Skip to main content
Polis, Ekim 2016'da Diyarbakır'da bir kişiyi gözaltına aldı. © 2016 İlyas Akengin/AFP/Getty Images

(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı açıklamada, Türk polisinin ve asayişten sorumlu “gece bekçilerinin” son iki ay içinde Diyarbakır ve İstanbul'da gerçekleşen altı farklı olayda en az 14 kişiye yönelik ciddi ihlallerde bulunduklarına dair güvenilir kanıtlar olduğunu söyledi.

Vakalar, kaygı verici şekilde, yakalama esnasındaki şiddet, dayak ve diğer kötü muamelelerin genel olarak alıkoyma süreci boyunca artan şiddetin bir parçası olduğunu göstermektedir. İlgili vakaların kapsamlı şekilde soruşturulması gerekmektedir. Vakaların dördünde yetkililer, soruşturma taahhüdünde bulunmak yerine, kötüye kullanım iddialarını açıkça reddettiler veya yalanladılar. Geçtiğimiz günlerde, medya kuruluşları Türkiye'nin diğer şehirlerindeki üç vakaya ilişkin video kayıtları ve haberler yayınladılar. Zaman kısıtlaması nedeniyle, İnsan Hakları İzleme Örgütü bu vakaları henüz inceleyemedi.  

İnsan Hakları İzleme Örgütü Program Direktörü Yardımcısı Tom Porteous, “Özellikle Diyarbakır'daki son olaylarda, polis şiddeti, işkence ve kötü muameleye ilişkin vakalarla karşı karşıya kalındığında, polis kabahatlerini neredeyse refleks vari bir şekilde inkâr etmek ne yazık ki tanıdık ancak kabul edilemez bir durum,” dedi. Porteous, “Türk makamları bu ciddi kötü muamele iddialarını derhal soruşturmalı ve sorumluların hesap vermesini sağlamalıdır.” dedi.

İki vakada, polis memurlarının polis köpeklerini insanlara kendi evlerinde saldırtması sonucunda mağdurların uzuvlarında ısırık izleri oluştu. Polis memurlarından birinin ölümü ile sonuçlanan iki vurulma vakasında gözaltına alınan şüphelilerin, dövülmelerine ve çeşitli şekillerde kötü muameleye maruz bırakılmalarına ilişkin görüntüler özel sosyal medya hesaplarında paylaşıldı. Tüm vakalarda yetkililer, işkence ve kötü muamele iddiasında bulunanların yapılan gözaltı işlemine ve polise şiddetle mukavemet ettiklerini – delil olmaksızın – iddia ettiler.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, söz konusu olaylara ilişkin olarak fotoğraf, video kayıtları, hukuki ve tıbbi belgeleri inceledi ve avukatlarla, ailelerle, tanıklarla ve mümkün olan hallerde mağdurlarla röportajlar yaptı. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün belgelediği en yakın tarihli olay, bir polis memurunun ölümü ve bir başka polisin yaralanması ile sonuçlanan olaya ilişkin bir soruşturma kapsamında 18 Temmuz 2020'de İstanbul'da ikisi çocuk olmak üzere üç şüphelinin gözaltına alınmasını konu alıyor. Gözaltına alınanlardan, çocuk olması sebebiyle, adının baş harfleriyle anılan 17 yaşındaki bir çocuk, avukatlara polis memurlarının kendisine kablo ile vurduğunu, yumruk attığını, kendisini birçok kez tekmelediğini ve “kafasını top gibi duvardan sektirdiğini” ifade etti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, anonim hesaplar aracılığıyla internette paylaşılan ve gözaltına alınanın iddiaları ile tutarlı şekilde çürüklerin açıkça görülebildiği fotoğrafları inceledi. Emniyet, gözaltı iddialarına ilişkin olarak, şüphelinin kendine zarar verme girişimde bulunduğu esnada polis memurlarının onu engellemek için orantılı güç kullandığını savundu.

Maskeli polisler, 26 Haziran'da ülkenin güneydoğusundaki Diyarbakır'da Sevil Çetin'in evine baskın düzenledi. Muhalefetteki Halkların Demokrat Partisi (HDP) yetkilisi ve eski seçilmiş Belediye Başkanı Çetin, avukatlarına polislerin evinin kapısını kırdığını ve iki köpeğin saldırarak kendisini ısırmasına izin verdiğini söyledi. Çetin, polis memurları "beni saçımdan tuttu ve yere yatırdı" dedi. Çetin, “Beni tekmelediler ve silahlarının arkalarıyla vurdular, yarı çıplak bedenime tükürdüler, ‘eğer beşinci katta yaşasaydın, atlamış olurdun ve seninle uğraşmak zorunda kalmazdık’ dediler” dedi. İnsan Hakları İzleme Örgütü Çetin'in yaralı fotoğraflarını gördü.

Maskeli terörle mücadele polisleri, 31 Mayıs'ta Şeyhmus ve Menice Yılmaz ile üç çocuklarının yaşadığı Diyarbakır'daki eve baskın düzenledi. Köpekler kollarını ısırıp vücudunu tırmalarken polisin onu yerde tuttuğunu söyleyen Şeyhmus Yılmaz, “aradıkları kişi olmadığımı anlamaları için kimliğimi kontrol etmelerini söyleyip durdum. Ama sürekli ‘Vurun, öldürün onu!’ demeye devam ettiler.” İnsan Hakları İzleme Örgütü Yılmaz'ın yaralı olduğu fotoğrafları gördü.

Diyarbakır'da bir polis memurunun ölümündeki olayda şüpheli olan Muhammed Emir Cura'nın avukatları, Cura'nın onlara polis karakolunda soyulduğunu, coplarla ve yumruklarla dövüldüğünü ve polislerin bayılana kadar onun boğazını sıktığını söylediler. Bilinmeyen kişiler tarafından sosyal medyada yayınlanan fotoğraflar, Cura'nın yerde çıplak yattığını gösteriyor. Bir cep telefonundan çekilen ve bir odada duran iki adamın belden aşağısını gösteren bir video, Cura ve avukatlarının Cura’ya kötü muamele edildiği esnada Cura’nın kendisinin inleme ve ağlama sesleri olarak tanımladığı sesleri kayda almış.

Diyarbakır'da bir kafe işleten kardeşler Hacı Eray Tosun ve Koray Tosun, 13 Haziran'da polisin Covid-19 salgını sırasında kafede maske takmayan müşterilere para cezası verme girişimi üzerine çıkan bir tartışma sonrasında polisin onları ve onlarla çalışan iki kişiyi gözaltına aldığını ve dövdüğünü iddia ediyor. Eray Tosun'un bir fotoğrafı, polisin ön dişlerinden üçünü döktüğü iddiasını destekliyor. 

İnsan Hakları İzleme Örgütü, gece bekçilerinin Cihat Duman ve diğer iki kişiye İstanbul'da kötü muamelede bulunduğunu belgeledi. İstanbul'da bir avukat olan Duman, 5 Temmuz'da bekçilerin İstanbul'un merkezinde iki adamı dövmelerini durdurmak için müdahale etmesi sonrasında, bekçilerin kendisini dövdüğünü, kelepçelediğini, yüzüne biber gazı püskürttüklerini ve polis karakoluna götürdüğünü söyledi. 

Son beş yılda, özellikle 2016 yılındaki Türkiye'deki başarısız darbe girişiminden bu yana, gözaltında polis tarafından yapılan işkence ve kötü muamele belirgin bir şekilde artmıştır. Üst düzey yetkililerin vakaları kınamaması ve iddiaları soruşturmak yerine örtbas etmeye hazır olmaları, güvenlik güçleri için yaygın bir cezasızlığa sebebiyet vermiştir. İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından son yıllarda belgelenen diğer kötü muamele ve işkence vakalarında mağdurlar adalete ulaşamamıştır. Türkiye, işkenceye tahammül etme, işkence iddialarını yüzeysel şekilde reddetme ve gözaltındaki şüphelilerin yaralanma ve ölümlerinin ne şekilde gerçekleştiğine dair ikna edici olmayan açıklamalar yapma konusunda uzun ve kötü bir geçmişe sahiptir.

Muhalefet milletvekilleri işkence veya kötü muamele ile ilgili olarak sıklıkla Meclise yazılı soru önergeleri sundular. Meclis kuralları uyarınca 15 gün içinde sorulara cevap verme yükümlülükleri bulunmasına rağmen, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları çoğu soruya cevap vermedi. İçişleri Bakanlığı, Mayıs 2019'da ülkenin güneydoğusundaki Şanlıurfa'da 55 erkek ve kadına işkence edilmesi iddialarına ilişkin bir soruyu “güvenlik güçlerine karşı asılsız ifadeler ve karalama kampanyaları” olarak niteleyerek reddetti. İlgili şikayetler soruşturulmadı.

Porteous, “güvenlik görevlilerinin uyguladığı ihlallere karşı yaygın cezasızlık, onlara yasaların üstünde olduklarına dair bir mesaj veriyor ve onları gözetimlerindeki kişilere kötü muamele etmeye teşvik ediyor,” dedi. Porteous, “Türkiye Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı, Türkiye'nin işkence ve kötü muamele mutlak yasağına uyacağını ve kötü muameleden sorumlu olanların adalete teslim edileceğini koşulsuz olarak açıkça belirtmelidir.” dedi.

İlgili altı vaka hakkında ayrıntılı bilgiler aşağıdadır.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, 14 kişiyi içeren altı vakayı avukatlarla, mağdurların aileleriyle ve mümkün olan hallerde mağdurların kendileriyle yapılan röportajlar aracılığıyla tıbbi ve hukuki belgeler ve fotografik kanıtların gözden geçirilmesi yollarıyla araştırdı. 

Sevil Çetin

Van ilinin eski Edremit belediye başkanı olan Sevil Çetin, Kürt yanlısı Demokratik Bölgeler Partisi'nden (DBP) seçilenlerin hükümet tarafından görevden uzaklaştırılmaları sonucu 2016 yılında görevden alınmıştı. O zamandan beri Çetin, Halkların Demokratik Partisi'nde partinin belediye politikalarını denetlemek için çalıştı.  

Çetin, 26 Haziran günü öğleden sonra, maskeli polislerin apartman dairesinin kapısını kırdığını ve iki köpeği üzerine saldıklarını, köpeklerin onu ısırıp tırmaladığını ve bacaklarında yaralar bıraktığını iddia ediyor. Çetin, polis memurları tarafından gözlerinin bağlandığını, kafasına bir silah dayandığını, kelepçeli ve yırtık kıyafetleri ile yarı çıplak yatarken sırtına basıldığını belirtti. Çetin, polislerin onu yere yatırıp fotoğraflarını çektiklerini, üzerine tükürdüklerini, yumrukladıklarını, üzerine su döktüklerini ve sözlü olarak taciz ettiklerini, sonra da onu polis karakoluna götürdüklerini ifade etti.

Sevil Çetin, yaşadığı dairede polis köpekleri tarafından saldırıya uğradığını ve ısırıldığını ve polis memurları tarafından dövüldüğünü iddia ediyor. © 2020 özel

Çetin'in polis karakolunda bir avukat tarafından çekilen fotoğraflarında, her iki bacağındaki ısırık izleri ve çürükler, morarmış gözü ve yarık dudağı görülebiliyor. Diyarbakır Valiliği, Çetin'in işkence iddialarına ilişkin bir açıklama yayınladı. Açıklamada kaçmak için balkondan atlamaya çalıştığı esnada Çetin'in polis köpekleri tarafından sağ ayağından yakalandığı, polisin Çetin'i ve kendilerini korumak için kullandığı gücün orantılı olduğu ifade ediliyor. Çetin ilgili tüm yetkililer hakkında suç duyurusunda bulundu.

Polis, Çetin'in avukatlarından birine sözlü olarak, Çetin'in çürüklerinin fotoğraflarını çektiği için hakkında soruşturma açılacağını söyledi. Çetin, gözaltı süresinin mahkeme kararıyla iki kez uzatılması ile 11 gün boyunca gözaltında kaldı. 7 Temmuz'da, Mardin Sulh Ceza Hakimliği onu "terör örgütüne üyelik" suçundan tutukladı.

Halit Eray Tosun ve Koray Tosun

Halit Eray Tosun ve Koray Tosun'un iddialarına göre, 13 Haziran'da dört polis memuru kardeşlerin işlettiği kafeye girdi ve Covid-19 salgınının yayılmasını önlemek konusundaki tedbirleri ihlal ettikleri gerekçesiyle herkese para cezası keseceklerini söylediler. İddiaya göre Koray'ın herkese ceza kesilemeyeceği konusundaki ısrarları üzerine polislerin biri Koray'a tokat attı. Koray, kaçmaya çalıştığında ise beş polisin yüzüne biber gazı sıktığını ve kendisini dövdüklerini söyledi. Kardeşine yardım etmeye çalışan Halit Eray da biber gazından bayıldı ve kelepçelendi. Polis, Tosun kardeşleri ve iki çalışanlarını gözaltına aldı.

Halit Eray Tosun, polis karakolunda üç dişini kıran polis memurları tarafından dövüldüğünü iddia ediyor. © 2020 özel

Halit Eray yaptığı açıklamada, polisin kendisini karakola giderken dövmeye devam ettiğini, testislerini copla ittirdiğini söyledi. Halit Eray’ın iddiasına göre, karakolda polis memurları onun yüzüne ve karnına yumruk attılar, üç dişini kırdılar ve kafasına telsizle vurdular. Daha sonra polisler her iki kardeşi de duvara yaslayıp tekrar dövdüler. Polisler, kardeşlerin ambulans talebini de reddettiler. Polisler sonunda kardeşleri bir devlet hastanesine götürdüler, burada doktor polis memurlarının huzurunda Halit Eray'ın kafasındaki kesiği tedavi etti, ancak doktor röntgen çekilmesine izin vermedi. Halit Eray, şikayetinde, bir polis memurunun kanla kaplı gömleğini aldığını ve amirlerine “gömleği hallettim” diyerek muhtemelen kanıtı yok ettiğini ima ettiğini ifade etti.

Kardeşler bir gece gözaltında kaldılar, avukatları gelene kadar kendilerine yiyecek ya da su verilmedi. Diyarbakır Valiliği, internet sitesinden Emniyet Müdürlüğü’ne ait bir açıklamayı paylaşarak Tosun kardeşlerin ve çalışanlarının polisin görevlerini yerine getirmelerine engel olduklarını, polis memurlarını dövdüklerini ve yaraladıklarını iddia etti. Emniyet Müdürlüğü, savcılık tarafından olayla ilgili adli soruşturma başlatıldığını duyurdu. Kardeşler, polisin kötü muamelesi nedeniyle şikâyette bulundu.

Koray Tosun, gözaltına alınmadan önce ve gözaltı sırasında polis memurları tarafından dövüldüğünü iddia ediyor. © 2020 özel

Koray Tosun, bu olaydan ve polis hakkında suç duyurusunda bulunmalarından sonra aile işletmelerine yapılan denetimlerin arttırıldığını, polisin aracını durdurup arama yaptığını ve kendisine en az iki kez Genel Bilgi Taraması (GBT)yapıldığını belirtti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, keyfi arama ve denetimlerin Tosun kardeşlerin şikayetleri nedeniyle onlara yönelik bir misilleme olmasından endişe duyuyor.

Muhammed Emir Cura

Polis, 31 Mayıs tarihinde Diyarbakır'da Muhammed Emir Cura'yı bir sivil polisi öldürme şüphesiyle gözaltına aldı. Cura bu suçlamayı reddediyor. Medya ve yetkililer başlangıçta cinayeti bir terör saldırısı olarak nitelendirdi.  Cura, avukatları aracılığıyla yaptığı şikayette, karakolda polisler tarafından soyulduğunu, copla ve yumrukla dövüldüğünü, copla tecavüz edilmekle tehdit edildiğini ve bilincini kaybedene kadar boğazının sıkıldığını iddia etti. Yüzü yere dönük, çıplak ve kelepçeli bir şekilde polis karakolunun zeminine uzandığı ve yanında bir cop bulunan bir fotoğraf, sosyal medyada, sanki kötü muameleye maruz kalıyormuş gibi inleyen ve çığlık atan bir adamın seslerini içeren bir video ile birlikte yayınlandı. Cura ve avukatları videodaki sesi Cura'nın sesi olarak tanımladılar.

Polis, avukatların Cura'ya erişimine sekiz saat boyunca engel oldu. Polis, Cura'nın avukatlarına, ellerinde Cura'nın avukat talep etmediğini belirten imzalı bir yazının bulunduğunu söyledi. Cura'nın babası, oğlunun avukatlarıyla konuşmasına izin vermeden önce polisin çürüklerine buz koyduğunu söylediğini belirtti.

Diyarbakır Valiliği'nin internet sitesinde 1 Haziran tarihinde yayınlanan, Emniyet Müdürlüğü'ne ait açıklamada, polis memurlarının Cura’yı ağzında ve iç çamaşırında jilet saklaması nedeniyle kelepçelediği ve soyduğu iddia edildi. Açıklamada, gözaltında olduğu esnada çekilen fotoğrafın sızmasıyla ilgili bir soruşturma yapılacağı belirtilse de işkence iddiaları ile ilgili herhangi bir soruşturmadan bahsedilmedi. Aynı mesaj aynı gün İçişleri Bakan Yardımcısı ve Bakanlık sözcüsü İsmail Çataklı tarafından yapılan yazılı açıklamada "işkenceye sıfır tolerans bizim temel ilkemizdir" denerek tekrarlandı. Çataklı "Terörizm, suç ve suçlularla mücadele etmenin yanı sıra her provokatif eylemle mücadele etmek ve halkı doğru bir şekilde bilgilendirmek de bizim sorumluluğumuzdur” dedi.

Avukatlar, Cura'nın gözaltına alındığı esnada üzerinde jilet bulunduğuna dair iddialara ilişkin herhangi bir delil sunulmadığını belirtti. Diyarbakır T tipi cezaevinde Cura'yı ziyaret eden avukatlar, Cura'nın hücre hapsinde olduğunu belirterek, Cura'nın hapishane görevlilerinin kendisine sık sık tokat attıklarını ve hakaret ettiklerini söylediğini aktardılar. 

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Cura ile ailesi arasındaki bir telefon görüşmesine ilişkin ses kayıtlarında Cura'nın son derece rahatsız bir şekilde: “bana işkence ettiler. Bana yaptıkları yüzünden uyuyamıyorum. Beni mahvettiler.” dediğini duydu.

2 Haziran'da Halkların Demokrat Partisi milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, meclise sunduğu bir soru önergesi ile İçişleri Bakanlığı'na video ve işkence iddialarını sordu, ancak cevap alamadı.

Şeyhmus ve Menice Yılmaz

31 Mayıs'ta gece yarısı Muhammed Emir Cura'nın arandığı esnada polis, Cura'nın ninesine ait bir eve baskın düzenledi, ancak dairede kiracılar Şeyhmus ve Menice Yılmaz ile üç çocuğu oturmaktalardı. Şeyhmus Yılmaz, maskeli polis memurlarının kapıyı kırdığını, eve iki köpeği soktuklarını, köpeklerin kendisini ısırdığını, eşine de saldırıp tırmaladıklarını söyledi. Şeyhmus Yılmaz, eşinin üç çocuğunu alıp başka bir odada köpeklerden sakladığı esnada polisin onu yere yatırıp dövmeye başladığını “bu o, vur onu, tut onu, öldür onu!” dediğini iddia etti.

Seyhmus Yılmaz, polis köpekleri tarafından ısırıldığını ve tırmalandığını ve polis memurlarının onu dövdüğünü söylüyor. © 2020 özel

Yılmaz, kendisinin Cura olmadığını fark etmelerinden önce yaklaşık beş dakika boyunca onu dövdüklerini, omzunda ve belinde ısırık izleri oluştuğunu, boynunda ve karnında da çizikler bıraktıklarını söyledi. Aile, yaralarını listeleyen bir sağlık raporu aldı ve memurlara karşı bir suç duyurusunda bulundu. Babaları, çocukların travmatize olduğunu söyledi.

Diyarbakır Valiliği 3 Haziran'da yaptığı açıklamada Şeyhmus Yılmaz'ın direndiğini ve polis köpeğini tekmelediğini, ancak polis memurlarının “köpeğin kontrolünü çabucak ele geçirdiğini" belirtti.

Cihat Duman

İstanbul'da bir avukat olan Cihat Duman, 7 Temmuz'da İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne bekçilerin kötü muamelesini anlattı ve olaya ilişkin hukuki ve tıbbi belgeleri paylaştı.

5 Temmuz'da, saat 02:30 civarında, 10-15 civarında gece bekçisinin İstanbul'da dar bir sokakta iki adamın yüzüne biber gazı sıktıklarını ve bu iki kişiden birinin arkadaşına yardım etmeye çalışırken bekçiler tarafından fırlatıldığını gördüm. Bekçilere “yaptığınız şey bir suçtur, kötü muameledir” dedim. “Ben bir avukatım ve bu davaların nasıl sonuçlandığını biliyorum” dediğim anda beni diğer ikisiyle birlikte yere attılar ve kelepçelediler. Bunu yaparken, “sana nasıl avukat olunur göstereceğiz” dediler. “Bir bekçiye karşı çıkmanın ne demek olduğunu göstereceğiz sana” dediler.

Üçümüzü bileklerimizden çekerek kelepçeyle 400 metre yürüttüler, bileklerimizde çürüklere neden oldular. Yürürken, bizi öne doğru eğdiler ve direnmememize rağmen başımızı dizlerimize doğru bükerek yürüttüler. Onlara suçumun ne olduğunu sordum: “Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya hakaret ettin” dediler. Bu yetkililere hakaret etmedim hatta onlar hakkında hiçbir şey söylemedim.

Bekçiler ve daha sonra polis bizi yaklaşık yedi saat boyunca karakolda tuttu. Benim bileklerim, koltuk altlarım, kollarım ve sırtımda bekçilerin açtığı yaraları ve ezikleri listeleyen bir sağlık raporu aldım. 6 Temmuz'da ilgili bekçilere karşı suç duyurusunda bulundum.”

K. A.

Polis, Serdar B ile 17 yaşında oldukları için tam isimleri açıklanmayan K.A ve O.I'yı 18 Temmuzda İstanbul'un Bağcılar semtinde bir polisi öldürmek ve bir diğerini yaralamak şüphesi ile göz altına aldı. K.A ve O.I'nın iddiasına göre polisler kendilerini Bağcılar polis merkezi ve sonrasında Çocuk şubeye götürmeden önce polis aracında dövmeye başladı. Serdar B., Gayrettepe Cinayet Büro Amirliği'ne götürüldü.

K. A, avukatına Bağcılar Polis Karakolu’ndaki bir odaya götürüldüğünü ve polisin kendisini “birkaç kez tekmeleyip yüzüne yumruk attığını ve başını top gibi duvarlarda sektirdiğini” söyledi. K. A ve O.I'yı kıyafetsiz gören avukatlar, K. A'nın kaşının yarılmış olduğunu, kafasında morluklar olduğunu ve sırtındaki uzun kırmızı çizgilerin bir kabloyla dövüldüğü iddiası ile tutarlı olduğunu ifade ettiler. Avukatlar, O.I'nın alnında büyük bir şişliğin olduğunu, omuzlarında, göğsünde ve sırtında da çürükler olduğunu söylediler.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, polis memurları tarafından çekildiği ve paylaşıldığı iddia edilen ve anonim hesaplar aracılığıyla Twitter'da yayınlanan üç kişiye ait fotoğrafları gördü. Avukatlar, alıkonanların durumlarının ve çürüklerinin sızan fotoğraflardan çok daha kötü olduğunu söyledi. K.A ayrıca avukatına polisin kendisini sözlü olarak da taciz ve tehdit ettiğini söyledi. Avukat, polisin kendisine gözaltı detaylarını içeren gözaltı tutanağının bir kopyasını vermediğini, ancak ifadeleri not etmesine izin verildiğini söyledi.

K.A polis tutanağında gözaltındakilerden birinin yaralarının “yakalanma esnasında zorluk çıkarmadığı fakat ekip otosuna bindirildikten sonra zorluk çıkararak kendisine zarar vermeye çalışması üzerine kademeli olarak zor kullanıldığı ve kelepçe takılarak etkisiz hale getirildiği, Bağcılar Asayiş Büro’ya gelindiğinde zorluk çıkarmaya devam ettiği, vücudu ile başını duvarlara vurduğu, yere vurduğu ve bu sebeple tekrar güç kullanılarak etkisiz hale getirildiği” ifadeleri ile açıklandığını söylüyor.

Avukatlar, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne yaptıkları açıklamada “alıkonanların vücutlarında bulunan çürükler ile kendilerine zarar verdikleri iddiasının tutarlı olmadığını” belirtti. Avukatlar, gözaltındakilerin tüm yaralarının sağlık raporlarında sıralandığını ve en kısa zamanda bir suç duyurusunda bulunulacağını ifade ettiler. 20 Temmuz'da tüm şüpheliler, İstanbul’daki bir mahkeme tarafından tutuklandılar. 

Geçmiş Olayları Soruşturmadaki Başarısızlık

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni en çok kez ihlal ettiği tespit edilen Avrupa Konseyi üyesi devlet olma rekorunu koruyor. İhlal kararlarının yüzlercesinde insanlık dışı, aşağılayıcı muamele ve işkence ihlalleri ile bu ihlallerin soruşturulmadığı tespit ediliyor.

Türk makamları, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2017 yılında yayınlanan bir raporda belgelediği vakalara ilişkin etkili soruşturma yürütmekte de başarısız oldular. Van'ın Gevaş ilçesinde gözaltına alınan dört kişinin 2017 yılının Haziran ayında yedi polis memuru tarafından işkence gördüğü olaya ilişkin soruşturma, sadece bir memurun yargılanması ile sonuçlandı.

Haziran 2017'de Van'ın Gevaş ilçesinde gözaltında işkence gören dört kişinin görüntüleri sosyal medyada birçok kez paylaşıldı. Polisin dört kişiye işkence ettiğine ilişkin tüm kanıtların mevcut olmasına rağmen, sadece bir polis memuru ertelenen bir para cezası aldı. © 2017 özel

Bu kişi başta beraat etti ve daha sonra Haziran 2020'de yeniden yargılanarak “aşırı güç kullanımı nedeniyle kasten yaralanma” suçundan mahkûm edildi. Kendisine verilen 150 gün hapis cezası 3.000 lira (438 dolar) para cezasına çevrildi ve ertelendi. Cezanın ertelenmesinden sonra mağdurların avukatları kararı temyiz ettiler. Olay sırasında polis gözetiminde işkence gören dört mağdurun fotoğrafları sosyal medyada yayınlanmıştı. 

Mayıs 2019'da Şanlıurfa Barosu, polisin Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesinde 55 erkek ve kadını gözaltına aldığı ve cinsel istismar, elektrik şoku ve dayak yoluyla işkence ve kötü muamelede bulunduğu bir olayı belgeledi. Polis memurlarına yönelik soruşturma devam ediyor ancak bugüne kadar polisin yargılanacağına dair herhangi bir gelişme veya gösterge mevcut değil.

B. Y., Aralık ayında polisin onu gözaltına aldığını ve bir polis karakoluna götürürken dövdüğünü iddia ediyor. © 2019 özel

25 Aralık 2019'da polis, uyuşturucu ticareti yaptığı şüphesiyle Diyarbakır'da B.Y.'yi (avukatının talebi üzerine adı gizli tutuldu) gözaltına aldı. Avukatı, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, müvekkilinin gözaltına alındığı andan itibaren polis memurları tarafından dövüldüğünün görgü tanıkları tarafından kendisine bildirildiğini söyledi. Özel hayatı ve güvenliğinden endişe eden B. Y., polis arabasında dövüldüğü ve karakolda avukatların kendisini görmesinin engellendiği iddialarıyla suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunda bulunan avukatlar, kötü muamele iddiası nedeniyle polise karşı açılan herhangi bir soruşturmanın sonuçlarından haberdar edilmedi.

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country
Topic