(Atina, 10 Temmuz 2012) - İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW) bugün yayınladığı raporda, Yunanistan yetkililerinin, göçmenleri sokakta yürümekten korkar hale getirecek denli yükselen yabancı düşmanlığı (zenofobik) kaynaklı şiddet dalgasının önünü almakta başarısız kaldığını ifade etti.
99 sayfalık “Sokaklardaki Nefret: Yunanistan’da Zenofobik Şiddet” başlıklı rapor, polis ve yargının göçmenlere yönelik giderek artan saldırıları önlemek ve cezalandırmakta nasıl başarısız kaldığını belgeliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, şiddetin bariz kalıplarına ve giderek arttığına dair kanıtlar bulunmasına rağmen, polisin mağdurları korumak ve failleri yargılamak yönünde etkin bir tavır alamadığını tesbit etti. Yetkililer şimdiye kadar önleyici bir asayiş stratejisi geliştirmedikleri gibi, mağdurların da resmen suç duyurusunda bulunma konusunda gözü korkutuluyor. Yunanistan'ın 2008 tarihinde yürürlüğe soktuğu nefret suçu yasası temelinde henüz ceza almış hiç kimse bulunmuyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Batı Avrupa araştırmacısı Judith Sunderland "Savaş bölgelerinden gelmiş kişilerin Atina'da geceleri saldırıya uğrama endişesiyle sokağa çıkmaktan korktuğuna” dikkat çekerek "ekonomik kriz ve göç, Yunanistan'ın sosyal dokuyu yıpratan bu şiddetle başetmekten geri durmasının mazareti olamaz" dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, derin bir ekonomik kriz içindeki ülkede, yıllar boyu kötü yönetilmiş göç ve sığınma politikalarının da etkisiyle, Yunan çetelerinin Atina’nın göbeğinde ve ülkenin diğer bölgelerinde sığınmacı ve göçmenlere irkiltici bir süreklilikte saldırdığını söyledi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ağustos 2009 – Mayıs 2012 arasında şiddete uğramış ya da saldırıdan kaçmayı başarmış 59 kişiyle görüştü. Bu saldırıların 51 tanesi ciddi saldırılardı ve mağdurların arasında ikisi hamile kadınlar olmak üzere, dokuz farklı uyruktan göçmen ve sığınmacılar bulunuyordu.
Saldırıların çoğu geceleri, kent meydanlarında ya da meydanın yakınlarında meydana geliyor. Saldırganlar gruplar halinde hareket ediyorlar ve genellikle koyu renk giysilerle, yüzleri kumaş veya kaskla gizlenmiş olarak dolaşıyorlar. Kimileri saldırı mahalline gelişlerinde ve kaçarken motosiklet kullanıyor. Kaba yumrukla darp vakaları ender olmamakla birlikte, saldırganların sıklıkla silah niyetine sopa ya da bira şişeleri kullandığı da oluyor. Saldırıların çoğunda hakaretler ve Yunanistan’ı terk etmeleri yönünde uyarılar dayağa eşlik ediyor ve bazen saldırganlar kurbanın eşyalarını da çalıyor.
Sadece Mayıs’tan bu yana Yunanistan ve Girit’te meydana gelen en az yedi ciddi saldırı haberi medyada yer aldı. Ancak açıklanmamış sayısız saldırının hiç haber olamadığını tesbit eden İnsan Hakları İzleme Örgütü, bunlara örnek olarak da aynı zamanda örgüte çevirmenlik yapmış olan 26 yaşındaki Somalili Sahel İbrahim’in başına gelenleri gösteriyor.
İbrahim 22 Haziran’da çok sayıda saldırının yaşandığı Atina merkezindeki Aghios Panteleimonas mahallesinde saldırıya uğradı. Yirmili yaşlarında olduklarını düşündüğü beş erkek tarafından kovalanarak ağır bir odun parçasıyla dövüldü. Saldırı sırasında başını korumaya çalışırken eli kırıldı.
İbrahim saldırganları teşhis edebileceğini söylüyor ancak belgesiz göçmen olduğu için polise gitmeye korkuyor; ayrıca, bir işe yarayacağına da inanmıyor. “[Polisin] bana yardım edebileceğine inanmıyorum” diyor İbrahim; “Durumu biliyorlar, bütün sorunların farkındalar. Neden hala duruyorlar? Bazı kurallara ihtiyaç var. Büyük adımlar atılmalı. Bu ülkenin buna ihtiyacı var ve bu ülke bunu hak ediyor.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Başbakan Antonis Samaras'ın kurduğu yeni hükümete yabancı düşmanlığı saikli şiddeti önlemek üzere acil adımlar atması için çağrıda bulundu. Önerilen tedbirler arasında şunlar bulunuyor:
- Yabancı düşmanlığı kaynaklı şiddeti alenen kınaarak ve göçmenlere yönelik çete şiddetine sıfır tolerans gösterileceğini ifade ederek gerçek bir liderlik göstermek;
- Bilinen sorunlu noktalara saldırıları önlemek ve saldırganları suçüstü yakalamak üzere yeterli sayıda polis memuru konuşlandırmak;
- Eğitim, geliştirilmiş talimatlar ve merkezi bir polis veritabanı yoluyla polis ve savcıların nefret suçlarını daha etkili biçimde soruşturmasını ve kovuşturmasını sağlamak;
- Bir nefret suçu hakkında bildirimde bulunan kayıt dışı göçmenlerin asla gözaltı ve sınırdışı edilme tehdidiyle karşı karşıya kalmayacağına dair güvence sağlamak.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa Birliği’ne önemli bir rol düştüğünü söyledi. AB kurumları Yunanistan’daki yabancı düşmanlığıyla bağlantılı şiddet olgusunu yakından incelemeli ve Yunanistan yetkililerine bu sorunla mücadele etmeleri için mali ve teknik yardım da dahil olmak üzere, somut destek sunmalıdır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü son saldırılarla ilgili olarak aralarında aşırı sağ parti Altın Şafak üyelerinin de bulunduğu bir dizi tutuklamanın genel kurala dönüşen polis ataletinin olumlu bir istisnası olduğunu söyledi. Her ne kadar 2006 tarihli bir bakanlık genelgesi polisin ırkçı suçlar hakkında özel dikkat göstermesi gerektiğini belirtse de, mağdurlar İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne polisin kendilerini suç duyurusunda bulunmaktan caydırdığını tutarlı bir şekilde anlattılar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü polisin saldırıları bildirmeye çalışan bazı belgesiz göçmenlere adli soruşturma açılması konusunda ısrarlı olmaları halinde gözaltına alınacaklarını söylediğini öğrendi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, kendilerine saldırganları tam olarak teşhis edemedikleri takdirde soruşturmanın işe yaramayacağı söylenen, basit bir özürü kabul etmeye teşvik edilen ya da saldırılara karşılık vermeleri tavsiye edilen ırkçı saldırı mağduru birçok göçmenin adalet arayışından vazgeçtiğini tesbit etti.
Israrcı davrananlara ise resmi şikayette bulunabilmeleri için 100 Euro vermeleri gerektiği söyleniyor. Yunanistan bu harcı 2010 yılında, yersiz şikayetlerin önünü kesmek için yürürlüğe koydu. İnsan Hakları İzleme Örgütü bu harcın nefret suçları bildiriminde bulunanlardan asla talep edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Bugüne dek hiç kimse 2008 yılında yürürlüğe giren ve suçun işlenmesinde ırkçı saik bulunmasını ağırlaştırıcı sebep olarak tanımlayan kanun uyarınca hüküm giymiş değil. İki erkek ve bir kadının Afgan bir sığınmacı olan Ali Rahimi’yi bıçaklamak suçuyla yargılandığı, dönüm noktası sayılabilecek dava Eylül 2011’de başladı. Dava altı kez ertelendi ve Eylül 2012’de görülecek bir sonraki duruşmada savcının ırkçı saik unsuruna dayanarak yasanın öngördüğü en ağır cezayı isteyip istemeyeceği hala belirsiz. Davalı kadın son genel seçimde Altın Şafak biletiyle aday oldu ancak kazanamadı.
2000’li yılların başlarından beri Yunanistan Asya ve Afrika’dan yola çıkan belgesiz göçmenler ve sığınmacılar için Avrupa Birliği’ne ana giriş kapısı oldu. Yıllardır kötü idare edilen göç ve sığınma politikaları ve son zamanlarda yaşanan derin ekonomik kriz, başkentin demografik yapısını değiştirdi. Özellikle Atina’nın merkezinde terkedilmiş binaları, meydanları ve parkları işgal eden ve aşırı yoksulluk içinde yaşayan geniş bir yabancı nüfusu bulunuyor. Suç oranındaki artış ve kentsel bozulmayla ilgili kaygılar, siyasi söylem kadar gündelik sohbetlere de hakim olan konulardan biri haline geldi.
Yurttaş grubu olarak anılan gruplar, belli bölgelerde mahalleleri “korumak” ve “temizlemek” için organize olmuş durumda. Bu mahallelerden biri de Atina’nın tam merkezindeki Aghios Paneteleimonas. “Yurttaş”lar buradaki görkemli kilisenin hemen yanındaki meydanda bulunan bir oyun sahasına, yabancıların burada vakit geçirmesini engellemek için kilit vurdular. Asma kilit halen giriş kapısında duruyor.
Altın Şafak gibi milliyetçi, aşırı sağ partiler son yıllarda büyük ölçüde göçmen karşıtı hassasiyetleri sömürmek yoluyla güç ve popülerlik kazandılar. 2010 yılında Atina kent meclisinde bir koltuk kazanan Altın Şafak partisi, Haziran 2012 ulusal seçimlerinde ilk kez Parlamentoya girecek kadar oy kazanabildi. 300 koltuktan 18 tanesini aldı.
Her ne kadar göçmen ve sığınmacılara şiddet saldırılarında bulunan çetelerle yurttaş grupları ya da Altın Şafak partisi arasında bir bağlantı kuran herhangi bir polis incelemesi veya mahkeme kararı bulunmasa da, saldırganların bu grupların üyeleri veya bu gruplarla bağlantılı olduğunu işaret eden bazı kanıtlar bulunuyor. Bu kanıtlar arasında Rahimi davası sanığınınbağlantıları ve Altın Şafak üyelerinin bazı saldırılara karıştıkları şüphesiyle gözaltına alınması sayılabilir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, hükümetin nefret suçlarıyla ilgili istatistiklerinin kesinlikle güvenilmez olduğunu söyledi. Yunanistan hükümeti 2009 yılında ülke çapında yalnızca iki, 2008’de ise sadece bir adet nefret suçu işlendiğini bildirdi. Ancak Mayıs ayında bir Yunanistan yetkilisi İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne 2011 yılından kalma Atina’dan dokuz vakanın olası nefret suçu olarak inceleme altında olduğunu söyledi. Hükümet dışı örgütler ve medyada çıkan haberler resmin daha kapsamlı şekilde ortaya çıkmasına yardımcı oluyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve bağımsız Ulusal İnsan Hakları Komisyonu tarafından koordine edilen hükümet dışı örgütlerden oluşan bir izleme ağı, Ekim-Aralık 2011 tarihleri arasında Atina ve Patras’ta meydana gelen 63 vaka kaydetti.
“Göçmen ve sığınmacılara yönelik saldırıların bir mesaj vermeyi amaçladığını, verilen bu mesajın da burada istenmiyorsunuz, gidin, dediğini” belirten Sunderland şöyle devam etti: “bu şiddeti durdurmak için devletin aynı güçte bir mesaj vermesi gerekiyor: demokratik bir toplumda yabancı düşmanlığı temelli şiddete yer yoktur ve bunun için cezalandırılacaksınız”.