Skip to main content

Türkiye: Depremde Ölenler İçin Hesap Verebilirlik Sağlansın

Kamu Görevlilerinin Ölümlere Yol Açan İnşaatlardaki Sorumluluklarına Yönelik Soruşturma Başlatılsın

50.000'den fazla insanın öldüğü, yüz binlerce kişinin yaralandığı ve yerinden edildiği yıkıcı depremlerden bir ay sonra, 6 Mart 2023'te Türkiye'nin güneyinde yer alan Antakya'da bir binanın enkazının yanında bir kişi. © 2023 Yomiuri Shimbun AP aracılığıyla

(İstanbul, 2 Şubat 2024) İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bugün yaptığı açıklamada, Türkiye hükümetinin 6 Şubat 2023 depremlerinde yıkılan binlerce kusurlu binadan sorumlu kamu görevlilerinin hesap vermesini sağlamakla yükümlü olduğunu belirtti. Türkiye'de 11 ili  yerle bir eden depremler 50.000'den fazla kişinin ölümüne, yüz binlerce kişinin yaralanmasına ve yerlerinden olmasına yol açtı.

Geçtiğimiz aylarda müteahhitler, yapı denetçileri ve teknik personel hakkında davalar açıldı. Ancak henüz güvenli bina standardlarının çok altında kalan sayısız inşaat projesini onayladıkları veya deprem riskinin yüksek olduğu bir bölgede yapısal sorunları olduğu bilinen binalarda yaşayan insanları korumak amacıyla önlem almadıkları için yargılanan tek bir kamu görevlisi, seçilmiş belediye başkanı veya belediye meclisi üyesi olmadı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson, "6 Şubat 2023'te meydana gelen yıkıcı depremlerin yıldönümünde, Erdoğan hükümetinin sadece yeni baştan yapılanmaya değil, depremler sırasında mezara dönüşen evlere, hastanelere ve otellere izin verenlerden ve bunları inşa edenlerden hesap sorulmasını sağlamaya da odaklanması gerekiyor" dedi.  Williamson "Hiçbir inşaat çalışması belediye ve vilayet makamlarının izni olmadan yapılamaz, bu nedenle yetkililer hakkında soruşturma açılmalı ve sorumlulardan hesap sorulmalıdır," şeklinde konuştu.  

İnsan Hakları İzleme Örgütü 6 Şubat depremlerinde yıkılan binalarla ilgili iddianameleri ve haberleri inceledi ayrıca avukatlarla görüştü. Her bir davada yargılanan ve sayıları genellikle 6 ila 12 arasında değişen sanıklar, müteahhitler, özel sektörde çalışan bina denetçileri ve şantiye şefleri gibi diğer teknik personel olarak sıralanıyor.

İncelenen davaların çoğunda sanıklar, 2 ila 22 buçuk yıl arasında değişen hapis cezası öngören "bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma" suçuyla itham ediliyorlar. Depremlerde yıkılan ve içinde yaşayanların ölümüne neden olan binalardan sorumlu müteahhit ve inşaatçıların yargılandığı daha önceki davalarda mahkemeler, alt sınırdan cezalar vermiş ya da bu cezaları para cezasına çevirmişlerdi.

İncelenen dosyalarda  kamu görevlilerine yönelik bir soruşturma açıldığından ya hiç bahsedilmiyor, ya da bu kişilerle ilgili soruşturma dosyalarının ayrıldığı ifade edilse de savcılığın herhangi bir kamu görevlisi hakkında soruşturma izni almak için bir başvurda bulunup bulunmadığı, bulunduysa bu iznin alınıp alınmadığı belirtilmiyor.   

Türkiye'de kamu görevlilerinin görevleri sırasında işledikleri suçlar nedeniyle soruşturulması söz konusu kişinin mevkiine bağlı olarak devlet makamlarının iznini gerektiren bir kanuna tabidir. Savcılıkların, bir kamu görevlisinin suç işlemiş olduğunu gösteren delillerin miktarı ya da niteliği ne olursa olsun, bu izin olmaksızın soruşturmaya devam etme yetkisi yoktur. Savcılıklar ceza soruşturması açılması için önce ellerindeki delilleri ilgili idari makama gönderir, bu makam da savcılığa cezai soruşturma açma izninin verilip verilmeyeceğini belirlemek üzere kendi ön incelemesini yürütür.

İnşaatlarda kamu görevlileri önemli roller üstleniyorlar. İnşaat projelerini onaylama, inşaat ruhsatı verme, inşaatlarda projelere ve teknik şartnamelere uyulup uyulmadığını denetleme ve binaların iskan için güvenli olup olmadığını onaylama sorumluluğu, seçilmiş belediye başkanlarına, belediyelerin imar komisyonlarına atanan seçilmiş belediye meclisi üyelerine, belediyelerin imar ve şehircilik birimleri ile çevre, şehircilik ve iklim değişikliği bakanlığının il müdürlüklerinde çalışan kamu görevlilerine ait.  

İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre, bu kamu makamları, yasa ve yönetmeliklerde belirtilen bina standartlarına uygunluğu sağlamak için yukarıda anılan görevlerini özenle yerine getirmekle yükümlüdür; görevlerini gerektiği gibi yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında cezai soruşturma ve kovuşturma açılması, özel sektördeki sorumluluarın yargılanmasının gerisinde kalmamalıdır.

Türkiye'nin depremlerde yıkılan hatalı inşaat projelerinin sorumluluğunu taşıyan hem özel sektör hem de kamu sektörü aktörlerinden, ihmal ve kusurlarından dolayı hesap sorulmasını sağlama konusundaki karnesi başarısızlıklarla doludur. 1999 yılında Türkiye'nin batısındaki Marmara bölgesinde meydana gelen ve en az 17.480 kişinin hayatını kaybettiği depremle ilgili olarak, görevi kötüye kullanmakla suçlanan  çok az sayıdaki kamu görevlisi ile birlikte, özel sektörden aktörler hakkında da çok sınırlı ve yavaş işlem yapıldığına dair haberler basında yer bulmuştu. Bu davaların çoğu da hapis cezalarının para cezasına çevrilmesi ya da zaman aşımına uğrayan davaların düşmesi ile sonuçlandı.  

Marmara depreminde ölümcül sonuçlara yol açan düşük standartlı bina uygulamalarından sorumlu olanların hatalı ve uzun süren davalar nedeniyle cezasız kalması, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği gibi meslek örgütleri tarafından da kınanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin tarafı olan Türkiye'nin, kamusal olsun ya da olmasın yaşam hakkını (madde 2) tehlikeye atabilecek her türlü faaliyet bağlamında bu hakkın korunması yönünde pozitif yükümlülükleri vardır. Bu pozitif yükümlülükler, yaşama yönelik öngörülebilir risklere karşı koruma sağlayacak düzenleyici bir mevzuat çerçevesine sahip olmayı ve bu çerçevenin, yaşam hakkını tehlikeye atacak ihlalleri caydırabilecek etkili ceza hukuku hükümleri gibi araçlarla uygulanmasını da kapsar. Ayrıca, sadece bireylerin devlet görevlileri tarafından öldürüldüğü veya hayati tehlike arz edecek şekilde yaralandığı durumlarda değil, aynı zamanda devletin ihmalinin söz konusu olduğu durumlarda da etkili bir resmi soruşturma yürütülmesi yönünde usuli bir yükümlülük de bulunmaktadır.

1999 Marmara depreminde 195 kişinin enkaz altında kalarak öldüğü iki sitede altı kişinin ölümüyle ilgili bir davada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bilhassa çöken binaları denetleyen ve teftiş eden kamu görevlilerinin sorumluluğuna ilişkin etkili cezai soruşturmalar yürütülmemesi nedeniyle Türkiye'nin yaşam hakkını ihlal ettiğine karar vermişti. Türkiye'de kamu görevlilerine yönelik kovuşturma açılmasının yasal olarak önceden izne tabi olması da Mahkeme tarafından defalarca eleştirilmişti.

Mahkeme, soruşturma izninin verilip verilmeyeceğini belirleyen idari organların yürütmeden bağımsız olmadığı gibi, bu organların kararlarının yeterli ölçüde yargısal denetime de tabi olmadığını tespit etmişti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, önceden izin alma meselesinin, kamu görevlilerinin yaşam hakkı ihlallerinden sorumlu tutulduğu davalarda özellikle büyük bir sorun teşkil ettiğini belirtiyor.    

Williamson, "Depremlerdeki önlenebilir ölümler söz konusu olduğunda, Türkiye'nin siciline hem özel sektör, hem de kamu görevlileri açısından şok edici bir cezasızlık kültürü hakim ve bunun artık değişmesi gerekiyor," dedi. Williamson, "aileler sevdiklerini kaybetmenin acısını yaşıyorlar; elbette hiçbir mahkeme kararı kaybedilenleri geri getirmez, ama en azından sorumlulardan hesap sorulduğunu ve hayatlarının gelecekte daha iyi korunması için başka adımları atıldığını görmek onların hakkı," şeklinde konuşuyor.

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country