Skip to main content

Türkiye

2020 Olayları

Polis, Türkiye'nin önde gelen barolarının yetkisini azaltmayı hedefleyen yasa tasarısına karşı eylem yapan avukatları engelliyor. 10 Temmuz 2020, Ankara.

© 2020 Tunahan Turhan / INA Photo Agency / Sipa AP Images aracılığıyla.

İnsan haklarına ve hukuk devletine yönelik saldırılar, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında, Kovid-19 salgını sırasında da devam etti. Cumhurbaşkanı'nın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile onunla ittifak yapan aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) mecliste sahip oldukları çoğunluk, uluslararası insan hakları hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerle çelişen yasaların meclisten alelacele geçirilmesine olanak tanıyor. Türkiye'nin başkanlık sisteminde muhalefet partileri kenara itilirken, hükümet de kamu ve devlet kurum ve kuruluşlarını, iktidar üzerindeki denge ve kontrol mekanizmalarını ortadan kaldıracak ve kendi destekçilerine fayda sağlayacak şekilde yeniden biçimlendirmiş durumda. Buna rağmen İstanbul ve Ankara belediye başkanlıkları muhalefetin elinde.

Yargı süreçlerine ve savcılık kararlarına yürütme tarafından yapılan müdahalelerin yerleşiklik kazanmış sorunlar olduğunu yansıtan sistematik uygulamalar arasında, Erdoğan hükümeti tarafından siyasi rakip veya muhalif olarak görülen kişilerin geniş tanımlı terörle mücadele yasası kapsamına giren temelsiz suçlamalarla tutuklanmaları, yargılanmaları ve mahkum edilmeleri bulunuyor.  Bu şekilde hedef alınan kişiler arasında, başta Kürt yanlısı Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyeleri olmak üzere, gazeteciler, muhalefet partilerinden siyasetçiler ve aktivistler bulunuyor. Hedef alınan en büyük grubu, Amerika'da yaşayan Sünni din adamı Fethullah Gülen ile bağlantılı olduğu iddia edilenler oluşturuyor. Türkiye bu grubu FETÖ adını verdiği bir terör örgütü olarak görüyor ve 2016 yılında yapılan darbe girişiminden sorumlu tutuyor.

Türkiye'nin Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi ile ihtilaflı durumdaki deniz sınırları bağlamında Doğu Akdeniz'de doğal gaz araştırmalarına başlamasıyla tırmanışa geçen gerilim, Türkiye ile Yunanistan arasında Ağustos ayında denizde bir çatışma yaşanmasına ramak kalacak noktaya ulaştı. Avrupa Birliği ihtilaflı statüdeki Kıbrıs açıklarında doğal gaz rezervlerinin keşfedilmesiyle ilk olarak alevlenmiş bu anlaşmazlıkta dile getirilen çelişik iddialar arasında diyalog başlatmak amacıyla çaba sarf etti.

Türkiye, Libya'da Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne, ülkenin doğusundaki ayrılıkçı bir yönetime karşı askeri destek verdi. Türkiye, Azerbaycan'ın Ermenistan ile arasındaki Dağlık Karabağ ihtilafında, Azerbaycan'a güçlü desteğini açıkladı. Türkiye, geçtiğimiz dört yıl boyunca askeri müdahalelerde bulunduğu Suriye'nin kuzey ve kuzey doğu bölgelerini, devlet dışı Suriyeli gruplar aracılığıyla fiilen kontrolünde tutuyor. Söz konusu bölgelerdeki önemli insan hakları ihlalleri ise hiç hız kesmeden devam ediyorlar. Türkiye amacının, bu bölgeleri daha önceden kontrolünde tutan ve Türkiye'nin onlarca yıldır çatıştığı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile yakın bağları bulunan Kürt güçlerinden temizlemek olduğunu söylüyor (Bkz. Suriye bölümü). Türkiye Mart ayında Suriye'nin kuzeydoğusundaki İdlib vilayetinde bir ateşkes sağlanması için önemli bir rol oynadı ve bu ateşkese büyük ölçüde uyuldu.

İfade, Örgütlenme ve Toplanma Özgürlüğü

Erdoğan Cumhurbaşkanlığına yakın şirketlerin sahip olduğu ya da hükümete yönelik eleştirel yayın yapmaktan kaçınan medya organları Türkiye'deki yazılı ve görsel medyanın çoğunluğunu oluşturuyor. Yine de çevrimiçi eleştirel yayın yapan haber ve yorum siteleri varlıklarını sürdürüyorlar. Bu satırlar yazıldığı sırada tahminen 87 gazeteci ve medya çalışanı, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle, terörle mücadele yasası kapsamına giren suçlardan tutuklu veya hükümlü olarak cezaevinde bulunuyordu.

Türkiye'de faaliyet gösteren sosyal medya şirketlerini daha sıkı kontrol etmeye yönelik planlar, Cumhurbaşkanı'nın daha sıkı bir kontrolün gerekliliğini gerekçelendirmek amacıyla, ailesine yönelik sosyal medyada yer alan hakaretleri örnek göstermesinin ardından, Temmuz ayında yasalaştı. Yeni yasa uyarınca, günde bir milyondan fazla kullanıcısı olan sosyal medya şirketleri Türkiye'de ofis açmak ve hükümetin içeriğin engellenmesi veya kaldırılması yönündeki taleplerine uymak, ya da aksi takdirde çok ağır para cezaları ödemek zorunda kalacaklar. Ofis açmayan şirketlere para cezası verilecek ve nihayetinde bunların bant genişlikleri kısıtlanacak ki, bu da söz konusu platformun kullanılamaz hale gelmesi demek. Bu satırlar yazıldığı sırada Facebook yeni yasaya uymayacağını belirtmişti.

Türkiye Wikipedia'ya 2017 Nisan’ında getirilmiş erişim engelini Ocak ayında kaldırmış olsa da, yetkililer aralarında eleştirel haber sitelerinin de bulunduğu binlerce web sitesini engellemeyi ve çevrimiçi içeriği yayından kaldırmayı sürdürüyorlar.

Binlerce insan yaptıkları sosyal medya paylaşımları nedeniyle, tipik olarak hakaret, Cumhurbaşkanına hakaret ve terör propagandası yapmak suçlarından gözaltına alınma ve yargılanma riskiyle karşı karşıya kaldı. Kovid-19 bağlamında, İçişleri Bakanlığı, salgın hakkında "korku ve panik yarattığı" düşünülen sosyal medya paylaşımları nedeniyle yüzlerce insan hakkında soruşturma başlattığını veya insanların bu nedenle gözaltına alındığını duyurdu. Bu paylaşımlardan bazılarında hükümetin halk sağlığı krizine müdahalesi eleştiriliyordu.

Türkiye'nin medyayı denetleyen resmi kurumu olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Halk TV, Tele 1 ve Fox TV gibi hükümeti eleştiren yayınlara da yer veren medya mecralarına keyfi para ve geçici yayın durdurma cezaları verdi. Netflix Nisan ayında RTÜK'ün talebine uyarak, Designated Survivor isimli dizinin bir bölümünü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında olumsuz bir profil çizdiği gerekçesiyle, Türkiye'de yayından kaldırdı. Netflix ayrıca bir Türk eserin Türkiye'deki film çekimlerini, RTÜK'ün gay bir karakterin senaryodan çıkartılmasını talep etmesi üzerine iptal etti.          

İl valileri kadın hakları aktivistlerinin, sağlık çalışanlarının ve muhalefet partilerinin barışçıl protesto gösterilerini yasaklamak için Kovid-19'u bahane olarak kullandılar.  

Terörle Mücadele Yasası kapsamına giren suçlamalar, darbe girişiminin dördüncü yılında da ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kısıtlamak amacıyla, yaygın bir şekilde kötüye kullanıldı. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2020 Temmuz’u itibariyle Gülen Hareketi ile bağlantılı olarak terör suçlarından yargılanmakta olan 58 bin 409, soruşturulmakta olan 132 bin 954 kişi vardı ve bunlardan 25 bin 912'si tutuklu olarak cezaevinde bulunuyordu. 

PKK ile bağlantılı oldukları iddiasıyla cezaevinde tutuklu veya hükümlü olarak bulunan insan sayısına ilişkin yayınlanmış resmi veriler bulunmuyor, ancak önce yılların rakamlarından hareketle bu sayı en az 8500. Bu sayıya seçilmiş siyasetçiler ve gazeteciler de dahil.  Cezaevlerindeki aşırı kalabalığı Kovid-19 salgını bağlamında hafifletmek amacıyla Nisan ayında çıkartılan bir erken tahliye yasası, tutukluları ve terör suçlarından tutuklu veya hükümlü kişileri kapsam dışı bıraktı. Türkiye'nin tamamındaki hapishanelerden Kovid-19 vakası görüldüğüne ilişkin haberler alınmasına rağmen, yetkililer teyit edilmiş vaka sayılarını açıklamıyorlar.

İnsan Hakları Savunucuları, Avukatlar

2013 yılında Gezi Parkı’nda başlayan kitlesel protesto gösterileriyle bağlantılı olarak "cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs" suçundan İstanbul'daki bir mahkemede yargılanan insan hakları savunucusu Osman Kavala ve diğer dokuz kişinin davaları, Şubat ayında beraat kararıyla sonuçlandı. Ancak beraat kararının verilmesinden saatler sonra, başka bir mahkeme, 2016 yılındaki darbe girişiminde payı olduğu iddiasıyla yürütülen başka bir soruşturma kapsamında Kavala hakkında, yeni bir tutuklama kararı daha verdi. Söz konusu soruşturma Ekim ayında Kavala ile Amerikalı akademisyen Henri Barkey'e anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ve casusluk suçlarının isnat edildiği başka bir uyduruk iddianameye evirildi. Kavala 2017 Kasım’ından bu yana hapiste bulunuyor ve Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kavala'nın tutukluluğunun siyasi nedenlerle sürdürüldüğü gerekçesiyle verdiği tahliye kararını görmezden gelerek uygulamıyor.

Temmuz ayında, bir eğitim atölyesine katıldıkları sırada gözaltına alınan insan hakları savunucularının yargılandığı davada, İstanbul'daki bir mahkeme Uluslararası Af Örgütü'nün onursal başkanı Taner Kılıç'ı,  terör örgütüne üye olmak suçundan altı yılı aşkın hapis cezasına mahkum etti. Uluslararası Af Örgütü'nün eski direktörü İdil Eser ile insan hakları savunucuları Özlem Dalkıran ve Günal Kurşun terör örgütüne yardım etmek suçundan 25 ay hapis cezası aldılar. Aynı davada yargılanan, ikisi yabancı uyruklu yedi kişi ise beraat ettiler. Bu kişilerin tamamı halen serbest ve dava temyiz aşamasında.

Hükümetin lezbiyen, gey, biseksüel ve transların kamuoyuna yönelik faaliyetlerini kısıtlayıcı yaklaşımı, onur yürüyüşü gibi etkinliklerin üst üste altıncı yılda da yasaklanması ve üst düzey devlet görevlileri tarafından yapılan homofobik konuşmalarla devam etti.

Hükümet Türkiye'nin insan hakları ve hukuk devleti alanlarındaki gerilemesini güçlü bir şekilde eleştiren en büyük baroların kurumsal gücünü azaltmak amacıyla Temmuz ayında yeni bir yasa çıkardı. Terör suçlarından yargılanan sanıkları savunan avukatlar, müvekkilleriyle aynı suçlardan tutuklanma ve yargılanma riskiyle karşı karşıya kaldılar. Eylül ayında Yargıtay 18 avukattan 14'ü hakkında yasadışı bir sol örgüte üye olmak suçundan verilmiş mahkumiyet kararlarını onadı. Bu avukatlardan Ebru Timtik, adil yargılanma hakkı talebiyle yürüttüğü uzunca bir açlık grevinin sonucunda, 27 Ağustos günü hayatını kaybetti.

İnsan hakları avukatı Tahir Elçi'yi 28 Kasım 2015 günü vurarak öldürmek suçundan yargılanan üç polis memuru ile bir PKK militanının davasında ilk duruşma Ekim ayında yapıldı. Dava'nın diğer duruşmaları 2021 Mart’ına ertelendi.

Mayıs ile Temmuz ayları arasında en az 45 Kürt kadın hakları aktivisti tutuklandı. Söz konusu kadınlar PKK ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle yargılanma riskiyle karşı karşıya. Kadın cinayeti ve ev içi şiddet Türkiye'de önemli sorunlar. Sayılarla ilgili ayrıntılandırılmış resmi veriler bulunmamakla birlikte, kadın hakları örgütleri ev içi şiddet sonucu her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğünü bildirdiler. Muhafazakar sivil toplum örgütleri ve bazı hükümet yetkilileri Türkiye'nin "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nden" (İstanbul Sözleşmesi) çekilmeyi önerdiler. Türkiye 2014 yılında bu sözleşmenin ilk imzacılarından olmuştu.

İşkence ve Polis Gözetiminde Kötü Muamele, Zorla Kaybedilme Vakaları

Polis ve asker gözetiminde ve hapishanelerde işkence yapıldığı ve kötü, insanlık dışı, zalimane veya aşağılayıcı muamelede bulunulduğu iddialarında son dört yılda görülen artış, Türkiye'yi bu alanlarda önceden kaydetmiş olduğu ilerlemeden geriye düşürdü. Bu şekilde hedef alınanlar arasında hem siyasi hem de adli suçlarla itham edilen insanlar bulunuyor.  Savcılar bu iddiaları anlamlı bir şekilde soruşturmuyorlar ve bu olaylara karışan güvenlik güçlerine ve devlet memurlarına ilişkin yaygın bir cezasızlık kültürü hüküm sürüyor.

Son dört yılda bildirilen 24 civarındaki zorla kaybedilme vakası hakkında etkin bir soruşturma yürütülmedi. 2019 Şubat’ında kaybolan altı kişiden ikisi, aylar sonra, 2020 Şubat ve Haziran’ında Ankara'da polis gözetiminde ortaya çıktılar ve mahkemedeki ifadelerinde kaçırıldıklarını, işkence gördüklerini ve Gülen hareketi ile bağlantılı olduklarına ilişkin sahte bir itirafnameyi imzalamaya zorlandıklarını anlattılar.

Hükümet, Haziran ayında polise toplumsal güvenlik hizmetleri konusunda yardımcı olan gece bekçilerinin sayısını ve yetkilerini artıran, onlara insanları durdurma, kimlik sorma ve silah kullanma yetkileri de veren bir yasa çıkardı. Gece bekçilerinin yetkilerini kötüye kullandıkları ve insanlara kötü muamelede bulunduklarına ilişkin haberler alındı.

Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) 2016 Temmuz’undaki darbe girişiminden bu yana Türkiye'ye dört ziyaret yaptı. Türkiye hükümeti Ağustos ayında söz konusu komitenin 2017 ve 2019 yıllarında yazdığı iki raporun yayınlanmasına izin verdi. Söz konusu raporlarda polis gözetimi altında kötü muamelede bulunulduğu ve hapishanelerde kötü muamelenin ve aşırı kalabalık koşulların hüküm sürdüğü tespitlerine yer veriliyor.

Kürt İhtilafı ve Muhalefete yönelik Baskılar

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında Türkiye'nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yer yer silahlı çatışmalar yaşansa da, ihtilafın odağında Irak'ın Kürdistan bölgesi bulunuyor. Türkiye bu bölgedeki PKK hedeflerine karşı, düzenli olarak, bazı vakalarda sivillerin ölümü ve yaralanması ile de sonuçlanan sınır ötesi operasyonlar ve hava saldırıları düzenliyor.

Erdoğan hükümeti PKK ile, 2018 genel seçimlerinde %11,7 oy alarak, 2019 yerel seçimlerinde ise 65 belediye başkanlığı kazanarak demokratik olarak seçilen HDP arasında bir ayırım yapmayı reddediyor. Partinin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ 2016 yılından beri hapiste tutuluyorlar. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Demirtaş'ın derhal tahliye edilmesi yönünde 2020 yılında verdiği bir kararı uygulamayı reddediyor.

İçişleri Bakanlığı, Halkların Demokratik Partisi’nden seçilmiş 48 belediye başkanının 2019 Ağustos’undan bu yana görevden alınmasını, söz konusu belediye başkanları hakkında PKK ile bağlantılı olarak soruşturma veya kovuşturma açılmış olmasıyla gerekçelendiriyor. Hükümet 2016-17 yıllarında gösterdiği yaklaşımı yineleyerek, güneydoğudaki belediye başkanlarının yerine Ankara'dan atanmış il valilerini ve vali yardımcılarını "kayyım" olarak getirdi.

Bu satırlar yazıldığı sırada 19 belediye başkanı tutuklu olarak cezaevinde bulunuyordu. Mart ayında, Diyarbakır'ın görevden alınmış büyükşehir belediye başkanı Adnan Selçuk Mızraklı, Diyarbakır'daki bir mahkeme tarafından, Mızraklı'yı PKK ile iltisaklı olmakla suçlayan bir tanık ifadesine dayanarak, dokuz yıl hapis cezasına mahkum edildi. Dosya temyiz aşamasında. Ekim ayında Ankara'daki bir mahkeme 2014 yılındaki protesto gösterilerinde oynadıkları iddia edilen role ilişkin bir soruşturma ile bağlantılı olarak Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen ile 16 HDP yöneticisinin tutuklanmasına karar verdi. 

Haziran ayında HDP milletvekilleri Leyla Güven'in ve Musa Farisoğlu'nun milletvekillikleri terör örgütü üyesi olmak suçundan aldıkları mahkumiyet kararının Yargıtay tarafından onanmış olması gerekçesiyle, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partili (CHP) Enis Berberoğlu'nun milletvekilliği ise, Suriye'ye gönderilen silah kamyonlarının yer aldığı video görüntülerini Cumhuriyet gazetesi ile paylaşarak devlet sırlarını açıkladığı gerekçesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından düşürüldü.

İstanbul’daki bir bölge adliye mahkemesi, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul il başkanı Canan Kaftancıoğlu'na, yıllar önce attığı tweetler nedeniyle verilen 10 yıla yakın hapis cezasını Haziran ayında onadı. Dava bir sonraki temyiz aşamasında. 

Mülteci ve Göçmenler

Türkiye Suriyeli 3,6 milyon, Afganistan, Irak ve başka ülkelerden gelen 400.000'e yakın göçmen ile, dünyada en çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmaya devam ediyor. Türkiye 27 Şubat 2020 günü, Türkiye'yi Avrupa Birliği sınırından terk etmek isteyen mültecilerin yetkililer tarafından durdurulmayacaklarını açıkladı.

Bunun sonucunda binlerce mülteci ve sığınmacı Türkiye-Yunanistan sınırında toplandı.  Bunların çoğu Meriç nehrini aşarak Yunanistan'a ulaşmayı başarsa da Yunanlı güvenlik güçleri tarafından sorgusuz sualsiz ve şiddetle geri itildiler. Türkiye Kovid-19 salgınının başlaması nedeniyle sınırlarını yeniden kapatmak zorunda kalsa da göçmenlerin kara ve deniz sınırlarını geçme çabaları gibi, Yunanistan'ın onları geri itmesi de devam etti.

En az 60 Afganistanlı ve başka ülkelerden gelen mülteci, Van gölünü bir balıkçı teknesi ile geçerek İran'dan Türkiye'ye girmeye çalışırken yaşamlarını yitirdiler. Türkiye'nin Suriye sınırı yeni gelen mültecilere 2016 yılından beri kapalı; Türkiyeli sınır muhafızları sınırı geçmek isteyen bazı sığınmacıları yaraladı veya öldürdü ve sorgusuz sualsiz kitlesel geri itme uyguladı. 

Önemli Uluslararası Aktörler

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkisi Doğu Akdeniz’deki deniz sınırları ve doğal gaz kaynaklarına erişim meseleleri sonucu yaşanan ihtilaf nedeniyle olduğu kadar, Türkiye'nin Şubat-Mart aylarında Yunanistan sınırını açarak göç meselesini siyasi bir pazarlık aracı olarak kullanmak konusundaki istekliliği sebebiyle de gerildi. Türkiye hala resmen AB üyeliğine aday ancak tarafların hiçbiri üyelik konusunda bir ilerleme kaydedileceğini ummuyor.

Avrupa Komisyonu üyelik süreci bağlamında kaleme aldığı Türkiye raporunda "demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve yargı bağımsızlığı alanlarındaki gerileme devam ediyor" vurgusu yaptı. AB Osman Kavala'nın Şubat ayında yeniden tutuklanmasını ve aralarında Taner Kılıç'ın da bulunduğu insan hakları savunucuları hakkında Temmuz ayında verilen mahkumiyet kararlarını eleştirerek, olumsuz gelişmelere ilişkin çok sayıda açıklama yaptı.

Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri ilişkileri, Fethullah Gülen'in Amerika topraklarında bulunması, Amerika'nın Suriye'deki Kürt öncülüğündeki güçlere verdiği destek, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 füzelerini satın alması ve Türkiyeli bir devlet bankasının İran'a uygulanan yaptırımları deldiği ve kara para akladığı iddialarıyla New York’ta gerçekleşecek olan yargılaması başta olmak üzere, birçok nedenden ötürü gergin seyretmeye devam ediyor.

İstanbul'daki mahkemeler Haziran ve Ekim aylarında ABD'nin İstanbul Konsolosluğu’nun iki yerel çalışanını terör suçlarından mahkum ederek 5 ila 9 yıla yakın hapis cezalarına çarptırdı. Mahkumiyetin kararlarının sebebi söz konusu konsolosluk çalışanlarının sonradan Gülenci olmakla suçlanmış Emniyet elemanlarıyla, yıllar önce mesleki ilişki kurmuş olmalarıydı.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, Şubat ayında yayınlanan bir raporda, yetkililer tarafından alınmış ve yargı bağımsızlığı üzerinde "yıkıcı sonuçlar" doğuran önlemler ile terör suçlarından yapılan yargılamalarda "hukukun en temel ilkelerinin daha önce örneği görülmemiş ölçüde hiçe sayılmasına" odaklandı. Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin Evrensel Periyodik Gözden Geçirme usulü çerçevesinde Türkiye'nin insan hakları karnesine ilişkin yaptığı değerlendirme sonrasında, Türkiye insan hakları karnesine ilişkin ana tavsiyeleri ya reddetti, ya da onları zaten uyguladığını iddia etti.