(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bugün yaptığı açıklamada, Türkiye hükümetinin ve cumhurbaşkanının 16 Nisan 2017 günü yapılan başkanlık halkoylamasını kazanmalarıyla, olağanüstü halin uzatılmasına dair kararı iptal etmeleri ve seçimden aylar öncesinde başlayan siyasi baskılara son vermeleri gerektiğini söyledi.
Türkiye’de yeni bir siyasi sisteme geçişte dönüm noktası olan halkoylamasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Evet” kampanyası oyların yüzde 51.4 ile kazanarak muazzam bir gücün cumhurbaşkanında toplanmasını sağladı. Seçim kampanyası olağanüstü hal koşullarında ve 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminden sonra yoğunlaşan son derece baskıcı bir iklimde gerçekleşti. Ülkeyi olağanüstü hal koşullarıyla yöneten cumhurbaşkanı ve hükümet basını kontrol altına aldı, kamusal alana hakim oldu ve eleştirel gazetecileri ve Kürt yanlısı demokratik muhalefetin liderlerini hapse attı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson “Pazar günkü referandumda çok küçük bir farkla zaferi garantileyen hükümet ve cumhurbaşkanı artık yalnızca kendi siyasi yandaşlarının değil, Türkiye’de yaşayan herkesin faydası için hükümet etmelidir. Türkiye hükümeti ve cumhurbaşkanının olağanüstü hali sona erdirmesi, basın ve Kürt yanlısı siyasi muhalefete karşı yürütülen baskı operasyonuna son vermesi gerekir” dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Cumhurbaşkanı ve hükümetin Türkiye’de insan haklarına mutlak saygıyı yeniden tesis etmek için, keyfi gözaltı ve kovuşturmayı sona erdirmek, basın ve ifade özgürlüğü ile yargı bağımsızlığını güvence altına almak ve tüm vatandaşların siyasete katılım hakkını garanti altına almak gibi tedbirleri nasıl uygulamaya geçireceğini belirlemesi gerektiğini söyledi. Örgüt, Bakanlar Kurulu’nun OHAL’i uzatma kararının, hâlâ olağanüstü hal ile yönetilen Türkiye’de zaten oldukça zarar görmüş insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü daha da tehlikeye atacağını belirtti.
Halkoylamasını izleyen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Topluluğu'nun (AGİT) Seçim Gözlem Heyeti, 17 Nisan 2017 günü bulgularını paylaştığı açıklamasında, oylama öncesinde tarafların “eşit şartlara sahip olmadığı” bir ortamın bulunduğunu ifade etti. AGİT yaptığı açıklamada, olağanüstü hal uygulamasıyla ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, bağımsız medyanın olmaması, “hayır” kampanya etkinlikleri sırasında polisin müdahalesi ve şiddet içeren saldırıların yaşanması ve kamu kaynaklarının kötüye kullanılması gibi konulardaki kaygılarını da dile getirdi. Dışişleri Bakanlığı ve Erdoğan ise 17 Nisan günü yaptıkları açıklamalarla AGİT’in sözkonusu raporunu tanımadıklarını söylediler.
Bu rapordan önce, Avrupa Konseyi’nin anayasa reformu konusunda danışma organı olan Venedik Komisyonu Mart ayında eleştirel bir rapor yayımlamıştı. Komisyon, raporunda halkoylamasının olağanüstü hal döneminde ve basın özgürlüğünün yoğun baskı altında olduğu şartlarda yapılmasıyla ilgili kaygılarını dile getirmişti.
Ana muhalefet partisi CHP referandum sonuçlarına, Türkiye Yüksek Seçim Kurulu’nun oylama günü sandık mührü basılmamış oy pusulası ve zarfların sayım esnasında geçerli sayılacağına dair açıklamasına dayanarak itiraz etti. AGİT raporunda, YSK’nın bu kararı “yasaya aykırı olduğu ve önemli bir güvenlik tedbirini ciddi biçimde zayıflattığı” gerekçesiyle eleştiriliyor. Bu karar seçim sandığına hile karıştırılması ihtimali endişesini doğuruyor ve oylama sonucunun güvenilirliğini sarsıyor.
Williamson, “AGİT, Venedik Komisyonu’nun kaygılarını yansıtır biçimde, halkoylamasının gerçekleştirildiği iklime ilişkin ciddi kaygılarını dile getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet AGİT bulgularını tanımamak yerine, bu kaygılara, özellikle de insan haklarına saygı ile ilgili olanlara yanıt vermeli ve sonraki seçimlerin demokratik standartlarla tam uyumlu bir ortamda gerçekleştirilmesini sağlamalıdır” dedi.
Erdoğan 16 Nisan akşamı destekçilerine yaptığı zafer konuşmasında ölüm cezasını, gerekirse referanduma sunarak geri getirme olasılığından da söz etti. Ölüm cezası 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana, gerek cumhurbaşkanı gerekse milliyetçi çevreler tarafından sık sık gündeme getiriliyor. Ölüm cezasının geri getirilmesi Türkiye’nin 2004 yılında, Avrupa Birliği üyeliği kapsamında attığı en temel reformlardan birini tersine çevireceği gibi, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinin özünü oluşturan taahhütlerinden birini de ihlal edecektir. İnsan Hakları İzleme Örgütü yapısı gereği geri alınamaz, zalimane ve insanlık dışı olan ölüm cezasına her koşulda karşıdır.
Williamson, “Ölüm cezasını geri getirmeye yönelik her girişim Türkiye’yi insan hakları normlarından uzaklaştıracak yeni bir yıkıcı adım olacaktır” dedi.