Skip to main content

Köy korucu sisteminin kaldırılması, köy korucularının katıldıkları suistimallerin soruşturulması ve sorumlu tutulmalarının garan

Sayın Bakan,

Türk hükümeti, Türkiye’nin güneydoğusunda en ciddi insan hakları ihlallerinden bazılarına yol açan ve bölgeden göçe zorlanan köylülerin geri dönüşünün önünde engel oluşturmaya devam eden köy koruculuğu sistemini kaldırmalıdır. Köy korucu birlikleri, gerek resmi Türk ve uluslararası soruşturmalarda, gerekse köy korucularının suistimallerinden kaynaklanan yaşama hakkı ihlalleri nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türk hükümeti aleyhine verdiği kararlarda sürekli olarak kınanmıştır. Türk hükümeti ise köy korucu sisteminin geleceği konusundaki ifadelerinde endişe verici boyutlarda çelişkili konuşuyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, on sekiz yıldan uzun bir süredir, köy korucuları tarafından işlenen suistimaller—cinayetler, tecavüzler, soygunlar, ev yıkmalar, yasadışı işgaller ve daha pek çokları— ile ilgili raporlar almaktadır. Hepsi birinci elden teyit edilmiş olmasa da, farklı kaynaklardan köy korucuları hakkında pek çok şikayet almış bulunuyoruz.

Bu tür şikayet ve olayların yaygınlığı, ciddi ve çözümlenmemiş sorunların habercisi. Geçtiğimiz üç buçuk yıl içinde köy korucuları en az on üç silahsız köylüyü öldürdü ve çok sayıda başkasına da saldırdı. Devam eden şiddet, güneydoğuda zorla göç konusundaki yaygın sorunun çözüme kavuşmasının önünde ciddi bir engel teşkil ediyor: Köy korucularının tehditkar varlığı, yerinden edilen insanları evlerine dönüş kararı almaktan alıkoyuyor; köy korucuları yerinden edilen insanların evlerini ya da arazilerini işgal ediyor ve yerinden edilen köylüler döndüklerinde tekrar köy korucusu sistemine katılmaya zorlanacaklarından korkuyorlar. Köy korucu birliklerine katılmak için herhangi bir yasal zorunluluk olmamasına rağmen, güvenlik güçleri pek çok zaman köye dönüşün ardından köy korucusu hizmetine katılmayı gayrı resmi bir zorunluluk haline getiriyor. Katılan köylüler ise Kürdistan İşçi Partisi (PKK) saldırılarının hedefi haline geliyorlar. Geri dönen bütün köylüler, PKK saldırılarına misilleme arayışı içinde olan, kan davalarını veya aşiret kavgalarını devam ettiren ya da tecavüzden hırsızlığa dek uzanan pek çok suç biçimini sergileyen köy korucularının şiddet tehdidi ile karşı karşıya kalıyorlar. Geri dönüş oranlarının, Şırnak gibi köy koruculuğu sisteminin özellikle güçlü olduğu illerde özellikle düşük olması tesadüf değil.

Bu suistimal dizisi, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Ekim 2002 tarihli ve Göç Ettirilmiş ve Yüzüstü Bırakılmış: Türkiye’nin başarısız köye dönüş programı başlıklı raporunda belgelenmişti. Bu yazı hükümetinizin dikkatini bu sorunların kalıcılığına çekmek ve TBMM, Avrupa Parlamentosu Konseyi ve Birleşmiş Milletlere bağlı birimler tarafından tavsiye edildiği üzere, köy korucuları birliklerinin dağıtılmasını önerme amacını taşımaktadır.

Bu yazı ayrıca, araştırmacımız Jonathan Sugden’ın, görünen kadarıyla Bingöl ilindeki köy korucularının suistimalleri ile ilgili araştırmaları nedeniyle, Nisan 2006’da sınırdışı edilmesi ile ilgili ciddi endişelerimizi dile getirmekte ve Bakanlığınızı, çalışmalarımıza yapılan bu müdahalenin gelecekte tekrarlanmayacağını taahüt etmeye davet etmektedir.

Köy koruculuğu sistemine katılım için devam eden baskılar
Resmi makamlar tersini iddia etse de göçe zorlanan bir kısım insanlara, güneydoğudaki evlerine, ancak devlet adına silahlandıkları taktirde geri dönebilecekleri söyleniyor. Mardin ili Kızıltepe ilçesi Uluköy köyünün, köy korucularına katılmayı reddettikleri için 1993 yılında göçe zorlanan eski sakinlerine, Nisan 2004’te kaymakam tarafından dönüş izni verildi. Ancak, geri dönmeye kalktıkları anda, yerel jandarma onlara köy koruculuğu sistemine katılmayı kabul etmeleri gerektiğini bildirdi. Yine Nisan 2004’te, İnsan Hakları Vakfı‘nın bildirdiğine göre, Hakkari ili Şemdinli ilçesi Altınsu köyüne dönme girişiminde bulunan köylülerle bir toplantı yapan yerel jandarma komutanı, geri dönen köylülerden köy korucusu olmalarını talep etti

2003 yılında yerel jandarma, Bitlis ili Ayrancılar ilçesine geri dönen köylülerden, köyde kalmak istiyorlarsa köy korucusu olarak hizmet vermelerini talep etmeye başladı. Mart 2005’te Bitlis’te köylüler, jandarmanın köyde altı silah bıraktıklarını ve köylülerin bunların sorumluluğun almaları konusunda ısrar ettiklerini, aksi takdirde köyü terk etmeleri gerektiğini söylediklerini bildirdi. Kendileriyle görüşen, insan hakları konusunda faaliyet gösteren sivil toplum örgütü Göç-Der’in Van şubesi başkanı Gıyasettin Gültepe’ye göre, köylüler istemedikleri halde silahları kabul etmek zorunda kaldılar ve böylelikle de PKK saldırılarının hedefi haline gelme riskini arttırdılar.

1994 yılında Bitlis ili Tatvan ilçesi Dönertaş köyünde güvenlik güçleri 160 aileyi, köy koruculuğu sistemine katılmayı kabul etmedikleri için göçe zorladı. Köy sakinleri son yıllarda köye dönmeye başladı. 2005 yılına gelindiğinde elli aile sürekli olarak köye yerleşmişti. Göç-Der’in Van şubesine göre jandarma, Dönertaş köylülerine korucu olmaları için yine ısrar etmeye başladı. Örneğin köylü Cevdet Taşdemir, köy korucusu olmayı reddettiği için jandarmanın kendisine köyü terk etmesi gerektiğini söylediğini bildirdi. Kendisi ve yedi kişilik ailesi, hükümetin artık köylerine dönmekte özgür olduklarına dair güvencelerine güvenerek İstanbul’dan kalkıp köylerine dönmüştü.

Köy korucuların yasadışı arazi işgalleri
İnsan Hakları İzleme Örgütü hala köy korucularının, ellerindeki silahlı kuvveti ve avantajlı statülerini kullanarak, köy korucusu olmayan komşu toplulukların arazilerine el koyduklarına ya da kullanım haklarını gasp ettiklerine dair duyumlar alıyor. Aşağıdaki örnekler çok daha yaygın bir uygulamanın belirtisi olabilir.

Diyarbakır ili Çınar ilçesi Selyazı köyü
Selyazı sakinlerinden birinin İnsan Hakları İzleme Örgütüne anlattığına göre, 1990 yılında yetmiş beş kişi, köyden zorla göç ettirilip evsiz bırakılmıştı. Köydeki diğer aileler köy koruculuğunu kabul etmiş ve köyde kalmışlardı. Dahası, Mardin’in Mazıdağı’ndaki başka korucuları da Selyazı’ya davet etmişlerdi. Köy korucuları, yerinden edilenler gayrı menkullerin mülkiyet belgelerine sahip olmasına karşın, yerinden edilenlerin evlerini ve arazilerini işgal ettiler.

Selyazı sakinleri 2004 ve 2005 yıllarında kendi arazilerine ekin ekmeye kalktıklarında, işgalci köy korucularının saldırısına uğradılar. Yerinden edilmiş köylüler, geri dönüş izni için vali ve kaymakama başvurduklarını ama dilekçelerine hiç bir resmi cevap alamadıklarını söylüyorlar.

Mardin ili Derik ilçesi Yukarımezra köyü
1991 yılında yerinden edilen Yukarımezra köyünden köylüler, 2002 yılında geri dönmeye başladılar. 31 Ocak 2005’te köylüler, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır şubesine, yakınlardaki Sakızlı köyünden köy korucularının, Yukarımezra köyüne ait otlaklara el koyduğunu bildirdiler. Yukarımezra köyü sakinleri, devlet görevlilerine şikayette bulunduklarını ama yetkililerin arazinin kullanımını tekrar geri dönüş yapmış köylülere vermek için hiç bir girişimde bulunmadığını söylediler.

Şırnak ili, İdil ilçesi Tepeli köyü
Şırnak ili Tepeköy köyünden köy korucularının, İdil yakınlarındaki Kuyulu köyünün Tepeli yerleşimini işgal ettikleri ve civardaki tarlaları ektikleri bildiriliyor. Halen İstanbul’da yaşayan Tepeli’nin eski muhtarı Halit Nerse’ye göre, Tepeköy’ün köy korucuları 1995 yılında yerleşimi basarak sakinlerini evlerinden attılar ve bölgeyi terk etmelerini söylediler. İdil yöresindeki köy korucuları o tarihlerde civardaki Filfil köyünden Şükrü Yıldız, Ali Bozan ve Mehmet Gül’ü öldürdükleri için, Tepeli sakinleri karşı koymanın tehlikeli olacağını düşündüler ve bölgeyi terkettiler. Tepeköy’ün köy korucuları Tepeli’deki köylülerin evlerine yerleştiler. İdil bölgesinde yerinden edilenler 1999 yılı civarında geri dönmeye başlayınca, köy korucuları asıl evleri yıktılar ve devlet fonlarının yardımıyla yenilerini yaptılar.

Tepeli’nin asıl sakinlerinin avukatı Hüseyin Seyitoğlu, yeni yapı inşaatlarının durdurulması için mahkeme kararı çıkarmak üzere defalarca müracaat ettiğini ama başarılı olamadığını söyledi. Tepeli’nin köylüleri, köy korucularının kendilerine ait gayrı menkullerden çıkarılması için yetkililere dilekçelerler verdiklerini ama bunda da başarılı olamadıklarını bildirdiler. 2002 yılında noter tasdikli belgelerini delil göstererek arazilerinin kurtarılması için yerel mahkemeye müracaat ettiler. Yerel mahkeme ise sıradışı bir kararla, yerel tapu dairesinde mevcut orijinal kayıtların incelenmesi için ısrar etti. Bu kayıtlar ise esrarengiz bir şekilde sırra kadem basmıştı. Mahkeme, asıl Tepeli’lerin evleri ve arazilerinin iade edilmesi için yapılan talebi reddetti ama bu karar 2005 yılında Yargıtay tarafından bozuldu ve dava bir kez daha İdil asliye mahkemesinin önüne geldi.

Şırnak ili Kırkkuyu köyü
Kırkkuyu köyü sakinleri, köy korucusu olarak hizmet vermeyi reddettikleri için 1994 yılında güvenlik güçleri tarafından yerlerinden edildiler. Kırkkuyu’da yerlerinden edilen köylülere göre, köy korucuları boşaltılan arazileri derhal işgal etmekle kalmadı, bunları kendi adlarına tescil ettirme girişiminde de bulundu. Kırkkuyu’nun asıl sakinleri buna itiraz ettiler ve konu halen mahkeme tarafından incelenmekte. Bu arada, Kırkkuyu sakinleri köylerine dönemiyor. Köylülerden birisi, Ağustos 2005’te İnsan Hakları İzleme Örgütüne şunları söyledi:”Şu anda geri dönmek imkansız. Devlet bize hiç bir destek ve yardımda bulunmuyor ve köy korucuları bizi terörist yerine koyuyor. Çok tehlikeli bir durum.”

Mardin ili Cevizli köyü
1994 yılında Mardin ili Cevizli köyünden göçe zorlanan Hasan Keren, Mardin İHD’ye, 2000 yılında evine döndüğünden bu yana kendisinin ve ailesinin, yasadışı olarak topraklarını kullanan köy korucularının saldırılarına maruz kaldığını anlattı. 29 Ocak 2004’te hayvan otlatmayla ilgili bir tartışmanın ardından Hasan Keren köy korucuları tarafından dövüldü, gözlerinden, kafasından ve sırtından yaralandı, hastanelik oldu ve on beş gün çalışamaz raporu aldı. Keren olayı Mardin Cumhuriyet Savcısına bildirdi. Savcı konuyla ilgili soruşturma başlattı. Bu yazının yazıldığı sırada soruşturma hala tamamlanmamıştı.

Diyarbakır ili Kulp ilçesi Serespi Yaylası
1 Haziran 2005’te Kulp ilçesi Düzpelit beldesi Bağcılar köyünden N.Y. (kimliği saklı), Diyarbakır İHD’ye başvurarak, Serespi yaylasında (Teli Meskisi) bir asırdan uzun süredir N.Y.’nin ailesine ait olan 5.625 hektarlık arazinin, Kulp’tan köy korucularının işgali altında olduğunu bildirdi. Köy korucuları 1991’den bu yana araziyi üçüncü şahıslara kiralıyorlardı. N.Y. 2005 yılında arazisini kullanmaya kalktığında, korucuların akrabaları tarafından tehdit edildi. Mayıs 2005’te bir düğüne giderken, N.Y. ve ailesi köy korucularının saldırısına uğradı ve aileden bir kişi tabancayla vurularak yaralandı. Olayla ilgili olarak iki köy korucusu tutuklandı ama bu yazı yazıldığı sırada ceza alıp almayacakları hala belli değildi.

Köy korucularının yakın tarihli saldırıları
İnsan Hakları İzleme Örgütüne, köy korucuları tarafından sergilenen şiddete dair, yukarıdaki son iki örneğe benzer niteliklerde, bazıları ölümle sonuçlanan, dayaktan ateş etmeye kadar pek çok olay bildirildi. Saldırıların çoğu tarımsal topluluklarda yaygın olarak görülen anlaşmazlıklardan kaynaklanıyordu—arazi anlaşmazlıkları, hayvan otlatma sorunları ve uzun süredir devam eden diğer çekememezlikler. Fakat köy korucularının müdahil olduğu durumlarda şiddet potansiyeli büyük ölçüde artıyordu. Koruculara devlet tarafından öldürücü güç kullanma yetkisi verilmiş durumda. Öldürücü güç kullanmak da dahil olmak üzere, yasal kuvvet kullanımı ile ilgili sınırları aştıkları herhangi bir olayın akabinde görülen tutuklanmaların ardından çoğu kez, salıverilme, uzun soluklu süreçler ve sonunda da nihai beraat geliyor. Köy korucularının çoğu kez fiili bir dokunulmazlıktan faydalandığı söylenebilir.

Son üç buçuk yıl içinde köy korucuları tarafından öldürüldüğü öne sürülen on üç Kürt sivilin durumu aşağıda özetlenmektedir. Öldürülenlerin sekiz tanesi, zorunlu göçün ardından yakın geçmişte evlerine dönen köylülerdi.

Muş ili, Nureddin köyünden Yusuf Ünal, Abdurrahim Ünal ve Abdulsamet Ünal
Muş ili, Nureddin köyünden Yusuf Ünal, Abdurrahim Ünal, ve Abdulsamet Ünal, 9 Temmuz 2002 tarihinde, görünen kadarıyla köy korucuları tarafından öldürüldüler. Ünal ailesi, 1994 yılında güvenlik güçleri köyü tahrip ettiğinde göçe zorlanmıştı ama 1 Temmuz 2002’de vali ve jandarmaya müracaat ederek ot hasadını toplamak üzere geçici olarak köyde kalmak için izin istediler. Şahit Dilaver Demir’in anlatımına göre köy korucuları otu satamayacağını söyleyerek Yusuf Ünal ile tartıştılar. Köy korucuları Yusuf Ünal’ı dövdü ve ailenin diğer üyelerine saldırdı. Kargaşadan faydalanan Demir, Ünal ailesinin üyeleriyle beraber kaçarak yakınlardaki Konakkuran jandarma karakoluna sığındı. Silah sesleri duyuldu. Yusuf, oğlu ve erkek kardeşi öldürüldü. Cinayetlerle ilgili olarak on dört korucu tutuklandı. Üç yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın dava hala devam ediyor.

Diyarbakır ili Uğrak köyünden Nezir Tekin, İkram Tekin ve Agit Tekin
Diyarbakır ili Bismil ilçesi Uğrak köyünden Tekin ailesi, köy korucusu sistemine katılmayı reddettikleri için 1994 yılında evlerinden ayrıldı. Onlar ayrılır ayrılmaz komşu köylerdeki köy korucuları Tekin ailesinin evlerine yerleşti ve tarlalarını ekmeye başladı. 26 Ağustos 2002 tarihinde Tekin ailesi geri döndü ama gelişlerinin üzerinden bir kaç saat geçmeden köy korucularının saldırısına uğradılar. Nezir Tekin, İkram Tekin ve beş yaşındaki Agit Tekin öldürüldü ve ailenin altı diğer üyesi ağır yaralandı. On korucu cinayetle ilgili olarak tutuklandı ve davaları Diyarbakır 3 no.lu ceza mahkemesinde görülüyor.

Ağrı ili Akpazar köyünden Şemsettin Sarıhan, Şamil Sarıhan, Remzi Sarıhan, Mustafa Sarıhan ve Ali Sarıhan
Halen Doğubeyazıt Ceza Mahkemesinde yargılanmakta olan beş köy korucusu, 31 Temmuz 2004 tarihinde Ağrı ili Diyadin ilçesi Akpazar köyü yakınlarındaki meralarda Şemsettin Sarıhan, Şamil Sarıhan, Remzi Sarıhan, Mustafa Sarıhan ve Ali Sarıhan’ı öldürmekle suçlanıyorlar. Sarıhanlar yerlerinden edilmemişti. Ama uzun süredir köy korucusu olarak hizmet etmeyi reddettikleri için hedef halindeydiler. Saldırıdan kurtulan birisinin anlatımına göre, Sarıhanlar merada hayvan otlatırken iki köy korucusu çadırlarına gelerek Şamil Sarıhan’ı çay içmeye davet etti. Bir tartışma çıktı. İki köy korucusu aileyi makineli tüfekle taradı.

Diyarbakır ili Tellikaya köyünden Mustafa Koyun
25 Eylül 2004 tarihinde, yakın köylerden bir köy korucusunun oğlu Diyarbakır ili Çınar ilçesi Tellikaya köyünden Mustafa Koyun’u silahla vurarak öldürdü ve Mehmet Kaya’yı yaraladı. Köy korucusu olmayan ve kendi köylülerinin anlatımına göre silahlı olmayan Koyun ve Kaya, ekilmiş arazilerinde hayvan otlatan koruculara karşı çıktılar. Bir tartışma başladı ve anlatıldığına göre korucunun oğlu babasının silahıyla köylüleri vurdu. Şu anda Mustafa Koyun’u öldürmek suçuyla yargı önünde. Cinayetten önce köyden ayrılan Mustafa Koyun’un akrabaları, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, köy korucularının aşırı baskısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını anlattılar.

Mardin ili Düzce köyünden Selahattin Günbay
Bir köy korucusu tarafından işlendiği bildirilen son cinayet, 19 Mart 2005 tarihinde, on üç yaşındaki Selahattin Günbay’ın öldürülmesi. Selahattin Günbay ve iki akrabası, Mardin ili Nusaybin ilçesi Düzce köyü yakınlarında koyun otlatmakta iken, köy korucuları kendi arazilerinde hayvan otlatmamaları için onları uyardı. Selahattin Günbay bu uyarıyı dikkate almayınca koruculardan birisi onu otomatik bir silahla vurarak öldürdü. Cinayetle ilgili olarak dört köy korucusu tutuklandı ve yargılanmayı bekliyorlar.

Köy korucuları ile ilgili ölümcül olmayan şiddet vakalarına örnek olarak ise aşağıdaki olaylar bildirildi.

Siirt ili Eruh ilçesi Bağgöze köyünden Abdurrahman Aydın
Abdurrahman Aydın’ın Siirt İHD’ye bildirdiğine göre 20 Ekim 2004’te komşu köyden köy korucuları kendisini evden alıp yakındaki bir meraya götürdüler. Orada, beklemekte olan bir jandarma subayı Aydın’ı PKK militanlarına yardım ve yataklık yapmakla suçladı. Aydın’ın anlattığına göre, durumu İHD’ye şikayet edeceğini söyleyince jandarma subayı kendisini dövmeye başladı ve köy korucularına Aydın’ı öldürmelerini emretti. Köy korucuları Aydın’a soyunmasını emretti. Reddedince elbiselerini yırttılar ve çırılçıplak soymaya kalkıştılar. Aydın buna direnince silahlarının dipçikleri ile dövdüler ve tekmelediler. Bunun sonunda Aydın üç gün süreyle yataktan çıkamadı. Daha sonra kuzeni Resul Aydın’ın da benzer bir saldırıya maruz kaldığını öğrendi. Siirt İHD başkanı Vetha Aydın (akrabalığı yok), şikayet etmek için geldiklerinde Abdurrahman ve Resul Aydın’ın yüzlerinde kesikler ve morluklar gördüğünü onayladı.

Bingöl ili Karlıova ilçesi Kaynarpınar köyü Aktaş yerleşiminden Kamer Şemci
Kamer Şemci, Bingöl İHD’ye yaptığı şikayette, 29 Kasım 2004 gecesi, Bingöl ili Karlıova ilçesi Taşlıçayır köyünden beş köy korucusunun yanlarında sivil giyimli beş kişi ile beraber (bunların birisinin jandarma subayı olduğunu bildiğini söyledi) Kaynarpınar köyü Aktaş yerleşimindeki evini bastıklarını bildirdi. Şemci, köy korucularından birinin kendisini derhal silahlı PKK militanlarını beslemekle suçladığını, kendisine hakaret ettiğini ve dişlerini kırmakla tehdit ettiğini söyledi. Grup, karısı ve oğlu Öğren Şemci arasındaki zemine ateş etti; oğlunu ve Mehmet Açığ isminde bir başka köylüyü dövdü. Köy korucuları ve sivil giyimli subaylar, bölgede operasyon yaparken iki gün süreyle Şemci’nin evin işgal ettiler. Bu süre zarfında köy korucuları yiyecek talep ettiler ve Şemci’nin ailesi reddettiği takdirde şiddet uygulamakla tehdit ettiler. Şemci resmi olarak şikayette bulundu ama Şubat 2005’te yerel savcının takipsizlik kararı verdiğini öğrendi.

Bingöl ili Karlıova ilçesi Hasanova köyü Burmataş yerleşiminden Nebahat Mert, Naima Sayak, Songül Mert, Belkıs Biçer, Zübeyde Mert, Aziz Mert, Atik Mert, Yakup Mert, Özal Sayak, İsmet Sayak ve Celalettin Mert
Bingöl İHD’ye yapılan bir şikayete göre, Burmataş köylülerinin PKK militanlarına yataklık yaptıkları iddiasıyla 12 Haziran 2005’te Burmataş’a yapılan baskın sırasında, Taşlıçayır köyünden köy korucularına yine jandarmalar eşlik ediyordu. Jandarmaların ve köy korucularının, Nebahat Mert, Naima Sayak, Songül Mert, Belkıs Biçer, Zübeyde Mert, Aziz Mert, Atik Mert, Yakup Mert, Özal Sayak, İsmet Sayak ve Celalettin Mert’i dövdükleri iddia edildi. Kadın köylülere hakaret edildiği bildirildi ve güvenlik güçleri köyde etrafa rastgele ateş ederek canlı hayvanları öldürdü. Köyde hiç bir PKK militanı bulunamadı ve hiç bir köylü tutuklanmadı. Köylüler bir devlet görevlisine şikayette bulundular ama köylülerin anlatımına göre bu görevli şikayeti yırtıp attı. Yerel jandarmaya yapılan bir şikayetin ise, jandarmanın köyü yakma tehdidiyle son bulduğu iddia ediliyor.

Diyarbakır ili Silvan ilçesi Kumgölü köyünden Kazım Şen
Kazım Şen’in Diyarbakır İHD’ye anlattığına göre 17 Şubat 2005’te önceden tanıdıkları iki geçici köy korucusu evine kadar gelerek babalarının kendisini çağırdığını bildirdiler. Şen’in anlatımına göre köy korucuları kendisini köyden 1.5 kilometre uzaklıktaki ıssız bir vadiye götürdüler ciddi biçimde dövdüler. Şen jandarmaya şikayette bulundu ama kendisine “bu kişiler hakkındaki şikayetini geri almazsan, bir yolunu bulup seni suçlu çıkarır ve cezalandırırız” dendi. Kazım Şen şikayetini geri aldı ama daha sonra saldırı ve tehditleri kamuoyuna duyurmaya karar verdi.

Muş ili Varto ilçesi Taşoluk köyünden İshak Tekin
İshak Tekin, Ekim 2004’te uğradığı ve ölümden döndüğü saldırıdan köy korucularının sorumlu olduğunu düşünüyor. İshak Tekin, köy korucusu sistemine katılmayı kabul etmeyen bütün ailelerin köylerinden uzaklaştırıldığı 1990’ların ortalarına kadar, Muş ili Varto ilçesi Karapınar köyünde yaşıyordu. Tekin, bir miktar arazisinin olduğu yakınlardaki Taşoluk yerleşimine taşındı. Taşoluk, köy korucusu sistemini kabul etmişti ve erkek nüfusun çoğunluğu ya gönüllü ya profesyonel koruculardan oluşuyordu ama Tekin bunlara katılmadı.

PKK saldırılarının çok daha azaldığı 1999 ile 2004 yılları arasında, Tekin’in ailesinin bir kısmı göreli istikrardan faydalanarak tekrar Karapınar’a döndü. 2002 yılında, görünen kadarıyla bir PKK saldırısı sırasında Taşoluk’tan bir köy korucusu öldürüldü. İshak Tekin olayın cereyan ettiği sırada epeyce uzaklarda olduğu için, hiç bir zaman şüphe altında olmadı. Buna karşın, olaydan sonra köy korucuları yada korucuların akrabaları tarafından tekrak tekrar tehdit edildi ve fiziki saldırıya uğradı. Ekim 2004’te bir gece, arabasını garaja park ederken makineli tüfek ateşiyle saldırıya uğradı. Çok sayıda yara ile hastaneye kaldırıldı ve üç ay hastanede yattı. Bir gözü kör oldu ve iki elini kullanamaz hale geldi. Boynunda ve burnunda hala mermiler ve mermi parçaları var. Şahitler olay yerinden uzaklaşan beş kişi gördüklerini söylediler. Bir köy korucusu ailesinin dört ferdi tutuklandı. Bunların ikisi Muş ceza mahkemesinde yargılanıyor (yaşı küçük olan diğer ikisi serbest bırakıldı). Teşhis edilen beşinci kişi 2002’de öldürülen köy korucusunun oğluydu ve yurt dışına kaçtı. İshak Tekin bu kişinin de korucu olduğuna inanıyor.

Diğer cezai suç davranışları
Köy korucusu sistemi binlerce başka adli suçtan da sorumlu ve yalnızca bunlar dahi kapatılmasını gerektirmeye yetecek durumda. Köy korucusu sisteminin ilk on yılında 23.000’den fazla köy korucusu suça karıştıkları için koruculuktan atıldı. Sistemin ilk on iki yılında, 296 köy korucusu katliam ve cinayete, yetmiş sekiz tanesi ise kadın kaçırma olaylarına karıştı.

Köy korucularının zaman zaman narkotik suçlardan tutuklandıkları da görülüyor . Örneğin Şırnak’ın Bölücek köyünden iki köy korucusu 2002 yılında (A.B.D Uyuşturucu ile Mücadele Ajansına göre toptan piyasa değeri 750.000 ABD $’ı eden) beş kilogram eroin ile yakalanıp tutuklandı. Ama milli basın bu konudaki yargılamaları bildirmeme eğiliminde. Yine de Türk hükümet yetkilileri, köy korucularının uyuşturucu ticaretinde oldukça aktif bir rol aldığını kabul ediyorlar. 26 Ocak 1999 günkü Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir İçişleri Bakanlığı açıklanmasına göre, 1985 ile 1999 yılları arasında 1.073 köy korucusu uyuşturucu ticaretinden hüküm giydi..

Köy korucusu sisteminin milli ve uluslararası düzeyde kınanması
İnsan Hakları İzleme Örgütü, köy korucuları arasındaki şiddet ve yolsuzluk alışkanlıklarını ilk olarak 1987 tarihli Sıvı Hali: Türkiye’de İnsan Hakları başlıklı raporunda belgeledi ve köy koruculuğu sisteminin kaldırılması çağrısında bulundu. O tarihten bu yana sayısız devletlerarası kurum ve Türk Büyük Milli Meclisi Araştırma komisyonu köy koruculuğu sistemini inceledi. Köy korucu sistemi o denli tehlikeli, yoz ve yozlaştırıcı ki, bu ulusal ve uluslararası kurumların hepsi de çözümün, koruculuk sistemini kaldırmaktan geçtiği sonucuna vardı.

TBMM’nin siyasi cinayetleri inceleyen 1995 tarihli Meclis Araştırma Komisyonu ile TBMM’nin iç göçü inceleyen 1998 tarihli Meclis Araştırma Komisyonu, köy koruculuğu sisteminin kaldırılması çağrısında bulundu. TBMM’nin Susurluk olayını inceleyen 1997 tarihli Meclis Araştırma Komisyonunun bulgularına göre, “Doğu ve güneydoğudaki feodal yapının olumsuzluğuna yönelik iliskilerin bulunmasi, geçici köy koruculuğu sistemi içerisinde toplumsal boyutuyla yarattığı mahzurları yanında, aşiretlerin uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapmasına zemin hazırlamıştır … Geçici Köy Koruculuğunun kaldırılması, bu gerçekleşinceye kadarda sınırlandırılması ve bu saglanıncaya kadar da sıkı bir kontrol altında tutulması gerekmektedir.” TBMM İnsan Hakları Komisyonunun Nisan 2006 Şemdinli bombalaması ile ilgili olarak hazırladığı raporda şöyle deniyor: “Devlet vatandaşının güvenliğini korumakla yükümlüdür. Devletin meşru güvenlik güçleri ise emniyet ve askeri güçlerdir. Bu itibarla koruculuk sistemi yanlış olmuştur. Zira koruculuk sistemi ile vatandaşlar devlet yanlısı veya devletin potansiyel tehlike olarak görülmeye başlanmış veya en azından bölge halkı arasında böyle algılanır hale gelmiştir. Hatta bir kısım köy korucuları bölgelerinde bazı kişilerin mal ve mülklerine el koymuşlar; aşiretler arasındaki ihtilaflardan bulundukları konumu kötüye kullanarak bölgedeki tansiyonu yükseltmişlerdir. Bazı köy korucularının ise teröristlere yardım ettikleri de görülmüştür.”

Birleşmiş Milletler’in (BM), yargısız ve keyfi infazlar Özel Raportörü, 2001 tarihli raporunda şöyle demişti: “Birçok yasadışı öldürmenin atfedildiği köy koruculuğu sistemi, geciktirilmeden silahsızlandırılıp kaldırılmalıdır.” BM Genel Sekreterinin yerinden edilenlerin insan haklarından sorumlu Temsilcisi, 2002 yılında şunları söylemişti: “Hükümet, köy koruculuğu sistemini kaldırmak için adımlar atmalı ve mevcut korucuların istihdamı için alternatif iş imkanları yaratmalıdır. Sistem kaldırılıncaya kadar, köy korucularının silahsızlandırılması gerçekleştirilmelidir.”

Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi 2002 yılında, Türkiye’de “köy koruculuğu sistemine son verilmesi gerektiği”ne dair bir karar almıştır. Aynı şekilde Avrupa Birliği de yerinden edilen insanların güvenli bir şekilde dönüşlerinin sağlanabilmesi için, köy koruculuğu sistemini çözülmesi gereken bir sorun olarak tanımlamıştır. Avrupa Komisyonunun 2004 Türkiye’nin katılım süreci Düzenli Raporu, köy koruculuğu sistemini, “iç göçe zorlanan insanların geri dönüşünün önündeki en büyük engel”lerden birisi olarak tanımlamıştır. Raporda devamla şöyle denmiştir: “Özellikle Süryani vatandaşların pek azı geri dönme girişiminde bulunmuştur. Çünkü, köy korucularının ve jandarmanın tacizi ile karşı karşıyadırlar. Köy korucuları hala çözülmemiş bir sorundur. Cinayete karışan köy korucularıyla ilgili yargı süreçlerine rağmen, resmi rakamlara göre 58.416 köy korucusu hala görevdedir. (Geçen sene [2003 yılında] bu rakam 58.551 idi.)... Pek çok durumda, köye dönüş izninin, dönüşten sonra köy korucusu olarak hizmet etmeye gönüllü olma şartına bağlandığı görülmektedir.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, köy korucularının suistimalleriyle ilgili olarak Türkiye aleyhine pek çok karar almıştır, Mayıs 2005’te Türkiye’ye karşı Acar ve diğerleri davasında mahkeme, Türk hükümetini, 14 Nisan 1992 tarihinde Mardin ili Midyat ilçesi Çalpınar köyünden altı köylünün yaşam hakkını ihlal etmekten sorumlu bulmuştur. Aralık 2004’te bu cinayetlerle ilgili olarak sekiz köy korucusu ömür boyu hapse mahkum olmuştur.

Türk hükümetinin eylemsizliği
Köy koruculuğu sisteminin kaldırılması gerektiğine dair yaygın görüşe karşın, Türkiye’nin peşpeşe gelen on beş hükümeti, köy korucularının cinayetlerine ve diğer cezai suç eylemlerine bir son vermek için hiç bir girişimde bulunulmadı. Köy koruculuğu sistemi hala yerli yerinde ve kurulduğundan bu yana fiilen hiç değişmemiş durumda.

Köy koruculuğu sistemi öldürücü güç kullanımını uygun bir inkar edilebilirlik seviyesiyle birleştiriyor. Bu yazıda anlatılan bazı vakalarda, bazı köy korucuları bireysel bazda suçlanıp haklarında soruşturma açılmış ve bir örnekte de hüküm giyip ceza almış vaziyette. Ama bunların işlediği suçlara ilişkin kurumsal sorumluluktan bütünüyle kaçınılıyor. Köy korucuları, jandarmanın kontrolü altındaki personelin yaklaşık yüzde kırkını oluşturuyor ve operasyonlarda jandarmanın komutası altında çalışıyor ama yine geçici köy korucular, kurum olarak, tamamen görulmez. Jandarmanın Kuruluş, Görev ve Yetkilerine dair 2803 sayılı kanunda köy korucularından bahsedilmiyor. Aynı şekilde, Jandarma Genel Komutanlığının web sitesindeki örgütlenme şemasında da görünmüyorlar.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bildiği kadarıyla, Jandarma Genel Komutanlığı geçtiğimiz yirmi yıl içinde, bu suçlarla ilgili sorumlulukları gerek Türk adaleti gerekse uluslararası adalet tarafından onaylanmış olsa da kendi komutaları altındaki köy korucuları tarafından işlenen cinayetlerle ilgili hiç bir soruyu cevaplamadı. 20 Nisan 1992’de Mardin ili Midyat ilçesi Kutlubey köyünden köy korucuları, köy koruculuğu sistemine katılmayı reddeden, yakınlardaki Çalpınar köylülerini taşıyan bir minübüsü durdurdu. Korucular köylüleri kurşuna dizerek beş erkek ve bir çocuğu öldürdüler. Türk Yargıtay’ı Aralık 2004’te, Kutlubey’den sekiz köy korucusu hakkında verilen ömür boyu hapis cezasını onayladı. Mayıs 2005’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türk hükümetini, bu yaşama hakkı ihlallerinden ve sözkonusu ölüm ve yaralanmalarla ilgili yeterli ve etkili bir soruşturma yürütmemekten sorumlu buldu. Jandarma Genel Komutanlığı herhangi bir özür mesajı yayınlamadığı gibi cinayetleri tanımadı bile..

Kendi hükümetinizin köy koruculuğu sistemi hakkındaki yorumları ise tutarsız. 2002 yılında, BM Genel Sekreterinin yerinden edilen kişilerin insan haklarından sorumlu temsilcisi Dr. Francis Deng ile yaptığınız görüşmede, köy korucularının hemen işten çıkarılması mümkün olmasa da “Hükümetin bunları silahsızlandırmakta ve alternatif istihdam imkanları yaratmakta” olduğunu söylediniz. Buna karşın, Ağustos 2004’te Türk meclisinde yaptığınız konuşmada “köy koruculuğu sisteminin kaldırılmasının düşünülmediği”ni bildirdiniz. Görünen kadarıyla hükümetiniz sonra bu konudaki görüşünü gözden geçirdi. Çünkü Mayıs 2005’te BM Genel Sekreterinin iç göçe zorlanmış kişilerin insan haklarından sorumlu yeni temsilcisi Dr. Walter Kalin, hükümetle yaptığı görüşmelerde, “ilgililerin yerinden edilenlerin sorununa açık fikirli yaklaşımı ve yerinden edilme üzerine, köy korucularının rolü de dahil olmak üzere, geri dönüşle ilgili tüm sorunlara çözüm bulabilecek yeni bir strateji geliştirme konusunda gösterdikleri isteklilikten etkilendiğini” ifade etti.

Kasım 2004’te Dış İşleri Bakanlığından üst düzey bir yetkili, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, köy korucularının hareketlerinin kısıtlanması da dahil olmak üzere, iç göçe zorlanan kişiler yararına politika ve faaliyetleri koordine edecek yeni bir birim oluşturma planlarını aktardı. Buna karşın bir buçuk yıl sonra, sözkonusu yeni birim hala oluşturulmamış ve köy koruculuğu sisteminin kaldırılmasına yönelik hiç bir adım atılmamıştı.

Edinilen güçlü izlenim, hükümetinizin, uluslararası kuruluşların köy korucularıyla ilgili taleplerine cevap verir görünmekle beraber, herhangi bir somut adım atmak konusunda sizden önceki hükümetler gibi isteksiz davranma arzusunda olduğu şeklinde.

Tavsiyeler
İnsan Hakları İzleme Örgütü size, BM Genel Sekreterinin iç göçe zorlanmış kişilerin insan haklarından sorumlu temsilcisinin tavsiyesine uyarak, mevcut korucuların derhal silahsızlanmasını sağlamayı ve akabinde bu kişiler için alternatif istihdam imkanları yaratmayı öneriyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca, 1980’li yıllardan bu yana köylülerin kuvvet kullanılarak uzaklaştırılmasının ardından, köy korucuları tarafından el konulan veya işgal edilen tüm gayrı menkullerin, çatışma-öncesi sahiplerine geri verilmesini öneriyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca, yukarıda sıralanan olayları işleyen suçluların yargı önüne çıkarılmasını öneriyor. Buna ek olarak, jandarma komutanlığı, kendi yetki ve kontrolleri altında hareket ettikleri sırada ağır ihlallerde bulunan köy korucularından sorumlu jandarma subayları hakkında iç soruşturmalar başlatmak suretiyle ihlal alışkanlıklarına cevap vermeli. Bu olaylarda ihmali ve işbirliği görülen görevliler hakkında disiplin soruşturması ve hukuki soruşturma başlatılmalı. Bu soruşturmalar, Kutlubey köyünde işlenen cinayetlerle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkeme kararlarında belirtilen yaşama hakkı ihlalleriyle başlamalı.

Jandarma Komutanlığı son yirmi yılda köy korucuları tarafından yapılan ihlalleri sınırlamaktaki başarısızlığını kamu oyu önünde kabul etmeli. Cinayet ve diğer ağır cezai suçlardan hüküm giyen köy korucularından sorumlu jandarma subayları hakkında soruşturma başlatılmalı ve gereken yerlerde disiplin ve ağır ceza yaptırımları uygulanmalı.

Çoğu gözlemci, köy korucusu topluluklarına verilen hükümet fonlarının aniden kesilmesinin daha çok zarar vereceği konusunda hemfikir. Gözlemcilerin bir kaçı, evvelce köy korucularına harcanan paranın, tarımsal destek programı çerçevesinde güneydoğu bölgesine gitmeye devam edebileceğini öngörmüştü. Bunlar yapıcı öneriler sayılabilir, ancak bunun için öncelikle köy korucularının derhal silahsızlandırılmalı ve ikinci olarak da her türlü tarımsal destek programı, BM Yerinden Edilme Rehber İlkeleri doğrultusunda, hiç bir ayrım gözetilmeden uygulanmalı.Yardımlar, köy korucularını olduğu kadar geri dönen yerinden edilmiş kişileri de destekleyerek, bölgede sanayi, tarım ve barışın teşviği için kullanılmalı.

Hükümetinizin, köy korucuları tarafından yapıldığı bildirilen şiddet, tehdit ve mülkiyet hakkı ihlalleri hakkındaki cevabını, özellikle de köy koruculuğu sisteminin kaldırılması doğrultusunda yakın vadeli planlarını görmeyi dört gözle bekliyoruz.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Araştırmacısının Sınır Dışı Edilmesi
Mart 2006’da araştırmacımız Jonathan Sugden, köy korucularının ve jandarmanın bölgedeki ihlal iddiaları ile ilgili bilgi toplamak üzere Bingöl ilinin Karlıova ilçesine gitti. Karlıova’ya ulaşır ulaşmaz Jandarmaya giderek iddialarla ilgili ayrıntıları aktardı ve iddia edilen olayla ilgili görüşlerini almak istediğini bildirdi. Jandarma kendisini derhal emniyet müdürlüğüne götürdü ve burada kendisine Karlıova’da araştırma yapmasına izin verilmeyeceği çünkü Validen izni olmadığı bildirdi. Sizin de bildiğiniz gibi araştırma yapmak için böyle bir izin gerekmiyor. Bay Sugden Bingöl valisinden randevu talebinde bulundu ama kendisine bunun en az iki gün süreyle mümkün olamayacağı bildirildi. Tunceli’de araştırma yapma girişiminde bulundu ama jandarma tarafından il sınırına geri getirildi.

Bay Sugden 12 Nisan 2006 sabahında, Bingöl polisi tarafından gözaltına alındı ve Türkiye’ye yanlış vize ile giriş yaptığı gerekçesiyle sınır dışı edildi. Bakanlığınızın çok iyi biliyor olması gerektiği üzere, Jonathan Sugden geçtiğimiz yedi yıl içinde, İnsan Hakları İzleme Örgütü adına araştırma yapmak üzere Türkiye’ye yirmi kereden fazla giriş yaptı. Her seferinde aldığı vize ise, son olay sırasında almış olduğu ile aynı cinsten üç aylık bir vize idi. Bu girişlerden iki tanesinde ise İçişleri Bakanlığında sizinle şahsen görüştü. Ayrıca, birkaç sene önce Londra’daki Türk Büyükelçiliği’nden bu vizenin sözkonusu araştırmalar için uygun olduğunu da onaylatmıştı.

Bay Sugden’a polis gözetiminde bulunduğu sürece iyi davranıldı, ama bu durum araştırmalarına engel olunduğu gerçeğini değiştirmiyor. Dahası, ayrılışını izleyen günlerde, muhtelif Türk gazeteleri kendisinin yasadışı ve bizim tarafsız çalışma prensiplerimize aykırı faaliyetlerde bulunduğuna dair iddialar yayınladı. Bu gazeteler, sözkonusu “bilgi”nin kendilerine “diplomatik ve güvenlik güçlerindeki kaynaklar” tarafından verildiğini söylediler.

Bay Sugden ve ben 19 Haziran’da Ankara’yı ziyaret edeceğiz. Washington’daki Türk Büyükelçisine yazarak o tarihte sizinle görüşme isteğimizi ilettik. Yapılan sınırdışı ile ilgili bir açıklama duymaktan ve bakanlığınızın bu konudaki kayıtları düzeltmek ve ileride benzeri engellemelerin önüne geçmek için neler yapabileceğini öğrenmekten mutlu olacağız.

Saygılarımla,

Holly Cartner
Yönetici Müdür
Avrupa ve Asya Bölümü

Dağıtım:
Bay Abdullah Gül, İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı
Orgeneral Fevzi Türkeri, Jandarma Genel Komutanı
Büyükelçi Hansjörg Kretschmer, AB Ankara Temsilcisi
Bayan Aslıgül Üğdül, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Siyasi İşler Müdürü, Ankara
Bay Philip Alston, BM yargısız ve keyfi infazlardan sorumlu raportörü
Bay Walter Kälin, BM Genel Sekreterinin iç göçe zorlanmış kişilerin insan haklarından sorumlu temsilcisi

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country