Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ile görüşmek üzere 17 Kasım'da Berlin'i ziyaret edecek.
İsrail güçleri ile Filistinli silahlı gruplar arasındaki çatışmalar, muhtemelen gündemin üst sıralarında yer alacak. Almanya ve Türkiye, İsrail ve Filistin'deki durumla ilgili farklı görüşlere sahip olsalar da Scholz ve Erdoğan, kitlesel mezalim riski altındaki sivillerin acilen korunmasına yönelik tedbirlere odaklanmalıdır. Her iki lider de faili kim olursa olsun savaş suçlarını kınamalıdır. Ayrıca bu konuda protesto hakkına saygı göstermeli ve antisemitizm ve İslamofobi ile mücadele etmeyi taahhüt etmelidirler.
İsrail'in uluslararası hukuka uyduğunu iddia eden Scholz, İsrailli yetkililerin Gazze'deki sivil halka gıda, su, yakıt ve elektriği kesmesini kınamalı ve israil makamlarını hukuka aykırı, hedef gözetmeyen ve orantısız saldırılardan kaçınmaya çağırmalıdır.
Erdoğan Hamas'ın 7 Ekim'de sivillere yönelik saldırılarını ve sonrasında hedef gözetmeksizin gerçekleştirdiği roket taarruzlarını kınamalı ve rehin tutulan sivillerin derhal serbest bırakılması için Hamas ve diğer Filistinli gruplara baskı uygulamalıdır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail’in aralarında Almanya’nın da bulunduğu müttefikleri ile Filistinli silahlı grupların destekçilerine, Gazze’ye sevkedilen silahların ağır insan hakları ihlallerinde kullanılma riskini göz önünde bulundurarak, savaşan taraflara silah sevkiyatını durdurmaları çağrısında bulunmuştu.
İnsan hakları savunucusu Osman Kavala ile Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş'ı serbest bırakmayarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin temel kararlarını uygulamayı reddeden Türkiye, Avrupa'nın önde gelen insan hakları kuruluşu olan Avrupa Konseyi ile karşı karşıya geldi.
Almanya'nın Türkiye Cumhurbaşkanı'na, hükümetin AİHM kararlarına uymamasının Türkiye için Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde oy hakkını kaybetmek gibi ciddi ve somut sonuçlara yol açma riski taşıdığını hatırlatması gerekiyor.
Aralarında Almanya'nın da bulunduğu Avrupa Birliği üyesi devletler, tahminen 3.3 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapması için Türkiye'ye milyarlarca avro yardımda bulunurken, bu mali yardımın Türkiye'nin sığınmacıları geri itmesi ya da Suriyeli mültecileri gönüllü geri dönüş kisvesi altında Suriye'nin kuzeyindeki sözde güvenli bölgelere nakletmesi için verilmiş bir açık çek olmadığını Erdoğan'a iletmelidir.
Almanya, Avrupa Birliği içerisinde göç konusunda hak temelli bir yaklaşım izlemeli ve Türkiye'yi Suriyeliler, Afganlar ve diğer mülteciler için korumayı sürdürmeye ve güvenilir koruma talepleri olan kişileri keyfi bir şekilde alıkoymaya ve ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalacakları ülkelere sınır dışı etmeye son vermeye çağırmalıdır.
