(İstanbul) - İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı açıklamada, İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan’ın yargılanmasının Erdoğan hükümetinin meşru ve barışçıl sivil toplum faaliyetleri yürüten kişileri asılsız suçlarla itham etme politikasını yansıttığını belirtti.
Türkiye'nin en eski insan hakları örgütü olan İnsan Hakları Derneği'nin Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan'ın “bir terör örgütüne üye olma" suçlamasıyla Ankara'da yargılandığı davanın duruşması 22 Şubat 2022'de görülecek. Türkdoğan, mahkum edildiği takdirde 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir. Türkdoğan, ayrıca İçişleri Bakanına "hakaret" ve “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama” suçlarından yargılandığı diğer iki davada da her biri iki yıla kadar olmak üzere hapis cezasına çarptırılabilir. Türkdoğan hakkındaki tüm iddianameler Aralık 2021'de hazırlandı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson,“İnsan Hakları Derneği'nin uzun süredir Eş Genel Başkanı olan Öztürk Türkdoğan'ın yargılanması, meşru insan hakları çalışmalarını ve ifade özgürlüğü hakkını suç haline getirme girişimidir" dedi. Williamson, “Ankara savcılarının şiddete çağrı içermeyen ve birkaç yıllık bir dönemde yapılan konuşma ve açıklamaları dolayısıyla Türkdoğan hakkında aynı ay içinde üç iddianame düzenlemiş olmaları, ilgili ceza yargılamalarının arkasında yukarıdan bir siyasi talimat olduğuna işaret etmektedir” dedi.
Polis, 19 Mart 2021'de Türkdoğan'ı evinden gözaltına aldı, evinde arama yaptı, dizüstü bilgisayarına ve telefonuna el koydu. Türkdoğan kısa bir süre sonra bir seyahat yasağı ile serbest bırakıldı.
İçlerinde en ciddi olan “terör örgütü üyeliği” suçuna ilişkin iddianamede yer alan deliller Türkdoğan'ın konuşmaları, açıklamaları ve İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı olarak yaptığı görüşmeleri içeriyor. İddianamede, Mart 2015 ile Ocak 2020 tarihleri arasında çeşitli tarihlerde Türkdoğan'ın kamuoyuna açık açıklamalarından alınan bölümlerin Kürt basın kuruluşu ANF'ye ait dokuz yayında yer almasına atıfta bulunuluyor.
Söz konusu açıklamalar, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) mahpus lideri Abdullah Öcalan ve diğer mahpusların uzun süreli hücre hapsine son verilmesi çağrısına ve tek kişilik koğuşta tutulma rejiminin kaldırılması için yürütülen açlık grevlerine ilişkindir. İddianamede yer alan diğer deliller arasında 2019 yılında çeşitli tarihlerde, dördü medya kuruluşu veya gazetecilerle yapılan yedi telefon görüşmesine atıflar yer alıyor.
İddianamede Türkdoğan'ın dizüstü bilgisayarında bulunan ve İnsan Hakları Derneği tarafından hazırlanan pankartları gösteren üç fotoğrafa atıfta bulunuluyor. Pankartlardan ikisi cezaevlerinde tek kişilik koğuşta tutulma rejimini ve ağır hasta mahpusların serbest bırakılmamasını protesto ederken, üçüncüsü Saddam Hüseyin'in 1980'lerde Irak Kürdistanı'ndaki Enfal operasyonunun Kürtlere karşı soykırım olarak tanınması çağrısında bulunuyor. İddianamede ayrıca Türkdoğan'ın “terör örgütü üyeliği kapsamında işlem yapılan bazı kişilere” para aktardığı iddiası da yer alıyor. Türkdoğan bu suçlamaları reddediyor.
Diğer iki iddianame farklı Ankara savcıları tarafından hazırlandı. Bu iddianamelerden biri, 24 Nisan 2017 tarihinde İnsan Hakları Derneği'nin internet sitesinde yayınlanan, Türkiye'nin Ermeni soykırımını inkar etmeye son vermesi çağrısında bulunan bir açıklamayla ilgilidir. Savcılık, açıklamanın ifade özgürlüğü sınırlarını aştığını ve Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi uyarınca “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aağılama” suçunu oluşturduğunu ileri sürmektedir.
Üçüncü iddianame Türkdoğan'ı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya “hakaret” etmekle suçluyor. Suçlama, İçişleri Bakanının mecliste yaptığı konuşmada derneğe yönelik sert eleştirilerine cevabenİnsan Hakları Derneği'nin internet sitesinde yayınlanan 18 Şubat 2021 tarihli bir açıklamaya ilişkindir.
Williamson, “Türkiye makamları Öztürk Türkdoğan hakkındaki tüm suçlamaların derhal düşürülmesini sağlamalıdır. Hükümet, insan hakları savunucularını rahatsız etmeyi bırakmalı, gözaltı, misilleme ve taciz niteliğindeki cezai işlemlerden korkmaksızın meşru faaliyetlerini yürütebilmelerini sağlamalıdır.” dedi.
