(İstanbul, 2 Kasım 2024) - İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu (ICJ), bugün yaptıkları açıklamada, casusluk tanımını muğlak bir şekilde genişleterek ülkedeki insan hakları savunucuları, gazeteciler ve diğer sivil toplum aktörlerinin meşru çalışmalarını suç haline getirebilecek yasa değişikliği teklifinin TBMM’de kabul edilmemesi gerektiğini belirtti.
TBMM'nin önümüzdeki günlerde “Devletin güvenliğine veya siyasi yararları aleyhine suç işlemek" başlıklı bir değişiklik içeren yasa teklifini oylaması bekleniyor. Değişiklik, Türk Ceza Kanunu'na 339/A numaralı yeni bir madde ekleyerek, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar için ağırlaştırılmış yeni bir suç ihdas ediyor. Değişiklik, devletin güvenliği veya “iç veya dış siyasi yararları” aleyhine işlenen bir suçun “yabancı bir devlet veya örgütün stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda” işlenmesi halinde, 3 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası öngörüyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson “Bu değişiklik, hükümete meşru insan hakları örgütlerini, medyayı ve sivil toplumun diğer kesimlerini casus veya devlet düşmanı olarak damgalama, itibarsızlaştırma ve hatta bunların faaliyetlerini kriminalize etme yetkisi verecek" dedi. Williamson, “TBMM bu muğlak ifadeli değişiklik teklifini, ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlüklerinin kullanılmasına yönelik ciddi bir risk oluşturduğu ve demokratik bir ülkede kabul edilemeyeceği gerekçesiyle reddetmelidir" şeklinde konuştu.
Türkiye'de insan hakları, medya ve diğer alanlarda faaliyet gösteren sivil toplum grupları, çıkartılmak istenen yeni yasanın kendileri açısından yabancı devletler veya örgütler adına casusluk yapmak gibi asılsız suçlamalarla karşı karşıya kalma riski doğurduğunu ve bunun da meşru çalışmalarına yönelik tehdit oluşturduğunu belirterek, bundan duydukları ciddi endişeyi güçlü bir şekilde dile getirdiler.
Türk Ceza Kanunu'nun "Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk" bölümünde 326. ila 339. maddelerde yer alan mevcut suçlar devlet sırlarını ve bilgilerini elde etme, yok etme veya yayma gibi eylemleri hedef alıyor. Yasaya yeni eklenecek 339/A maddesi bağımsız olarak kovuşturulacak bir suç ihdas etmekten ziyade, başka bir suçun kovuşturulmasıyla birleştirilebilecek yeni bir suç yaratıyor. Kovuşturma açılması ise her halükarda Adalet Bakanının iznine tabi kılınıyor.
Değişikliğe eşlik eden genel gerekçede "iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da Devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir" denilerek, mevcut casusluk suçlarından çok daha geniş bir kapsam oluşturuluyor.
Değişiklik teklifinin, bir kişiyi Türk hukukundaki herhangi bir suçla itham eden bir savcının, aynı kişiyi yeni madde kapsamında yabancı bir gücün stratejik çıkarları doğrultusunda hareket etmekle de suçlayabilmesine imkan tanıdığı açıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, insan hakları ihlallerinden cumhurbaşkanını sorumlu tutan uluslararası bir insan hakları raporunun yazarı hakkında, zaten hukuka aykırı “cumhurbaşkanına hakaret” suçundan soruşturma başlatan bir savcı, aynı yazar hakkında, ayrıca, “devletin güvenliği veya siyasi yararları aleyhine” suç işlediği gerekçesiyle de soruşturma başlatabilir.
Önerilen değişiklik, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerine, özellikle de ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlüğüne ilişkin yükümlülüklerine aykırıdır. Teklif edilen kanun maddesi aynı zamanda uluslararası hukukun “yasallık” standartlarını karşılayamayacak kadar muğlak ve aşırı geniş kapsamlıdır. Yalnızca, ortalama bir insanın eylemlerinin sonuçlarını — özellikle de eylemlerinin yasayı ihlal edip etmeyeceğini — makul bir şekilde öngörebileceği açıklıkta yazılmış yasalar hukuken geçerli sayılabilir. Teklif edilen madde birçok yönden bu testi geçememektedir. Örneğin, “iç veya dış siyasi yararlar aleyhine suç” teşkil edebilecek faaliyetler tanımsız ve öngörülemez olduğu gibi, “yabancı bir devlet veya örgütün stratejik çıkarları doğrultusunda” ifadesinin ne anlama geldiği de belirsizdir. Öngörülebilirliğin ve dolayısıyla yasallığın olmaması, Türkiye makamlarına yasayı eleştirel veya bağımsız sivil toplum gruplarına karşı keyfi olarak kullanma konusunda büyük bir hareket alanı tanıyacaktır.
Maddenin lafzının muğlak bir şekilde kaleme alınmış olması, Türkiye'de yabancı fonlardan yasal olarak kaynak kullanan ve şeffaf raporlama ve muhasebe yükümlülüklerine tabi olan yerel sivil toplum ya da medya kuruluşlarının yeni kanuna göre sorumlu tutulma ihtimalini de beraberinde getirmektedir. Bu gruplar “yabancı bir devlet veya kuruluşun stratejik çıkarları doğrultusunda” faaliyet göstermekle suçlanabilirler.
Uluslarararası Hukukçular Komisyonu Avrupa ve Orta Asya Program Direktör Vekili Timur Şakirov “Türkiye'nin barışçı ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini kullananları kriminalize etmek için terörizm ve devlet güvenliği ile ilgili muğlak tanımlı kanunlardan oluşan geniş cephaneliğini mutad olarak kullandığı göz önüne alındığında, hükümetin insan hakları çalışmalarını, gazeteciliği ve diğer sivil toplum faaliyetlerini hedef alan yeni suçlama araçları yaratmaya hazırlanıyor olmasının kabul edilebilir bir yanı yoktur," dedi. Şakirov, “bu değişiklik teklfini oylayacak milletvekillerinin, tasarının geniş kapsamlı ve muğlak yapısının farkında olmaları ve kabul etmemeleri büyük önem taşıyor,” şeklinde konuştu.
İnsan haklarının korunması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, Türkiye'nin üstlendiği ve dolayısıyla zorunlu olarak devletin yararına olan önemli hukuki yükümlülüklerdir. Ancak, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu’na göre, Türkiye’nin insan haklarını ilerletmeye yönelik faaliyetleri “devlet çıkarlarına düşmanlık” bahanesiyle suç haline getirme konusunda kabarık bir dosyası bulunuyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu’na göre, eğer uluslararası insan hakları örgütlerinin “stratejik çıkarı” Türkiye de dahil olmak üzere tüm ülkelerde insan haklarını korumak ise, öngörülen yeni düzenleme, Türkiye hükümetinin insan haklarını ihlal eden eylemlerini eleştiren profesyonel bir insan hakları savunucusunun sırf görevini yaptığı için cezai kovuşturmaya uğrama riskini doğuracaktır. Bu, hem uluslararası hukukun ihlali anlamına gelir hem de sürdürülmesi tümüyle olanaksız bir durumdur.