Skip to main content

Türkiye

2021 Olayları

20 Mart 2021'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'yi Avrupa Konseyi'nin Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Sözleşme olarak bilinen ve Türkiye'deki kadın hakları hareketi tarafından güçlü bir şekilde desteklenen ve çığır açan bir anlaşma olan İstanbul Sözleşmesi'nden çeken bir kararname yayınladı. Göstericiler, "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz. Bizim için bitmedi" yazılı bir pankart taşıyor. İstanbul/Türkiye 1 Temmuz 2021

© 2021 Ibrahim Oner / SOPA Images/Sipa via AP Images

Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter ve son derece merkezileşmiş cumhurbaşkanlığı hükümeti, hükümete karşı eleştirel yaklaşım sergilediği düşünülen kişileri ve siyasi muhalifleri hedef alarak, yargı bağımsızlığını derinden baltalayarak ve demokratik kurumların içini boşaltarak, Türkiye’nin insan hakları karnesini onlarca yıl geriye götürdü. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden çekildi ki bu kadın hakları açısından önemli bir gerilemeye işaret ediyor.

İfade, Örgütlenme ve Toplanma Özgürlüğü

Haber kuruluşlarının çoğu hükümetle yakın bağlantıları olan şirketlere ait olsa da, Türkiye'deki bağımsız medya esas olarak çevrimiçi platformlar aracılığıyla faaliyet gösteriyor, ancak düzenli olarak içeriğin kaldırılmasına veya üst düzey hükümet yetkililerini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aile üyelerini eleştiren ya da Türkiye'nin son derece kısıtlayıcı Terörle Mücadele Yasası kapsamında bir suç teşkil ettiği düşünülen yazı ve haberler nedeniyle kovuşturmalara maruz kalıyor. Bu satırlar yazıldığı sırada 58 gazeteci ve medya çalışanı, gazetecilik faaliyetleri veya medya bağlantıları nedeniyle Terörle Mücadale Kapsamındaki suçlardan tutuklu veya hükümlü olarak hapiste bulunuyordu.

Kasım ayında, Türkiye'nin en yüksek idare mahkemesi olan Danıştay, İçişleri Bakanlığı'nın Nisan ayında yayınladığı, vatandaşların ve gazetecilerin görev başındaki polis memurlarının video ve fotoğraflarını çekmelerini yasaklayan bir genelgenin yürütmesini, haber alma hakkını ve medya özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle durdurdu.

Yetkililerin ülkenin Akdeniz bölgesindeki orman yangınlarına müdahalesine sosyal medyada yapılan sert eleştirilerin ardından hükümet, sosyal medya üzerindeki kısıtlamaları daha da sıkılaştırmak amacıyla  “dezenformasyon”u iki ila beş yıl arasında hapis ile cezalandırılabilecek bir suç haline getirmeyi planladığına ilişkin sinyaller verdi.  Bu satırlar yazıldığı sırada henüz bir yasa değişikliği yapılmamıştı. Her yıl binlerce insan genellikle iftira, cumhurbaşkanına hakaret veya terör propagandası içerdiği iddia edilen sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanıyor veya yargılanıyor.

YouTube, Facebook ve Twitter gibi büyük sosyal medya platformları, Türkiye'de ofis kurmalarını gerektiren 2020 tarihli bir yasa değişikliğine uydular. Bu durum, söz konusu sosyal medya platformlarının  ağır para cezalarından ve başka yaptırımlardan kaçınmak için, gelecekte hükümetin sansür taleplerine uyumlarını artırmak zorunda kalabilecekleri yönünde bir endişe doğurdu.

Valilikler, Covid-19'u seçici bir şekilde bahane olarak kullanarak, öğrenciler, işçiler, siyasi muhalefet partileri ve kadın ile lezbiyen, gey, biseksüel ve trans (LGBT) insan hakları aktivistlerinin barışçıl protestolarını yasakladılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önde gelen okullardan Boğaziçi Üniversitesi'ne seçilmemiş bir rektör ataması protestolara yol açtı. Bu protestolara verilen yanıt şiddetli polis baskısı ve düzinelerce öğrenci protestocuya karşı kovuşturma açmak oldu.

Kadın ve LGBT Haklarındaki Gerilemeler

Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilen ilk ülke oldu.  Mart ayında yapılan bu hamle, uluslararası düzeyde yaygın bir şekilde eleştirildi ve kadın hakları savunucularının protestolarına sahne oldu. Söz konusu hamle, Türkiye'de toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele etme ve kadın haklarını geliştirme çabalarında büyük bir gerilemeye işaret ediyor.  Hükümet yetkilileri sözleşmenin “eşcinselliği normalleştirdiği” gibi yanıltıcı bir iddia ile muhafazakar seçmenleri cezbetmeyi denediler ve sözleşmeden geri çekilmelerini bu şekilde haklı göstermeye çalıştılar. Türkiye'de her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor ve kayıtlara geçen aile içi şiddet vakalarının sayıları hala yüksek.

Hükümet, İstanbul'da her yıl düzenlenen LGBT Onur Yürüyüşü’nü art arda yedinci kez yasakladı. Polis protestocuları şiddet kullanarak dağıttı ve gözaltına aldı.  Üst düzey hükümet yetkilileri, siyasi konuşmalarında birçok kez LGBT bireylere saldırdı ve onlara karşı ayrımcılığı teşvik etti.

İnsan Hakları Savunucuları

Sivil toplumun önde gelen isimlerinden Osman Kavala'nın dört yıldır süren tutukluluğu ve  davası, hükümeti eleştiren insan hakları grupları ve diğer sivil toplum örgütleri (STÖ'ler) üzerindeki muazzam baskının bir simgesiydi.  Kavala, 2013 Gezi Parkı protestoları ve Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişimi gibiasılsız suçlamalarla yargılanıyor.  Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yeterli delil olmadığı gerekçesiyle Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını hükmeden kararını hiçe saydı.  Söz konusu karar, Kavala'nın tutukluluğunun onu bir insan hakları savunucusu olarak susturma amacını taşıdığı tespitinde bulunuyor.

Yetkililer, hak savunucuları üzerinde baskı oluşturmak ve onların toplanma özgürlüklerini ihlal etmek için terör ve hakaret suçlamalarını kullanmayı sürdürdü.  Yargıtay, Uluslararası Af Örgütü eski Türkiye yönetim kurulu başkanı  Taner Kılıç ve diğer üç kişi hakkında bir insan hakları eğitimi çalıştayına katıldıkları için terör örgütü üyeliği ve teröre yardım ve yataklık etmekten 2020 yılında verilen mahkumiyet kararını hala incelemedi.

İstanbul’daki bir mahkeme 15 Şubat’ta İnsan Hakları Derneği (İHD) eş başkanı Eren Keskin'i, Kürt yanlısı Özgür Gündem  gazetesinin eş genel yayın yönetmeni olarak üstlendiği rol nedeniyle “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla mahkum etti.   Keskin karara itiraz etti.  19 Mart'ta İHD’nin eşbaşkanlığını Keskin’le birlikte yürüten  Öztürk Türkdoğan kısa süreliğine gözaltına alındı. Türkdoğan hakkında “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yürütülen soruşturma halen sürüyor ve hakkında yurtdışına çıkış yasağı kararı bulunuyor.  Diyarbakır merkezli Rosa Kadın Derneği'nin yöneticisi iki aktivist haklarında aynı suçtan verilen mahkumiyet kararlarına itiraz ettiler.  Söz konusu derneğin üyesi başka kişiler hakkında açılmış soruşturma ve kovuşturmalar da halen sürüyor.

Ocak ayında Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girdi.  Her ne kadar Türkiye, yasanın terörizmin finansmanını ve silahlanmayı önlemeye yönelik bağlayıcı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uyum amacıyla çıkartılmış olduğunu iddia etse de, yasa aslen İçişleri Bakanlığı'nın STÖ'lerin meşru ve yasal faaliyetleri ile bunların üyelerinin örgütlenme özgürlüğünü hedef almasına olanak veren yetkilerini artırıyor. 

Polis Gözetiminde İşkence, Kötü Muamele ve Zorla Kaybetme Vakaları

Son beş yılda artan polis gözetiminde ve hapishanelerde işkence ve kötü muamele iddialarına yönelik açılan savcılık soruşturmalarında ilerleme kaydedildiğini gösteren emare oldukça az sayıdadır. Bu tür iddiaların çok azı güvenlik güçlerinin yargılanmasıyla sonuçlanıyor ve yaygın bir cezasızlık kültürü hüküm sürmeye devam ediyor.

Anayasa Mahkemesi, Mayıs 2021 tarihinde verdiği iki kararında kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ve 2016 yılında yapılan ve o sırada savcılıkların takipsizlik kararı verdiği iki suç duyurusu hakkında yeni soruşturma açılmasına hükmetti. Bu kararlardan ilki A.A isimli erkek bir öğretmenin Afyon ilinde, polis gözetiminde işkence ve tecavüze maruz kaldığı iddiasıyla, diğeri ise E .B isimli yine erkek bir öğretmenin, Antalya ilinde polis tarafından acilen ameliyat olmasını gerektirecek ölçüde işkence gördüğüne ilişkin yaptığı suç duyurusuya ilgiliydi.

Güneydoğudaki köylerinde, Eylül 2020'de, askeri personel tarafından gözaltına alınıp helikopterle götürülen ve daha sonra aileleri tarafından hastanede ağır yaralı olarak bulunan iki Kürt Osman Şiban ve Servet Turgut hakkında açılan savcılık soruşturmasında ilerleme kaydedilmedi.  Turgut aldığı yaralar sebebiyle  öldü.

İstanbul'da özel güvenlik görevlisi Birol Yıldırım'ın 5 Haziran'da polis tarafından darp edildiği kamera görüntülerinin yayınlanmasından haftalar sonra Yıldırım’ın polis gözetiminde ölmesiyle ilgili yürütülen dosyada, bir komiser yardımcısı tutuklandı. Aynı davada söz konusu komiser yardımcısıyla birlikte 11 polis memuru da yargılanıyor.

17 yaşındaki Kadir Aktar’ın 19 Şubat'ta Maltepe Çocuk Hapishanesi'nde ölümünün nasıl gerçekleştiğine ilişkin soruşturma sürüyor.  Ölümü medyaya intihar olarak yansımış olan  Aktar'ın tıbbi kayıtları polis gözetiminde iken kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin önemli kanıtlar sunuyor.

Kaçırma ve zorla kaybetme vakalarına ilişkin haberler gelmeye devam ettiği gibi, bu vakalar gerektiği şekilde soruşturulmuyor da.  En uzun süre kayıp kalan kişiler, Türkiye'nin Temmuz 2016 askeri darbe girişiminden sorumlu tuttuğu ve bir terör örgütü olarak gördüğü Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan din adamı Fethullah Gülen'in yönettiği hareketle bağlantılı olduğu iddia edilenler. Eski bir devlet memuru olan Hüseyin Galip Küçüközyiğit, 29 Aralık 2020'de Ankara'da kayboldu. Yetkililer, Küçüközyiğit’in tutuklu olarak hapiste bulunduğunu ailesine 14 Temmuz’da bildirdi.  Küçüközyiğit’in yedi ay boyunca nerede tutulduğu hakkında herhangi bir bilgi bulunmuyor. Başka bir eski devlet memuru olan Yusuf Bilge Tunç’un nerede olduğu ise ortadan kaybolduğu2019 Ağustos tarihinden beri bilinmiyor. 

Türkiye makamları, Gülen hareketi destekçisi olduğu iddia edilen ve çoğu öğretmen olan kişilerin iadesini dünyanın dört bir yanındaki ülkelerden talep etmeyi sürdürdü. Türkiye'nin iade taleplerine uyan bazı ülkeler, yasal prosedürleri ve yargı denetimini devre dışı bırakarak, kaçırma, zorla kaybetme ve kişilerin yasa dışı nakli gibi suçlara ortak oldular.  2021'de yaşanan bu türden iki vakadan biri Kırgızistan'da bulunan bazı okulların müdürü olan Orhan İnandı'nın 31 Mayıs'ta kaçırılması ve Kırgızistan'dan Türkiye'ye kayıtdışı olarak getirilmesiyken, diğeri Türkiye'nin 31 Mayıs'ta Kenya'da kayıtlı bir sığınmacı olan Türkiye uyruklu Selahaddin Gülen'i “yakaladığını” ve Türkiye'ye getirdiğini açıklamasıydı.

Sol veya Kürt siyasetinde aktif bazı kişiler, sivil giyimli güvenlik görevlileri tarafından kaçırıldıklarını ve daha kısa süreler için resmi olmayan yerlerde zorla alıkonulduklarını bildirdi.  Bu vakalardan biri, 20 Ocak'ta İstanbul'da kaçırıldığı, sorgulandığı, işkence gördüğü ve 26 Ocak'ta serbest bırakıldığı iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunan Gökhan Güneş'in takipsizlik kararıyla sonuçlanan davasıydı. Güneş’in avukatları savcılığın takipsizlik kararına itiraz etti.

Kürt İhtilafı ve Muhalefete Yönelik Baskılar

Türkiye'nin doğu ve güneydoğu bölgelerinin kırsal alanlarında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında zaman zaman silahlı çatışmalar yaşanmaya devam etse de, Türkiye’nin askeri harekatları, insansız hava araçlarıyla düzenlenen saldırılar da dahil olmak üzere,  PKK kamplarının bulunduğu Irak'ın Kürdistan Bölgesi'nde yoğunlaştı.  TSK, Şubat ayında, PKK tarafından kuzey Irak’ta rehin tutulan 13 asker ve polis memurunu kurtarmak için düzenlendiği operasyonunun, PKK'nın bu 13 kişiyi öldürmesiyle sonuçlandığını bildirdi.

Erdoğan’ın iktidar koalisyonu, 2018 genel seçimlerinde oyların yüzde 11,7'sini kazanan muhalefetteki Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) meşru siyasi faaliyetlerini kriminalize etmek için sürdürdüğü kampanyayı 2021’de daha da yoğunlaştırdı.  Hükümet, HDP ile PKK arasında bir ayrım yapmayı reddediyor. HDP binalarına fiziksel saldırılar yapıldı. Bunlardan en dikkat çekeni Haziran ayında İzmir’deki HDP il binasına silahlı bir kişi tarafından yapılan saldırıydı. Parti üyesi Deniz Poyraz bu saldırıda vurularak öldürüldü.

Başta belediye başkanları olmak üzere HDP’li çok sayıda eski siyasetçi, şiddet içermeyen meşru siyasi faaliyetleri, konuşmaları ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle terör suçlarından hükümlü veya tutuklu olarak hapiste bulunuyor.  Mayıs ayında başlayan bu minvaldeki bir davada, aralarında hapisteki eski eş genel başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da bulunduğu onlarca mevcut ve eski HDP'li siyasetçi, 6-8 Ekim 2014'te düzenlenen ve 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddetli protestolarda oynadıkları iddia edilen rol sebebiyle  yargılanıyorlar. Demirtaş ve Yüksekdağ’ın daha önce yargılandıkları davaları da, bu dava dosyası ile birleştirildi. Bu satırlar yazıldığı sırada yargılama sürüyordu.

Haziran ayında Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın HDP'yi süresiz olarak kapatmak ve 451 siyasetçiyi ve parti yetkilisini 5 yıl süreyle siyasi faaliyetlerden men etmek talebiyle sunduğu iddianameyi kabul etti.  Bu satırlar yazılırken dava sürüyordu.

HDP’li Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle Mart ayında milletvekilliğinin düşürülmesi ve Nisan ayında hapse konulmasıyla sonuçlanan mahkûmiyet kararı hakkında Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı vermesi üzerine tahliye edildi ve Temmuz ayında milletvekilliğine geri döndü.

PKK ile bağlantılı örgütlerle mücadele etmek gerekçesiyle Suriye'nin kuzeydoğu bölgelerine Ocak 2018 ve Ekim 2019'da askeri harekatlar düzenleyen Türkiye işgalini sürdürdüğü gibi, Suriye vatandaşlarını müebbet hapis cezası ile sonuçlanabilecek terör suçlamalarıyla yargılamak üzere yasadışı bir şekilde Türkiye'ye de nakletti.

Mülteciler, Sığınmacılar ve Göçmenler

Türkiye, geçici koruma statüsü verilen Suriye'den yaklaşık 3,7 milyon ve Türkiye yasalarına göre tam olarak mülteci olarak kabul edilemeyen Afganistan, Irak ve diğer Avrupa dışı ülkelerden gelen 400.000'den fazla sığınmacı ile dünyanın en fazla sayıda mültecisine ev sahipliği yapmaya devam ediyor.

Daha fazla sığınmacı ve göçmenin girişine karşı sınırlarını güvence altına alma politikasını sürdüren Türkiye, 2021'de İran ile doğu sınırı boyunca bir duvar inşa etmeyi sürdürdü ve sınırı geçmeye çalışırken yakalanan Afganistanlı ve diğer ülkelerden gelen sığınmacıları, sorgusuz sualsiz geri itti.

Yabancı uyruklu kişilere yönelik ırkçı ve yabancı düşmanı saldırılarda artış olduğuna dair belirtiler var.  Suriyeli bir gencin, 10 Ağustos’ta çıkan bir kavgada iki Türk gencini bıçakladığı ve bunlardan birini öldürdüğü iddialarındanbir gün sonra, gençlerden müteşekkil gruplar, Suriyelilerin Ankara’daki bir mahalledeki iş yerlerine ve evlerine saldırdı. İki Suriyeli genç cinayet suçlamasıyla yargılanıyor.  Onlarca genç hakkında mala zarar verme, hırsızlık ve diğer suçlardan açılan savcılık soruşturması ise sürüyor. Muhalif politikacılar da mülteci karşıtı duyguları körükleyen konuşmalar yaptılar ve Suriyelilerin savaşın yıkımına uğramış Suriye'ye geri gönderilmesi gerektiğini ileri sürdüler.

Deniz ve kara sınırlarından Türkiye'den Yunanistan'a geçmeye çalışan göçmenlerin Yunan güvenlik güçleri tarafından sorgusuz sualsiz ve şiddet kullanılarak geri itildiğine ilişkin bildirimler alındı. Türkiye Sahil Güvenliği de bu yönde bildirimlerde bulundu.

Önemli Uluslararası Aktörler

Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile, göç gibi bazı sorun alanlarında karşılıklı çıkarlar sayesinde yumuşayan, sorunlu bir siyasi ilişikisi var. Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci hali hazırda durma noktasında. AB, mülteci ve göçmenlerin AB’ye girişine yönelik kısıtlamalar karşılığında Türkiye'ye mali destek sağlıyor.  Avrupa Konseyi Haziran ayında Türkiye'de hukukun üstünlüğü ve temel hakların durumu konusundaki endişelerini yineledi, ancak Türkiye ile ilişkilerinde insan haklarına öncelik vermedi.

Türkiye'nin hak savunucusu Osman Kavala ve Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasını öngören bağlayıcı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamaması, Avrupa Konseyi ile ilişkisini geriletti.  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Eylül ayında yaptığı oturumda her iki kişinin de derhal serbest bırakılması çağrısını yineledi ve Osman Kavala'nın Aralık oturumuna kadar serbest bırakılmaması halinde, Türkiye aleyhine bir ihlal bildiriminde bulunmayı kararlaştırdı. Bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne  bir başvuru daha yapmayı içeren ve Avrupa Konseyi üyesi bir devlete karşı daha önce sadece bir kez uygulanmış bir yaptırım yöntemi.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Birleşmiş Milletler (BM) Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi, BM insan hakları özel raportörleri ve BM İnsan Hakları Ofisi, Türkiye'yi İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi nedeniyle eleştirdi.

Türkiye-ABD ilişkilerindeki derin kriz Biden yönetimi altında da devam etti. Türkiye'nin Rus S-400 füzeleri satın alması, Fethullah Gülen'in ABD topraklarındaki mevcudiyeti ve ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusunda Kürt liderliğindeki güçlere verdiği destek gibi birçok faktör bu krizin nedenleri arasında.  ABD Dışişleri Bakanlığı, adı çocuk askerlerin kullanılmasına karışan ülkelerin sıralandığı 2021 İnsan Ticareti listesine Suriyeli silahlı bir muhalefet grubuna verdiği destekle bağlantılı olarak, ilk kez Türkiye’yi de dahil etti.  Biden yönetimi, Osmanlı hükümeti tarafından 100 yıl önce işlenen Ermeni soykırımını da resmen tanıdı.

Türkiye Ekim ayında, Aralık 2015'te Paris'te kabul edilen iklim değişikliğine ilişkin uluslararası Paris Anlaşması'nı onayladı ve aynı zamanda 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşmayı taahhüt etti. Dünyanın en çok sera gazı salan 20 ülkesinden biri olan Türkiye, tüm dünyada insan haklarını giderek artan bir şekilde etkileyen iklim krizine katkı yapıyor.