Merkezi New York’ta bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye’deki eşcinsel hakları konusunda çalışan derneklere karşı giderek artan bir ivmeyle verilen sıkıntıların Lambda İstanbul’a yapılan baskınla son haddine geldiğini bildirdi. İç İşleri Bakanı Beşir Atalay’a yazılan bir mektupta İnsan Hakları İzleme Örgütü devletten, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği meseleleri üzerinde çalışan grupların üzerindeki resmi baskının kaldırılmasını, yargı ve güvenlik güçlerinde çalışan memurların insan hakları konusunda eğitilmesini istedi.
7 Nisan 2008 günü sivil giyimli yaklaşık 12 polis memuru lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel (LGBTT) hakları konusunda çalışmalar yapan Lambda İstanbul Kültür Merkezi’ne bir baskın düzenledi. Arama emri Lambda’nın Türk Ceza Kanunu’nun 227. maddesinde belirtilen “fuhuşa yer sağladığı ve aracılık ettiği” şüphesiyle çıkarılmıştı. Baskın, İstanbul Valiliği’nin Lambda İstanbul’un kapatılması için açtığı davanın görüleceği 17 Nisan tarihinden 10 gün önce gerçekleşti. Valilik Lambda’yı Türk “ahlaki değerlerine ve aile yapısına aykırı” olmakla suçluyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün LGBTT Hakları Programı yöneticisi Scott Long “Ahlaki değerlere aykırı olan, esas İstanbul’daki yetkili organların LGBTT vatandaşların haklarını koruyan Lambda İstanbul’a karşı yürüttüğü bu kampanyadır” diyor. “Devlet, insan haklarının tümünü garanti altına almak için, resmi görevlilerin Lambda İstanbul gibi grupları taciz etmesine izin veren yasalar konusunda reforma gitmeli.”
İki saatlik bir aramanın ardından baskın için gelen memurlar Lambda İstanbul’un üye listesine, karar defteri ve başka belgelerle birlikte el koydu. Lambda İstanbul’un avukatı, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne savcılığın Lambda’yı Mart ayından beri gözetim altında tuttuğunu ifade ettiğini bildirdi.
Lambda İstanbul 2007 yılından beri devlet yetkilileri tarafından taciz ediliyor. İstanbul Valiliği derneğin adının ve amaçlarının Türk “ahlaki değerleri ve aile yapısına aykırı” olduğu gerekçesiyle kapatılmasını talep etmişti. Savcılık, talebi Temmuz 2007’de reddetti ancak Valilik davayı bir üst mahkemeye taşıdı. Dört duruşmadan sonra dava hala devam ediyor.
Türkiye’nin de imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de dâhil olduğu insan hakları kanuna göre, Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri ayrımcılık yapmadan, herkese örgütlenme özgürlüğünü garantilemek zorundadır.