(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bugün yayınlanan bir raporda Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) yönetimindeki Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ilkesini zayıflatmak, medyayı ve İnterneti kontrol etmek ve hükümeti eleştirenleri ve protestocuları sindirmek için çok aşırı adımlar attığını belirtti.
"Türkiye'nin İnsan Hakları Alanındaki Gerilemesi ve Reform Önerileri" başlığını taşıyan 38 sayfalık rapor Türkiye'de 2013'te yaşanan kitlesel hükümet karşıtı protesto eylemleri ve iktidardaki AK Parti'yi tam kalbinden vuran yolsuzluk iddiaları ile bağlantılı olarak insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan gerilemeyi özetliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü son gelişmeler karşısında hükümetin verdiği tepkilerin izini sürdü ve dört alanda somut önerilerde bulundu: Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile yürütülen barış sürecinde insan hakları bağlamının güçlendirilmesi; ceza yargılamaları sisteminde reform yapılması; devlet görevlileri tarafından halen yapılmakta olan ve geçmişte yapılmış insan hakları ihlallerinde ve kadınlara karşı işlenen aile içi şiddet suçlarında faillerin cezalandırılmaması uygulamasına son verilmesi; ve ifade, medya, İnternet özgürlüklerine ve toplanma ve örgütlenme haklarına getirilen kısıtlamalara son verilmesi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye kıdemli araştırmacısı ve raporun yazarı Emma Sinclair-Webb "Geçtiğimiz yıl içinde Erdoğan'ın AK Partisi politik muhalefete kuralları hiçe sayarak, eleştirel sesleri susturarak ve sopa sallayarak karşılık verdi," diyor ve devam ediyor: "Türkiye'nin ve Türkiye vatandaşlarının geleceği adına, hükümetin girdiği yoldan geri dönmesi ve insan haklarına saldırmak yerine, onları koruması gerekli."
Hükümetin baskıcı refleksleri dünya kamuoyunun dikkatini 2013 yılının Mayıs - Haziran aylarında İstanbul'da ve diğer şehirlerde yaşanan Gezi eylemlerinde, polisin biber gazını yanlış kullanmak da dahil olmak üzere, aşırı şiddet kullanması ile çekmişti. Binlerce insan hakkında gösterilere katıldıkları için ceza soruşturması açıldı. Bunların arasında Beşiktaş futbol klubünün taraftar grubu Çarşı ile bağlantılı ve haklarında ömür boyu hapis cezası gerektiren darbe girişiminde bulunmak suçuyla dava açılan 35 kişi de var. Buna karşın göstericilerin öldürülmesi ve yaralanmasının hesabı çok az sayıda polis memurundan soruldu.
2013 yılının Aralık ayında emniyet güçlerinin üst düzey hükümet yetkilileri ve aile üyelerinin adlarının karıştığı bir ceza soruşturmasının varlığını ve bu soruşturma kapsamında tutuklamalar yapıldığını açıklamasıyla, büyük bir yolsuzluk skandalı gün ışığına çıktı.
Skandal yerleşik politik düzen içinde AK Parti ile onun eski müttefiki, Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan din adamı Fethullah Gülen liderliğindeki Gülen hareketi arasında yaşanan bir ihtilaftan kaynaklanıyordu.
Hükümet buna yargı bağımsızlığını baltalayarak ve hukukun üstünlüğü ilkesini zayıflatarak karşılık verdi. Hükümet ayrıca hakimlerin, savcıların ve polis memurlarının görev yerlerini değiştirdi. Son dönemde ise soruşturmalarda yer alan polisleri tutukladı, soruşturma dosyalarını kapattı ve konu hakkındaki haberleri veren sosyal ve geleneksel medyayı susturma çabalarını yoğunlaştırdı.
Türkiye'nin zaten çok kısıtlayıcı olan İnternet yasasında yapılan üç grup değişiklik ki en sonuncusu Eylül ayında yapıldı, Internet sansürünü artırdı. Milli İstihbarat Teşkilatı yasasında Nisan ayında yapılan değişiklikler ise hükümetin izleme, gözetleme ve kişisel verilere sınırsız erişim yetkilerini artırıyor, istihbarat personelini ceza soruşturmalarına karşı koruyor ve insan hakları ihlallerini ve hukuksuzlukları kamuoyuna sızdıranlar ile, sızdırılmış istihbaratı yayınlayan gazetecilere verilecek cezaları artırıyor.
Bilançonun artı tarafında ise, hükümet Kürdistan İşçi Partisi ile yürüttüğü insan hakları bağlamında büyük ilerleme potansiyeli taşıyan müzakerelerde ilerleme kaydetti. Bu ihtilafın temelinde Kürtlerin insan haklarında karşılaştıkları noksanlıklar yatıyor ve bu noksanlıkları gidermek için atılacak cesur adımlar Türkiye'de ki bütün etnik ve dini azınlık gruplarının insan haklarını ilerletebilir. Öte yandan, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'de insan hakları alanında yaşanan daha büyük gerilemeye ciddiyetle eğilinmezse, Kürtlerle yürütülen henüz başlangıç aşamasındaki barış sürecinin çözülme riski ile karşı karşıya kalabileceğini de vurguluyor.
Sinclair-Webb, "İnsan hakları alanındaki daralma ve yargıya yapılan müdahaleler, hükümetin Kürtlerle yürüttüğü barış sürecine bağlı kalmaktaki olumlu kararlılığı ile bir tezat teşkil ediyor ve hatta bu süreci tehdit ediyor," diyor. "Kürtlerle yürütülen barış sürecinin başarısını garantilemenin en iyi yolu, İnsan haklarını korumak ve herkesin insan haklarını güçlendirmektir."
İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre insan haklarını korumak için Türkiye Hükümeti'nin 1982 anayasasını değiştirmesi gerekiyor. Devlet görevlisi failler tarafından yapılan yaşam hakkı ihlallerindeki zaman aşımı kaldırılmalı ve istihbarat personeli ve diğer devlet görevlileri ve memurlarına dokunulmazlık veren yasalar iptal edilmeli.
Hükümet terörizm suçları ve devlete karşı işlenen suçların istismar edilmesini ve şiddet içermeyen politik eylemlere ve protestolara katılan insanların bu suçlarla itham edilerek yargılanmalarını da sonlandırmalı. Hükümet ayrıca aile içi şiddete maruz kalan kadınlara yeterli koruma temin etmeli ve saldırganların yargılanmasını sağlamalı. Ayrıca hak ihlallerine yol açan İnternet Yasalarını iptal etmeli ve gazetecileri sızdırılan bilgileri yayınladıkları için insanları da şiddet içermeyen sözleri nedeniyle yargılamaya son vermeli.
Hükümet, 18 Eylül Günü Avrupa Birliğine katılmak için yeni bir strateji açıkladı ve bu bağlamda komşu ülkelerdeki ve daha geniş bölgedeki karışıklıkların arttığı bir dönemde Avrupa ile güçlü bağlar kurmanın önemini vurguladı. On yıl önce, AK Parti'nin ilk döneminin başlarında, AB üyeliği hedefi reformlar için önemli bir motivasyon kaynağıydı. Rapor Avrupa Birliği hükümetlerinin Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik koşullarının İnsan Hakları ile ilgili boyutuna ilişkin müzakereleri açmak için yerine getirmesi gereken koşulları, kamuoyu önünde açıklamalarını da öneriyor.
Sinclair-Webb, "Türkiye Suriye'deki ve Irak'taki savaşın sıcaklığını ensesinde hissettikçe, Ankara'nın Avrupa ile daha yakın bağlar kurmak konusundaki isteği tazelendi" diyor. "Ama Türkiye'nin liderleri insan hakları alanındaki gerilemeyi geri döndürmez ve hukukun üstünlüğü ilkesini güçlendirmezlerse, Türkiye'nin Avrupa'ya yaklaşması mümkün olmaz."