(New York, 12 Ocak 2010) - İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bugün yaptığı açıklamada silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bağlantılı olduğu süphesiyle bir insan hakları aktivistinin tutuklanmasının, aslında insan ve azınlık hakları ile ilgili yürüttüğü meşru çalışmaları yüzünden bu aktivistlerin hedef alındığına dair ciddi kaygılar doğurduğunu söyledi. İnsan Hakları Derneği genel başkan yardımcısı ve Diyarbakır şube başkanı Muharrem Erbey'in 24 Aralık 2009 tarihinde gözaltına alınması, terörle mücadele şubesinin 36 kişiyi gözaltına aldığı kapsamlı bir operasyonun parçasıydı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb Muharrem Erbey'in Kürtlerin insan hakları için yılmaksızın çalışmasıyla tanındığını söyleyerek "Hükümet Kürt meselesini çözmek istediğini iddia ediyor; ama bu yeni gözaltı dalgası hala Kürt aktivizmini ve siyasi katılımını kısıtlanmak istendiğinin bir göstergesi" dedi.
Son gözaltı dalgası, gözaltına alınanların birçoğunun 11 Ocak 2009'dan sonra yeni kurulan Barış ve Demokrasi Partisi'ne katılmasının ardından gerçekleşti. Gözaltına alınanlar arasında demokratik seçimlerle göreve gelmiş belediye başkanları ile yeni partinin görevlileri de bulunuyor.
Erbey Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü terörle mücadele polisi tarafından Diyarbakır'daki evinden alındı. Sorgusu sırasında İnsan Hakları Derneği adına yurtdışına yaptığı seyahatler ve katıldığı toplantılar hakkında sorulara maruz kaldı. 26 Aralık'ta Erbey tutuklandı.
Polis ayrıca İnsan Hakları Derneği Diyarbakır şubesinde bir arama yaptı ve bilgisayarların hard-disklerine el koydu. İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne konuşan İnsan Hakları Derneği avukatları, arama izninin çıkarılmasında usul hatalarının bulunduğunu ifade etti. 1986 yılında kurulan İnsan Hakları Derneği Türkiye'nin en eski insan hakları örgütü.
Erbey 24 Aralık'ta 11 şehirde Barış ve Demokrasi Partisi'ne karşı yürütülen terörle mücadele operasyonu kapsamında gözaltına alınmıştı. Operasyon sırasında gözaltına alınan 36 Kürt parti yetkilisi ve aktivistten 23 tanesi tutuklandı. 36 kişiden beşi tutuksuz yargılanacak. Soruşturma başlatılanlardan dokuzu demokratik seçimle göreve gelmiş olan belediye başkanları.
Diyarbakır savcılığı halen Barış ve Demokrasi Partisi ile selefi Demokratik Toplum Partisi hakkında PKK ile bağlantılı olduğu iddiasıyla soruşturma yürütüyor. Nisan 2009'dan bu yana yüzden fazla parti yetkilisi ve üyesi gözaltına alındı.
Soruşturma için gizlilik kararı çıkarıldı ve savcılık şüpheliler aleyhindeki delilleri ne kendilerine ne de avukatlarına veriyor. Büyük olasılıkla "silahlı örgüt üyesi olmak" (TCK 314/2. Madde) ya da PKK ile bağlantılı olan KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) ile bağlantılı olmakla suçlanacaklar. Aleyhlerindeki delillere ancak haklarında resmi suçlamada bulunulduğunda ulaşabilecekler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, aleyhindeki delilleri sanıktan gizlemenin, o kişinin savunmasını hazırlamasını zayıflatacağını ve bunun da şüphelinin hukuk kuralları uyarınca yargılanma hakkını zedeleyeceğini söyledi. Şüphelinin tutuklu olması aynı zamanda yargılanma öncesi tutukluluk haline etkin biçimde itiraz etme olanağını engeller.
Mayıs 2009'da yürütülen bir başka soruşturmada kamu emekçileri sendikası KESK'le bağlantılı çoğu İzmir'de ikamet eden sendika üyeleri gözaltına alınmış, aralarından 22'si PKK üyesi olma suçuyla tutuklanmıştı. Aleyhlerindeki kanıtlar ağırlıklı olarak Kürt dilinde eğitim gibi meselelerle ilgili çalışmalara verdikleri destek ve çeşitli toplantılara katılmaktı. Tutuklu bulunanlar Kasım ayındaki ilk duruşmanın ardından tahliye edildiler. Bu kişiler arasında İnsan Hakları Derneği yönetim kurulu onursal üyesi Yüksel Mutlu da bulunuyordu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, yakalananların birçoğunun yeni kurulan Barış ve Demokrasi Partisi'ne katılmalarından bir gün sonra gözaltına alındığına dikkat çekerek, en son gözaltı dalgasının zamanlaması ve şüphelilerin ön duruşmaya kadar tutuklanması kararının, Türkiye'de Kürtler lehine siyasi faaliyet yürütenlerin siyasi katılım ve temsil hakkının kısıtlandığına dair ciddi kaygılar doğurduğunu ifade etti.
Emma Sinclair-Webb "Demokratik Toplum Partisi'nin yasaklanmasından sadece iki hafta sonra gerçekleştirilen bu son operasyon Kürt azınlığın siyasi temsil hakkına ağır bir kısıtlama getirdi" diyerek, sözlerini şöyle tamamladı: "Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin Türkiye'de demokratikleşme sürecinden vazgeçmeyeceği ve Kürt sorununu çözmeye çalışacağı yönündeki cesaretlendirici beyanlarının ardından savcılar tam aksi yönde hareket etmiş ve yasal Kürt siyasi örgütlerine yönelik yeni tehdit edici adımlar atmışlardır."