Skip to main content

Yeni hükümetin insan hakları konusundaki öncelikleri hakkında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a açık mektup

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,
Başbakanlık,
06573 Ankara,
Türkiye

Sayın Başbakan Erdoğan,

Size, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin son seçimlerde birinci parti seçilerek üçüncü kez hükümeti kurma görevini alarak tarihi bir başarı elde etmesinin ardından yazıyorum.

Görevdeki ikinci döneminde hükümetiniz iddialı bir dış politika izleyerek Türkiye'nin uluslararası rolü ve bölgesel saygınlığını arttırmak için azimle çalıştı. İçeride ise Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'yi sarsan askeri vesayet sistemini sona erdirmek ve demokratikleşme yolunda önemli bir önkoşul olan ordunun sivil denetimi yönünde adımlar attı.

Ancak genel olarak bakıldığında hükümetin ikinci döneminde gerçekleştirdiği iç reformlar  dış politikadaki cesur atılımla koşut gitmedi. Ne de hükümetin ilk döneminde, özellikle de 2005 yılına kadar gerçekleştirdiği insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularındaki gelişmelerin üzerine yeni iyileştirmeler yapıldı.

Hükümetinizin üçüncü dönemi, başlatmış olduğunuz reformlara yenilerini eklemek ve Türkiye'de insan hakları ve hukukun üstünlüğünün hükümetiniz için asli öneme sahip olduğunu gerek içeride gerek uluslararası arenada gösterebilmeniz için benzersiz bir olanak sağlıyor.

Yeni anayasa
Yeni hükümetin en acil önceliği yeni bir anayasa olmalıdır. Siyasi yelpazenin tamamı, yürürlükte olan anayasanın temel hak ve özgürlüklerin tam anlamıyla kullanılmasını ve hukuk düzeninin önünde engel teşkil eden birçok hüküm barındırdığı konusunda hemfikirdir.

Sürecin tam bir şeffaflık ve kapsayıcılıkla ele alınması anayasanın başarısı için son derece önemlidir. Partinizin parlamentoda elde ettiği 326 sandalye, hükümetinizin anayasal reformu gerçekleştirebilmek için muhalefet partileriyle işbirliği yapması gerektiği anlamına geliyor. Oydaşma sağlanabilmesi için hükümet muhalefet partileriyle olduğu kadar sivil toplumla ve akademisyenlerle de derinlemesine görüşmelerde bulunmalıdır.

Yeni anayasada ifade ve örgütlenme özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalı, Türkiye'deki tüm grupların hakları korunmalı ve etnik kimlikle ilgili ifadeler kaldırılarak Türkiye'nin farklı etnik gruplarına yönelik ayrımcılık sona erdirilmelidir. Yeni anayasa, kuvvetlerin ayrılığı ilkesini garanti altına almalı, parlamentonun rolünü güçlendirmeli ve cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlandırmalı, yargı bağımsızlığını ve ordunun sivil denetime tamamen tabi olmasını garanti altına almalıdır.

Kürtlerin ve Türkiye'deki diğer etnik ve dini azınlık grupların haklarının korunması
Kürtlerin ve diğer tüm etnik ve dini grupların haklarının korunması için kararlı adımlar atmadığı sürece Türkiye'nin "bölgesel güç" rolüne her zaman şüpheyle bakılacaktır. Hükümet Türkiye'nin Kürt sorununun çözümüne yönelik olarak barışçıl siyasi örgütlenme, parlamentoda temsiliyet, ifade özgürlüğü ve okullarda anadilde eğitim görme hakkı üzerindeki kısıtlamaları kaldırmalıdır. Yeni anayasanın yapılması ve anayasa reformuna bağlı olarak birçok yasada gerekli iyileştirmelerin yapılması bu sürece büyük katkı sağlayacaktır. Çocukların Kürtçe dahil anadilde okuma yazma öğrenmesinin önündeki engellerin kaldırılması önemli bir ilk adım olacaktır.

Bu konular ele alınırken hükümetiniz meclisteki diğer partilerin desteğini aramalıdır. Mecliste 135 sandalyeye sahip ana muhalefet partisi CHP seçim kampanyasında Kürtlerin insan haklarıyla ilgileneceğini taahhüt etmiştir. Seçimlerde 36 sandalye kazanan ve yeni mecliste Barış ve Demokrasi partisi grubunu kuracak olan bağımsız adaylar da bu konularla ilgili anayasal reformların yapılması için uğraşacaktır.

Hükümetinizin 2009 yılında Türkiye'nin Kürt meselesinin çözümüyle ilgili "demokratik açılım" başlatacağına ve Alevi dini azınlığı ve Romanlar gibi toplumun her kesiminin haklarının korunacağına dair taahhütte bulunması benzersiz bir üslup değişikliğiydi. Ancak bu taahhüt uygulamada somut değişikliklere dönüşmedi.

BDP'nin yüzlerce yetkilisi ve aktivistinin yasal siyasi faaliyetlerine yönelik, "demokratik açılım"ı hiçe sayan ve hala sürmekte olan yoğun baskı yapılmaktadır. Bu kişiler Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) ile bağlantıları olduğu iddiasıyla silahlı PKK örgütü üyeliği suçlamasıyla yargılanmaktadır. En az 16 farklı davada yargılanan sanıklar uzun süredir tutuklu bulunmaktadır ve İnsan Hakları İzleme Örgütü birçoğuna karşı varolan kanıtların zayıflığı konusunda ciddi kaygı duymaktadır. Türkiye'nin oldukça geniş terör tanımı,teröre lojistik veya malzeme desteği sağladıklarına ya da şiddet eylemleri planladıklarına dair haklarında ciddi kanıt bulunmayan kişilerin en ağır terör suçlarıyla keyfi biçimde suçlanmalarına olanak sağlıyor. (Bakınız İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Kasım 2010 tarihli ‘Protestoyu Terör Suçu Saymak: Göstericileri Yargılamak ve Hapsetmek için Terörle Mücadele Yasalarının Keyfi Kullanımı' raporu)

"Demokratik açılım" sürecini canlandırma bağlamında ve insan haklarına saygıyı garanti altına almak için hükümetiniz eleştirel görüşlerini ifade eden, gösterilere katılan veya şiddet içermeyen siyasi faaliyetlerde bulunan kişilere karşı terör yasalarının keyfi kullanımının sona ermesi yönünde adımlar atmalıdır.

Kadın haklarının korunması
Hükümetiniz geçen dönem kadınların haklarının geliştirilmesi yönünde Avrupa Konseyi Aile İçi Şiddet ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Sözleşmesi'nin ilk imzacısı olmak gibi uluslararası arenada önemli adımlar atmıştır. Ancak Türkiye'deki kadın haklarındaki eksiklikleri gidermek ve kadınları şiddetten ve can güvenliklerini korumak konusunda ulusal ve uluslararası hukuk bakımından yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmesi gerekmektedir.

Yeni hükümet Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın kaldırılarak yerine Aile ve Sosyal Politikalar bakanlığı kurma kararını gözden geçirerek düzeltmelidir. Bakanlığı kaldırmak yerine kadınla ilgili çalışmalara daha fazla yoğunlaşmalı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık ve son derece yaygın görülen kadına yönelik şiddetle mücadele (İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Mayıs 2011 tarihli "‘Kocandır; Döver De Sever De': Türkiye'de Aile İçi Şiddet ve Korumaya Erişim" başlıklı raporda belgelenmiştir) için Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü gibi kadın haklarını koruma amacıyla çalışan kurumları güçlendirmelidir. Hükümet, Ailenin Korunmasına Dair Kanun'un (No.4320), özellikle koruma mekanizmalarını tüm kadınları kapsayacak şekilde ve koruma emirlerinin daha özenli uygulanmasını sağlayacak biçimde düzeltmelidir.

Yeni mecliste, önceki dönemden 28 fazlasıyla,  550 milletvekilinden 78'inin kadın olmasına rağmen hükümetinizin kadınların siyasi ve iş hayatına katılımını sağlamak için daha fazla çaba göstermesi gerekiyor.  Kadınlar Türkiye iş gücünün yalnızca yüzde 27'sini oluşturuyor ve gelir getirici işte çalışan kadınların oranı yalnızca yüzde 19.

Türkiye'de adil olmayan yargılanmaları sonlandırma
Hükümet ceza adalet sistemi reformunu öncelikli olarak ele almalı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'nin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği hükmünü verdiği birçok kararı hayata geçirmelidir.

Türkiye ceza adalet sisteminin zaafları ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan muğlak yasalarla birleşince kalıcı insan hakları ihlallerine neden olmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin dikkat çektiği ve Hükümetin öncelik vermesi gereken temel problemler arasında duruşmaların uzun aralıklarla yapılmasından kaynaklanan uzun süreli tutukluluk ve takibatın aşırı uzun sürmesi gibi konular bulunmaktadır. Sanıkların bir sonraki duruşma için aylarca beklemek zorunda kalması, özellikle tutuklu yargılanan kişilerin davalarındaki gecikmeler kaygı sebebidir.

Ayrıca, hükümetiniz terör ve organize suçlara bakan ağır ceza mahkemelerini iptal etmeye doğru adımlar atmalıdır. Bu mahkemelerin daha katı usuller uygulaması sebebiyle sanık hakları zaafa uğramaktadır. Bu mahkemelerde görevli savcılar ceza soruşturmaları hakkında düzenli olarak gizlilik kararı uygulamakta böylece sanıkları kendi aleyhlerindeki kanıtların tamamını bilme olanağından yoksun bırakmakta ve yargılama öncesi tutuklu sanıkların tahliye başvurusu yapmasına ket vurmaktadır. Bu ise sıklıkla gereksiz uzun süreli tutukluluğa yol açmaktadır.

İfade özgürlüğü
Son on yıldır Türkiye'de en ihtilaflı konularda bile giderek artan bir açık tartışma ortamı doğmuş olmasına rağmen Türkiye'nin yasaları, savcıları, hakimleri ve siyasetçileri hala bunun gerisinde kalmaktadır. İfade özgürlüğüne tam bağlılık hükümetiniz için bir öncelik olmalıdır. Savcılar sıklıkla şiddet içermeyen konuşma ve yazıları nedeniyle kişilere, davalar ve ceza soruşturmaları hakkında haber yaptıkları için gazetecilere terör propagandası suçlamasıyla dava açmaktadır. Politikacılar kendilerini eleştirenlere hakaret davası açmaktadır. Mahkemeler ifade özgürlüğü hakkını koruma yükümlülüklerini dikkate almadan bu davaları görmektedir. Hükümetiniz ifade özgürlüğünü kısıtlayan Terörle Mücadele yasası dahil yürürlükteki tüm kanunları kapsamlı bir biçimde gözden geçirmelidir.

İfade özgürlüğüyle ilgili eğilim son olarak hükümetinizin bir önceki döneminde düzenlenen internet filtreleme planında kendini göstermiştir. Bu karar uyarınca 22 Ağustos'tan itibaren tüm internet kullanıcıları evde ve işyerlerinde internet'e erişebilmek için internet filtre paketi kullanmak zorundadır. Bildiğiniz gibi bu tedbir meclisten geçen bir yasayla değil, bir kararla alınmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün ve diğer bağımsız gözlemcilerin değerlendirmesine göre bu uygulamanın, esas itibariyle tüm kullanıcılara yönelik devlet kontrollü bir internet filtreleme sistemi olacağıdır. Kararda filtreleme kriterleriyle ilgili detay bulunmamakta ve kişilerin kısıtlanan sitelerle ilgili kararlara karşı çıkma olanağı sunmamaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün hali hazırda Türkiye'de web sitelerinin  sıklıkla yasaklanmasını ifade özgürlüğünün ve yurttaşların bilgiye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirmektedir. Yeni hükümet öncelikli olarak zorunlu internet filtre paketleriyle ilgili kararı iptal etmeli ve bir filtre paketine abone olup olmama kararlarını kişilerin özgür iradesiyle seçmesine izin vermelidir.

Polis şiddeti ve cezasızlıkla mücadele
Hükümet 31 Mayıs ve sonrasında Hopa'daki  ve 31 Mayıs akşamüstü Ankara'daki Hopa olaylarının protesto edildiği gösteriler sırasında polisin tutumuyla ilgili kapsamlı bir inceleme başlatılması için gereken adımları derhal atmalıdır. Hopa'daki gösteriler sırasında emekli öğretmen Metin Lokumcu yoğun biber gazına maruz kalarak hayatını kaybetmiş, bildirildiğine göre polis göstericileri dağıtırken aşırı güç kullanmış ve gözaltına alınanlara işkence ve kötü muamele yapmıştır. Ankara'daki protesto gösterilerinde de polisin şiddet kullandığına dair kanıtlar mevcuttur.

Ankara ve Hopa'da meydana gelen olaylar İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün uzun yıllardır gözlemlediği ve  2008 yılında yayınladığı "Adalete Karşı Safları Sıklaştırmak: Türkiye'de Polis Şiddetiyle Mücadele Önündeki Engeller" başlıklı raporunda da belgelediği bir konu olan göstericilere yönelik polis şiddetinin bir parçasıdır. Diğerlerinde olduğu gibi bu olayda da hükümet kötü muamele, işkence ve aşırı güç kullanımına başvuran polis memurlarından hesap sormalı ve üst düzey görevliler emirleri altındaki memurların davranışlarıyla ilgili soruşturulmalıdır.

Suriye ve BM Güvenlik Konseyi Kararı
Son birkaç haftadır Suriye güvenlik güçleri çoğu silahsız sivillerden oluşan ve hakları için gösteri yapma meşru hakkını kullananlara acımasızca saldırıyor. Suriye yetkililerinin ülkeye girişi engelleme çabalarına rağmen, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün araştırmaları Suriye güvenlik güçlerinin yüzlerce göstericiyi öldürdüğünü ve binlercesini keyfi gözaltına aldığı ve aralarında çocukların da bulunduğu birçoğuna şiddet ve işkence uyguladığını ortaya çıkarmıştır. En az 418 kişinin öldürüldüğü ve çocuklar dahil birçok kişinin işkence gördüğü Dera ilinde hükümetin yürüttüğü sistematik ve hedefli ihlaller insanlığa karşı suç sayılacak niteliktedir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye'nin Cisr el Şugur'da ve çevresindeki saldırılardan kaçan binlerce Suriyeliye sınırlarını açık tutmasından ve hiç bir geri gönderme vakası bildirilmemiş olmasından memnuniyet duymaktadır.

Suriye devletinin halkın meşru taleplerine verdiği tepkiyi "vahşet" olarak tanımlayıp kınamanızdan memnuniyet duyuyoruz ve size ve hükümetinize, BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye hükümetine bu zalim baskıyı derhal sona erdirmesini talep eden bir karar çıkarılması çabalarına açık destek verme çağrısında bulunuyoruz.

Bu önemli konuları sizinle karşılıklı görüşebilme şansını, tercihen 2011 yılının dördüncü çeyreğinde, bulabilirsem çok memnun olurum.

Saygılarımla,

Kenneth Roth
Başkan
İnsan Hakları İzleme Örgütü

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country