybolmalara yönelik mutlak yasağa riayet etme kararlılıklarını göstermeli. Yetkililer, kolluk kuvvetlerine, istihbarat servislerine ve gözaltındaki şahıslara işkence yaptığı veya kötü muamele ettiği, ya da şahısları özgürlüklerinden kanunsuz olarak mahrum ettiği iddia edilen diğer tüm devlet görevlilerine yönelik olarak hızlı ve etkin soruşturmaların başlatılmasını sağlamalıdır.
Türkiye Barolar Birliği ve il Baroları tüm şüphelilerin etkin savunma hakkını, şüpheli profiline bakmaksızın kamuoyu önünde desteklemeli ve Türkiyeli yetkililerin gözaltına alınan tüm şahısların haklarını gözetmeleri için baskı uygulamalıdır.
Avrupa Birliği ve AB üyesi devletler de dahil olmak üzere, Türkiye’nin tüm uluslararası ortakları Türkiye ile ilişkilerinde insan hakları ile ilgili kaygıları merkeze almalıdır. Özellikle Avrupa Birliği üyesi devletler önümüzdeki hafta yapılacak Dışişleri Konseyi ve AB liderleri Avrupa Birliği
Konseyi toplantılarının sunduğu fırsatları kullanarak, ülkedeki insan hakları durumu ile ilgili kaygılarını kamuoyu önünde dile getirmelidirler, zira Türkiye her iki toplantının da gündeminde yer almaktadır. AB üyesi devletler Türkiyeli yetkililere, polis gözetiminde yaşanan işkence vakalarına ilişkin şikayetlerdeki artışı mümkün olan en acil şekilde dile getirmeli ve bildirilen bütün işkence ve kötü muamele ve zorla kaybolma vakalarının etkin ve etraflı bir şekilde soruşturulmasını kamuoyu önünde açıkça talep etmelidir.
Williamson, “Türkiye’de savcı ve hakimlerin işkenceyi görmezden geldiği bu dönemde, Baroların adalet ve insan hakları için dik durması yaşamsal önemde” şeklinde konuşuyor ve ekliyor: “Türkiye’nin uluslararası ortaklarının zorla kaybolma ve işkence meselelerini Türkiye hükümeti ile ilişkilerinde dile getirmesi de aynı ölçüde önemli.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporunda anılan işkence vakaları şunlar:
- Haziran ayında gözaltındayken polislerin kendisiyle birlikte iki kuzenini de tekmeleyerek darp ettikten sonra, twitter ve medyada dolaşıma giren kan revan içindeki fotoğraflarını çektiğini iddia eden bir iş sahibi;
- Tutuklu olarak cezaevindeyken, ayrı ayrı polis gözetimine geri sevkedilen ve burada polis tarafından sorgulanırken başlarına çuval geçirildiğini, darp ve tehdit edildiklerini anlatan görevden çıkartılmış bir öğretmen ve bir öğretim görevlisi. Bu adamlardan biri bacağına iki defa elektrik şoku verildiğini de söyledi;
- Güneydoğuda, evlerinden toplanarak yaşadıkları köyde defalarca darp edilen ve sonra polis merkezinde de sopa ve hortumla dövülen onlarca köylü;
- Nisan ayında polis gözetimi altındayken işkence gördüğünü iddia eden ve sonra, kaburgasında bir kırık bulunduğunu gösteren bir röntgenin varlığına rağmen savcılık tarafından ciddiye alınmayan bir polis memuru;
- Gözaltındayken ağır bir şekilde darp edildiğini bir savcıya ve bir hakime defalarca söylemesine rağmen iddiaları görmezden gelinen bir muhasebeci;
İnsan Hakları İzleme Örgütü, insanların Ankara ve İzmir’de gün ortasında kaçırıldığı, gizli yerlerde alıkonduğu ve vuku buluş biçimleri itibariyle zorla kaybolma vakaları olabilecekleri izlenimini doğuran vakaları da belgeledi. Bu vakalar şunlar:
- İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, güvenlik güçleri üyesi olduğu zannedilen adamlar tarafından kaçırıldığını, alıkonduğunu ve işkence gördüğünü öğrendiği iki adam. Bu adamlar ancak aylar sonra serbest bırakıldılar; ve
- Haziran ortasında İzmir’de kaçırılan hastahane muhasebecisi Murat Okumuş. Güvenlik kamerası kayıtları kaçırılma anını gösteriyor ve olaya ilişkin şahitler var. Kendisi hala kayıp.