Skip to main content

Türkiye: Kürt Kurbanlar için Yine Hakikat Yok

1990'larda Güvenlik Güçlerince İşlenen Cinayetlere İlişkin Önemli Davada Beraat Kararı

(Eskişehir) – İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı açıklamada, 1990’ların başlarında 21 Kürt’ün öldürülmesi ve kayıp edilmesine ilişkin Türkiye’de görülen ilk davada tüm sanıkların beraat etmesinin, devlet aktörleri tarafından gerçekleştirilen ağır ihlallerin kurbanları için adaletin yerine gelmemesine yol açtığını söyledi. 

Beraat kararı, altı yıl boyunca davanın defalarca tartışmalı sebeplerle kesintiye uğramasının ardından, bugün verildi. İlk yargılama esnasında bütün kanıtları inceleyen ilk savcı, sekiz sanıktan beşi için mahkumiyet talebinde bulunmuş, ancak davaya bakan ilk mahkeme kaldırılmıştı. Ardından dosya iki kez farklı mahkemelere nakledildi. Yeni savcının tek bir tanığı bile dinlemeksizin tüm suçlamaların düşürülmesi talebinde bulunması, bu talebin siyasi müdahalelerin ürünü olup olmadığı yolundaki soruları da beraberinde getirdi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü kıdemli Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb “Türkiye adalet sisteminin 1990’larda ordunun ve devlet güçlerinin gerçekleştirdiği korkunç ihlallerin kurbanları için adaletin yerine gelmesini sağlamaktaki mutlak başarısızlığı, yargılamanın çöküşünü ispatlayan sarsıcı bir kanıttır” dedi ve “Bu kararla ölen veya kayıp edilen kişilerin akrabalarının adalet umudu bir kez daha yerle bir edildi” diye ekledi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, davayı aksatan çok sayıda aykırılığın ciddi endişelere yol açtığını ve kurbanlar açısından, kovuşturmanın etkin bir çözüm yolu olduğuna dair güveni sarstığını söyledi. Türkiye'nin kurbanlara etkili bir hukuki yola başvurma hakkı sağlama  konusunda, uluslararası insan hakları hukukundan doğan, bağlayıcı yükümlülüğü bulunmaktadır.

Bu dava, 1990'larda Kürtlerin öldürülmesi ve zorla kayıp edilmesiyle ilgili olarak yüksek rütbeli bir güvenlik görevlisinin suçlandığı ilk davaydı. Söz konusu suçlar insan hakları grupları tarafından ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında detaylı biçimde belgelenmişti.

Davaya bakan Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, sekiz sanığın tamamını beraat ettirdi. Oysa Diyarbakır'da görülen ilk yargılamada yapılan  48 duruşmada birçok tanık ifade vermiş ve mahkemeye başka kanıtlar da sunulmuştu. Sanıkların, kimliği belirlenen 19 Kürt erkek ve oğlan çocuğu ile kimliği tespit edilemeyen bir erkek ve bir kadının yakalandıktan veya kaçırıldıktan sonra öldürülmesi veya kaybedilmesi suçlarından birden çok kez cezalandırılmaları talep edilmişti.

Davaya konu olan suçlar, 1993-1995 yılları arasında Şırnak'ın Cizre ilçesinde ve çevresindeki köylerde meydan geldi. Dava 14 yıl sonra başladı. Önceki Türk Ceza Kanunu (Kanun No. 765) uyarınca her bir sanık, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak (madde 313) ve birden fazla insan öldürmek ve öldürme emri vermek (madde 450) suçlarıyla yargılanmaya başlandı.

Davanın ana sanığı, dönemin Cizre jandarma ilçe komutanı olan ve emrindekilere yönelik komutan sorumluluğu bulunan emekli albay Cemal Temizöz'dü. Diğer sanıklar ise Temizöz'ün komutası altında görev yapan bir emekli astsubay, silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) üyesiyken ordu için çalışmaya başlayan üç istihbarat elemanı ve üç eski köy korucusuydu.

Dava Eylül 2009'da Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde başladı. Ocak 2014'te savcı, tanık ifadeleri ve diğer kanıtlara dayanarak mahkemeden beş sanığın birden çok sayıda cinayetten cezalandırmalarını ve üç köy korucusunun ise beraat ettirilmelerini talep etti.

Ancak, Şubat 2014'te özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kapatıldığı için Diyarbakır'daki mahkemenin yargılama yetkisi de kalktı ve hüküm vermesi mümkün olamadı. Dava önce Şırnak'a, ardından güvenlik gerekçesiyle Yargıtay tarafından Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesine nakledildi.

Davanın 18 Haziran 2015 günü yapılan ikinci duruşmasında Eskişehir savcısı, tek bir tanığı bile dinlemeksizin tüm sanıklar hakkında beraat istedi.

26 Haziran'da Sabah gazetesi Temizöz davasının soruşturmasını yapan ve aralarında iddianameyi hazırlayan savcının da bulunduğu beş savcı ile davanın görüldüğü Diyarbakır'daki mahkemenin eski baş yargıcı hakkında soruşturma başlatıldığını yazdı.

Haberde, soruşturmaya konu olan hakim ve savcıların Fethullah Gülen hareketine mensup olduklarını ve Temizöz'den intikam almak istediklerini öne sürerek, Temizöz'e komplo kurdukları iddiasıyla soruşturmaya maruz bırakıldıkları belirtiliyordu. Bu soruşturma, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eski müttefiki-yeni muhalifi Fethullah Gülen'in başını çektiği harekete karşı hükümetin yürüttüğü daha kapsamlı bir operasyonla bağlantılı. Gülen ve destekçileri hakkında, hareketin şiddet eylemlerine karıştığına dair bilinen bir kanıt olmamasına rağmen, hüükmet tarafından da iddia edilen, terör örgütü kurmak ve hükümete karşı darbe girişiminde bulunmak  suçlamalarıyla devam eden çeşitli soruşturmalar bulunuyor. 

Mayıs ayından bu yana, 1995 yılında Hakkari'de bir köylünün zorla kaybedilmesiyle suçlanan bir yarbay ve bir albayın; 1992-1994 yılları arasında Mardin'de 13 köylünün öldürülmesi veya kayıp edilmesiyle suçlanan bir tuğgeneralin ve 1993 yılında Şırnak'ın bir köyünden 6 köylünün kayıp edilmesiyle suçlanan ve yine bir tuğgeneralin yargılandığı üç davada daha, üst düzey ordu mensupları beraat ettirildi.

“Bu yıl sonuçlanan dört davada da mahkemeler, devlet aktörlerini sivillerin öldürülmesiyle ilgili her türlü sorumluluktan, mahkemeye sunulan ikna edici kanıtların neden yetersiz bulunduğunu ya da reddedildiğini açıklamaksızın akladı” diyen Sinclair-Webb, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu davanın Gülencilerin komplosunun bir parçası olduğuna dair iddiaların, mevcut bütün kanıtların güvenlik güçleri mensupları ve paramilislerin, aileleri hâlâ adaletin yerine gelmesini bekleyen kurbanları öldürdüğünü gösterdiği gerçeğini gizlememelidir.”

 
Tanık İfadeleri
İnsan Hakları İzleme Örgütü temsilcileri dava duruşmalarının birçoğuna katıldı. Bu duruşmalar sırasında, kurbanların akrabaları defalarca adaletin yerine geldiğini ve geçmişte gerçekleştirilen bu korkunç ihlallerin varlığının kabul edildiğini görmek istediklerini ifade ettiler. Mahkeme salonundaki tanıklıklar, kurbanların kayıp olmalarından ya da öldürülmelerinden önce güvenlik güçleri veya onlara bağlı unsurlarca Cizre ve çevresinden gözaltına alındıklarına dair bir örüntüyü işaret ediyordu.

Bununla ilgili bazı örnekler aşağıda okunabilir:

Harun Padır 5 Mart 2010'da Diyarbakır'daki mahkemede, 1994 yılında amcası ve babasıyla birlikte köylerinde gözaltına alınarak Temizöz'ün komutan olduğu Cizre İlçe Jandarma Komutanlığına götürüldüklerini anlattı. Padır serbest bırakılsa da amcası ve babasından bir daha haber alınamadı.

Nurettin Elçi 9 Temmuz 2010'da Diyarbakır'daki mahkemeye, 1994 yılında telsiz taşıyan bir takım adamların abisi Ramazan Elçi'nin dükkanına girdiklerini ve beyaz bir Renault'ya  bindirerek götürdüklerini söyledi. Nurettin Elçi günler sonra, Ramazan'ın cesedinin bulunduğunu duydu ve Cizre mezarlığında kimsesizler bölümüne gömülmek üzereyken teşhis etti. Sanıklardan birini, abisini gözaltına alan kişilerden biri olarak teşhis etti.

Arafat Aydın Diyarbakır'daki mahkemenin 9 Temmuz 2010 günkü duruşmasında, kuzeni Mustafa Aydın ve Mehmet İlbasan'la birlikte gözaltına alınıp işkence gördüklerini, kendisinin serbest bırakıldığını ama diğerlerinin öldürüldüğünü anlattı. Aydın, kendilerini gözaltına alarak işkence yapanların Temizöz'ün komutasındaki birim olduğunu ve aralarında sanıklardan bazılarıyla köy korucularının olduğunu söyledi.

Diyarbakır'daki mahkemede görülen yargılama sıraısnda, Mehmet Selim Uykur 16 Eylül 2011, İsmet Uykur da 9 Ekim 2009 tarihli duruşmalarda, sanıklardan ikisinin babaları Ramazan Uykur'u Şubat 1994'te güpegündüz, sokağın ortasında vurup öldürdüklerine tanık olduklarını söyledi.

Diyarbakır'daki mahkemede 4 Aralık 2009 tarihinde verdiği ifadede Şevkiye Arslan, 1993 yılında sanıklardan ikisinin kocası İhsan Arslan'ı sokağın ortasından kaçırırlarken gördüğünü söyledi. Kendisinin ve diğer tüm aile bireylerinin Arslan'ın serbest bırakılması için defalarca uğraştıklarını kaydeden Şevkiye Arslan, sanıkların kendisini kocası hakkında soru sormaktan vazgeçmesi için defalarca tehdit ettiklerini de belirtti. Şevkiye Arslan kocasını bir daha görmedi.

2012 yılında, İnsan Hakları İzleme Örgütü bu davayı ve 1990'lar boyunca Kürtlerin öldürülmesi ve kayıp edilmesi suçlarıyla ilgili cezasızlığın sona erdirilmesinin önemini konu alan bir de rapor yayınladı.

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country
Topic