(New York, 9 Temmuz, 2011) İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün bugün yaptığı açıklamaya göre Suriye güvenlik güçlerinden firar eden askerler, göstericileri dağıtmak için üzerlerine ateş açma emri aldıklarını ve bu emirleri uyguladıklarını belirttiler. İnsan Hakları İzleme Örgütü, ülkede protesto gösterilerinin başladığı Mart 2011'den bugüne kadar geçen süre içinde firar eden sekiz asker ve dört muhabarat ile görüştü. Görüşmeciler, Deraa, İzraa, Banyas, Homs, Cisr el-Şuğur, Halep ve Şam'daki gösterileri bastırma operasyonlarına katılmış kişilerden oluşuyor. Ayrıca, görüşülen askerler, onlarca göstericiye ateş açıldığına, göstericilerin yaralandıklarına, keyfi gözaltına almalara ve yüzlercesinin gözaltına alındığına tanık olup, bu operasyonlara katıldıklarını da belirttiler.
Görüşme yapılan tüm firari askerler ve muhabaratın İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne ifade ettikleri nokta, üslerinin kendilerine teröristlere, gösterilere sızan ajanlara ve selefilere karşı savaştıklarını söylemesi idi. Firariler, üslerin iddia etiklerinin aksine gösterilerde silahsız göstericileri gördüklerinde bir hayli şaşırdıklarını, fakat buna rağmen yine de birçok defa bu göstericilere ateş açma emri aldıklarını belirttiler. Aynı görüşmeciler, vur emrini yerine getirmeyen askerlerin üsleri tarafından vurulma riski taşıdığını dile getirdiler. Firari askerlerden birisi, Deraa'da bir komutanın emrine itaat etmeyen iki askeri vurarak öldürdüğünü kendi gözleriyle gördüğünü belirtti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün bu firari askerlerle yaptığı mülakatlar Lübnan,Ürdün ve Türkiye'de gerçekleşti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ortadoğu direktörü Sarah Leah Whitson "bu firari askerlerin tanıklıkları göstericilerin öldürülmesinin kaza sonucu değil, Suriye üst düzey yetkililerinin ölümcül güç kullandıkları bilinçli bir politanın sonucu gerçekleştiğini kanıtlıyor" dedi. Whitson, "Suriyeli askerler ve yetkililer bu tür usulsüz emirleri reddetmenin sadece hakları olduğunu değil, aynı zamanda vazifeleri olduğunuve barışçıl göstericileri kasten öldüren veya yaralayan kişilerın adli takibata tabi tutulacağını da bilmesi gerekir" diye ekledi.
Kolluk Görevlilerinin Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanımına Dair Birleşmiş Milletler Temel İlkeleri gibi uluslararası standartlara göre kasti olarak ölümcül ateşli silah kullanımı, sadece başka bir şekilde yaşamın korunmasının olanaksız olduğu durumlarla sınırlıdır. Birleşmiş Milletler'in Yasa Uygulayacılarının Davranış Kuralları'na göre, kolluk görevlileri, kanunların ya da Davranış Kurallarının ihlaline karşı çıkmak ve engellemek için tüm yetkilerini mümkün olduğu kadar kullanmalıdırlar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü BM Güvenlik Konseyi'ne başvurarak, Suriye makamlarının yaptığı sistematik insan hakları ihlallerini kınaması, göstericilerin öldürülmesi ve işkence yapılmasından sorumlu devlet görevlilerine yönelik yaptırımlar uygulanması ve Suriye'ye gönderilen tüm silah ve güvenlik ekipmanına ambargo konması için çağrıda bulundu. Rusya, BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye hükümetini kınayan, fakat ambargolar konusunda çekimser kalan taslak önergesine karşı çıktı. Bugüne dek, Güney Afrika, Hindistan ve Brezilya önergeye karşı çıkmaktalar.
Whitson "Dört aydır devam eden yoğun devlet baskısından sonra, Güvenlik Konseyi'nin Suriye yönetimine akan kanı durdurması konusunda baskı yapması gerekirken, konseyin bazı üyeleri Libya'da yaşadıkları hayal kırıklığının arkasına sığınarak bir önerge bile çıkarmayı redediyorlar" dedi. Whitson "Suriyeli siviller Güney Afrika, Hindistan ve Brezilya gibi yeni yükselen ülkelerden daha fazla destek almayı hak ediyorlar" diye ekledi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, ülkeye bağımsız gözlemcilerin girişine imkan tanıması, ülkedeki gelişmeleri özgürce izleyebilmeleri ve raporlaştırmaları için izin vermesi ve iddia edilen ihlalleri araştırma misyonuna sahip BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin ülkeye girişi ve çalışmalarında tam işbirliği için Suriye hükümetine çağrıda bulundu.
Göstericilerin üzerine Ateş Açma Emri
İnsan Hakları İzleme Örgütünün görüştüğü firari askerlerden beşi göstericilerin üzerine ateş açmaları için aleni olarak emir aldıklarını ifade ettiler. Suriye'nin üçüncü en büyük şehri Homs'ta görev yapmış muhabarat mensubu bir görüşmeci ise, 19 Nisan'da ülkedeki en kalabalık eylemlerden biri olan Homs merkez Saat Kulesi Meydanında yapılan oturma eyleminde göstericileri güç kullanarak nasıl dağıttıklarını anlattı. Görüşmecinin İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne yaptığı açıklamaya göre, Albay Abdülhamid İbrahim askerlere, silahsız göstericilere ateş açmaları yönünde emir vermiş, askerlerin verilen emre itaat etmesi sonucu onlarca gösterici öldürülmüştü.
Göstericiler meydanda oturmuşlardı. Göstericileri gerektiğinde güç kullanarak dağıtmamız için emir verilmişti. Biz orada Hava Kuvvetleri istihbarat birimi, ordu ve şebbiha ( güvenlik güçlerine bağlı olmayan, hükümete bağlı ve hükümet yanlısı silahlı destekçiler) ile birlikteydik. Öğleden sonra 3.30 sularında Hava Kuvvetlerinden Albay Abdülhamid İbrahim'den göstericilerin üzerine ateş açmamız için emir aldık. Yarım saatten daha uzun bir süre boyunca göstericilere ateş ettik. Onlarca ve onlarca gösterici öldü, yaralandı. 30 dakika sonra, kepçe ve kazıcılar ve itfaiye araçları meydana geldiler. Vinçler cesetleri toplayıp bir kamyona doldurdular. Cesetleri nereye götürdüklerini bilmiyorum. Yaralılar Homs'taki askeri hastaneye götürüldü. Daha sonra, itfaiye araçları meydanı temizlemeye başladı.
Başkanlık Müfrezesi'nde görev yapan bir er ise 18 Nisan'da Şam'ın dışındaki mahallelerden biri olan Harasta'daki bir gösteriyi nasıl bastırdıklarını şöyle anlatıyor:
Herbirimize iki cephanelikle birer kalaşnikof verdiler, askeri araçlar mühimmatla doluydu. Bize bir de eletrik şoku veren cihaz da dağıtmışlardı. Bize söylenen çetelerle savaşmak üzere güvenlik güçlerini takviye etmeye gittiğimizdi. Harasta'ya vardığımızda ise çok şaşırmıştık, çünkü ortada çete yoktu, içinde kadın ve çocukların olduğu siviller ve onlara ateş açan muhabarat vardı. Ben bizim birimden beş askerle beraberdim. Biz göstericilere ateş açmamız için hem Başkanlık Müfrezesinden hem de 4. Askeri Tabur'dan aleni olarak emir aldık, ki normal olarak biz başka taburlardan emir almayız. Emirleri verenlerden biri 4. Askeri Tabur'dan Binbaşı Mücahid Ali Hasan idi. Askeri aracının plakası 410'du. Bize verilen emir tam olarak şöyleydi: " Silahı doldur ve ateş et". Hiç bir şart veya ön koşul yoktu. Göstericilere yaklaştık ve aramızdaki mesafe beş metre olunca "ateş" emri geldi. Tam o sırada beşimiz göstericilerin tarafına doğru koşup onlara silahlarımızı vererek kaçmaya başladık.
Görüşme yapılan firari askerler genelde ordu personeli, sivil giyimli muhabarat ve şebbiha'dan oluşan karışık grupların içinde görev yaptıklarını belirttiler. İki asker rejim karşıtı gösterici zannederek yanlışlıkla silahlı muhabarat ve sivil giyimli şebbiha'ya ateş açtıkları iki olaydan bahsettiler. Bir kıdemli başçavuş bir sahil kasabası olan Bayda'da ordunun sivil giyimli güvenlik güçlerine yine yanlışlıkla ateş açtığını aktardı. Diğer görüşmeciler ise bu tür yanlış ateş açmaların önüne geçmek için güvenlik güçlerinin ilerleyen günlerde askeri üniforma giymeye başladığından bahsettiler.
Keskin nişancı olarak görev yapan bir er ise Deraa yakınındaki 40.000 nüfuslu İzraa kasabasında 48 saat içinde güvenlik güçlerinin 38 göstericiyi öldürdüğü olaylardan sadece üç gün sonra İzraa'ya sevkedildiğinde yaşadıklarını İnsan Hakları İzleme Örgütüne şöyle anlattı:
Ben 4. Alay 14. Bölük'tendim. Biz 300 asker Izraa'ya sevkedildik. Halka saldıran yabancı silahlı güçlerle ilgili bize o kadar çok şey anlatıldı ki, onlara karşı savaşmak için sabırsızlanıyordum. Ama sonra Izraa'ya gittiğimizde General Nasır Tevfik bize şu emri verdi: "Silahlı sivillere ateş etmeyeceksiniz. Onlar bizden. Siz, onların ateş ettiği kişilere ateş açacaksınız". Bu emri duyunca kanımız dondu, çok şaşırdık, çünkü biz halkın yabancı silahlı güçler tarafından öldürüldüğünü zannediyorduk, güvenlik güçleri tarafından değil. Anladık ki bizden istenen kendi halkımızn üzerine ateş açmamızmış.
1 Haziran'da askerden kaçmadan önce bir ay Deraa'da görev yapan bir er ise şunları ifade etti: "Biz göstercileri öldürmemiz için emir aldık. Verilen emirleri yerine getirmeyen askerler öldürüldüler, bir tabancayla hem de. Böyle iki kişi bir subay tarafından benim gözlerimin önünde öldürüldü. Subayın ismini bilmiyorum, ama subay öldürdüğü askerlerin vatan haini olduğunu söylüyordu."
Deraa'nın yakınında güneydeki el-Hara kasabasında 7. Alay 88. Tugay'da görev yapan bir astsubay ise ordu şehri ablukaya aldıktan sonra alaya gelen emirleri şöyle anlattı: "Keskin nişancılar binaların üstüne yerleştirilmişti. Bize gelen emir şöyleydi, ‘sokağa çıkanı ya gözaltına al ya da ateş et', bir genci sokağa sigara içmeye çıkarken gördüğümü hatırlıyorum, o genç daha sonra o keskin nişancılar tarafından vuruldu ve öldürüldü"
Ajanlar ve teröristlere karşı savaş
İnsan Hakları İzleme Örgütünün görüşme yaptığı istisnasız tüm firari askerler üslerinin kendilerini dış güçler tarafından tutulmuş silahlı çetelere karşı savaştıklarına inandırdığını söyledi. Özel Kuvvetler 45. Alay'dan Banyas ve Merkib gibi sahil bölgelerinde görev yapmış firari bir astsubay İnsan Hakları İzleme Örgütüne şöyle dedi: "Bize Bendar bin Sultan (2009 yılına kadar Suudi Arabistan milli güvenlik teşkilatı başkanı olan meşhur bir Suudi prensi), Saad el-Hariri (Lübnan'ın eski başbakanı, suikasta uğrayan Refik Hariri'nin oğlu) ve Jeffrey Feltman (Yakındoğu işlerinden sorumlu ABD dışişleri bakan yardımcısı) tarafından desteklenen terörist grupların ülkeye sızdığı söylendi."
Askeri komutanlar sözkonusu bilgiyi genellikle askerlere verdikleri günlük brifinglerde aktarıyorlardı. Şam'da görev yapan 14. Alay'dan bir subay bu brifingleri şöyle anlattı: " Biz her sabah rehberlik brifingi alıyorduk. Bize çeteler ve ülkeye sızmış yabancı ajanların olduğunu söylüyorlardı. Ölmüş askerlerin ve güvenlik güçlerinin fotoğraflarını gösteriyorlardı."
Homs'ta görev yapan muhabarattan biri ise kendisine ve meslektaşlarına "Bendar Bin Sultan ve Saad Hariri tarafından desteklenen ajanların ve selefi grupların ülkeye sızdığını belirten ve kendilerinin bu grupları durdurmaları gerektiğinin yazılı olduğu bildiriler verildiğini" bildirdi.
Görüşme yapılan firari askerlerin belirttikleri üzere düzenli askerlerin hükümet karşıtı haberler yayınlayan TV kanallarını seyretme ihtimaline karşı yalnız başlarına televizyon seyretmeleri yasaktı. Subayların ise Suriye devlet televizyonu ve hükümet yanlısı yayın yapan Dunya TV ile sınırlı olmak üzere televizyon seyretme izni vardı. (Dunya TV'nin sahibi Beşşar el-Esad'ın kuzeni ve yakın müttefiği olan Rami Mahluf'tur.) Şam'da acemiliğini yapan bir erin İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne aktardıkları şöyle:
Bizi her akşam kışlanın içinde stadyum gibi bir yerde toplayıp Dunya TV'yi seyrettiriyorlardı. Ortaya büyük bir ekran kurmuşlardı. Sürekli Deraa'dan ölüm manzaraları seyrediyorduk. İnsanları öldürenlerin yabancı silahlı gruplar olduğunu söylüyorlardı. Komutanlarımız bize sürekli olarak olayların dış mihrakların sebep olduğu bir komplo olduğunu söylüyordu. Her gün akşam saat 8 ile 10 arasında Dunya TV'yi izleye izleye biz de onlar gibi düşünmeye başlamıştık. Bu komploya karşı savaşmamız ve halkımızı korumamız gerektiğine inanıyorduk.
Baskınlar Sırasında Gözaltına Almalar ve Hırsızlıklar
Görüşülen firari askerlerden bazıları güvenlik güçlerinin çok sayıda kişiyi gözaltına alıdnığını ve gözaltındakilerini düzenli olarak dövdüklerini belirttiler. Banyas çevresinde görev yapan Özel Kuvvetler 45. Alay'dan bir görüşmeci Merkib köyünde şahit olduğu bir gözaltına alma operasyonunu şöyle anlatıyor:
Elimizde gözaltına alma emri verilen 400 kişinin ismi vardı. Köye vardık. O sırada köyün kadınlarından oluşan bir grup ordunun köye girişini engellemek üzere önümüze çıktı. (O sırada henüz daha kimseyi gözaltına almıştık.) Evlere girmeye başladık. Kapısı kilitli evlere zorla giriyorduk. Çok sayıda kişiyi göz altına aldık. Köyden bazı adamlar vadideki bir yan yoldan kaçmaya çalıştılar. Ordu güçleri kaçan adamların üzerine ateş açtı.Gözaltına aldıklarımızı köy meydanına getirdik. Üzerlerini çiğnedik, türlü hakaretler ettik onlara. Muhabarattan birisi gözaltına alınmış bir köylünün üzerine basarak adama "Söyle bana, senin Allahın kim, Beşşar el-Esad olduğunu söyle" diye bağırıyordu. Elimizde o kadar çok gözaltına alınmış kişi vardı ki, Banyas stadyumunu hapishane olarak kullandık.
Aynı görüşmeci güvenlik güçlerinin çocukları da gözaltına aldığını belirterek şunları söyledi: "Ben aranan kişiler listesini gördüm. Aralarında o kadar çok 1993, 1994 ve 1995 doğumlu olan vardı ki. Basbayağı gençler yani." "Daha sonra Banyas'a girdik ve erkek ve çocukları da gözaltına aldık. Banyas'taki ilk günün sonunda, ben bir komutana o gün kaç kişiyi gözaltına aldığımızı sordum, o da sadece Banyas'ta 2500 kişiyi gözaltına aldığımızı ve hepsinin Banyas stadyumuna götürüldüğünü söyledi. İnsanlar hem yolda, stadyuma götütüldükleri otobüsün içinde hem de stadyumda dövülüyorlardı."
Deraa'nın yakınında güneydeki el-Hara kasabasında 7. Alay 88. Tugay'da görev yapan bir astsubay, 10 Mayıs günü güvenlik güçlerinin kasabaya girişini takiben yapılan askeri operasyonu şöyle anlattı:
Kasabayı günlerce abluka altında tuttuk. Keskin nişancıların sadece evinden çıkan bir kişiye nasıl ateş açtığını kendi gözlerimle gördüm. Bizle birlikte kasabada bulunan muhabaratın elinde gözaltına alınacak insanların ismi vardı. Bu kişilerle ilgili detaylar da vardı ellerinde, falan kişi başkanın bir posterini yırtmış, filan kişi rejim karşıtı bir gösteride coşkuyla slogan atmış gibi. Gözaltına alınan bir sürü kişiyi gözlerimle gördüm, aralarından bazıları ancak 12 yaşında olabilecek gençlerdi. Altı tane araç gelip gözaltına alınanları götürdü. Biz daha sonra kasaba merkezindeki bütün motosikletleri topladık. Bir tank gelip bu motorları ezdi, parçaladı. Kendi aramızda bazı askerlerin evlerden altın ve para çaldığını konuşuyorduk. Bir arkadaşım bana bir evde 1 milyon suriye lirası (yaklaşık 20.000 dolar) bulduklarını ve komutanlarının bu parayı ev halkının silah almak için kullandığını iddia ederek paraya el koyduğunu söyledi. Ama arkadaşım bana komutanlarının iddiasını kanıtlayan hiçbir şeye rastlamadıklarını söyledi.
Görüşülen diğer firari askerler de Deraa ve Homs'ta benzer hırsızlık olaylarına tanık olduklarını bildirdiler.
İçişleri Bakanlığı yetki alanında çalışan özel eğitim görmüş askerlerden oluşan Özel Birlikler'de çalışan bir görüşmeci ise kendi biriminin rolünün Halep Üniversitesindeki eylemci öğrencileri bastırmak olduğunu söyledi:
Biz üniversite yurtlarına "binaya gir ve gözaltına al" emriyle öğrencileri gözaltına almak üzere gönderilmiştik. Nisan sonu Mayıs başı gibiydi, bir gün içinde 200'den fazla kişiyi gözaltına aldık. Biz yurtta kalan öğrencileri ve diğerlerini gösteri yapmalarını engellemek için korkutmaya çalışıyorduk. Bizim işimiz öğrencileri gözaltına almakve daha sonra muhabarat'ın Askeri İstihbarat şubesine göndermekti. Gözaltına aldığımız öğrencileri otobüse taşıyana kadar yolda hep dövüyorduk. Öğrencileri muhabarata teslim ettikten sonra akibetlerinin ne olacağını hiç bilmiyorduk.
Whitson, "Komutanlarının emirleri ve görevlerini kötüye kullanmaları karşısında dehşete düşerek firar etmiş askerlerin tanıklıkları, BM'ye ve diğer ülkelere Suriye'de sivillere yönelik bu sert saldırılara dur demek için daha fazla çaba göstermeleri gerektiğini hatırlatan bir mesaj niteliğindedir" dedi.