(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı açıklamada, Kürt insan hakları avukatı Tahir Elçi'nin vurularak öldürülmesiyle ilgili olarak üç polis memurunun yargılanacağı davanın ilk duruşmasının 21 Ekim 2020 günü ülkenin güneydoğusundaki Diyarbakır'da yapılacağını belirtti. Onlarca yıl Türkiye'nin insan hakları hareketinin en önemli isimlerinden biri olarak faaliyet gösteren Tahir Elçi, Diyarbakır Barosu’nun başkanlığını da yürütüyordu. Elçi, 28 Kasım 2015 günü, Diyarbakır'da bir sokakta, güvenlik güçleri ile Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) gençlik kanadı arasında yaşanan sokak çatışmalarını protesto eden bir açıklamayı okumak üzere meslektaşları ile birlikte yaptığı bir basın toplantısının hemen ardından, kafasından tek mermi ile vurularak öldürülmüştü.
İnsan Hakları İzleme Örgütü program direktör yardımcısı Tom Porteous, "Tahir Elçi'nin ailesi ve dostları, Elçi cinayetinin etkin bir şekilde soruşturulması ve Elçi'nin katillerinin adalet önüne çıkartılması için beş yıl boyunca yoğun bir çaba sarf ettiler," dedi. Porteous "Türkiye'de ve uluslararası alanda faaliyet gösteren insan hakları hareketlerinden pek çok kişi, yargılamanın Elçi'nin öldürülmesini her yönüyle aydınlatacak şekilde mi tasarlandığına, yoksa polisleri her ne pahasına olursa olsun aklama çabası içinde mi olacağına odaklanacaklar," şeklinde konuştu.
Elçi'nin vurulmasından birkaç dakika önce iki PKK militanı, yakınlardaki ana cadde üzerinde, iki polis memurunu vurarak öldürmüşlerdi. Militanlar, Elçi'nin basın açıklaması yaptığı sokağa doğru kaçmış,Elçi'nin yaptığı basın toplantısını izleyen polis memurları ile kaçan militanlar arasında silahlı bir çatışma yaşanmış ve Elçi de bu sırada vurularak öldürülmüştü. Militanlar da olay yerinden kaçarak uzaklaşmıştı. Çatışmanın kamera görüntüleri mevcut olmakla birlikte, kayıtlarda Elçi'nin vurulduğu an görülmüyor.
Elçi'nin öldürülmesine yönelik etkin bir soruşturma yürütülmesinin önüne çok büyük engeller vardı. Yetkililer olay yerindeki kanıtları toplamamış, emniyet güçleri Elçi'yi vuran merminin nereden atıldığını tespit etmemiş, savcılık Elçi'nin bulunduğu yöne doğru ateş eden polis memurlarının ifadelerini başlangıçta şüpheli olarak değil, tanık olarak almıştı. Yetkililer polis memurlarının silahları üzerinde inceleme yapmamış, aşırı gecikmeler yaşanmış ve olayı soruşturan savcılar defalarca değişmişti.
Diyarbakır Barosu'nun avukatlarından müteşekkil bir komisyon ve aralarında İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün ve İnsan Hakları Ortak Platformu’nun da bulunduğu insan hakları savunucuları savcılık soruşturmasını takip etmiş ve mevcut kamera görüntüleri ile tanık ifadelerini incelemişlerdi. Baro, Londra Üniversitesi'nin Goldsmith Koleji’ne bağlı olarak çalışan, insan hakları ihlallerini soruşturan, Forensic Architecture isimli disiplinler arası bir sivil toplum örgütünü, güvenlik kamerası görüntüleri ve diğer kanıtlar üzerinde kendi bağımsız incelemesini yapmak üzere görevlendirmişti.
Forensic Architecture'nin incelemesinde Elçi'yi vurması en muhtemel şüphelinin polis memurlarından biri olduğu, zira söz konusu memurun açık bir ateş açısının bulunduğu tespit edilmişti. İncelemede iki PKK militanının Elçi'yi vurabilecek konumlarda olmadıkları ve Elçi'nin vurularak öldürüldüğü süre zarfında silahlarını ateşlemedikleri bulgusuna da ulaşılmıştı. Kamera görüntüleri söz konusu iki militanın, Elçi'nin öldürüldüğü sokağa kaçmadan evvel iki polis memurunu öldürmüş olduklarını ise hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlıyorlar.
21 Ekim günü başlayacak olan yargılamada, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianame, Mesut Sevgi, Fuat Tan ve Sinan Tabur isimli polis memurlarını Elçi'yi öldürmekle itham ediyor ve bu polis memurlarına "bilinçli taksirle öldürmeye sebebiyet verme" suçunu isnat ediyor. Suçlarının sabit görülmesi halinde, söz konusu polis memurları iki ila dokuz yıl arasında hapis cezasına çarptırılabilirler. Ancak sanıklara isnat edilenin cezanın daha ağır olan "olası kast ile öldürme" suçu olması gerektiği yönünde ikna edici gerekçeler mevcut, zira polis memurları sivillerin bulunduğu bir sokakta silahlarını ateşleyerek bilinçli olarak sivillerin yaşamlarını tehlikeye atmıştılar.
Gıyaben yargılanan PKK militanı Uğur Yakışır'a isnat edilen suçlar arasında "devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozma" suçuyla birlikte, polis memurları Cengiz Erbur ile Ahmet Çiftaslan'ı yakındaki bir caddede "kasten", Tahir Elçi'yi ise "olası kast" ile öldürme suçları da bulunuyor. Olaya karıştığı iddia edilen diğer PKK militanının ise Mart 2016 tarihinde yaşanan çatışmalar sırasında öldürüldüğü bildiriliyor.
Porteous "Forensic Architecture'nin mevcut kanıtlara yönelik incelemesi, Tahir Elçi'nin polis tarafından atılan bir kurşun ile vurulmuş olduğuna ilişkin güvenilir bir argüman sunuyor," dedi. Porteous "Diyarbakır'daki mahkemenin Forensic Architecture incelemesinde ulaşılan bulguları tüm boyutlarıyla dikkate alması ve savcılık tarafından sanıklara isnat edilen suçun, işlenen suçun ağırlığı ile uyumlu olup olmadığını itinayla incelemesi büyük önem taşıyor" şeklinde konuştu.
Elçi 1990'ların başlarından itibaren, önce memleketi Cizre'de, daha sonra da bölgenin en büyük şehri olan Diyarbakır'da bir insan hakları avukatı olarak çalıştı. Yoğunlukla, zorla kaybetme veya devlet tarafından görevlendirilmiş olması muhtemel kişilerce kanunsuz öldürme gibi, güvenlik güçlerinin faili olduğu ağır hak ihlallerinin mağdurlarının ailelerinin vekaletini üstlendi.
Yıllar boyunca bu suçların mağdurlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde temsil edilmesinde önemli roller oynadı, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi uluslararası insan hakları örgütleriyle yakın bir iş birliği yaptı. Elçi'nin kendisi de işkence ve keyfi gözaltı gibi ihlallerin mağduruydu ki, Elçi ve meslektaşları, kendi davalarını da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde başarılı bir şekilde savunmuş ve kendilerinin insan haklarının ihlal edilmiş olduğu AİHM tarafından da sabit görülmüştü.
Elçi, Diyarbakır Barosu başkanı olarak, öldürülmesinden evvelki haftalarda PKK'ye karşı ülkenin güneydoğusunda Cizre, Silvan, Bismil ve Nusaybin gibi kentlerde yürütülen askeri operasyonlar ve sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili bilgi toplama faaliyetlerine öncülük ediyor ve güvenlik güçlerinin faili olduğu, sivillere yönelik hak ihlallerini belgelendiriyordu.
Elçi, hükümetin güneydoğudaki kentlerde uyguladığı sokağa çıkma yasaklarını ve güvenlik operasyonlarını eleştiren önde gelen isimlerden biriydi. Bu yasaklar ve güvenlik operasyonları sırasında, polisler ile PKK'nin gençlik kanadı arasında yaşanan çatışmalar çok sayıda sivilin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanmıştı. Elçi PKK'nin gençlik kanadının şehirlerde barikat kurma ve hendek açma uygulamasını da eleştirerek, derhal diyaloğa dönülmesini ve barış müzakerelerinin yeniden başlamasını savunuyordu.
Elçi'nin tarafsız ve bağımsız duruşuna rağmen, Türkiyeli yetkililer 2015 Ekim’inde Tahir Elçi hakkında bir ceza soruşturması başlatmışlardı. Bu soruşturmanın sebebi Elçi'nin 15 Ekim 2015 tarihinde CNN Türk televizyonunda yayınlanan bir programda, PKK'nin bir terör örgütü olmadığını, zaman zaman terör eylemleri de yapan, silahlı bir siyasal hareket olduğunu söylemesiydi. Elçi'nin bu sözleri tümüyle ifade özgürlüğü kapsamında olmasına rağmen Elçi öldürülmeseydi, "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan hakkında açılan davanın görülmesine 2016 Nisan’ında başlanacaktı.