“Kurtuluşumuz İçin Bize Bir Yasa Gerek”

Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet, Cinsellik ve

"Kurtuluşumuz İçin Bize Bir Yasa Gerek": Değişen Türkiye�de Toplumsal Cinsiyet, Cinsellik ve İnsan Hakları� başlıklı 101 sayfalık rapor cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğine dayalı şiddet ve tacizin süregelen uzun tarihini belgeliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü üç yıllık bir süre içinde eşcinsel erkeklerin ve transseksüellerin dayak, soygun, polis tacizi ve ölüm tehdidi ile karşılaşmalarını belgeleyen 70�ten fazla görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeler aynı zamanda lezbiyen, biseksüel kadın ve kızların ailelerinden gördükleri fiziksel ve psikolojik şiddeti de ortaya çıkardı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, vakaların çoğunda yetkililerden tepki gelse bile yetersiz olduğunu gördü.

Download the report in Turkish Türkiye’de birçok lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel (LGBTT) vatandaş utanç duygusuyla felç olmuş durumda korku dolu hayatlar sürüyor. Halen çoğu için gündelik bir olgu olan, istismar, şiddet veya diğer taciz biçimlerine maruz kaldıklarında, devlet otoritelerine gidip yardım istemekten haklı olarak çekiniyorlar: çok uzun bir süredir polis tarafından istismar edilip sadist davranışlara maruz bırakıldıkları gibi bu durum hakimler ve savcılar tarafından da gözardı ediliyor. Yapılan reformlara rağmen, bu raporun da gösterdiği gibi, bu çeşit kötü muamele vakaları halen devam ediyor. Türkiye’de yaşayan LGBTT vatandaşların karşı karşıya kaldığı kötü durum bu topluluğun diğer ülkelerde karşılaştıklarıyla çok benzerken, “erkeklik” ile “kadınlık” kavramlarına dair katı kurallar özellikle Türk toplumunun ve devletinin yapısına derin bir şekilde işlemiş durumda. Bu gibi kuralların devamı, bu raporda gösterildiği gibi, aktardığımız birçok olayda eşitsizliği devam ettirmekte ve şiddeti artırmakta. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün konuştuğu her travesti ve transseksüel ile çoğu eşcinsel erkek cinsel yönelimleri veya toplumsal cinsiyet kimlikleri yüzünden şiddetli saldırılara maruz kaldı—bu kişilerden bazıları da birden fazla. Çark mekanlarında (partner aramak için gidilen yerler) atılan dayaklar, kurbanlarıyla internet üzerinden buluşmak üzere sözleşen adamlar veya çetelerin yaptıkları soygunlar, ve cinayet teşebbüsleri belgelenen taciz vakaları arasındaydı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün konuştuğu lezbiyen veya biseksüel kadınlar ailelerinin uyguladığı, çoğunlukla aşırı olan baskıdan bahsettiler. İçlerinden bazıları cinsel yönelimini “değiştirmek” için psikolojik veya psikiyatrik “yardım” almaya zorlanmışlardı. Birçoğu fiziksel şiddete de maruz kaldılar. Durum tamamen karanlık değil; son yıllarda birçok olumlu gelişme de oldu. Bugünün Türkiye’si karmakarışık işaretlerle dolu. Bu durum en doğru ifadesini 2005 ortalarında Ceza Yasası’nın yenilenmiş halinin kabul edilmesine yol açan süreçte buluyor. Yeni yasa kabul edilmeden bir yıl önce, Türkiye Millet Meclisi Adalet Komisyonu kamusal hayatın geniş bir kısmında ayırımcılığı engelleyecek bir yasa metnini kabul etti: “cinsel yönelim” de ayrımcılığa karşı korunaklı bir statü olacaktı. Bu yenilik Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik başvuru sürecinin bir parçası olarak algılanıyordu. Bu gelişme Türkiye’nin küçük çaplı lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel hareketini hemen canlandırdı ve yeni yasada “cinsel yönelim”in dahil edilmesini destekleme çalışmasını başlattılar. Türkiye’nin iki en büyük LGBTT derneği olan Lambda İstanbul ve Ankara merkezli KAOS-GL 15 Eylül 2004 tarihinde kadın derneklerinin gerçekleştirdiği bir organizasyonda 500 kişiden oluşan bir grupla meclise yürüdüler— talepleri, kabul edilen hükmünün korunması ile azınlıkları istismar eden ve haklarını kısıtlayan diğer birkaç maddenin değiştirilmesiydi. Nihayetinde, cinsel yönelimden bahseden metinden vazgeçildi ve yerine Türkiye Anayasası’nın 10. maddesinde bulunan ifade yerine. Bu madde “dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi görüş, felsefi inanç, din, mezhep veya başka herhangi bir nedenden bağımsız olarak” eşitlik vaat ediyor. Bu yenilgi belki de tahmin edilebilir bir şeydi—çünkü 2003 yılının sonlarından beri, başbakanın siyasi danışmanı, iktidar partisine “eşcinseller üye olamaz” şeklinde bir görüş ifade etti, “Ancak kendi partilerini kurabilirler”1 diye ekledi. Yine de aktivistler umutluydular çünkü son yıllarda çoğunlukla AB katılım kriterlerine uymak adına Türkiye’de birçok olumlu yasal değişiklik gerçekleşmişti. Türkiye’nin bugün bulunduğu kaygan zeminli süreçte daha geniş özgürlükler çok zararlı ve tehlikeli tavırlarla iç içe. Pozitif taraftan bakılınca, Türkiye’de sivil toplum on yıl öncesine oranla gözle görülür bir şekilde daha özgür, öyle ki geyler ve lezbiyenler gibi Türkiye’nin geniş travesti ve transseksüel çevreleri de bunun etkilerini hissediyorlar. Lambda İstanbul, KAOS-GL, ve Ankara merkezli travesti ve transseksüel dayanışma derneği Pembe Hayat—her ne kadar sınırlı bir topluluk olsalar da, yasal zorluklar ve tacizlerle engellenseler de—sansürün azaldığı ve halen kısıtlı olmakla birlikte sivil toplumun kendini görece daha fazla ifade edebildiği bir ortamın faydalarını görüyorlar. Şubat 2005’te, hükümet partisinin bir milletvekili ile Sağlık Bakanlığı’nın bir temsilcisi Ankara’da LGBTT vatandaşların insan hakları konulu bir konferansa katıldılar—bu sembolik anlamda önemli bir adımdı. Fakat görünürlük şiddeti beraberinde getirdi. Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti ve transseksüel vatandaşların daha çok açığa çıkmaları, kendilerini daha fazla tehlikeye atmak anlamına geldi. Bu rapor beş alanda kendini gösteren bu tip tehlikelere dair kanıtlar sunuyor: eşcinsel erkeklere karşı saldırılar, hala polis tarafından sık sık teşvik ediliyor ve hatta bazen de polis bu suçu bizzat işliyor; lezbiyen kadınlar üzerinde katı aile baskısına maruz kalıyor ve yine polis şiddeti kendi uygulamıyorsa istismarları görmemeyi tercih ediyor; travesti ve transseksüel kişiler toplumsal damgalanma ve şiddete maruz kalıyor; askeri ve tıbbi alanlarda ayrımcılık yoğun yaşanıyor; ve LGBTT gruplarının dernek kurma ve ifade etme özgürlüklerine karşı kısıtlamalar halen sürüyor. Homofobik şiddet Türk devlet otoritelerinin dikkatini yaygın bir sorun olarak çekmeye başladı ve bu sorunla ilgili ilk tereddütlü adımlar atılıyor. 2003’te İstanbul Üniversitesi Adli Tıp profesörü ve Adalet Bakanlığı’nın Adli Tıp biriminin Cinsel Şiddet bölümünde bir müddet çalışmış olan Dr. Şevki Sözen, bakanlığın başlattığı bir çalışmadan edindiğini bildirdiği rakamları İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne verdi. Sözen’in aktardığına göre, çalışma için görüşülen gey ve lezbiyenlerin yüzde 37’si fiziksel şiddet, ve yüzde 28’i ise cinsel şiddet görmüş. Travestiler ve transseksüeller içindeyse yüzde 89’u fiziksel şiddet ve yüzde 52’si cinsel şiddet görmüş. Dr. Sözen’in bize anlattığına göre, bütün olaylar içerisinde kurbanların sadece yüzde 42’si yardım istemiş ve sadece yüzde 26’sı polise başvurmuş. Polise gidenlerin altıda birinden daha azı, adalet sisteminin davalarıyla gerektiği şekilde ilgilendiğini belirtmiş. 2 Bahsi geçen çalışma halen basılı değil; Dr. Sözen bize görüşülen kişilerin sayısını, örnekleme yöntemi ve hangi mülakat teknikleri kullanıldığını söyleyemedi. Bu sebeple bu rakamların kesin kabul edilmemesi gerekmesine rağmen, kendi mülakatlarımızda karşılaştıklarımızla tamamen örtüşmektedir.
"Kurtuluşumuz İçin Bize Bir Yasa Gerek": Değişen Türkiye�de Toplumsal Cinsiyet, Cinsellik ve İnsan Hakları� başlıklı 101 sayfalık rapor cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğine dayalı şiddet ve tacizin süregelen uzun tarihini belgeliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü üç yıllık bir süre içinde eşcinsel erkeklerin ve transseksüellerin dayak, soygun, polis tacizi ve ölüm tehdidi ile karşılaşmalarını belgeleyen 70�ten fazla görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeler aynı zamanda lezbiyen, biseksüel kadın ve kızların ailelerinden gördükleri fiziksel ve psikolojik şiddeti de ortaya çıkardı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, vakaların çoğunda yetkililerden tepki gelse bile yetersiz olduğunu gördü.
Region / Country