(İstanbul) - İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bugün yaptığı açıklamada Türk sınır birliklerinin Türkiye’ye geçmeye çalışan Suriyeli sığınmacılara ateş açtığını, kaba şiddet uyguladığını, bunun sonucunda da ölümler ve ağır yaralanmalar yaşandığını söyledi. Türkiye makamları Suriyeli sığınmacıları sınırda geri itmekten vazgeçmeli ve sınırdaki askerlerin aşırı güç kullandığı tüm vakaları soruşturmalıdır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü mağdurların, tanıkların ve yereldeki Suriyelilerin anlatımlarına göre 2016 yılının Mart ve Nisan aylarında sınırda görevli Türk askerlerinin Suriyeli sığınmacılara ve kaçakçılara uyguladıkları şiddet, biri çocuk beş kişinin ölümü, 14 kişinin de ağır yaralanmasıyla sonuçlanmıştır. Sınırda yeni bir duvar örülmesine rağmen Türkiye Dışişleri Bakanlığı ülkenin Suriyeli mültecilerki “açık kapı politikası”nı sürdürdüğünü söylüyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü kıdemli mülteci araştırmacısı Gerry Simpson, “Türkiye’nin üst düzey resmi makamları Suriyeli mültecileri sınırları ve kolları açık halde karşıladıklarını iddia ederken, ülkenin sınırda görevli askerleri onları öldürüyor ve dövüyor. Çatışmalardan ve hedef gözetmeyen savaş halinden kaçan travma içindeki kadın, erkek ve çocuklara ateş açılması gerçekten de dehşet verici” dedi.
En az Ağustos 2015’ten bu yana bu yana Türkiye sınır birlikleri Türkiye’ye geçmeye çalışan Suriyelileri geri itiyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü Nisan 2016’da, Türkiye’nin bir yıldır devam eden sınır kapatma kararını uygulamakta olan Türk sınır birliklerine bağlı askerlerin, Halep’in kuzeydoğusuna doğru ilerleyen İslam Devleti’nden (IŞİD olarak da bilinen) kaçan Suriyelilere ateş açtığını bildirmişti. İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca 13 ve 15 Nisan tarihlerindeki saldırılarda, sınıra yakın kampları top atışlarıyla isabet alan binlerce yerinden edilmiş kişinin Türk sınır askerlerince nasıl engellendiğini de ortaya koymuştu.
Savaş, çatışmalar yüzünden zaten yerlerinden edilmiş olan Suriyelileri tehdit etmeyi sürdürüyor. Tanıkların anlatımlarına göre 5 Mayıs günü saat akşam 5.00 sularında gerçekleştirilen hava saldırılarında, Türkiye’nin giderek daha da aşılamaz olan sınırından beş kilometre uzakta, kuzey Idlib’in Sarmada Köyü yakınında bulunan ve 4,500 yerinden edilmiş Suriyelinin barındığı Kamuna Kampı üç kez isabet aldı. Türkiye’deki bağımsız bir insani yardım kuruluşuna bağlı bir kaynak İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, sağlık ekiplerinin aralarında iki çocuğun da olduğu 20 cenazenin çıkarıldığını ve en az 37 kişinin de yaralandığını söyledi. Ondan fazla yaralı bir veya daha çok uzvunu kaybetmiş ve tedavi için Türkiye’ye gönderilmişti.
Suriye Sivil Savunma ekibine göre, Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişinin altı kilometre kuzeydoğusundaki al-Zawf yakınlarındaki yerinden edilmişler için kurulan el-İqaa kampı 24 Nisan 2016 günü Suriye hükümet güçlerinin attığı üç top mermisiyle vurulduğunda da yedi kadın ve dört çocuk yaralanmıştı. Kamp temsilcilerine göre el-İqaa kampında Türk sınır birliklerince daha evvel geri itilmiş olan pek çok Suriyeli barınıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Mart’ın ilk haftası ile 17 Nisan arasında meydana gelen yedi vakayla bağlantılı mağdur ve tanıklarla görüştü. Bu vakalarda Türkiye sınırında görevli askerler üç sığınmacıyı (bir erkek, bir kadın ve 15 yaşındaki bir oğlan çocuğu) ve bir kaçakçıyı vurarak, bir kaçakçıyı da döverek öldürmüşler, aralarında 3, 5 ve 9 yaşında üç çocuğun bulunduğu sekiz sığınmacıya ateş açarak yaralanmalarına sebep olmuş ve altı sığınmacıya da ağır kaba şiddet uygulamışlardı. Sınır yakınlarında yaşayan Suriyeliler ateş açma ve dayak vakalarının ardından yaşananları da anlatırken sınırdaki duvardan cenazeleri almaya çalıştıkları esnada Türk askerlerinin kendilerine de ateş açtıklarını söylediler. Bir tanık ölenlerden ve yaralı kurtulanlardan bazılarını kaydettiği video görüntülerini İnsan Hakları İzleme Örgütü’yle paylaştı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü 4 Mayıs’ta Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’na bu bulguları içeren bir mektup göndererek, örgütün dile getirdiği iddiaların soruşturulması, sınır birliklerine sığınmacılara ateş açılmaması yönünde emir verilmesi ve sığınmak isteyen Suriyelilere sınırın tekrar açılması yönünde taleplerde bulundu.
Suriyeli tanıkların anlattığı vakalardan altısı Antakya’nın yaklaşık 50 kilometre güneyindeki Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi yakınlarında gerçekleşti. Yedinci olay ise Suriye’nin sınır yakınındaki al-Duriya Kasabası’nda meydana geldi. Yaralılardan yedisi, kısa süreliğine Türkiye sınırında yeni örülen duvarı gören, Hırbet el Coz Köyü’ndeki yerinden edilmiş kişilerin barındığı Selahaddin Kampı’nda kaldıklarını söylediler. İçlerinden birçoğu ve doğrudan sınıra giden başkaları da, kısa süre önce Halep içi ve civarındaki çatışmalardan kaçtıklarını anlattılar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 12-20 Nisan tarihleri arasında görüştüğü diğer 28 Suriyeli sığınmacı da, Şubat’tan Nisan ayı ortalarına kadarki sürede sınırı kaçakçılarla geçerlerken Türk askerlerince engellendiklerini anlattılar. Askerlerin kendilerini bir güne kadar varan süreler boyunca gözaltında tuttuktan sonra düzinelerce —bazı durumlarda yüzlerce— kişiyle birlikte Suriye’ye geri ittiklerini söylediler. Bu kişilerin bazıları Suriye’nin Bidama İlçesi’nin batısında yerinden edilmiş kişiler için kurulan Hirmaş Kampı’nda yaşıyordu. Kamp temsilcilerinden biri İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne 13 Nisan’da, yakındaki gözetleme kulelerinde bulunan Türk askerlerinin hoparlörlerden Arapça olarak kimsenin sınıra yaklaşmamasını ve yaklaşan olursa ateş açılacağını anons ettiklerini söyledi.
Kanuna göre, Türkiye’nin kara sınırları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kara Kuvvetlerine bağlı sınır birlikleri tarafından korunur. Sınırda görevli olan jandarma birlikleri de Kara Kuvvetleri komutası altındadır. Bunun yanı sıra, sınır yakınındaki kırsal bölgelerde de asayişten sorumlu jandarma karakolları mevcuttur. Bu raporda sınırda görevli askerlerden söz edildiğinde, bu askerlerin Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na mı yoksa Jandarma Komutanlığı’na mı bağlı askerler olduğu belirtilmedi, çünkü birçok tanık bu bilgiyi ya veremedi ya da bilmiyordu.
Nisan başı itibariyle, Suriye ile olan sınırı boyunca dikeceği 911 kilometrelik rokete dayanıklı beton duvarın üçte birini tamamlamış bulunan Türkiye, sınırın geriye kalanını güçlendirmeye devam ediyordu.
Türkiye’nin Suriye ile olan sınırının güvenliğini sağlamaya hakkı vardır, ancak sınırdaki sığınmacıların kabul edilmemesini, bu tutumun onları zulüm, işkence ve yaşamlarına ve özgürlüklerine yönelik tehditlere maruz bırakabileceği durumlarda yasaklayan non-refoulement (geri göndermeme) ilkesine uyma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Türkiye ayrıca ölümcül güç kullanılmasına ilişkin uluslararası normların yanı sıra, kimseye insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele uygulamama konusundaki mutlak yasağı da içeren yaşam ve bedensel bütünlük haklarına da saygı göstermekle yükümlüdür.
Suriyeli mültecilere yönelik şiddet ve Türkiye’nin sınırı geçmelerine izin vermemesi, Avrupa Birliği’nin kendi sınırlarını sığınmacılara kapatmasıyla aynı döneme denk geliyor. Mart ayında AB Ankara’yla, Avrupa’ya mülteci ve göç akışını önlemek için Türkiye’deki Suriyelilere yardım amacıyla 6 milyar Avroluk yardım, Türkiye’nin AB üyeliği müzakerelerinin canlandırılması ve Türkiye vatandaşlarına vizesiz seyahat olasılığının önerildiği tartışmalı bir anlaşma gerçekleştirdi. Bu anlaşma sayesinde Avrupa Yunanistan’a tekneyle gelen ve aralarında Suriyelilerin de bulunduğu göçmen, sığınmacı ve mültecileri Türkiye’ye, Türkiye’nin onlar için güvenli bir ülke olduğu gerekçesiyle geri gönderebiliyor. Anlaşma uyarınca AB, Suriye içinde “daha güvenli” alanlar oluşturmak için Türkiye’yle birlikte çalışmayı da taahhüt ediyor.
Simpson, “AB basitçe kenarda durup, Türkiye’nin mülteci akışını durdurmak için gerçek mermi ve tüfek dipçiği kullanmasını izlemekle yetinmemelidir. AB yetkili makamları, AB’ye gelmek isteyen mültecilere yaktıkları kırmızı ışıkla Türkiye’ye sınırını kapatması için yeşil ışık yaktıklarının ve gidecek hiçbir yeri olmayan, savaştan bitap düşmüş sığınmacılara ağır bir bedel ödettiklerinin farkına varmalıdır” dedi.
Türkiye sınır askerlerinin Suriyeli mültecilere yönelik şiddet uygulamaları
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Nisan 2016 ortalarında görüştüğü dört mağdur, beş tanık ve yereldeki altı Suriyeli, Mart ve Nisan aylarında Türk sınır askerlerinin 17 Suriyeli sığınmacıyı ve iki kaçakçıyı vurduğu veya dövdüğü yedi ayrı olayı naklettiler. Bu vakalarda askerler açtıkları ateşle beş kişinin ölümüne (üç sığınmacıyı ve bir kaçakçıyı ateşli silahla ve bir kaçakçıyı döverek) ve aralarında üç küçük çocuğun da bulunduğu sekiz sığınmacının da yaralanmasına sebep olurken, altı sığınmacıya da yoğun kaba şiddet uyguladılar.
Olaylardan altısı Antakya yakınlarındaki Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi yakınında, biri de Suriye sınır kasabası al-Duriya’da gerçekleşti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca saldırılardan kurtulan bazılarına yardım eden ve öldürülenlerin bedenlerini —bazen cenazelerin bulunduğu yere giderken sınırdaki askerlerin üzerlerine açtığı ateş altında— alan Hırbet el Coz’dan altı Suriyeliyle görüştü. Görüşülen tanıklardan biri, bölgedeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kamplardan birinde güvenlik görevlisi olarak çalışıyordu ve bazı mağdurları ve cenazeleri videoyla görüntülemişti.
Aşağıda en yeniden eskiye doğru sıralanmış olarak söz konusu yedi vakanın özeti görülebilir. Tüm mağdurların ve tanıkların isimleri İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün kayıtlarında mevcuttur, ancak Türkiye’ye gitmeleri durumunda herhangi bir misillemeyle karşılaşmaları ihtimaline karşı, kendilerinin ve yakınlarının güvenliği için bu isimler kullanılmamıştır. Videoda görülen isimler takmadır. Diğer mağdurların kimlikleri ise belli değildir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ekibi ve sınır bölgeleri ve buralarda yaşayan topluluklar hakkında bilgi sahibi olan Suriyeli bir asistan-çevirmen, mağdurlarla, tanıklarla ve yereldeki Suriyelilerle cep telefonuyla görüştü. Ekip, tanıklara görüşmelerin amacını açıkladı ve kimliklerinin gizli tutulacağı yolunda teminat verdi. Ayrıca deneyimlerini aktarabilmek için görüştüğümüz kişilerin rızalarını da aldık.
Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi yakınında Türkiye sınırındaki askerlerin 17 Nisan’da ateş açarak iki yetişkini öldürmeleri ve iki yetişkin ile iki çocuğu da yaralamaları
İnsan Hakları İzleme Örgütü 17 Nisan’da Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişinde iki yetişkinin öldürülmesi ve iki yetişkinle iki çocuğun da yaralanması ile ilgili olarak dört kişiyle görüştü. Açılan ateşten sağ kurtulanlardan biri, kendisiyle 20 Nisan’da cep telefonuyla yapılan görüşmede kız kardeşi ve kuzeni “Abdullah”ın öldürülmesine tanık oluşunu ve kendisinin ve diğer üç kişinin nasıl yaralandığını anlattı. Öldürülen kadının diğer erkek kardeşi de ölümü doğruladı. Ayrıca bölgede yaşayan iki erkek, yaralı bir çocukla iki yetişkinin bölgeden ayrılmalarına yardım ettiklerini ve sonra da iki cenazeyi taşıdıklarını anlattılar.
Halep yakınlarındaki evinin bulunduğu yere geri dönen bir erkek olanları şöyle anlattı:
Yaşadığımız, Halep’in hemen yanındaki yerin yakınındaki birçok evin hava saldırılarında yıkılmasının ardından, ailemden 20 kişi Mart sonunda Türkiye’ye kaçmaya çalıştı ama Bab el Selam sınır kapısındaki askerler geçmemize izin vermedi. Oradaki kamp doluydu, biz de Hırbet el Coz’a gidip geçmemize yardım edecek bir kaçakçı bulduk.
17 Nisan Pazar günü akşam saat 5.00 civarında bir kaçakçı bizi sınır duvarına doğru götürdü. Duvara yaklaşık 500 metre kala ansızın duvar tarafından otomatik silah sesleri işittik ve etrafımıza mermiler düşmeye başladı. Kadınlar çığlık atmaya, çocuklar ağlamaya başladılar ama silah sesleri durmadı. Ben kız kardeşimin ve kuzenimin yakınında yerde yatıyordum ve biz yatarken mermiler ikisine isabet etti. Çığlıkları ve bağırışları durmuştu. O anda öldürüldüklerini anladım.
Bir kurşun da benim sağ elime isabet etmişti. Diğer kuzenim de sağ elinden yaralandı. Kuzenimin 9 yaşındaki kızını iki bacağından, 5 yaşındaki oğlunu ise sağ bacağından vurdular. Gözlerimle gördüm.
Silah sesleri uzun süre devam etti. Ne kadar sürdüğünü bilmiyorum ama sanırım bir saat olmuştur. Korkudan donakalmıştık. Sonra birden ateşi kestiler. Kısa süre bekledik. Hepimiz farklı yerlere savrulmuştuk. Bazılarımız sürüne sürüne Hırbet al-Coz’a doğru ilerledi. Sürünürken yine ateş açıldığını duyduk. Ben annemle birlikteydim; sanırım mermilerden biri başının yakınına isabet ettiği için bayıldı. Yardım getirmek için onu orada bırakmak zorunda kaldık. Güvende olduğumuzu hissedince ayağa kalkıp yolun kalanını yürüdük. Epey uzun bir yürüyüştü. Köye vardığımızda saat 8.00 olmuştu. Birileri bizi buldu ve oradaki kliniğe götürdü. Kuzenim ve çocukları kayıptı, annemle erkek kardeşimin çocuklarından biri de öyle. O yüzden klinikte kalmadım. Köyden dört erkekle birlikte diğerlerini bulmak ve kızkardeşimle kuzenimin cenazelerini almak için geri döndük.
Cenazelerin olduğu yere yaklaştığımızda Türk polisi [sic] tekrar ateş etmeye başladı. Köylüler polisi arayarak cenazeleri alıncaya kadar ateşi kesmelerini istedi. Tekrar cenazelere doğru yürümeye başladık; bu defa ateş açmadılar. Polislerden biri duvarın oradan hoparlörle bize seslendi. Cenazeleri almak için 15 dakikamız olduğunu, ondan sonra yine ateş açacaklarını söyledi. Cenazeleri alıp duvardan mümkün olduğunca uzağa taşıdık. İyice uzaklaşınca mola verdik. Onları köye ancak bir saatte götürebildik. Cenazeleri köylülerden birinin evine koyduk ve erkesi gün de köyün mezarlığına defnettik. Kızkardeşimin de kuzenimin de sırtında kurşun delikleri vardı. Ayrıca kuzenimin sağ elinde de iki mermi deliği vardı. Aynı gün akşam saat 4.00 gibi Hırbet el Coz’dan ayrıldık ve Halep yakınlarında oturan akrabalarımızın yanına gittik. Şu anda oradayız ve bir daha Türkiye’ye gitmeye kalkışmayacağız. Çok tehlikeli.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 19 Nisan günü cep telefonuyla görüştüğü Hırbet el Cozlu iki erkek, 17 Nisan akşamüstü saatlerinde aralarında eli yaralı bir erkekle iki bacağından yaralı kızının da olduğu, saldırıdan sağ kurtulan bazı kişilerin sınır bölgesini terk ederek Hırbet el Coz’a ulaşmalarına yardım ettiklerini ve ardından yanlarına başka köylüleri de alarak iki cenazeyi almaya gittiklerini anlattılar. Cenazeleri sınır duvarının Suriye tarafında, duvarın birkaç yüz metre ilerisinde, Türkiye’nin Nişrin ve Kandil polis karakolları yakınındaki iki gözcü kulesi arasında bulduklarını söylediler. Bu bölgenin, sınırın Suriye tarafında, Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişinin yaklaşık iki kilometre güneyinde yer alan ve yerinden edilmiş kişiler için kurulan Şeyh Sayyah Kampı’na çok yakın olduğunu belirttiler.
Bu tanıklar da cenazelere yaklaştıkları sırada Türk polisinin arabalarına ateş açtığını söylediler. Daha sonra olanları ise içlerinden biri şöyle aktardı:
Geri dönüp arabayı güneye, Hırbet el Coz geçiş noktasına doğru sürdük. Orada bir Türk sınır muhafızıyla görüştük ve sınırdaki duvarın yanındaki iki cenazeyi almaya çalıştığımızı anlattık. Yakındaki [Güveççi jandarma sınır] karakoldaki yetkili komutanı aradı. Telefonda komutana duvarın Suriye tarafında, Kandil’e yakın bir yerde ölülerin ve muhtemelen bazı yaralıların da olduğunu anlattım. Gidip cenazeleri alabileceğimizi ama arabanın farlarını yanık tutmamızı söyledi. Bunun üzerine arabayla geri gittik. Diğer dört kişi cenazelere doğru ilerlerken ben arabada bekliyordum. Döndüklerinde askerlerin makineli tüfeklerini kurduklarını duyduklarını söylediler. Bunun üzerine komutanla tekrar konuşmak için arabayla oraya gittim. Komutan adamlarının bize ateş açmasını önlemek için cenazelerin olduğu yerin Türkiye tarafına gideceğini söyledi.
Arabayla tekrar bölgeye döndüm ve diğerleriyle birlikte cenazelere doğru yürüdük. Komutanın öte tarafta elinde fenerle durduğunu görüyordum. Biri kadın bir erkek iki cenazeyi kaldırıp arabaya koyduk ve Hırbet el Coz’a götürdük.
Geri geldiğimizde ölen adam ve kadının erkek kardeşi ve kuzeniyle konuştum. Açılan ateşle yaralanan dört kişiyle de görüştüm: İki erkek ellerinden, iki çocuk da bacaklarından yaralanmıştı. Yaralı olmayan başka çocuklar da vardı. Gruptaki herkes aynı ailedendi. Toplamda 10 yetişkin ve 10 çocuk olduklarını, ama ölen iki kişi dışında, yaşlı bir kadınla 6 yaşında bir kız çocuğunun da kayıp olduğunu söylediler. Türkiyeli komutandan ertesi sabah onları aramak için izin aldım ve sabah 9.00 civarında sınırdaki duvarın yakınlarında buldum. Bütün gece orada, vurulmaktan korkarak, karanlıkta beklemişlerdi.
Sonra cenazeleri defnettik ve aile Halep’e gitmek üzere ayrıldı.
Sınırdaki Türk askerlerinin 14-15 Nisan gecesi 15 yaşındaki bir oğlan çocuğunu vurarak öldürmeleri
İnsan Hakları İzleme Örgütü 15 Nisan günü, sınırdaki Türk askerleri tarafından Suriye’nin el-Duriya Kasabası’nda 14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan gece vurularak öldürülen 15 yaşındaki oğlan çocuğunun iki kuzeniyle telefonda konuştu.
Öldürülen çocuğun 13 yaşındaki kuzeni tanık olduğu vakayı şöyle anlattı:
Yedi kişiydik: Duriya’dan kuzenim dahil üç kişi ve Halep’ten dört kişi. Dün gece Duriya yakınlarından sınırı geçtik. El Nabua denen vadideydik. Türkiye’ye varmış mıydık emin değilim ama birden ateş açıldı. Kuzenim yere düştü. Başından vurulmuştu. Hemen yanındaydım. Her tarafımızdan kurşunlar geçiyordu. Kendimizi yere attık. Birkaç saat sonra ateş kesilince kaçtık. Bir iki saat sonra da cenazeyi almak üzere geri gittik.
15 Nisan’da ölen çocuğun aynı yaşlardaki diğer kuzeni cenazeyi nasıl aldıklarını anlattı:
Birkaç saat önce abim arayıp Türk sınır muhafızlarının kuzenimizi vurduklarını söyledi. Gidip cenazeyi almak için yardım etmemi istedi. Nerede olduklarını söyledi; ben de iki arkadaşımla birlikte oraya gittim. Gruba yaklaşırken ateş edildiğini duyduk ve ateş edenlerin Türk sınır muhafızları olduklarını anladık. Karbeyaz [Türkiye’de bir sınır kasabası] Belediye Başkanı’nı arayarak askerlere ateşi kesmelerini söylemesini istedik. Bize sınır komutanının telefonunu verdi, birimiz onu aradı. Önce telefonu yüzümüze kapattı. İkinci kez aradığımızda “Sınıra kim yaklaşırsa öldürülecek” dedi. Üçüncü aramamızda cenazeyi almamıza izin verdi. Saat sabah 8.00 civarıydı. Kuzenimle birlikte gittiğimizde Türk askerlerinin orada bizi beklediğini gördük. Cenazeyi almamıza izin verdiler.
Sınırdaki Türk askerlerinin 7 Nisan günü Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçisinde iki erkeğe saldırmaları
Türkiye sınırından geçmeye çalışırken kendilerini durduran Türk sınır polisinin saldırısına uğradıklarını anlatan iki kişiyle ilgilenen Hırbet el Cozlu bir erkek, 18 Nisan günü İnsan Hakları İzleme Örgütü’yle yaptığı cep telefonu görüşmesinde şunları aktardı:
7 Nisan’da kuşluk vakti sularında Hırbet el Coz’daki Ahrar el-Şam’ın kontrol noktalarından birindeki [muhalif] bir savaşçıdan bir telefon aldım. İki adamın Türkiye’ye geçmeye çalıştığını ama Türk sınır polisince çok fena dövülerek sınır duvarının Suriye tarafına bırakıldıklarını söyledi. Bu iki kişi kontrol noktasına kadar yürüyüp başlarına geleni anlatmışlar. Ben de kontrol noktasına gittim ve onları küçük bir odada buldum. Kendileriyle konuşup videolarını çektim.
“Bedri” Homs’dan, “Burhan” ise Hama’dandı. Her ikisi de şu anda Idlib’e döndü. Bana anlattıklarına göre Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçiş noktasının yaklaşık 500 metre güneyinde bulunan, Türk sınır muhafızlarının ilk gözcü kulesi yakınındaki al-Maklah’dan Türkiye’ye geçmeye çalışmışlar, ama Türkiye sınır muhafızları onları yakalamış ve çok fena dövmüşler. Yanlarında başka bir adamın daha olduğunu ve onu da dövdüklerini söylediler, ama ona ne olduğunu bir türlü bulamadık.
Sınırdaki Türk askerlerinin 29 Mart günü Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi yakınlarında iki erkek ve bir genç kadına ateş açarak yaralamaları
İnsan Hakları İzleme Örgütü 19 Nisan’da, 29 Mart günü Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi civarından Türkiye'ye doğru giderken Türkiye sınırındaki askerler tarafından vurulan ve aynı zamanda başka bir adamla “Elham” adlı bir genç kızın da açılan ateşle yaralandığına tanık olan bir kişiyle cep telefonuyla görüştü. Görüşülen kişi şunları anlattı:
29 Mart saat sabah 6.00 civarı, kırık elimi ameliyat ettirmek için Antakya’ya doğru gidiyordum. Elimdeki vidaların çıkarılması gerekiyordu. Sınırı bir kaçakçının yardımıyla, kuzenimin ve yanında küçük bir kız çocuğu olan Der Zorlu bir kadının da dahil olduğu 20 kişilik bir grupla geçtim. Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişinin yaklaşık iki kilometre güneyinden geçtik. O zamanlar duvar yoktu, şimdi var. Dikenli tellerdeki bir delikten geçtik.
Kaçakçı bize hepimizi Türkiye’ye geçirmek için izni olduğunu söyledi. Türkiye’ye girdikten birkaç yüz metre sonra bir sınır muhafızı bizi buldu. Hatırlıyorum, şişmandı ve saçları seyrekti. Bize durmamızı söylediğinde yaklaşık 10 metre ilerimizde duruyordu. Kaçakçı ona Arapça “İznim var” dedi, ama o tüfeğini doğrulttu ve bize ateş etti. Herkes kaçışmaya başladı. Mermiler sırtıma isabet etti, kuzenim de göğsünden vuruldu. Omuriliğime değil ama hemen sağına isabet etmiş. Kurşunlardan biri de çantama gelmiş. Küçük kız bacağından vurulmuştu. Kadın dışında yaralı olmayan herkes kaçtı. Asker telefonumu aldı ve bize Suriye’ye geri dönmemizi söyledi. Kuzenim ayağa kalkıp yürüyebiliyordu; kadın da bana ve küçük kıza yürümemiz için yardımcı oldu.
Tellerdeki delikten sürünerek geri girdik ve Hırbet el Coz’a doğru yürüdük. Birdenbire arkamızdan yine ateş edildiğini duyduk ve hareketsiz bir şekilde yarım saat saklandık. Ateş kesilince yola devam ettik. Oradan Ayn Beyda Kliniği’ne gittik. Kuzenimi Darkuş Hastanesi’ne naklettiler. Hastane Türkiye’ye götürülmesi için uğraştı ama kapıdaki askerler çok ağır yaralı bile olsa kimsenin geçmesine izin verilmediğini söylediler. Hırbet el Coz’daki bazı kişiler de askerlere benim yaralarımdan söz edip tedavi için Türkiye’ye geçip geçemeyeceğimi sordular, ama cevap ‘hayır’ oldu.
Türkiye sınırında görevli askerlerin 28 Mart günü Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi yakınlarındaki Ayn el-Kavah civarında bir kaçakçıyı döverek öldürmeleri ve dört erkeğe kaba şiddet uygulamaları
İnsan Hakları İzleme Örgütü 28 Mart’ta Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi yakınlarında “Faysal” adlı kaçakçının öldürülmesi ve dört kişinin de yaralanmasıyla ilgili beş farklı kişiyle konuştu. Bu beş kişiden biri dövülenler arasındaydı ve aynı zamanda diğerlerinin ağır biçimde dövülmesine tanık olmuştu. Diğer üç kişi ise, ölü kaçakçının cenazesini sınırın Suriye tarafındaki Ayn al Kavah Köyü ile Hırbet el Coz’un iki üç kilometre kuzeyinde, Türkiye’nin Nişrin polis karakolu yakınlarından alan ve saldırıya uğrayan iki kişiden neler olduğunu dinleyen bölge sakinleriydi.
Şiddet gören ve sonrasında Hırbet el Cozlu bir kişinin videoya çektiği “Gassan”, 19 Nisan’da cep telefonuyla yapılan görüşmede kendisinin ve diğer dört erkeğin yaşadıklarını şöyle anlattı:
Ben Kürt Dağlarındanım [Jebel el Ekrad], evliyim ve biri üç yaşında diğeri altı aylık iki çocuğum var. Beşimiz de 10 ay önce savaştan kaçtık. Yedi ay İkbane Köyü’nde kaldık ama Şubat başında bu köy de rejimin saldırısına uğrayınca [yerinden edilmişler için kurulmuş olan] Ubeen Kampı’na gittik. Rejim orayı da top atışına tuttu. Türkiye’ye gitmeyi düşündüm, ama kaçakçıyla geçerek çocuklarımın güvenliğini tehlikeye atmak istemedim. Herkes Türk polisinin insanlara ateş ettiğini söylüyordu.
O yüzden biz de Hırbet el Coz’daki [yerinden edilmiş kişiler için kurulmuş olan] Salahaddin Kampı’na gittik. Ama hiç paramız yoktu; ben de iş bulmak için Türkiye’ye gitmeye karar verdim. Bir kaçakçı bularak o ve üç erkekle birlikte Mart sonunda sınırı geçtim. Bu dört kişi de benimle aynı kampta yaşıyordu, ama ben sadece kaçakçıyı tanıyordum.
Sabah 5.00 gibi sınırı geçtikten hemen sonra yakınlardan bir silah sesi duyduk. Yere yatarak “Ateş etmeyin” diye bağırdık. Ardından Türk sınır muhafızları geldi. Hepimizi dövdüler ve sonra bizi hemen yakındaki [Güveççi jandarma sınır] karakoluna götürdüler. Oraya varır varmaz yaklaşık altı sınır muhafızı bizi uzun bir süre çok fena dövdü. Bütün vücuduma ve başıma vurdular. Yumruklarla, tekmelerle ve tüfek dipçikleriyle vuruyorlardı. Bizi neden dövdüklerini hiç bilmiyorum. Arapça bir şey demediler. Sadece Türkçe bağırıyorlardı ama yediğimiz dayağın sesinden başka bir şey duymuyordum. Canım o kadar acıyordu ki ne olduğunu fark edemez olmuştum. Sonra bayılmışım.
Uyandığımda sınırın Suriye tarafında, sınır duvarının yanında yerde yatıyordum. Sabahın ilerlemiş saatleriydi. Kendimi çok kötü hissediyordum ve bütün vücudum ağrılar içindeydi. Az ileride bizim gruptan başka birinin daha yerde yattığını gördüm; inleyerek yardım istiyordu. Yattığım yerden kalktım ve diğer adama yardım bulmak için Hırbet el Coz’a doğru yürümeye başladım. Yolda karşılaştığım birine adamın nerede olduğunu tarif ettim. Daha sonra o adam bana, kaçakçının cansız bedenini sınır duvarının yakınında bulduklarını söyledi. Sınırda işkenceyle öldürülmektense Suriye’de ölmek yeğdir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 20 Nisan’da cep telefonuyla konuştuğu Hırbet el Coz’dan bir adam, dövülen diğer adamlardan biri olan “Haşim”le karşılaştığını ve ona yaşadıklarını anlattırarak videoya çektiğini söyledi:
Mart ayının sonuydu; kaçakçının cenazesini buduğumuz gündü. Sınırın yakınındaydım ve bir adamın sınırdan bana doğru ağır ağır yürüdüğünü gördüm. Zorlukla ilerliyordu ve baştan aşağı kan içindeydi. Ona doğru gittim. Bana, beraberindeki dört kişiyle Türk sınır polisine yakalandıklarını söyledi. Onu arabamla yakındaki Ayn Beyda Kliniği’ne götürdüm.
Yolda bana yaşadıklarını anlattı. Türkmen olduğunu ve aslen Halep’e yakın bir yerde yaşarken savaş yüzünden oradan kaçtığını söyledi. Dört kişiyle birlikte Türkiye’ye geçmeye çalışırlarken Türk sınır muhafızlarının onları yakaladıklarını ve Hırbet el Coz-Güveççi geçişi yakınındaki [Güveççi jandarma sınır] karakoluna götürdüklerini anlattı. Orada polisler hepsini soymuş ve çok ciddi şekilde dövmüş. Dediğine göre diğer dördü bayılmış ama “Haşim” bayılmayınca onu bir pikap kamyonete bindirip sınır duvarına götürmüş ve serbest bırakmışlar.
18 ve 19 Nisan günleri İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün cep telefonuyla görüştüğü Hırbet el Coz’dan üç kişi kaçakçının cesedini nasıl bulduklarını anlattılar. Üçü de, gitmeden önce bölgedeki Türk sınır muhafızlarından izin istemiş olmalarına rağmen, sınır duvarının birkaç yüz metre ilerisindeki cesede ulaşmaya çalıştıkları esnada bir jipin üzerindeki Türkiye sınır muhafızlarının nasıl defalarca üzerlerine ateş açtıklarını aktardılar.
Sınırdaki Türk askerlerinin 20 Mart’ta Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi yakınlarında bir kaçakçıyı vurarak öldürmeleri
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün cep telefonuyla görüştüğü Hırbet el Cozlu bir kişi, 20 Mart civarında, Hırbet el Coz’da bulunan yerinden edilmiş kişilerin kaldığı Salahaddin Kampı yakınlarında, sınır duvarının yanında “İbrahim” adlı kaçakçının cesedini bulduğunu söyledi:
Mart ayının üçüncü Cuma’sı, yakındaki Salahaddin Kampı’nda yaşayanlar bana sınır duvarının kampa yakın bir noktasında bir insan bedeni olduğunu söylediler. Güveççi Belediye Başkanı’nı arayarak ondan, sınır muhafızlarına biz cenazeyi almaya giderken bize ateş açmamalarını söylemesini istedim. Adam duvarın hemen yanında, genellikle öte tarafında Türk sınır polisinin durduğu bir boşluğun yakınında yerde yatıyordu. Göğsünün ortasında kurşun yarası vardı. Adamı hemen tanıdım, daha önce Salahaddin Kampı’nda yaşıyordu.
Sınırdaki Türk askerlerinin Mart’ın ilk haftasında Hırbet el Coz-Güveççi sınır geçişi yakınlarında bir erkeği ateşli silahla yaralamaları
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 20 Nisan’da cep telefonuyla görüştüğü bir erkek, Mart’ın ilk haftasında Türkiye’ye geçmeye çalışırken ayağından vurulduğu vakayı şöyle anlattı:
Ben Cisr el Şuğur’danım. Şubat ve Mart’ta rejimin kasabamıza yaptığı saldırılardan sonra ailemle birlikte oradan kaçtım. İlk önce Ayn Beyda ve Hırbet el Coz arasındaki [yerinden edilmişler için kurulan] kamplardan birine gitmeye çalıştık ama orada hayat çok zordu. O yüzden karımla birlikte çocuklarımızı da alıp Türkiye’ye gitmeyi denemeye karar verdik.
Aşağı yukarı 35 gün önce, akşam saat sekiz gibi, yaklaşık 13 kişilik bir grup halinde Hırbet el Coz’un iki kilometre güneyinden geçiş yapmaya çalıştık. Grupta altı erkek, dört kadın ve üç çocuk vardı. Geçişi bir kaçakçı ayarlamıştı ama o bizimle gelmedi. Geçmemize yardım etmeleri için 12 ve 13 yaşlarında iki çocuğu bizimle yollamıştı. Çite yaklaşır yaklaşmaz silah sesleri duyduk. Bacağımda bir acı hissettim ve bacağımdan vurulduğumu gördüm. Yere düştüm. Herkes kaçtı; ben yaklaşık 30 dakika orada kaldım ve bağırarak yardım istedim. Başka yaralanan olmamıştı. Ateş kesildikten sonra birileri geldi ve beni Hırbet el Coz’a geri götürdüler. Bana yardım ettikleri sırada ateş açılmadı. Beni iki-üç kilometre ilerideki Ayn Beyda Hastanesi’ne götürdüler. Doktorlar sol bacağıma, biri dizimin üstüne, diğeri de altına olmak üzere iki kurşun isabet ettiğini söylediler.