TÜRKİYE: CEZAEVLERİYLE İLGİLİ YASA TASARISININ DAHA KAPSAMLI TARTIŞILMASI GEREKİYO HOME | SITEMAP
logo  

TÜRK CEZAEVLERİNDE KÜÇÜK GRUP TECRİDİ: ÖNLENİLEBİLİR BİR FELAKET
"Hücrelerdeki fiziki koşullar ne denli iyi olursa olsun, tutuklular haftalarca, belki de aylarca, hücrelerine kapatılarak kaderlerine terkedilemez."

Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin (İÖK), 1 Ocak ile 31 Aralık 1991 dönemindeki faaliyetleri üzerine 2. Genel Rapor.

ÖZET VE ÖNERİLER

İnsan Hakları İzleme Komitesi, Türk hükümetinin Terörle Mücadele Yasası uyarınca yargılanmakta olan ve İstanbul'da Kartal Özel Tip Cezaevi'nde tutuklu bulunan tutuklulara tecrit rejimi uygulaması karşısında ciddi kaygı duymaktadır. Bu tek başına veya küçük gruplar halindeki tecrit yöntemi, tutukluların insanlarla ilişkilerini, yapabilecekleri aktiviteleri ve içine girebilecekleri ortamları aşırı bir şekilde kısıtlamaktadir.1 Tutukluların çoğu, haftanın yedi günü, günde 24 saat, zamanlarını ya tek başlarına ya da hücrelerinde bulunan sayıları iki ile beş arasında değişen diğer tutuklularla birlikte oturarak geçirmektedir. Uluslararası cezaevi uzmanları, bu tür bir rejimin tutukluların ruhsal ve bedensel sağlıklarını ciddi bir şekilde tehlikeye attığını ve tutuklulara gösterilmesi gereken muameleyle ilgili uluslararası standartların çok gerisinde olduğunu saptamıştır.

Türkiye'deki tutukluların çoğu hala büyük koğuşlarda tutulmaktadır. Cezaevi personeli koridorları, jandarma ise dış duvarları kontrol etmekte fakat, koğuşlara nadir olarak girmektedir. Günlük aktiviteler ve disiplin, büyük ölçüde tutuklularca organize edilmektedir.

1980'lerin sonuna doğru, Türkiye'deki cezaevi sisteminden sorumlu olan Adalet Bakanlığı hücre esasına dayalı bazı Özel Tip cezaevleri inşa ettirmiştir. 1990'larda ise, koğuş esaslı birkaç cezaevi hücre sistemine dönüştürülmüştür. Buna rağmen, Özel Tip Cezaevleri'ndeki hücre kapıları açık bırakılmakta ve aynı kanattaki tutuklular koğuş sisteminde olduğu gibi birbirleriyle kaynaşabilmekteydi. İstanbul'daki Kartal Özel Tip Cezaevi'nde ise, haftada bir kez ziyaretçi şansına sahip olanların ziyarete gitmeleri dışında, kapılar devamlı kapalı tutulmaktadır.

İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin elindeki bilgilere göre, küçük gruplar halindeki tecrit uygulaması yalnızca Kartal Özel Tip Cezaevi'nde tutulan ve güvenlik suçlarından yargılanmakta olan tutuklular için geçerlidir.

İnsan Hakları İzleme Komitesi, Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki koşullarla ilgili olarak eski tutuklular ve halen tutuklu bulunanların aileleriyle görüştü. Verilen ifadelerden anlaşıldığı kadarıyla, tutuklular, başka yerlerde küçük gruplar halindeki tecrit uygulamasının sonuçları olduğu belirlenen bedensel ve ruhsal rahatsızlıklardan şikayet etmektedir. Bunlara depresyon, kaygı ve zayıflayan görme yetisi dahildir. Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki uygulama zalim, acımasız ve insanlıkdışı boyutlara çıkabilmektedir.

Sürekli olarak görevlilere ve diğer tutuklulara karşı saldırganlık gösteren tutukluların tecrit edilmesi, koşullar minimum standartlara uyuyorsa ve hangi şart altında olursa olsun zalim, acımasız, insanlıkdışı boyutlara çıkmıyor ise, kabul edilebilir. Bu yönteme ancak gerçekten gerekli olduğu zaman başvurulmalı ve tecrit güvenlik suçlarından dolayı tutuklu bulunan kişiler için ek bir ceza olarak uygulanmamalıdır.

Türk hükümeti şu anda yeni - F tipi - cezaevleri inşa etmekte ve tüm cezaevi sistemini yeniden yapılandırmaktadır. Halen Kartal Özel Tip Cezaevi'nde uygulanmakta olan küçük grup halinde tecrit rejiminin inşa halindeki F-Tipi cezaevleri için bir deneme olduğu doğrultusunda yaygın bir kanı mevcuttur. Hükümetin bu yeni cezaevlerinde nasıl bir rejim uygulanacağına dair kapsamlı bilgi vermemesi bu doğrultudaki kaygıları arttırmaktadır.

1999 yılında, İnsan Hakları İzleme Komitesi, Türk hükümetine bir mektup yazarak küçük gruplar halindeki tecrit uygulamasıyla ilgili kaygılarını belirtmiş ve Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki rejimin diğer cezaevlerine kopya edilmemesini, tam tersine, yürürlükten kaldırılmasını istemiştir. İnsan Hakları İzleme Komitesi F tipi cezaevlerindeki rejimle ilgili bilgi eksikliğinin neden olduğu belirsizlik ve gerilim nedeniyle, ayrıca yeni cezaevlerinde uygulamaya konacak rejim hakkında hükümetten bilgi istemiştir. Daha sonraki bir mektupta ise, kendisine Kartal Özel Tip Cezaevi'ne girme izni verilmesi talebinde bulunmuştur. Verdiği yanıtta, hükümet, cezaevi yönetiminin uluslararası standartlara aykırı davrandığı yolundaki iddiaları reddetmiş ve tecrit rejiminin niteliği hakkında herhangi bir bilgi vermediği gibi, ziyaret isteğimizi de kabul etmemiştir. İnsan Hakları İzleme Komitesi, hükümetin aşırı tecrit uygulamasını yürürlüğe koymaya karar vermesi hususunda ciddi kaygılar içindedir. Ayrıca, tüm cezaevi rejimlerinin uluslar arası standartlara uygun olmasını sağlamak için Türk cezaevi yöneticilerine çağrıda bulunmaktadır.

İnsan Hakları İzleme Komitesi hücre sistemine prensipte karşı değildir. Aksine, doğru bir yönetim planıyla, böyle bir uygulamanın hem cezaevi yöneticileri hem de tutuklular için yararlı olabileceği kanaatindedir. Türk Adalet Bakanlığı bu projeye, güvenliği arttırmanın yanı sıra, cezaevlerinde insan haklarını geliştirme niyetiyle başladığını açıklamaktadır. Bununla birlikte, İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin iki ana kaygısı vardır: (1) hücre esaslı sistemin tutuklulara herhangi bir eğitim veya dinlenme etkinliği veya herhangi bir zihinsel uyarıcı olanağı tanımayan bir tecrit sistemiyle birleştirilmesi halinde, sistem kötü muamele haline dönüşebilir; (2) tutukluların diğer tutuklularla veya dış dünyayla ilişkisini ciddi bir şekilde sınırlayan bir rejim, cezaevi görevlilerinin tutuklulara kötü muamelede bulunma tehlikesini arttırabilir. Bu bağlantıda, uygulanacak rejim hakkındaki bilgi eksikliği cezaevlerindeki gerilimi yükselmekte ve nakil edilme olasılığı veya durumunda şiddetli çatışmaların meydana gelme riskini arttırmaktadır.

ADALET BAKANLIĞINA ÖNERİLER

Türk yetkililer, uluslararası insan hakları hukuku gereğince, herbir tutuklunun onuruna saygılı davranılacak ve tutukluları işkenceye, zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye tutmayacak bir hapishane rejimi sağlamak hususunda yükümlülük altındadır. Bu nedenle, İnsan Hakları İzleme Komitesi Türk hükümetine şu çağrılarda bulunmaktadır:

  • Acil olarak, yeni F-tipi cezaevlerinin idaresi konusundaki detaylı planlar açıklanmalıdır. Bu planlar, dış dünya ile temasın, hapis cezasının ıslah edici niteliğinin önemini vurgulayan ayrıca üretici çalışma olanaklarına imkan sağlayan BM Tutuklulara Muamelede Asgari Standart Kurallarını yansıtmalıdır.
  • Tutuklulara nakledilebilecekleri cezaevi rejimi konusunda bilgi verilmeli ve hücre sisteminin insani ve uluslararası standartlara uygun bir şekilde uygulanacağına dair hükümetin açık taahhüdü tekrarlanmalıdır.
  • Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki tek başına ve küçük grup halinde tecrit uygulaması yürürlükten kaldırılmalıdır.
  • ıÖK'nin İsveç hükümetine verdiği raporda tavsiye ettiği gibi (CPT/ınf (92) 4 [EN]; 12 Mart 1992, paragraf 160), tutukluların "günün makul bir kısmını (sekiz saat veya daha fazlasını)(vurguyu biz ekledik.) hücrelerinin dışında ve muhtelif türde amaçlı etkinlik içinde" geçirmeleri sağlanmalıdır.
  • Tutuklular cezaevi çalışanları ve diğer tutukluların güvenliğini tehdit etmedikçe aşırı derecede kısıtlayıcı kontrol altında tutulmamalıdır. Tecrit uygulaması Terörle Mücadele Yasası gereğince tutulan tutuklulara otomatik olarak değil, yalnızca istisnai durumlarda ve kişisel şartlarına göre gündeme gelmeli, ve cezaevi yönetiminden bağımsız bir denetime tabî tutulmalıdır. Ayrı tutma veya küçük grup tecridi mevcut güvenlik ve emniyet koşulları gerektiren en kısa süre için uygulanmalıdır. iyi davranışta bulunan veya belirlenen program hedeflerini yerine getiren, tutukluların ayrı tutulma süresini kısaltma olanakları sağlanmalıdır.
  • Barolar, sivil insan hakları örgütleri veya cezaevi ziyaretçileri kurulu gibi Adalet Bakanlığı'na bağlı olmayan gruplardan oluşan, bağımsız kuruluşların gerçekleştireceği bir cezaevi denetleme sistemi kurulmalıdır. Bu tür bir sistem tecrit uygulamasının el altından veya ceza sisteminin uzak köşelerinde gündeme gelmeyeceği konusunda tutuklular arasında güven yaratacaktır.
Hükümet yeni tip cezaevlerinin uluslararası standartlara uygun bir şekilde idare edileceği konusunda kamuoyuna net, detaylı bir açıklama yapmadan, mahkum ve tutukluların kötü muamele veya uzun süreli tecrit gibi zalimane, insanlıkdışı veya aşağılayıcı muameleye maruz kalmalarına karşı bağımsız izleme tedbirleri ve başka önlemler tesis etmeden, hiç bir mahkum veya tutuklu, yeni tip cezaevine konmamalıdır.

KOĞUŞTAN HÜCREYE

Geleneksel olarak, Türkiye'deki tutuklular 100 kişiye kadar büyük koğuşlarda tutulmaktaydı. Cezaevi personeli koridorları ve jandarma cezaevi çevresini kontrol eder ancak normal olarak, koğuşlarda bulunmaz. Bu büyük koğuşların dış gözetiminin asgari düzeyde olması ve çok sayıda tutuklunun bir araya getirilmesi, siyasal ve/veya adli suç amaçlı çete benzeri yapıların gelişmesine ortam hazırlanmaktadır. Bazı hapishanelerde, bir koğuş tamamen aynı yasadışı silahlı örgüte mensup olmaktan dolayı tutuklanmış kişiler ile dolu olabilmektedir. Bu gruplar, siyasi tartışma ve siyasal eğitim programlarını içerebilen, koğuşlardaki gündelik yaşamı organize etmektedirler. Bazı yasadışı siyasal örgütlerin ajan veya muhbir olduğundan şüphelenilen tutukluları yargılama" ve cezalandırma" derecesine varacak parti disiplini/kontrolü uyguladığı bilinmektedir. Yetmiş bin civarında olan cezaevi nüfusundan yaklaşık on bini Terörle Mücadele Yasası gereği tutulmaktadır.

Adli tutuklu koğuşlarında ise, sıkı bir hiyerarşik düzenin bulunduğu ve temel gereksinimlerle ayrıcalıklara erişmenin fiziksel güç ve rüşvet ödeme imkanına bağlı olduğunu gösteren deliller mevcuttur. Görülüyor ki, koğuş sistemi, tutuklu haklarının korunmasında bir model olamaz, ayrıca tecrit içeren ve gizliliği arttıran bir rejime geçiş, Türkiye'deki cezaevlerindeki sorunları çözmekten çok arttıracaktır.

Son senelerde, Türk hükümeti koğuş esaslı sistemden, hücre esaslı sisteme geçişi başlatmış durumdadır. Güvenlik tutukluları için bu geçişin tecrit sistemine başlangıç olabileceği endişesi vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Nisan 1991'de Terörle Mücadele Yasasını onaylamıştır. Bu yasaya göre; "Yasa kapsamında hüküm giren tutukluların cezası, bir veya üç kişi barındıracak hücre sistemine göre kurulmuş özel ceza kurumlarında çekilir ... Tutukluların diğer tutuklularla ilişki kurması veya haberleşmesine izin verilmez." 2 Aynı yılın yazında, Terörle Mücadele Yasası kapsamındaki suçlardan hüküm giymiş, yüzden fazla tutuklu Eskişehir Özel Tip cezaevine zorla nakledilmiştir. Yeni kurulan hükümet nakil esnasında ortaya çıkan şiddet olayları ve ayrı tutma rejimine karşı kamuoyu baskısı karşısında Ekim 1991'de Eskişehir Özel Tip Cezaevi'ni geçici olarak kapatmıştır. Hapishaneler yeniden açıldığında tecrit sistemi yeniden işleme konmamıştır. Hükümet hücre esaslı cezaevlerinin yapımına ve eski koğuşların hücrelere dönüştürülmesine devam etmiştir. Fakat, bu hapishaneler, hücre kapıları açık bırakılarak hükümlülerin ortak alanlarda diğer hükümlülerle görüşmelerine izin verilerek, eski koğuş sistemi gibi yönetilmiştir.

1999 yılı başlarında, Adalet Bakanlığı Kartal Özel Tip Cezaevi'nde Terörle Mücadele Yasası uyarınca tutuklu bulunan kişilere küçük gruplar tecrit rejimi uygulamaya başlamıştır. Terörle Mücadele Yasası gereğince yalnızca hükümlüler değil, tutuklu olarak yargılananlar da küçük gruplar halindeki tecrit rejimine tabî olmalıdır. Kartal Özel Tip Cezaevi'nde tahmini 200 tutukludan yaklaşık 60'ı tecrit altında tutulmaktadır. İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin bildiği kadarıyla bu tutuklulardan sadece biri hüküm giymiştir.

Bugün Niğde, Afyon, Burdur, Amasya, Nevşehir, Elbistan, Yozgat ve Çankırı cezaevleri yeniden şekillendirilip Kartal Özel Cezaevi'ne benzer hücre sistemine dönüştürülmektedir. Ayrıca hücre esaslı yeni bir cezaevi türü - F Tipi - inşa halindedir, fakat bunlar henüz faaliyete geçmemiştir.

Bakanlar, koğuş sisteminden uzaklaşmanın, terörle mücadele yasası kapsamındakiler üzerinde hapishane yönetiminin kontrol kurmasına olanak sağlayacağını ve koğuşlarında orman yasaları hakim olan adli suçluların karşılaştıkları tehlike ve zorlukları çözeceğini sürekli olarak açıklamışlardır. 5 Ekim 1999 tarihli Radikal gazetesinde yayınlanan bir açıklamada, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, "Oda sistemine dayalı F-Tipi cezaevleri sorunları çözecektir" demiştir.3

İnşaat ve yeniden biçimlendirme çalışmaları sürmesine karşın, Adalet Bakanlığı yeni cezaevlerinin nasıl yönetileceği noktasında anlaşılması zor bir şekilde sessiz kalmıştır. Ancak, bu nokta, planlanan değişikliklerin Türk Cezaevi sisteminde bir ilerlemeye mi yoksa insan haklarını ihlal eden bir gerilemeye mi neden olacağını ortaya koyacak en önemli noktadır. Pekçok tutuklu, bakanlığın yeni F-Tipi cezaevlerinde, şu an Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki gibi, küçük grup tecrit sistemine dayalı bir sistem kuracağından endişe etmektedir.

KÜÇÜK GRUPLAR HALİNDEKİ TECRİT REJİMİ

Küçük grup tecridi, tutukluların çok uzun bir zaman süresince, hücredeki 2 veya 5 kişi ile, diğer insanlarla bağlantı kurmadan, çok az veya hiç egzersiz, aktivite veya eğitim programına katılmadan, hücrelerinde kalmasına dayanan bir rejimdir. Kartal Özel Tip Cezaevi'nde, Terörle Mücadele Yasası gereği tutulan tutukluların çoğu, günde 24 saat, haftada 7 gün, hücrelerinde oturmaktadırlar. Tek hücreden çıkma olasılıkları haftada yarım saat olan aile ziyaretidir.

İnsan Hakları İzleme Komitesi Kartal Özel Tip Cezaevi'nden tahliye edilmiş iki tutukludan bilgi; yargılanmak üzere Terörle Mücadele Yasası kapsamında tutuklu bulunan on kişiden de yazılı ifade almıştır. Bunlardan birisi 18 yaşının altındadır. Bunun yanı sıra, hapishaneyi ziyaret etmiş olan mahkum yakınlarından da bilgi edinilmiştir. ınsan Hakları ızleme Komitesi ayrıca Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki rejimin niteliği konusunda Adalet Bakanlığından da bilgi istemiştir. Bakanlığın yanıtının özeti aşağıda verilmiştir (bkz. "Türk hükümetinin İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin Kaygılarına Yanıtı").

Tutuklular, Kartal'a vardıklarında iki hafta boyunca veya daha uzun bir süreyle tek başlarına tecrit altına alındıklarını, daha sonra kapasitesi altı kişiliğe kadar olabilen hücrelere transfer edildiklerini belirttiler. Hücreler geniş değildir, ancak ranzalar, bir masa, bir duş ve bir tuvalete yer verecek büyüklüktedir. Hücrede doğal ışık olmamakla birlikte, hücrelerin kapısı yüksek duvarla çevrili takriben onaltı metrekarelik bir avluya açılmaktadır. Tutukluların bu avluya hemen hemen sınırsız sayılabilecek çıkma olanağına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Fotoğraflar, varsa bile, cezaevinin dış pencere sayısının çok az olduğunu göstermektedir. Koridordan hücreye açılan kapı gece gündüz kapalı tutulmaktadır.

Tutuklular nadiren hücrelerinden ayrılırlar ve hücre arkadaşlarından farklı birilerini de nadiren görürler. Tutuklu aileleri ve eski tutuklular yemeğin genellikle kapı altından veya kapı aralığından verildiğini belirtmektedir. Bazı hücrelerin televizyon veya radyo bulundurmalarına izin verilmekle birlikte, spor için herhangi bir olanak tanınmadığı gibi, kütüphane veya kantine erişme olanağı da yoktur. Bundan dolayı, yarım saatlik aile ziyareti dışında, tutukluların hücre dışındaki kişilerle sosyal-hatta görsel-bağlantıları yoktur.

İlk başta, tutuklular üzerinde askeri bir disiplin kurma girişimi gözlenmiştir. Adlarını saklayan gardiyanlar hücreye girdiklerinde tutukluların hazır ol vaziyetinde durmalarını istemekteydi. Daha sonra, rejimin bu yanıyla ilgili bir yumuşama olduğu belirtilmektedir.

Yukarıda tarif edilen tesisler minimum cezaevi şartları ile ilgili uluslararası standartları ihlal etmemektedir. Ancak, küçük grup halinde tecrit uygulanması ruhsal veya fiziksel zarara, zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ve cezalandırmaya varabilir.

İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin bilgi aldığı tutukluların çoğu psikolojik sorunlardan sözetmiştir. Nisan 1999'da cezaevine konduğu zaman onyedi yaşında olan Yunus Çalış'ın ailesi, Yunus'un moralinin çok bozuk olduğunu ve içine kapandığını belirtmiştir. Yunus kendilerine: "Burada kendimi mezardaymışım gibi hissediyorum. Tek çıkış yolu ya bir açlık grevine katılmak ya da kendimi yakmak,"4 demiştir.

Yasadışı silahlı İslamcı örgüt üyeliği suçuyla yargılanan Gürsel Avcı, İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne bir mektupta şunları yazmıştır:

"Tek başına tecrit halinde tutulanlar için yaşam ölüm gibidir. [Cezaevi görevlileri] bunu psikolojik bunalım yaratmak için uygulamaktadır. Üç-dört kişilik gruplar halinde tutulanlar için durum uzun vadede farklı değildir. Avlu çok küçüktür, havasızdır ve genellikle güneş almamaktadır. Haftada bir kez yarım saatlik ziyarete çıkmak bayram gibidir. Başka şehirden olanlar, ziyaretçisi olmayanlar, içinde bulundukları sağlıksız koşullardan aylarca ayrılamamaktadır. Cezaevi yalnızca beton ve demirden oluşuyor. Yürümek veya spor yapmak için herhangi bir olanak yoktur. Spor aletleri yasaktır. Saz yasaktır."5

Avukatının söylediklerine göre, Ocak 2000'den bu yana tek başına tecrit altında bulunan Ali Osman Zor ise şöyle yazmaktadır: "tat alma, koku, duyma, dokunma ve görme duyularınız yavaş yavaş erimektedir. Hiç bir şeye gülmezken, en küçük şeye ağlar hale gelirsiniz." Ayrıca, bir çaresizlik duygusundan da sözetmiştir: "Bir insanı tecrit etmek, o insanın kişisel güvence duygusunu ortadan kaldırır ... Her zaman öldürülebileceğinizi zannedersiniz. Tabi ki, amaçları bu korkuyu aşılamak ve sizi intihara yöneltmek veya en azından sizi psikolojik olarak yıkmaktır."6

Bazı tutuklular fiziksel sağlık problemlerinden bahsetmiştir. Kartal Özel Tip Cezaevi'nde tutuklu iki kişinin (Yunus Çalış ve Metin Yamalak) akrabaları İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne her ikisinin de yaşamlarında ilk kez görme sorunları yaşamaya başladıklarını belirtmişlerdir. Uzmanlar, birkaç metreden daha uzaktaki nesneler üzerinde odaklaşma olanağının olmadığı, sürekli olarak hücrede tutulan bir kişinin görme yetisinin zayıfladığını söylemişlerdir. Diğer tutuklular baş dönmesi ve mide bulantısından şikayet etmişlerdir.

TECRİT, RUH VE BEDEN SAĞLIĞI İÇİN BİR TEHLİKE

Birçok ceza uzmanı aşırı sosyal tecrit rejiminin hem beden hem de ruh sağlığı açısından tehlikeli olduğuna inanmaktadır. Bu uzmanlara göre, tüm tutukluların insani ilişkilerin ve çevre ile aktivite farklılığının beyine ve duyu organlarına sağladığı uyarılara gereksinimi vardır. Yeteri kadar uyarı alamayan tutuklular fiziksel veya ruhsal rahatsızlığa girebilirler. Tek başına tecrit durumunda en çok belirgin olan bu etkiler, tutukluların, Kartal'da olduğu gibi, altı kişilik hücrelerde tutulmaları halinde de meydana gelebilir.

Avrupa Konseyi'nin bir organı olan ve daha sonra Avrupa ınsan Hakları Divanı'na katılan Avrupa ınsan Hakları Komisyonu (Gudrun Ensslin, Andreas Baader ve Jan Raspe'nin 7572/76, 7586/76 ve 7587/76 sayılı başvurularıyla ilgili kararında) şu sonuca varmıştı: "kriminoloji (suçbilim) ve psikoloji alanındaki uluslararası literatür, tecritin tek başına ruh ve beden sağlığını ciddi bir şekilde bozmaya yeterli olduğunu belirtmektedir. Şu rahatsızlıklar teşhis edilebilir: kronik kayıtsızlık, yorgunluk, duygusal istikrarsızlık, konsantrasyon güçlüğü, zihinsel yetilerin zayıflaması." Benzer bir şekilde, ABD'nin Kaliforniya eyaletinde Pelican Bay Cezevi'ndeki tutukluların yöneticilere karşı açtıkları davada (Madrid v Gomez, 1995), Dr Stuart Grassian mahkemeye verdiği ifadede şunu ileri sürmüştür: "Tek başına veya küçük gruplar halinde tecrit, birçok doktor tarafından değişik koşullar altında saptanan ve özgün bir sendrom biçiminde ortaya çıkan şiddetli psikiyatrik hasara neden olabilir."

Hücre veya oda sistemi kurmakla ilgili plandan sözederken, (Türkiye'nin de üyesi olduğu) Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK) 1997 Ekim ayında Türkiye'ye yaptığı bir ziyaretle ilgili Türk hükümetine verdiği bir raporda (CPT/ınf (99) 2 [EN]; 23 Şubat 1999) şöyle demekteydi: "Türkiye'de daha küçük yaşama birimlerine doğru atılan adımların tutukluların günlerinin makul bir süresini yaşama birimleri dışında amaçlı faaliyetlerde bulunmalarına olanak veren önlemlerle beraber alınması şarttır. Gerçekte, halen eksikliği hissedilen örgütlü faaliyet programlarının yokluğu küçük yaşama birimlerinde daha da çok hissedilecektir. Tutuklular için sağlanan aktivitelerde önemli ilerleme sağlanmadan daha küçük yaşama birimlerinin gündeme getirilmesinin çözülecek sorunlardan daha çok sorun yaratacağı hemen hemen kesindir." İÖK planlanan rejim hakkında detaylı bilgi istemiş, ancak Türk hükümeti İÖK'ya verdiği resmi yanıtta bu sorunu maalesef ele almamıştır.

Diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi, Türk hukuk sistemi de cezaevine koymanın kendi başına yeterli bir ceza olduğunu kabul etmektedir. Türk ceza hukuku, uluslararası standartlara aykırı olan bedensel ceza veya mecburi çalışma gibi ek cezalar getirmemektedir. Bu nedenle, Terörle Mücadele Yasasının 16. maddesi uyarınca siyasi tutukluların ayrı tutulması, bu kişilere ek ceza getirmek için değil, yüksek düzeyde güvenlik sağlamak için getirildiği varsayılmalıdır. Ancak yüksek güvenlik sağlamaya çalışmak, uzun bir hapis cezasının zaten varolan zorluklarına zalim veya insanlıkdışı koşullar eklemek anlamına gelmemelidir. 27 Şubat ile 2 Mart 1999 tarihleri arasında Türkiye'ye yaptığı ziyaret sırasında, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK), PKK lideri Abdullah Öcalan'ın tutukluluk koşullarını incelemişti. Bu ziyaretle ilgili raporunda, Avrupa Konseyi'nin yüksek güvenlik birimlerindeki rejimi değerlendirirken kullandığı kriterleri şöyle özetlemiştir: "Yüksek düzeyde güvenlik gerektiren tutuklular, tutuldukları özel birimin sınırları dahilinde göreli olarak rahat bir rejimden yararlanabilmelidir. Bu uygulama, onların içinde bulundukları ağır tutukluluk koşullarını telâfi etmek içindir ve (birimdeki diğer tutuklularla bir arada olmak, göreli olarak küçük olan bir yerde kısıtlama olmadan hareket edebilmek, aktivitelerle ilgili geniş bir seçim olanağına sahip olmak) gibi önlemleri kapsar." Komite, tutuklularla cezaevi personeli arasında iyi bir ortamın ve eğitim, spor ve iş dahil olmak üzere bir aktivite programının geliştirilmesinin önemini vurgulamaktadır.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin R (82) 17 sayılı (ve 24 Eylül 1982 tarihli) önerisi, Türkiye gibi üye ülkelere tehlikeli tutuklulara mümkün olduğunca normal cezaevi kurallarının uygulanması, güvenlik önlemlerinin insan onuruna saygı gösterecek şekilde uygulanması, takviyeli güvenlik koşullarının olumsuz etkilerini hafifletecek önlemlerin mümkün olduğunca alınması ve "güvenlik gereksiniminin elverdiği ölçüde öğrenim, mesleki eğitim, çalışma ve dinlenme faaliyetleriyle diğer aktivitelerin sağlanması" için çağrıda bulunmaktadır. Buna karşıt olarak, Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki koşullar aşırı tecrit oluşturmakta ve bu kriterlerden oldukça uzak kalmaktadır. Bu durumuyla, zalimane, insanlıkdışı ve aşağılayıcı muamele oluşturabilir.

Açıktır ki, cezaevi görevlileri ve diğer tutuklulara karşı şiddetli davranışlarda bulunan tutukluların ayrı yerlere konmasından başka bir çözüm yolu olmayabilir. Yukarıda değinildiği gibi, Terörle Mücadele Yasası'ndan dolayı tutuklu bulunanlar, değişik güvenlik endişelerini ortaya çıkartacak-şiddet unsuru olmayan fikir ifadesinden (ki bunun suç haline getirilmesi uluslararası standartlara aykırıdır), cinayet ve diğer şiddetli hareketler gibi-çeşitli suçlardan yargılanabilirler. Ancak, ayrı tutma kararı yalnızca tekil durumlara göre uygulanmalı ve Terörle Mücadele yasası kapsamındaki tutuklularda olduğu gibi otomatik bir uygulama olmamalıdır. Ayrı tutma, mevcut güvenlik ve emniyet koşulları ışığında gerekli olan en kısa süre için uygulanmalıdır. iyi davranışlarda bulunarak veya belirlenen program hedeflerini yerine getiren, tutuklulara tecrit altındaki süreyi kısaltma olanakları sağlanmalıdır.

Ayrıca, tutuklular ayrı tutulma uygulamasına veya bu tür bir uygulamanın sürdürülmesine karşı bağımsız bir otoriteye itiraz edebilme olanağına sahip olmalıdır. Bu tür itirazlarını bağımsız ve tarafsız bir kuruluşa yapabilmelidir. İlk ayrı tutulma uygulamasıyla bu uygulamanın sürdürülmesinin nedenleri konusunda tüm tutuklulara yazılı bilgi verilmelidir. Ayrı tutulma uygulaması periyodik olarak gözden geçirilmeli ve bağımsız izlenmeye açık olmalıdır.

TUTUKLULARIN KÖTÜ MUAMELE KORKULARI

Genel olarak, Terörle Mücadele Yasası uyarınca tutuklu bulunan kişiler hücre sistemine şiddetle karşı çıkmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, bunun bir nedeni kendi ideolojik gruplarının diğer üyeleriyle birlikte olma ve cezaevi görevlileriyle daha az etkileşim içinde bulunma tercihidir. Fakat buna ek olarak, birçok tutuklu hücre sistemine dayalı bir cezaevine nakledildiklerinde, dış dünyayla ve diğer tutuklularla ilişki çok sınırlı olacağı için, cezaevi yöneticilerinin kötü muamelesine uğrama tehlikesinin daha yüksek olacağına inanmaktadır. Tutukluların gerçekte bunları iki farklı mesele olarak görüp görmedikleri anlamak zordur çünkü çoğu hücre esaslı herhangi bir cezaevinde kaçınılmaz olarak tecridin birlikte geleceğine inanmaktadırlar.

Uluslararası hukuk, hükümlülerin hücrelerde tutulmasını yasaklamaz, fakat bunun yerine ister hücre ister koğuş esaslı hücreler olsun, rejim ve şartlara yoğunlaşır. İnsan Hakları İzleme Komitesi hücrelerin kullanılmasına tümden karşı değildir (hücrelerin uluslararası standartlara uygun olması şartıyla.) Üstelik hücrelerin diğer tutuklulardan gelebilecek zararlara karşı koruyabileceğine inanmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin hücre esaslı sistemle ilgili olarak iki ana kaygısı vardır:

(1) Eğitim ve dinlenme aktivitelerine veya diğer zihinsel uyarı kaynaklarına erişmesine olanak tanımayan, tutukluları monoton bir ortama mahkum eden ve tek başına tecrit empoze eden veya sosyal etkileşimi altı kişiye kadar küçük gruplara sınırlayan bir tecrit sistemiyle birlikte uygulandığında, hücre sistemi kötü muamele anlamına gelebilir.

(2) Tecrit ayrıca cezaevi görevlilerinin tutuklulara kötü muamele etme tehlikesini arttırabilir.

Bu bağlamda, rejimin yapısı hakkında bilgi yokluğu, cezaevlerindeki gerilimi ve ölümle sonuçlanabilecek lüzumsuz açlık grevleri ve şiddet olasılığını arttırabilir.

İnsan Hakları İzleme Komitesi, hükümlülere sevkedilmekte oldukları rejimle ilgili olası bilginin en kısa zamanda sağlanmasını zorunlu kılan sebepler olduğuna inanmaktadır. Türkiye'nin, hükümlülerin huzursuzluğu, protestoları, açlık grevleri ve güvenlik güçlerinin hükümlülerin öldürülmesiyle sonuçlanan şiddet içeren müdahalelerini kapsayan uzun bir tarihi vardır. Hükümlülerin yakın zamanda hücre esaslı sisteme sevkle ilgili korku ve endişeleri, hükümlüleri ceşitli ölümcül protesto metodlarına başvurmalarına sebep olabilir. Örneğin, Nisan 1996'da, o zamanki Adalet Bakanı, Terörle Mücadele Yasası gereğince tutuklanan ve ıstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan hükümlülerin Eskişehir Özel Tip Cezaevi'nde tutulmalarını emrettiğinde oniki hükümlü açlık grevi yaparak ölmüştür.

Hükümlüler yakın zamanda bir tecrid sistemi olduğundan endişe ettikleri başka bir cezaevine sevkedilecekleri haberini alınca, yoklama vermeyi reddetmiş ve cezaevi binalarının bir kısmını da işgal etmişlerdir. Bu, özellikle cezaevlerinin dış güvenliğinden sorumlu olan jandarmalar tarafından, merhametsiz ve zalimce müdahalelere sebep olmuştur. Üç hükümlü, Eylül 1995'te dövülerek öldürülmüştür; Ocak 1996'da İstanbul Ümraniye Cezaevi'nde dört mahkum dayak yüzünden ölmüştür. Eylül 1996'da Diyarbakır Cezaevi'ne yapılan akın boyunca on mahkum dövülerek öldürülmüştür. Eylül 1996'da Ankara Ulucanlar Kapalı Cezaevi'nde on mahkum öldürülmüştür.7

Bu yazı esnasında, altı tane F Tipi cezaevi bitme aşamasındadır, fakat halen bu hapishanelerde uygulanacak rejim hakkında bir bilgi verilmemiştir.

Türk hükümetinin, hücre sistemine dayalı rejime transfere karşı Türk cezaevlerinde biriken gerilimi dikkate alarak, rejimin niteliğini açıkça ve acil bir şekilde belirtmesi yararlı olacaktır. Ayrıca hükümetin hücre sistemini insanî bir şekilde ve uluslararası standartlara uygun olarak uygulayacağını belirtmesinde de yarar vardır. Bazı tutukluların uygulanacak rejime bakmadan hâlâ hücre esaslı sisteme transfer edilmeye karşı direnebilmelerine rağmen, hükümetin tutumunda bu türden bir şeffaflık, gereksiz şiddeti engelleyebilir.

BAĞIMSIZ DENETLEME ŞART

Yeni cezaevlerine uygulanacak rejimin uluslararası standartlara uygun olacağına dair taahütlere ilave olarak, Adalet Bakanlığı, tecridin gizli bir şekilde veya sistemin ücra noktalarında uygulanmadığını teyid etmek için, denetleme mekanizmaları oluşturmalıdır. Bu gözlem sisteminde Adalet Bakanlığının otoritesi altında bulunmayan gruplara da - tarafsız kurumlar, barolar, hükümetdışı insan hakları örgütleri veya cezaevi ziyaretçilerinden oluşan bir kurul - cezaevlerine girme ve inceleme olanağına yer verilmelidir. Devlet kurumlarının hükümetdışı kuruluşlarca denetlenmesi Türkiye'de yeni sayılabilecek bir kavramdır ancak giderek benimsenmektedir. Tutukluluk durumunu Avrupa çapında değerlendirmeyle ilgili yaklaşımını özetlerken, İşkenceyi Önleme Komitesi şöyle demektedir:

"Tutukluların hem cezaevi sistemi içerisinde hem de dışında, şikayette bulunma olanakları olmalıdır. Buna, uygun bir merciye gizlilik kuralları altında ulaşabilme olanağı da dahildir. İÖK, her bir cezaevine bağımsız bir kurulca (örneğin bir ziyaretçi kurulu yada gözetmen hakimce) yapılacak düzenli ziyaretlere çok önem vermektedir. Bu tür bir kurul, cezaevini denetleme ve tutukluların şikayetlerini dinleme (ve gerekirse söz konusu şikayetlerle ilgili girişimde bulunma) yetkisine sahip olmalıdır. Bu tür kurullar, diğer işlevlerinin yanısıra, cezaevi yönetimiyle bir tutuklu ya da tüm tutuklular arasında ortaya çıkan farklılıkları azaltabilir."8 Türkiye'nin üye olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın 2000 yılı Mart ayında yapılan ınsan Ebatı Uygulaması Toplantısında, benzeri onerilerde bulunmuştur: "Hükümetler, mahkumların kötü muameleye karşı korunmalarında önemli bir tedbir olan şeffaflık ve yükümlülüklerini kuvvetlendirmelidir. Bu, hem sistem içi hem de sistem dışı, çeşitli organlar tarafından yapılacak denetimi içermelidir. Hükümetsel kurumlar, Ulusal İnsan Hakları Kurumu, Ombudsman, ayrıca sivil toplum kurumlar ve uluslararası kurumların denetimlerinin birbirini tamamlayıcı sıfatı tanınmalı ve bunun gibi gruplarin cezaevlerine girmeleri sağlanmalıdır."9 Hükümetdışı kurum olan Uluslararası Cezai Sistem Reformu (Penal Reform ınternational) bu planların nasıl uygulanabileceğini şöyle izah etmiştir: "Resmi kuruluşların yanısıra, dışarıdan getirilen kişi ve kuruluşların değerlendirmelerinden de yararlanılmalıdır. Örneğin cezaevi ziyaretçileri, düzeltilmesi gereken adaletsiz veya uygun olmayan durumlarla karşılaşabilir. Özellikle konuyla ilgilenen hükümetdışı örgütlerin cezaevi koşullarının düzeltilmesi konusunda dünyanın birçok yerinde deneyimi vardır. Bu örgütlerin, adil yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasını, cezaevi koşullarının [BM Standart Asgari Kuralları dahil] diğer insan hakları anlaşmalarıyla uyumlu olmasını sağlamada oynayacakları önemli roller vardır. Cezaevlerini ziyaret ederek, belge toplayarak ve tutuklularla, eski tutuklularla ve cezaevi personeliyle ilişkiye geçerek cezaevindeki ortam ve uygulama hakkında değerli bilgi sunabilirler. Ayrıca, hükümetdışı örgütlerin cezaevlerinin denetimine katılması, denetimin bağımsızlığının "atama" nedeniyle aşınmasına karşı dengeleyici bir etmen olabilir."10
TÜRK HÜKÜMETİ'NİN İNSAN HAKLARİ İZLEME KOMİTESİ'NİN KAYGILARINA YANITI

İnsan Hakları İzleme Komitesi, 1999 Temmuz'unda Türk hükümetine mektup yazarak, F-Tipi cezaevleriyle ilgili tehlikeli bilgi eksikliği konusundaki kaygılarını dile getirmiş, yeni cezaevlerinde uygulanacak rejim konusunda kapsamlı bir fikir alışverişi yapılmasını önermiş ve Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki küçük gruplar halindeki tecrit uygulamasına son verilmesini istemiştir.11 Adalet Bakanlığı, 16 Eylül 199 tarihinde Waşington Türk Büyükelçiliği aracılığıyla bir yanıt göndermiştir. Yanıt, Kartal Cezaevi'nin fiziksel yapısını övmektedir: "Cezaevi'ndeki her bir birim, duş kabinleri, tuvalet, lavabo, televizyon ve buzdolabıyla donatılmıştır." Ancak, bir ile üç kişiye bir hücre veya oda tahsis edileceği, rejimin diğer cezaevlerindekinden farklı olmayacağı ve Türkiye'deki diğer ıslah kurumlarıyla aynı yönetmeliklere tabi olacağı", şeklindeki genel açıklamalardan öte yeni cezaevlerinin planlanan yönetimi konusunda herhangi bir bilgi verilmemiştir.12

Adalet Bakanlığı yanıtında İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin memorandumunda altı çizilen temel soruna değinmemiştir. Sözkonusu temel sorun, yeni cezaevleriyle ilgili bilgi yokluğunun ölümle sonuçlanabilecek bir krize yol açma tehlikesidir. En önemlisi, yanıtta hücre dışındaki zamanla ilgili hiç bir bilgi bulunmamaktadır. İnsan Hakları İzleme Komitesi memorandumu bunun en önemli husus olduğunu belirtmiş ve Türk hükümetinden İÖK'nin İsveç hükümetine verdiği raporda belirtildiği gibi (CPT/İnf (92) 4 [EN]; 12 Mart 1992, paragraf 160), tutukluların "günün makul bir kısmını (sekiz saat veya daha fazlasını) hücrelerinin dışında ve muhtelif türde amaçlı aktivite içinde" geçirmeleri yolundaki önerisini dikkate almaya çağırıyordu.

Adalet Bakanlığı bu öneriyle ilgili görüş belirtmediği gibi, İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin, İÖK'nin özel olarak Abdullah Öcalan'ın tutukluğuyla ilgili söylediklerini (yukarıda belirtilmişti) Terörle Mücadele Yasası kapsamında bulunan tutuklulara uygulayarak, "yanıltıcı" bir tutum içine girdiğini ileri sürmektedir. Ne var ki, İÖK raporu önerileri açık olarak "İÖK'nin yüksek güvenlikli bir birimdeki rejimi değerlendirmede" genel olarak Avrupa çapında uygulanacak "temel kriterler" olarak sunmaktadır. Ayrıca, Adalet Bakanı İÖK'nin şiddete dayalı silahlı bir örgütü kurmak ve yönetmekten hüküm giymiş birisi için önerdiği insani ilişki, hareket özgürlüğü ve aktivite seçimi olanaklarının daha az ciddi suçlardan hüküm giymiş veya Kartal'daki bazı tutukluların durumunda olduğu gibi henüz hiç bir hüküm giymemiş olan tutuklular için de asgari standartlar olarak tanınması gerektiğini herhalde kabul edecektir.

Adalet Bakanlığı'nın yanıtı koğuş sisteminin yukarıda ve İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin orijinal memorandumunda belirtilen sorunlarına değinmektedir. Ayrıca, cezaevi personeline saldırı, personelin rehin alınması, sayım alınmasındaki ve arama yapılmasındaki güçlükler, koğuştaki siyasi örgütlerin tutukluların dış dünyayla ilişki kurmalarını veya mahkemeye çıkmalarını engellemesi gibi sorunlardan da sözetmektedir.

Yanıt, İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin yemeklerin kapı altından veya aralığından dağıtıldığı, egzersiz veya spor için herhangi bir imkan sağlanmadığı, kütüphane veya kantine hiç bir erişim olanağı bulunmadığı yolundaki iddialarını "tamamen yanlış" olarak nitelendirmektedir. Bununla birlikte, İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin ikinci kere görüştüğü eski tutuklular ve tutuklu aileleri bu iddiaların doğru olduğu doğrultusunda ısrar etmektedir.

Aileler, özellikle tutukluların kütüphane ve kantine erişme olanağına sahip oldukları yolundaki iddia karşısında şaşkınlık geçirmişlerdir. Aralık 1999'da Yunus Çalış'ın babası Reşit Çalış İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne: "bu cezaevinde spor tesisi veya kütüphane ya da tek bir ot bile olsaydı övünecektik, evet övünecektik!" demiştir.

Adalet Bakanlığı'nın yanıtının son paragrafında, bu sorun ikinci bir kez şu cümleyle ele alınmıştır: "Hem kütüphane hem de kantin tutukluların kullanımı için mevcuttur." Ancak, İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin orijinal memorandumu bu konuda açıktır: "erişim" fiziksel olarak hücreden ayrılıp kütüphaneyi veya kantini ziyaret etme olanağını da kapsamalıdır. BM Tutuklulara Muamelede Asgari Standart Kuralları 40 numaralı kuralı şöyle demektedir: "her bir kurum, tüm tutuklu kategorilerinin kullanımına yönelik, hem dinlenme hem de öğrenme amaçlı kitapları bulunduran birer kütüphaneye sahip olmalı, tutuklular kütüphaneyi tam olarak kullanmak için teşvik edilmelidir."

ınsan hakları örgütlerinin Kartal Özel Tip Cezaevi'ni ziyaret etmelerine ve durumu yerinde incelemelerine fırsat vererek, hükümet bu tür ihtilafları kolayca çözebilirdi. Ne var ki, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesinin ve İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin bu yöndeki istekleri maalesef reddedilmiştir. Mevcut durumun birinci elden dökümünü elde etmek ve tutukluların hem orijinal memorandum hem de hükümetin yanıtı konusundaki görüşlerini almak amacıyla, ınsan Hakları ızleme Komitesi 4 Ocak 2000 tarihinde yukarıda adı geçen tutuklulara mektup yazmıştır. Aile üyelerinin belirttiğine göre, bu mektuplar tutukluların eline geçmemiştir.

ADALET BAKANLIĞI İLE GÖRÜŞMELER Mayıs 22 2000'de, İnsan Hakları İzleme Komitesi delegasyonu, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ve Adalet Bakanlığı'nın aynı müdürlüğünün diğer yetkilileriyle görüşmüştür. Bu göreviler, uluslararası standartlara uyma ve hapishane sisteminde uzun süredir devam eden problemlerin çözümü konusunda istekli olduklarını ifade etmişlerdir.

Bakanlık yetkilileri F tipi cezaevleriyle ilgili temel bilgiler vermişlerdir. Bu bilgilere göre; altısı Ankara, Bolu, Edirne, İzmir, Kocaeli ve Tekirdağ'da olmak üzere onbir F tipi cezaevinin yapımı 2000 yılı sona ermeden önce tamamlanacaktır. Her bir hapishanede Terörle Mücadele ve organize suç kapsamına giren ağır suçlu 386 mahkum bulunacaktır. Hapishanelerde bir kütüphane, toplantı salonu, spor sahası ve el işi atölyeleri bulunacaktır. Tutuklu ve mahkumlar 103 adet üç kişilik ünitelerde ve 59 adet tek kişilik ünitelerde barındırılacaktır. Kartal'dakinden büyük olan üç kişilik odalar 25 m2'lik oturma odası ve yine aynı büyüklükte yatakhane ihtiva etmektedir. Bu odalar etrafı yüksek duvarlarla çevrili 50 m2'lik bir avluya açılmaktadır.

Hükümetin yanıtında acıklık getirilmeyen nokta, F tipi cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların genel bir kural olarak sürekli kendi ünitelerinde mi kalacakları yoksa gündüzleri hücreden çıkmalarına izin verilip, çeşitli aktivite programlarına iştirak edip etmeyecekleri ve diğer tutuklular ile sosyal ilişkide bulunup bulunmayacaklarıdır. Bakanlık yetkilileri iyi davranış gösteren mahkumların bu ayrıcalıkları kullanabileceklerini belirtmişlerdir. Fakat, kimlere izin verilip verilmeyeceği konusundaki ölçü ve prosedür net olarak açıklanmamıştır. Yetkililer bazı konularin halen görüşüldüğünü ve F tipi cezevlerinin yönetmeliğinin henüz tamamlanmadığını iletmişlerdir.

Bakanlık yetkilileri üç mahkum ya da tutuklunun az veya çok süreli olarak bir arada tutulmalarının, "küçük grup tecridi" olarak adlandırılmasına şiddetle karşı çıkmışlardır. Spor olanakları ve bir kütüphane ile donatılmış olan Kartal Özel Tip Cezaevi'nde mahkum ve tutuklularin sürekli hücrelerde tutulduklarını inkar etmiştir. Bakanlık yetkilileri böyle bir uygulamanın Terörle Mücadele Yasası kapsamına giren hükümlü ve tutuklular için uygun olduğunu söylemişlerdir.

Fakat daha sonra Bakanlık yetkilileri Kartal Özel Tip Cezaevi'nde tutuklu ve mahkumlara günlük çeşitli aktivite olanakları sunulduğunu; fakat yasadışı silahlı siyasî örgütlerin mahkumlara bu olanakları kullanmamaları için emir verdiklerini iddia etmişlerdir. Hüküm giymemiş tutukluların rehabilitasyonu reddetme hakları vardır. Fakat F tipi cezaevlerinde salt mahkum olanlar tutulacağı için bunların rehabilitasyon aktivitelerine katılmaları gerekebileceği belirtilmiştir. Kartal Özel Tip Cezaevi'nde yatmış olan ve yatmakta olan mahkumlar hiçbir aktivite olanağının olmadığını söylemişlerdir.

İnsan Hakları İzleme Komitesi birçok Türk hapishanesinde uygulanan sınırsız avluya çıkma izninin tutuklular için ne kadar faydalı olduğunun farkındadır ve diğer ülkelere tavsiye edilmesi değer bir uygulama olduğu kanısındadır. Ancak bu, özellikle uzun yıllar boyu yatacak olan mahkumlar için, hücre dışı aktivitelere ve hücre arkadaşlarından başka kişilerle ilişki kurmaya bir alternatif sayılamaz.

KUŞKU GÖTÜRÜR YABANCI MODELLER

Adalet Bakanlığının yanıtı, sürecin başındaki "değerlendirme" dönemi süresince uygulanan tek başına tecrit yöntemini Amerika ve Avrupa'daki ıslah kurumlarına değinerek meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Adalet Bakanlığı ayrıca "bazı cezaevi personelinin ÿ resmi olmayan görüşlerini" içeren başlıksız bir mektubu da yanıtına eklemiştir. Bu mektupta, planlanan F-Tipi cezaevlerinin "Amerikan veya Avrupa cezaevlerinden farklı olmadığı" belirtilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki veya Avrupa'daki ceza sistemi sorgulanmadan model olarak alınırsa, Adalet Bakanlığı ciddi bir yanılgı içinde olacaktır. Çünkü, her iki sistemde uluslararası standartlara uymayan kusurlu örnekler mevcuttur. Yüksek güvenlik cezaevleri ve yasadışı silahlı faaliyetler nedeniyle tutuklanan tutuklular özellikle büyük sorunlar oluşturmaktadır.

İnsan Hakları İzleme Komitesi, örneğin Kaliforniya'daki Pelican Bay ile İndiana13 ve Virjinya14 eyaletlerindeki super-maksimum güvenlik tecrit sistemleri dahil olmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yüksek güvenlik cezaevleriyle ilgili olarak kaygılarını dile getirmiştir. Out of Sight: Super-Maximum Security Confinement in the United States (Gözden ırak: Birleşik Devletler'de Süper-Maksimum Güvenlik Tutukluluğu) Şubat 2000, Cilt 12, No. 1 (G)) adlı çalışmada, İnsan Hakları İzleme Komitesi Amerika Birleşik Devletleri'nde giderek yaygınlaşan "super-max" uygulamasına katkıda bulunan değişik etmenleri incelemektedir. Bu uygulama, zalim ve insanlık dışı sayılabilecek bir uygulama olup tek ba1ına veya küçük gruplar halinde tecrit esasına dayanmaktadır ve federal bir hakimin dediği gibi "insanların psikolojik olarak dayanabilecekleri baskının en son sınırlarını da zorlayan"15 bir uygulama teşkil etmektedir. Cezaevi yöneticileri için, süpermax" (yani tek başına veya küçük gruplar halinde tecrit) sınırlı bir bütçeyle bir cezaevini yönetmenin beraberinde getirdiği birçok farklı soruna basit ve teknik bir çözüm olma cazibesine sahiptir. Ancak, inşa edilince bu tür birimleri doldurma doğrultusunda bazı etkenler ortaya çıkmaya başlamaktadır. Bu da, tutukluların davranışlarının gerçekten bu şekilde bir tutukluluk gerektirip gerektirmesinden bağımsız olarak gündeme gelmektedir. Rapor ayrıca, kayıtsız kamuoyu ve "suçlulara karşı yumuşak" damgası yemekten çekinen politikacılar gibi etmenler nedeniyle insanî olmayan muamelenin nasıl sorgulanmadan devam edebileceğini de göstermektedir. Bu etmenlere, "mahkemelerin cezaevi yetkililerinin yargılarına sorgusuz yaklaşmasının" neden olduğu yargı denetimi eksikliği ve yargının cezaevi koşullarının anayasaya aykırı denecek kadar zalimane olduğunu kabul etmenin önüne koyduğu yüksek sınırlar" da dahildir. BM işkenceye Karşı Komitesi'ne sunduğu ilk raporunda, Amerika Birleşik Devletleri, süpermax kurumları hakkında ele1tirildiğini ve açılan davalar sonucunda bazı tesislerde kimi uygulamalarını değiştirmek zorunda kaldığını kabul etmiştir.16 Mayıs 15, 2000 tarihinde BM İşkenceye Karşı Komitesi "süpermaximum cezaevlerindeki aşırı sert rejimler" konusunda kaygısını ifade etmiştir.17

Uluslararası Af Örgütü'nün kaçma riski yüksek tutukluların küçük gruplar halinde tecrit edilmesiyle ilgili raporu (United Kingdom: Special Security Units: Cruel, Inhuman or Degrading Treatment [Birleşik Krallık: Özel Güvenlik Birimleri: Zalimane, ınsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele] (AI Index: EUR 45/06/97, Mart 1997,) Kartal Özel Tip Cezaevi'ndeki koşullara oldukça benzer koşulları ele almıştı. Bu benzerliklere, kaçmayı önlemekten çok, tutukluları ve tutuklu ailelerini rahatsız etmek için düzenlenmiş gibi görünen önlemler de dahildir. Sözkonusu rapor, tutukluların ziyaretçilerden cam bariyerle ayrı tutulduğu ve iletişimin telefonla sağlandığı kapalı görüşlerin - ki bu durum Kartal'daki uygulamaya benzemektedir - tutukluların aileleriyle ilişkileri üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çekmektedir. Yüksek Güvenlik Birimleri olarak yeniden adlandırılan birimlerde açık aile görüşlerine yeniden izin verilmiştir.

Uluslararası Af Örgütü, küçük gruplar halindeki tecrit uygulamasının bu Özel Güvenlik Birimlerindeki (ÖGB) tutuklular üzerindeki olumsuz etkilerinin tıbbi verilerle desteklendiğini belirtmektedir:

Aralık 1994 ve Mayıs 1995'te ÖGB'lerde bağımsız tıbbi ve psikolojik incelemeler yapıldı. Bunların sonuçları Cezaevi Hizmetleri idaresine gönderildi. O zaman doktorlar tutukluların hastalık belirtilerinde belli bir düzen saptamışlardı: kilo kaybı, baş ve mide ağrıları, genel kas kaybı, anemi, ağız enfeksiyonu, zayıflayan görme yetkisi ve hafıza, ve tedirginlik belirtileri.

Cezaevi Hizmetleri ıdaresi genel müdürü, Mayıs 1996'da eski baştabip Sir Ronald Acheson öncülüğünde ÖGB'lerin tutuklu sağlığı üzerindeki etkilerini saptamak icin bir araştırma yapılmasını istemiştir. 1996 yılı ortalarında sonuçlandırılan araştırmanın raporu yayınlanmamıştır. Rapor tutukluların ÖGB'lerde mümkün olduğunca kısa süreyle tutulmalarını ve amaçlı aktivite olanakları dahil olmak üzere, zihinsel uyarı ve fiziksel egzersiz için daha fazla olanak sağlanmasını öneriyordu.

Uluslararası Af Örgütü raporunda, tutukluların ancak birkaç metre uzaklıktaki nesneler üzerinde odaklaşmasına olanak veren fiziksel sınırlamaların tutukluların görme yetkisini nasıl körelttiğini de açıklamaktadır. Bu da (yukarıda) Kartal Özel Tip Cezaevi'yle ilgili olarak söylenenlerle aynı doğrultudadır.

İnsan Hakları İzleme Komitesi, 1996 İsveç iltica politikası konusundaki raporunda, İsveç'te bir tutukevinde uygulanan tecrit rejimini araştırmıştı.18 Rapor, geri gönderilmeyi bekleyen mültecilere ve yasadışı giriş yapan yabancılara karşı uygulanan tecrit sistemini şiddetle eleştirmiştir. İsveç'teki uygulamaya yöneltilen ve işkenceyi Önleme Komitesi'nce de dile getirilen bu eleştiriler, suçlu tutukluların tecridinde kullanılan yöntem için de geçerlidir.

Kısıtlı kaynakları yatırım için kullanırken kötü uygulamaların ithal edilmesini önlemek için, Adalet Bakanlığı İÖK'nin ve BM'nin İşkenceye Karşı Komitesiyle hükümet dışı örgütlerin yüksek güvenlik cezaevleriyle ilgili bulgu ve önerilerini incelemelidir. İnsan Hakları İzleme Komitesi'nin görüşü odur ki, Adalet Bakanlığı sözkonusu cezaevlerinin yönetimiyle ilgili planlarını uluslararası standartların ışığı altında gözden geçirirse, bu alanda faaliyet gösteren hükümetler arası kurumlarla, yerli ve uluslararası insan hakları örgütleriyle açık bir diyalog içine girerse, güvenlik ve uygun yönetim gereksinimlerini insani muamele gereksinimiyle bağdaştırabilir.

Teşekkürler

Bu rapor Kartal Cezaevinde yatmakta olan mahkum ve tutuklulardan alınan yazılı belgelere, hapishaneden yeni çıkmış mahkumlarla ve halen hapishanede bulunan mahkum ve tutukluların aileleri ile yapılan görüşme ve yazışmalara dayanarak yazılmıştır. İnsan Hakları İzleme Komitesi, özellikle Türkiye İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi'nden Ümit Efe, ve Deri-İş Sendikası'nın Kartal Şube Sekreteri Hasan Sonkaya başta olmak üzere, sağlanılan bilgi ve tavsiyeler için emeği geçen herkese teşekkür eder.

Bu rapor Jonathan Sugden tarafindan yazılmış. Orta Asya ve Avrupa Bölümü'nde gönüllü olarak çalışmakta olan Erkan Ateş, raporun tercümesine katkıda bulunup, tercümeyi redakte etmiştir. İnsan Haklari İzleme Komitesi Genel Danışmanı Wilder Tayler, Yardımcı Danışmanı Jamie Fellner, Avrupa ve Orta Asya bölümü Savunma Direktörü Elizabeth Andersen değerli yorumlar ve tavsiyeler vermişlerdir. İnsan Hakları İzleme Komitesi çalışanları Natasha Zaretsky, Patrick Minges, Fitzroy Hepkins değerli katkılarda bulunmuşlardır. Şaban Dayanan teknik destek vermiştir.

İnsan Hakları İzleme Avrupa ve Orta Asya Bölümü

İnsan Hakları İzleme Komitesi dünya çapında insan haklarını korumayı amaçlamaktadır.

İnsan haklarını ihlal edenleri adalet önüne çıkartmak, ayrımcılığı önlemek, siyasi özgürlükleri ön planda tutmak ve savaş sırasında yapılan insanlıkdışı muamelelerden bireyleri korumak için mağdurlar ve insan hakları savunucuları yanında yer almaktayız.

İnsan hakları ihlallerini açığa vurmakta ve bu ihlalleri gerçekleştirenlerin hesap vermeleri gerektiğini savunmaktayız.

Hükümetleri ve diğer iktidar sahiplerini, insan hakları ihlallerine son vermeye ve uluslararası insan hakları hukukuna saygı göstermeye davet ediyoruz.

Tüm kamuoyunu ve uluslararası camiayı herkes için insan haklarının sağlanmasını desteklemeye çağırıyoruz.

Kuruluşun kadrosu, Genel Direktör Kenneth Roth, Gelişim Direktörü Michele Alexander, Sözcü Direktör Reed Brody, İletişim Direktörü Carolle Bogert, Program Direktörü Cynthia Brown, Finans Direktörü Barbara Guglielmo, Özel Danışman Jeri Laber, Bruksel Ofisi Direktörü Lotte Leicht, Yayın Direktörü Patrick Minges, Direktör Yardımcısı Susan Osnos, ınsan Kaynaklari Direktörü Maria Pignataro Nielsen, Hukuk Danışmanı Jemera Rone, Genel Hukuk Danışmanı Wilder Tayler, Birleşmiş Milletler Temsilcisi Joanne Weschler, Yönetim Kurulu Başkanı Jonathan Fanton ve Kurucu Başkan Robert L. Bernstein'dan oluşmaktadır.


Notes

1. Müzekkerede şu tanımlar geçerlidir: "Tek başına tecritte tutulma" tutukluyu (veya mahkumu) yalnız, diğer insanlarla ilişkileri çok kısıtlı, ve dışarıdan gelen uyarımdan kopmuş bir şekilde tutma anlamına gelmektedir. "Küçük grup halinde tecrit", tutukluların hücrelerinde beşe kadar başka kişilerle beraber bütün veya hemen hemen bütün gün, doğru dürüst egzersiz, iş ya da diğer üretici etkinliklere katılma ve hücrede hapsedilmiş diğer tutuklular ve dışındakilerle sosyal ilişkide bulunma fırsatları olmadan tutma anlamına gelmektedir. "Hücre esaslı sistem" altıya kadar tutukluyu bulunduran hücre ya da odalar anlamına gelmektedir. Bu memorandum çerçevesinde, hücre sistemi bir tecrit rejimi içermemektedir, ve bu nedenle prensip olarak reddedilemez.

2. Terörle Mücadele Yasasındaki "terörizm" tanım hem şiddetle ilişkisi olmayan bazı siyasi etkinliklerde bulunanlar hem de şiddet yanlısı ve şiddeti kullananlar içeren geniş bir tanımdır.

3. "Hücre" ile ilgili olumsuz imalardan kaçınmak için, Adalet Bakanlığı "oda" sözcüğünü kullanmaktadır.

4. Aile fertleriyle yapılan görüşme, Nisan 1999

5. Yazılı ifade, 12 Mayıs 2000.

6. Yazılı ifade, 12 Mayıs, 2000.

7. Güvenlik güçlerinin, Eylül 1999'da Ankara Kapalı Cezaevi'ne girdiklerinde, şartların gerektirdiğinden çok daha fazla şiddet kullandıklarına dair kanıtlar vardır: bazı tutuklular yargısız bir şekilde infaz edilmişler, bazılarına da öldürülmeden önce işkence edilmiştir. Ancak, olaylarla ilgili resmi açıklama, tutukluların tabanca, tüfek ve kalaşnikofla silahlanmış oldukları ve acemi bir şekilde birbirlerini vurdukları yolundaydı. Hiç bir güvenlik görevlisi kurşunla yaralanmamıştır. Bir görevli kırık sandalyeyle elinden yaralanmıştır. 22 Şubat 2000'de 86 tutuklunun Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde "öldürme, öldürmeye teşebbüs, saldırı, cezaevi yönetimine karşı isyan, ateşli silah bulundurmak ve cezaevi malına zarar vermekten dolayı yargılanmasına başlanmıştır. Bir grup Ankaralı avukat, öldürülmelerle ilgili iki tane dava açmaya çalışmışlardır. Cezaevi müdürü ve personeline karşı şikayetle ilgili olarak takipsizlik kararı verilmiştir. Jandarmayla ilgili diğer şikayet, memurun yargılanması ile ilgili 4283 sayılı yasa gereği Ankara valisi tarafından durdurulmuştur. Avukatlar bu karara yerel idare mahkemelere itirazda bulunmuşlardır. Bu yazı esnasında henüz bir karar çıkmamıştı.

8. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi, 2nd General Report on CPT's activities covering the period 1 January to 31 December 1991 (ıÖK'nin 1 Ocak ile 31 Aralık 1991 arasındaki faaliyetlerini kapsayan 2nci Genel Rapor), paragraf 54.

9. Available at www.osce.org/odihr/docs/m00-1-final.htm.

10. Making Standards Work - An ınternational Handbook on Good Prison Practice (Standartları İşler Kılmak - iyi Cezaevi Uygulaması Uluslararası Elkitabı), The Hague, Mart 1995, s. 162.

11. Memorandum boyunca, bu cezaevi "Kartal Soğanlık F-Tipi Cezaevi" olarak anılmıştır. Türk Hükümeti'nin yanıtında, "Her şeyden önce Kartal Soğanlık Cezaevi'nin F-Tipi bir cezaevi olmadığın altı çizilmelidir. Rapor, başlığından itibaren, açıkça hatalıdır," denmekteydi. Gerçekte, yeni açılan bu cezaevinin adı konusunda bir karışıklık olmuştur. Adalet Bakanlığı'nın kendisi bile, İstanbul'daki bir avukata yazdığı 6 Ağustos 1999 tarihli mektupta cezaevinden "Kartal Soğanlık F-Tipi Cezaevi" olarak sözetmektedir.

12. Cezaevi sistemiyle ilgili en büyük sorun, tutarlı bir yasal temelin yokluğudur. Türk devlet televizyonunun Panorama adli programında 4 Ekim 1999'da konuşan Adalet Bakanı, cezaevlerinin 1930 tarihli yasalara tabi olduğundan yakınmıştır.

13. Cold Storage: Super-Maximum Security Confinement in ındiana [Soğuk Depo: ındiana'da Süper-Maksimum Güvenlik Tecridi], İnsan Hakları İzleme Komitesi, Ekim 1997.

14. İnsan Hakları İzleme Komitesi, Red Onion Eyalet Cezaevi: Virjinya'da Süper-Maximum Güvenlik Tutulma, Nisan 1999, vol 11, no. 1 (G).

15. Madrid v. Gomez, 889 F. Supp 1146, 1267 (N.D. Cai. 1995).

16. www.state.gov/www/global/human-rights/torture_articles.html

17. Birleşmiş Milletler İşkence Önleme Komitesi'nin Sonuçları ve Önerileri: Amerika Birleşik Devletler, 15/05/2000. CAT/C/24/6, Paragraf 5, f bendi.

18. İnsan Hakları İzleme Komitesi, Küresel İnsan Hakları Perspektifiyle İsveç İltica Politikası

Human Rıghts Watch/ECA

May 2000, Vol. 12,No. 8 (D)