Skip to main content

Türkiye

2024 Olayları

İstanbul'da göstericiler, 31 Ekim 2024 tarihinde İstanbul'un Esenyurt ilçesinin CHP'li Belediye Başkanı Ahmet Özer'in görevden alınıp yerine hükümet tarafından “kayyum” atanmasını protesto ediyor.

© 2024 AP Foto/Halil Hamra

Türkiye’de medya, yargı organları ve devletin çoğu kurumu üzerinde güçlü bir kontrol tesis eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) liderliğindeki parlamento koalisyonu, yönetimi eleştirdiği düşünülen kişileri düzenli olarak etkisiz hale getirdi veya cezalandırdı. Türkiye’nin yüksek yargı organları içindeki siyasi ayrışmalar ve güç mücadeleleri ile devlet ve yargı sistemindeki artan yolsuzluk iddiaları, insan hakları ve hukuk devleti ilkelerini daha da zayıflattı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye hakkında verdiği bağlayıcı ihlal kararları başta yargı organları olmak üzere yetkili makamlar tarafından yok sayıldı veya reddedildi, bu da ciddi hak ihlallerinin kesintisiz olarak sürmesine yol açtı. Hayat pahalılığı krizi 2024 yılında da sürdü. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı resmi verilere göre Kasım ayında yıllık enflasyon oranı yüzde 47’ye ulaştı.

Ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Mart ayında yapılan yerel seçimlerde ülke genelinde oyların %37,8’ini alarak Erdoğan’ın AKP’sine karşı son yirmi yılın en büyük ilerlemesini kaydetti. CHP, İstanbul ve Ankara belediyelerini elinde tutmayı başarırken, AKP’nin oy oranı %35 ile sınırlı kaldı.

İfade Özgürlüğü

Hükümetin medya üzerindeki kontrolü, devlet televizyonu TRT ve devlet haber ajansı Anadolu Ajansı’nı da kapsıyor. Haber kanalları ve yazılı basının büyük bir kısmı da hükümet yanlısı yayın yapıyor. Türkiye’de bağımsız medya ise ağırlıklı olarak çevrimiçi platformlar üzerinden faaliyet gösteriyor.

Web sitelerine ve çevrimiçi platformlara erişim yetkililer tarafından sürekli olarak engelleniyor. Ayrıca, eleştirel içerikli çevrimiçi paylaşımların veya kamu görevlileri, şirketler, cumhurbaşkanı ve ailesi ile yargı mensupları hakkında yayımlanan olumsuz haberlerin kaldırılması yönünde kararlar veriliyor. Bunlara gerekçe olarak genellikle ulusal güvenliğe ya da kamu düzenine yönelik muğlak tehditler veya kişisel hak ihlalleri gösteriliyor. Anayasa Mahkemesi, Kasım 2023 ve Ocak 2024’te, 5651 sayılı internet kanununun içeriğin bu gerekçelerle engellenmesine veya kaldırılmasına olanak tanıyan iki maddesinin ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiğine ilişkin iki ayrı karar yayımladı. Ocak ayındaki kararla kişilik haklarının ihlali ile ilgili yasa maddesini iptal edildi.

Mahkemeler çoğu zaman tek bir kararla birden fazla hesap için engelleme kararı veriyor. İfade Özgürlüğü Derneği’nin EngelliWeb projesi, Mart ayının sonunda Türkiye’nin, 2007’de internet yasası yürürlüğe girdikten sonra bir milyondan fazla web sitesini engellediğini açıkladı.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı, 31 Temmuzda Hamas’ın eski siyasi büro başkanı İsmail Haniye’nin öldürülmesiyle ilişkili olarak paylaşılan taziye mesajlarının Meta tarafından yayından kaldırılmasını eleştirdi. Bunun ardından, 2 Ağustos’ta Instagram platformunun tamamına erişim, Türkiyeli yetkililer tarafından, herhangi bir gerekçe gösterilmeden, 8 gün boyunca engellendi.

Deutsche Welle ve Voice of America online haber platformları, lisans almayı reddettikleri gerekçesiyle Haziran 2022’den bu yana Türkiye’de süresiz olarak engelleniyor. Bu platformlar, lisans almanın kendilerini keyfi para cezalarına ve yaptırımlara maruz bırakacağını öne sürüyor. RTÜK hükümet yanlısı olmayan çevrimiçi yayıncılara  sık sık keyfi cezalar ve yaptırımlar uyguluyor.

Gazeteciler, Türkiye’nin Terörle Mücadele Kanunu’nun yanı sıra hakaret ve diğer yasal düzenlemeler kapsamında düzenli olarak kovuşturmaya uğruyor. Kürt gazeteciler ise orantısız bir şekilde hedef alınıyor. Temmuz ayında 11 Kürt gazetecinin Ankara’da görülen davası sonuçlandı. Sekiz gazeteci, “terör örgütü üyeliği” suçlamasından mahkum oldu ve her biri altı yıl üç ay hapis cezasına çarptırıldı. Karar, temyize götürüldü. Diyarbakır’da 20 Kürt gazeteci ve medya çalışanının aynı suçlamalarla yargılandığı dava ise sürüyor.

Bu metin yazılırken, en az 21 gazeteci ve medya çalışanı, gazetecilik faaliyetleri veya medya bağlantıları nedeniyle terör suçlarından tutuklu ya da hükümlü durumdaydı.

Örgütlenme ve Toplanma Özgürlüğü

Hükümetin bir terör örgütü olarak gördüğü ve 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişiminden sorumlu tuttuğu, ABD’de yaşarken Ekim ayında yaşamını kaybeden Fethullah Gülen’in liderliğindeki hareketle bağlantılı oldukları iddiasıyla, binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı ve adil olmayan yargılamalara maruz bırakıldı. Pek çok kişi bu gerekçeyle kamu görevinden çıkarıldı ya da yargı mensubu olarak görevlerinden ihraç edildi. Bunlar, herhangi bir etkili hukuk yolu olmaksızın uzun süreli ve keyfi şekilde cezaevinde tutuluyor. Adalet Bakanı, Temmuz ayında yaptığı açıklamada, cezaevlerinde halen hareketin üyesi olduğu iddia edilen 13.251 kişinin tutuklu veya hükümlü olarak bulunduğunu söyledi.

Türkiye makamları, AİHM’in eski öğretmen Yüksel Yalçınkaya hakkında verdiği önemli bir kararı bugüne kadar uygulamadı. Söz konusu kararda, Yalçınkaya’nın esas olarak Gülen takipçileri tarafından kullanıldığı iddia edilen ByLock adlı bir cep telefonu uygulamasına sahip olduğu gerekçesiyle, “terör örgütü üyeliği” suçundan hüküm giymesinin yasallık ilkesine aykırı ve keyfi bir uygulama olduğu tespit edilmişti. Kararda ayrıca, Yalçınkaya’nın adil yargılanma hakkı ile örgütlenme özgürlüğünün de ihlal edildiğini tespit edilmiş ve Türkiye’nin bu ihlalleri gidermek için genel önlemler alması gerektiği belirtilmişti.

Bu kararın yazıldığı dönemde, AİHM önünde yaklaşık 8.000 benzer başvuru bulunuyordu. Ancak, Yalçınkaya’nın Eylül ayındaki yeniden yargılamasında yerel mahkeme, AİHM kararını dikkate almayarak kendisini aynı suçlamalarla, yeniden mahkum etti.

Valilikler, muhalif grupların protesto gösterileri ve toplantılarını sürekli olarak yasaklıyor. Çoğu zaman bu yasakların orantısız olduğuna ilişkin yerel mahkeme kararları görmezden geliniyor. Polis, sol görüşlü ya da Kürt gruplarla bağlantılı göstericileri şiddet kullanarak gözaltına alıyor.

İnsan Hakları Savunucularına Yönelik Saldırılar

Sivil toplum çalışmalarıyla tanınan ve 2013 Gezi Parkı protestolarını organize etmek ve hükümeti devirmeye teşebbüs gibi asılsız suçlamalarla hüküm giydirilen Osman Kavala, Çiğdem Mater, Can Atalay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hâlâ cezaevinde tutuluyor. Kavala Ekim 2017’den bu yana, diğerleri ise Nisan 2022’deki mahkûmiyetlerinden bu yana keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmış durumda. Türkiye, Kavala’nın derhal serbest bırakılması yönündeki AİHM kararını açıkça hiçe sayıyor. Kavala’nın avukatları bu nedenle Ocak 2024’te, AİHM’e Kavala’nın haklarının ihlal edilmeye devam ettiğine ilişkin yeni bir başvuruda bulundu.

Ocak ayında, insan hakları avukatı Can Atalay’ın Türkiye İşçi Partisinden aday olduğu Mayıs 2023’teki genel seçimlerde kazandığı milletvekilliği, Anayasa Mahkemesi’nin Atalay’ın serbest bırakılarak seçildiği göreve başlatılması yönünde verdiği nihai kararlara rağmen düşürüldü. Bu vaka yargıda büyük bir krize yol açtı. Yargıtay, daha önce benzeri görülmemiş bir adım atarak Anayasa Mahkemesi’nin iki kararını da geçersiz saydı, hatta Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Kasım ayında hükümet, meclise getirdiği bir casusluk yasa tasarısını geri çekerek, değiştirme sözü verdi. Tasarının casusluk tanımını sivil toplum grupları ve medyanın meşru çalışmalarını kriminalize etmek için kullanılabilecek kadar muğlak bir şekilde genişlettiğine ilişkin endişeler, insan hakları grupları ve gazeteciler tarafından dile getiriliyordu.

Gözaltında İşkence ve Kötü Muamele

Temmuz ayında BM’nin İşkenceye Karşı Komitesi, Türkiye’yi gözden geçirdi. Bu, 2016’daki darbe girişiminin ardından işkence ve kötü muamelede yaşanan belirgin artıştan sonra yapılan ilk gözden geçirmeydi. Komite, sonuç gözlemlerinde “iddiaların, işkence ve kötü muamelenin, özellikle ceza ve tutukevlerinde yaygınlaşmış bir şekilde vuku bulduğuna” işaret ettiğine dikkat çekerek buna ilişkin endişelerini dile getirdi. Ayrıca, bu tür fiillerle ilgili kovuşturma başlatıldığı durumlarda dahi işkencenin “sıklıkla başka suçlar olarak sınıflandırıldığını” belirten Komite, bunun da endişe verici olduğunu vurguladı. Komitenin tavsiyeleri arasında polis tarafından yaygın bir şekilde kullanılan ters kelepçe uygulamasına son verilmesi bulunuyordu. Komite ayrıca, Gülen hareketiyle “algılanan ya da gerçek bağlantıları olan bireyler başta olmak üzere, tüm bireylerin hukuksuz olarak iade edilmesi ve zorla Türkiye’ye getirilmesi” uygulamasına son verilmesini tavsiye etti. “Fiili tecrit” içeren, serbest bırakılma umudunu ortadan kaldıracak şekilde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılması da Komitenin tavsiyeleri arasında yer aldı.

Kürt İhtilafı ve Muhalefete Yönelik Baskılar

Türkiye, silahlı Kürdistan İşçi Partisi'ne (PKK) karşı yürüttüğü askeri operasyonları, hava ve insansız hava aracı (iHA) saldırılarıyla yoğunlaştırdı. Bu saldırılarda Kuzey Irak'taki PKK üsleri ile Suriye'nin kuzeydoğusunda konuşlanmış, ABD tarafından da desteklenen, Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) hedef alındı. Türkiye'nin hava saldırılarında sivil tesisleri hedef alması, insanların geçim kaynaklarını tehlikeye atarak yerel halkı elektrik ve diğer temel hizmetlerden mahrum bıraktı.

Türkiye Suriye'nin kuzeyindeki toprakları işgaline 2024 yılı boyunca ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yönetiminin çökmesinin ardından bu satırlar yazılırken devam ediyordu. Türkiye bu işgalin amacının Suriye'deki fiili Kürt yönetimine ve PKK ile bağlantılı silahlı gruplara karşı kendini korumak olduğunu ileri sürüyor. İşgal altındaki bölgelerde bulunan Suriye Milli Ordusu (SMA) ve Askeri Polis Türkiye'nin vekil güçleri. Türkiye makamları söz konusu bu güçlerin faili olduğu insan hakları ihlallerini engelleyemedi. Bölgede yaşayan Kürtler ve Araplar keyfi gözaltı, zorla kaybedilme, işkence ve kötü muamele, cinsel şiddet ve adil olmayan askeri yargılamalar gibi hak ihlallerine maruz bırakıldı. Binlerce kişi zorla yerlerinden edildi. Mülklerine, arazilerine ve işyerlerine el konuldu.

Türkiye'de şiddet içermeyen meşru siyasi faaliyetleri, konuşmaları ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle terör suçlarından hüküm giymiş ve cezaevinde tutulan yüzlerce Kürt aktivist, eski milletvekili, belediye başkanı ve parti yetkilisi bulunuyor. 4 Kasım 2016'dan bu yana cezaevinde bulunan HDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ da bunların arasında. AİHM'in Demirtaş ve Yüksekdağ'ın derhal serbest bırakılması yönündeki kararlarına rağmen, her ikisi de Mayıs ayında uzun süreli hapis cezalarına mahkum edildiler.

Erdoğan'ın AKP'sinin koalisyon ortağı olan aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) lideri, Ekim ayında, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, PKK'nin feshedilmesi çağrısında bulunması koşuluyla, 25 yılını doldurduğu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının gözden geçirilebileceği, hatta Öcalan'ın serbest bırakılabileceği görüşünü savundu. Türk ordusu ile PKK arasında on yıllardır süregelen çatışmanın temelinde Kürtlerin tanınmayan hak talepleri yatıyor. Söz konusu öneride bu sorunun nasıl ele alınacağına değinilmedi. Kürt ihtilafının gelecekte nasıl bir çözüme kavuşturulacağı konusunda Suriye'deki gelişmeler de önemli bir belirleyen olacak.

Kasım ayına gelindiğinde, Mart ayında yapılan yerel seçimlerde göreve gelmiş iki CHP’li ve beş Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partili (DEM) belediye başkanı, terörle mücadele kapsamında haklarında açılmış dava veya soruşturmalar gerekçe gösterilerek hükümet tarafından görevden alınmıştı. AKP-MHP koalisyonu, daha önce de Güneydoğu’daki Kürt belediyelerine iki kez el koymuştu; bu, üçüncü kez yaşanıyordu. Ancak CHP’den seçilmiş Kürt belediye başkanlarının görevden alınması ve, İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı özelinde, tutuklanması ilk kez gerçekleşiyordu.

Mülteciler, Sığınmacılar ve Göçmenler

Türkiye, dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmaya devam ediyor. Aralık ayı itibarıyla 2,9 milyon Suriyeli geçici koruma statüsüne sahipti. Türk hükümeti, Afganistan, Irak ve diğer Avrupa dışı ülkelerden gelen kişileri çoğunlukla düzensiz göçmen olarak kabul ediyor. Bu kişilerin uluslararası korumaya başvurma yollarını ise katı bir şekilde kısıtlıyor. Ayrıca, büyük gruplar halinde sınır dışı etme uygulamalarını sürdürüyor, bu durumu ortaya koyan istatistikler yayınlıyor ve sınır boylarında toplu geri itme uygulamaları gerçekleştiriyor. Gönüllü geri dönüş formlarının genellikle zorla imzalatıldığı yetişkin erkekler ve bazı erkek çocuklar, Kuzey Suriye’ye hukuksuz bir şekilde sınır dışı edilmeye devam ediyor.

Mültecilere yönelik düşmanlığın arttığı ve siyasi partilerin bu durumu siyasi çıkar sağlamak için kullandığı bir ortamda, Suriyelilere karşı zenofobik şiddet vakaları da devam etti. Temmuz ayında, Kayseri’de Suriyelilerin dükkanlarına ve arabalarına yönelik kitlesel saldırılar yaşandı. Antalya’da ise 17 yaşındaki Suriyeli bir çocuk linç edilerek öldürüldü.

Türkiye, dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmaya devam ediyor. Aralık ayı itibarıyla 2,9 milyon Suriyeli geçici koruma statüsüne sahipti. Türk hükümeti, Afganistan, Irak ve diğer Avrupa dışı ülkelerden gelen kişileri çoğunlukla düzensiz göçmen olarak kabul ediyor. Bu kişilerin uluslararası korumaya başvurma yollarını ise sert bir şekilde kısıtlıyor. Ayrıca, büyük gruplar halinde sınır dışı etme uygulamalarını sürdürüyor, bu durumu ortaya koyan istatistikler yayınlıyor ve sınır boylarında toplu geri itme uygulamaları gerçekleştiriyor. Gönüllü geri dönüş formlarının genellikle zorla imzalatıldığı yetişkin erkekler ve bazı erkek çocuklar, Kuzey Suriye’ye hukuksuz bir şekilde sınır dışı edilmeye devam ediyor.

Mültecilere yönelik düşmanlığın arttığı ve siyasi partilerin bu durumu siyasi çıkar sağlamak için kullandığı bir ortamda, Suriyelilere karşı zenofobik şiddet vakaları da devam etti. Temmuz ayında, Kayseri’de Suriyelilerin dükkânlarına ve arabalarına yönelik kitlesel saldırılar yaşandı. Antalya’da ise 17 yaşındaki Suriyeli bir çocuk linç edilerek öldürüldü.

Kadın Hakları

Türkiye 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nden (İstanbul Sözleşmesi) çekilmişti. Hükümetin Türkiye'deki yüksek sayılarda gözlemlenen toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kadın cinayeti vakalarını engellemekteki yetersizliği bunun bir yansımasıydı. İçişleri Bakanı Temmuz ayında 2024 yılının ilk altı ayında şiddet mağduru 166 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Bağımsız medya kuruluşu Bianet'in araştırmasına göre ise bu sayı 193'tü.

Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği

Erdoğan hükümeti ve dindar muhafazakâr muhalefet partileri, toplumsal kutuplaşmayı artırmak ve muhafazakâr seçmene hitap etmek amacıyla aile değerlerini bahane ederek lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel (LGBT) topluluklara yönelik nefret söylemi olarak değerlendirilebilecek ayrımcı ifadeler kullanıyor. Bu durum, LGBT bireyler için ciddi bir risk oluşturuyor. İstanbul Onur Yürüyüşü üst üste onuncu kez yasaklandı. Benzer yasaklar ülke genelindeki birçok şehirde uygulanıyor.

İklim Değişikliği Politikası ve Etkileri

Türkiye Paris Anlaşması'nı 2021’de onayladı ve zayıf sera gazı emisyon azaltım hedeflerini güncellemeye hazırlanıyor. Buna rağmen iklim politikasında boşluklar var, adil geçiş planları ise yok. Dolayısıyla Türkiye'nin kendi 2053 net sıfır hedefini veya Avrupa Birliği'nin sınırda karbon düzenleme mekanizmasının uygulanması için belirlediği 2026 son tarihine kadar gerekli düzenlemelerin hayata geçirilip geçirilmeyeceği konusu belirsizliğini koruyor.

Türkiye henüz kömürden çıkış taahhüdünde bulunmadı. Dahası, Kahramanmaraş’taki ülkenin en eski ve en kirletici kömür santrallerinden birini genişletmeyi planlıyor. Hava kirliliği kontrol düzenlemeleri Dünya Sağlık Örgütü standartlarını karşılamadığı gibi Avrupa Birliği standartlarıyla da tam uyumlu değil.