(İstanbul) – 2013 Dünya Raporunu bugün yayınlayan İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Türkiye’nin aşırı geniş kapsamlı terörle mücadele yasalarını, Kürtlerin haklarını dile getiren ve bu konuyu şiddet içermeyen biçimde destekleyen binlerce aktivist ve gazetecinin uzun süreli tutukluluğu için kullanmaktan vazgeçmesi gerektiğini söyledi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2013 yılında Türkiye’nin önündeki başlıca insan hakları sorunlarını tespit ederken 2012’de ülkede insan haklarına dair ne gibi gelişmeler olduğunu da gözden geçirdi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye uzman araştırmacısı Emma Sinclair-Webb, “Eğer hükümet Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek için son dönemde attığı adımlarda ciddiyse, hapisteki binlerce barışçi Kürt siyasi aktivisti, gazeteciyi, insan hakları savunucusunu, sendikacı ve öğrencileri serbest bırakmanın olumlu bir ilk adım olacağını” söyleyerek, “Türkiye’nin bütün yurttaşlarına yaklaşımında insan haklarını ön planda tutması gerekir” dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, 665 sayfalık raporunda, 90'dan fazla ülkede insan haklarına ilişkin olarak geçtiğimiz yıl boyunca kaydedilen gelişmeleri değerlendiriyor. Raporda Arap Baharı ertesindeki durumu da analiz eden İnsan Hakları İzleme Örgütü, Arap Baharı’ndan gerçek demokrasinin mi, yoksa sadece yeni kılıklarda otoriter rejimler mi doğacağı konusunda, işbaşına gelen yeni hükümetlerin haklara saygı göstermekteki istekliliklerinin belirleyici olacağını kaydetti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2012 yılında Türkiye’de partiler arasında yürütülen yeni anayasa çalışmalarını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Ancak hükümetin, Mart ayında kurulan ulusal insan hakları kurumuna ve Haziran’da kurulan kamu denetçiliği makamına yapılan atamalar üstündeki sıkı denetimi, önemli izleme mekanizmaları olma potansiyeline sahip bu kurumlara güveni zayıflattı. Her iki kurum bakımından, uygulamada ne denli bağımsız ve etkin olacaklarına dair ciddi kaygılar bulunuyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların hem yasalarda hem bu yasalar temel alınarak yapılan kovuşturmalar ve mahkumiyetler şablonunda kendini açıkça gösterdiğini belirtti. En sonuncusu Haziran ayında Meclis’te kabul edilen yargı reformu paketleriyle, ifade suçlarıyla ilgili bazı kovuşturma ve mahkumiyetler ertelendi, terör suçlarına ilişkin bazı cezalarda değişiklikler yapıldı ve uzun süreli tutukluluk hali sınırlandırılmaya çalışıldı ancak bunların henüz kayda değer bir etkisi görülmedi. Siyasetçilerin muhalif seslere - televizyon dizilerini eleştirmeye kadar varan - tahammülsüzlüğü ve hakaret davaları açma hevesleri, ifade özgürlüğü bakımından caydırıcı bir iklimi sürekli kılıyor.
2012 yılı boyunca Barış ve Demokrasi Partisi’yle (BDP) bağlantısı olan Kürt siyasi aktivistlerin yanı sıra, gazeteciler, öğrenciler, insan hakları savunucuları ve sendikacılara yönelik tutuklama kampanyası şiddetlendi. Akademisyen Büşra Ersanlı ve gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener gibi kamuoyunca bilinen bazı isimler, toplumsal kampanyalar ve uluslararası protestoları takiben tahliye edilmiş olmakla birlikte, şiddet içermeyen ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullanmak anlamına gelen faaliyetleri yüzünden yargılanmaya devam ediyorlar. İnsan hakları savunucusu Muharrem Erbey, milletvekilleri ve seçimle göreve gelmiş BDP'li belediye başkanları ise üç yılı aşkın bir süredir hapisteler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, devlet görevlilerince gerçekleştirilen vahim insan hakları ihlallerinin cezasız kalmaya devam ettiğini söyledi. Aralık 2011’de Irak Kürdistanı sınırı yakınındaki Uludere’de 34 erkek ve çocuğu öldüren hava saldırısıyla ilgili sürdürülen adli soruşturma veya meclis araştırmalarında ciddi hiçbir gelişme kaydedilmedi.
2007 yılında gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinin ardındaki tüm gerçeklerin ortaya çıkarılmasında ya da kamu görevlilerinin cinayette rolü olduğu izlenimi yaratan ipuçlarının soruşturulmasında da herhangi bir ilerleme sağlanmadı. Davayla ilgili tek gelişme, Ocak ayında Yasin Hayal’in, daha evvel çocuk mahkemesinde cinayet suçundan hüküm giyen Ogün Samast’i “azmettirmekten”, diğer birkaç sanığın ise cinayette suç ortağı olmaktan suçlu bulunması oldu.
Daha olumlu bir gelişme ise, 1990'ların başlarında Türkiye’nin güneydoğusundaki Derik’te 13 köylünün öldürülmesi veya kayıp edilmesiyle bağlantılı olarak bir tuğgeneralin yargılanmasına başlanması oldu. İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu davanın 1980'li ve 90’lı yıllarda ordu ve devlet görevlilerince işlenen ağır insan hakları ihlalleri hakkında cezai soruşturmalar yürütülmesine yeni bir ivme kazandırmasını umut ediyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, polis şiddetine ilişkin soruşturmaların, polisin sıklıkla polis memuruna mukavemet ettikleri iddiasında bulunduğu mağdurlar aleyhinde açılan soruşturmaların gerisinde kaldığını söyledi. Kadınları şiddetten korumak için çıkarılan yeni bir yasayla aile içi şiddeti azaltma kararlılığına rağmen, polis ve mahkemeler şikayette bulunmaya çalışan kadınlara etkin koruma sağlamakta sürekli olarak başarısız kalıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, 12 Eylül darbesinin liderlerinin yargılandığı, Nisan ayında başlayan davanın, darbenin ardından işlenen ağır insan hakları ihlallerine ilişkin olarak adaletin yerine gelmesi için önemli bir fırsat sağladığını belirtti. Ancak, adil yargılama ile ilgili ciddi kaygılar, Balyoz davası olarak anılan ve 324 askeri personelin geçtiğimiz on yıl içinde darbe planlamak suçundan ceza aldığı davaya gölge düşürdü. İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu davanın halkın Türkiye’nin ceza adalet sistemine güvenini arttırmadığını ifade etti.
Sinclair-Webb “Reform için atılan adımlara rağmen, bu çabalar derme çatma ve eksik kaldı; insan hakları mekanizmaları hükümetin kontrolü altında ve bağımsız olmaktan uzak” dedi.