Skip to main content

Türkiye: Terörle Mücadele Yasası Barışçıl Eylemcilere Karşı Kullanılıyor

Üç Kürt Eylemci Yargılanırken Türkiye'deki Reform Süreci Tehdit Altına Giriyor

İnsan Hakları İzleme Örgütü, bugün Türkiye Başbakanı’na gönderdiği bir mektupla, Türk yetkililerin, Mayıs ayı başlarında Irak sınırı yakınında gözaltına alınan Kürt eylemcilerin Terörle Mücadele Yasası esasında yargılanmalarının Türk hükümetinin insan hakları reformlarına bağlılığı konusunda kuşkular yarattığını bildirdi.

Hükümetinin reform sürecine sahip çıktığını göstermek için, Başbakan Erdoğan İbrahim Güçlü, Zeynel Abidin Özalp ve Ahmet Sedat Oğur’un serbest bırakılmasını sağlamalıdır. Bu üç kişi hakkındaki dava yarın Diyarbakır’da başlayacak. Söz konusu kişiler bir süre önce güneydoğudaki bir kısım sivillerin güvenlik güçleri tarafından öldürülmesini barışçıl bir şekilde protesto etmek ve Türk hükümeti ile Kuzey Irak yönetimi arasındaki gerilimle ilgili endişelerini dile getirmek amacıyla 2 Mayısta Irak sınırına yürümeye hazırlanırken gözaltına alınmıştı.

Bu kişiler, Terörle Mücadele Yasasına göre "PKK (Kürdistan İşçi Partisi) propagandası yapmakla" suçlanıyorlar. İçlerinden Güçlü'nün PKK şiddetini kamuoyu önünde tekrar tekrar kınamış olduğu düşünülürse oldukça ironik bir suçlama. Bu şahısların üçü de iç işleyişinde Kürtçe kullanıldığı için geçen ay kapatılan Kürt-Der isimli Kürt derneğin yöneticileri.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca, Türkiye'nin son aylarda genel insan hakları alanındaki durumunun da kötüye gittiğine dikkat çekerek Türk hükümetini bu olumsuz eğilimi tersine çevirmeye, 1999'dan bu yana devam eden ve bir ölçüde Türkiye'nin AB üyeliği talebine kapsamında gelişen reform sürecine hâlâ bağlı olduğunu göstermeye çağırdı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Avrupa ve Orta Asya yöneticisi Holly Cartner, "Yarınki yargılama, Türkiye'nin reformlara bağlılığını göstermesi açısından önemli bir sınav olacak. Bu üç kişi salıverilmezse, şimdiden kırılgan hale gelen reform süreci ağır bir darbe almış olacak," dedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ayrıca, polisin, özellikle güneydoğuda göstericilere müdahale ederken sergilediği ve yalnızca Kasım 2005'ten bu yana çeşitli gösteri ve karışıklıklarda on dokuz kişinin ölümüyle sonuçlanan orantısız güç kullanımı hakkındaki ciddi kaygılarını da dile getirdi. Örgüt, Türk güvenlik güçleri tarafından Diyarbakır'da öldürülen PKK militanlarının cenazesinden sonra meydana gelen şiddet eylemleri sırasında gözaltına alınanların, yaygın şekilde işkence ve kötü muamele görmeleriyle ilgili iddiaların da derhal soruşturulması çağrısında bulundu.

Terörle Mücadele Yasası hakkındaki değişiklik tasarısı, Türkiye'de şimdilik sürmekte olan geri dönüş eğiliminin bir başka göstergesi. Güçlü, Özalp ve Oğur'un davalarına benzer başka davaların da açılmasını kolaylaştıracak nitelikteki bu değişiklik önerileri, gözaltına alınanlara yönelik olarak işkence ve kötü muamelenin belirgin şekilde azalmasını sağlayan önlemleri de ortadan kaldıracak hükümleri taşıyor.

Cartner, "İşkenceye karşı getirilen bu önlemler, belki de Türkiye'nin bugüne kadarki reform sürecinde elde ettiği en önemli gelişmedir," dedi. "Şimdi ise bu gelişme bile tehdit altında."

Siyasi şiddet ve devletin buna gösterdiği şiddetli tepki, Türkiye'de 2005 sonlarından bu yana keskin bir artış gösterdi. Ayrıca ordu ve silahlı muhalefet grupları içindeki kimi unsurların reform sürecini kasıtlı olarak baltaladıklarına ilişkin kaygı yaratıcı göstergeler var.

İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü alanında elde edilen mütevazı gelişmeler bile, şu ana kadar Türkiye'deki sıradan vatandaşlar için belirgin faydalar sağladı. Aynı zamanda ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların gevşetilmesi ve azınlıkların dil haklarının kısmen tanınması hem Türkiye'nin güçlü güvenlik teşkilatının hem de PKK da dahil olmak üzere öteki silahlı muhalefet gruplarının varlık sebebini ortadan kaldırıyor.

Cartner, "Devletin ve PKK gibi silahlı muhalefet gruplarının içindeki şiddet yanlıları, bu süreç nedeniyle kendilerini tehdit altında hissediyorlar" dedi. "Her iki taraf da reform paketini yok etmek ve kendi otoritelerini yeniden ihdas etmek için ciddi insan hakları ihlallerine girişiyorlar."

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Başbakan Erdoğan'ı azimli bir liderlik sergileyerek, reform programını savunmaya ve sürdürmeye çağırdı.

Cartner, "Başbakan Erdoğan geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen reformların arkasında durduğunu göstermeli, sürecin gittiği yönü detaylı ve güvenli bir resim çizerek onaylamalıdır," dedi.

Erdoğan, reformlara hâlâ bağlı olduğunu göstermek için, Güçlü, Özalp ve Oğur'un serbest bırakılmasını sağlamalı, Terörle Mücadele Yasası’nda önerilen değişikliklerden vazgeçmeli, Diyarbakır'da protestoculara karşı ölümle sonuçlanan orantısız güç kullananlar ve Mart olaylarını izleyen gözaltılar sırasında yapıldığı ileri sürülen yaygın işkence suçlamalarına karşı soruşturma başlatmalı ve özgür tartışma ortamına engel olan yasaları kaldırmalıdır.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün gündeme getirdiği diğer önemli kaygılar arasında, yetkililerin, ifade özgürlükleri üzerinde uzun zamandır süregelen sınırlamalara engel olmakta başarısız olması ve azınlıkların dil haklarının tam olarak tanınmaması yer alıyordu.

Tarihçe

Avrupa Birliği Ekim ayında Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başladı. Bu, ağırlıklı olarak ülkede yapılan reformların gelişimine bağlı olarak alınmış bir karardı. Bundan yalnızca bir ay sonra, Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde, bir kitapçı dükkanının bombalanmasıyla bir kişinin ölümüne, birkaç kişinin de yaralanmasına yol açan olayın ardından, iki jandarma istihbarat görevlileri halk tarafından yakalandı. Jandarmaların üzerinde, saldırı sırasında kullanılanla aynı türden bir bomba ve suçlayıcı mahiyette başka malzemeler bulundu.

Jandarmalar hakkında iddianame hazırlayan savcı, saldırının daha yukarıdan gelen bir emir sonucunda işlenip işlenmediğinin araştırılmasını önerdiğinde, ordunun üst komutası soruşturmayı engelledi. Savcı görevinden alındı ve meslekten men edildi. Ordunun saldırıdan haberdar olabileceğini ima eden kıdemli bir polis memuru da görevinden alındı.

Şemdinli bombalamasının ve Mart ayında Diyarbakır'da yapılan PKK militanlarının cenazesinin ardından sokak çatışmaları başladı. Güvenlik güçlerinin bunlara müdahalesi açıkça insan hayatını hiçe sayar nitelikteydi. Dördü on yaşından küçük çocuklar olmak üzere toplam on dokuz kişi öldürüldü.

Silahlı muhalefet grupları da şiddet eylemlerini arttırdılar; tüm bunların bedelini sivil halk ödedi. Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK), Şubat ayında İstanbul'da bir internet kafeye atılan ve işletme sahibinin ölümü, aralarında çocukların da bulunduğu on beş kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bombanın sorumluluğunu üstlendi. 3 Mayıs'ta Hakkari'de atılan bir bomba, on biri çocuk, yirmi bir kişinin yaralanmasına neden oldu. Bölgedeki yetkililer saldırıdan PKK'yı sorumlu tuttu ve PKK bunu yalanlamadı. 2 Nisan'da PKK militanlarının cenazesinin ardından İstanbul'da ayaklanan gençlerin bir belediye otobüsüne attıkları molotof kokteyli üç kadının ölümüne yol açtı.

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country