Skip to main content

Suriye

2019 Olayları

Suriye Idlib’in Belyun köyünde, gerilimi düşürme bölgesinde, 8 Aralık 2019 günü, hava saldırısı sonrasında bir binada geriye kalan molozlar. 

© Muhammed Said/Anadolu Agency via Getty Images

Suriye’de 2019 yılında yaşanan olaylar, ihtilafı tanımlayan vahşetin ve hak ihlallerinin, istisna değil, kural oldukları yönündeki kanaati güçlendirecek nitelikteydi.

Suriye-Rusya askeri ittifakı, Nisan ayında, hükümet karşıtı güçlerin tutundukları son kale olan İdlib’e yönelik askeri operasyonlara, savaşçı-sivil ayırımı gözetmeyen saldırılar düzenleyerek ve yasaklanmış silahlar kullanarak, yeniden başladı. Hükümet güçleri tarafından ele geçirilen bölgeler, özel mülklere el konulması, geniş ölçekli konut yıkımları ve keyfi alıkoymalar gibi uygulamalara şahit oldu. Hükümetle “uzlaşanlar” hükümet güçlerinin elinde hak ihlalleri yaşamaya devam ediyorlar.

Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA), 2019 yılında Suriye’de 11.7 milyon insanın, insani ve koruma yardımına ihtiyaç duyacağını tahmin etti. Suriye hükümeti, halkın yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek fonları temin etmek yerine, insani ve yeniden inşaa fonlarına kendi çıkarları doğrultusunda el koymasına olanak sağlayacak hukuki ve politik bir çerçeve geliştirdi. Tacizkâr yeniden inşaa çabalarına katılan veya gerekli özeni göstermeyerek insani yardımların saptırılmasına izin veren insani yardım grupları, Birleşmiş Milletler ajansları ve bağışçılar, hükümetin insan hakları ihlallerinde suç ortağı olmak riskiyle karşı karşıya kaldılar.

Hükümet karşıtı devlet dışı silahlı gruplar da ağır hak ihlalleri yaptılar, kontrol ettikleri bölgelerde özgürlük tahdidi seferberlikleri yürüttüler, hükümetin kontrolü altındaki, yoğun nüfuslu yerleşim bölgelerine ayırım gözetmeyen saldırılar düzenlediler.

Suriye’nin kuzey doğusunda ölen sivillerin sayısı ve Amerika’nın liderliğindeki koalisyonun ve onun mahalli ortağı Suriye Demokratik Güçleri’nin neden olduğu yıkımın boyutları, aşırılıkçı grup IŞİD’in kontrolü altındaki bölgelerdeki can kayıpları ve yıkımın, sivilleri korumak için gerekli tüm önlemlerin alınmadığını gösteren boyutlara ulaştığını düşündürdü.

IŞİD tarafından kaçırılan binlerce kişinin akibetleri belirsizliğini koruyor ve ne Kürt yetkililer, ne Amerikan Koalisyonu ne de Suriye hükümeti, bu kişilerin akibetlerini öğrenmek konusunda herhangi bir adım atmış değiller. Suriye hükümeti tarafından alıkonulan veya zorla kaybedilen kişiler, özel temsilci ve Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası toplum gündemine oturmuş olsalar da bu konuda çok az ilerleme kaydedildi.

Suriye-Rusya Askeri İttifakının İhlalleri

Suriye-Rus askeri ittifakı, Suriye’nin Kuzey Batısındaki bölgeleri hükümet karşıtı gruplardan geri almak amacıyla, 2019 Nisan ayının sonlarından bu yana her gün yüzlerce saldırı düzenledi. Suriye ve Rusya güçleri, Halep’i ve Guta’yı alırken kullandıkları taktikleri andıracak şekilde, uluslararası hukukun yasakladığı misket bombaları, yangın silahları ve el yapımı “varil bombaları” gibi geniş alanlarda etkili olan patlayacı silahları, okullara, konutlara ve hastanelere karşı kullandılar ve bölgedeki önemli kentleri yerle bir ederek, aralarında 300’den fazla çocuğun da bulunduğu 1000’den fazla sivili öldürdüler. Ağustos ayının ortalarında Suriye-Rusya askeri ittifakı, İdlib vilayetinin Hass kentindeki yerlerinden edilmiş kişiler için kurulmuş bir kampa düzenlediği hava saldırısında 20 sivili öldürdü. Saldırı hukuksuzdu ve bir savaş suçu teşkil ediyordu.

Söz konusu güçler 50’den fazla sağlık tesisini yerle bir etti veya kullanılamaz hale getirdi. İnsan Hakları için Doktorlar’a ve diğer insani yardım gruplarına göre, Rusya ve Suriye bu hastaneleri hedef almak için, söz konusu tesislerin Birleşmiş Milletler’e ait çakışmayı  önleme mekanizması vasıtasıyla Rusya ile paylaştığı koordinatları kullandılar. Birleşmiş Milletler, 1 Ağustos günü BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, Suriye’deki hastane saldırılarına yönelik bir soruşturma başlatacağını duyurdu.

Birleşmiş Milletler’e göre, Suriye’nin kuzey batısında 3 milyondan fazla sivil yaşıyor, bunlardan en azından yarısı, daha önce de en az bir defa yerlerinden edilmiş insanlar. Bu bölgelerdeki sivillerin başka bir yere yerleşmek için mali imkanları olmadığı, Türkiye’ye geçemedikleri ve hükümet kontrolü altındaki bölgelere yerleşmeleri halinde zulme uğramaktan korktukları için, gidebilecekleri başka bir yerleri fiilen yok.

Mülkiyet Hakları, İnsani Yardım ve, Yeniden İnşaa Fonları

Suriye hükümeti, insani yardım ve yeniden inşaa için ayrılmış milyonlarca dolarlık insani yardım fonuna el koymasına olanak veren bir hukuk ve politika çerçevesini uygulamaya soktu.  Hükümet insani yardım kuruluşlarının, insani yardıma ihtiyacı olan veya bu yardımı aldıkları iddia edilen topluluklara erişimlerini kısıtladı, hükümet karşıtı güçlerin kontrolü altındaki bölgelerde yaşayan sivilleri cezalandırmak amacıyla yardım projelerine seçerek onay verdi ve insani yardım gruplarına güvenlik kontrolünden geçirilmiş yerel aktörlerle ortak çalışmalarını şart koştu. Daha önce yaşanmış olaylar ışığında bakıldığında, muhalif olarak görülen sivil nüfusun cezalandırılması, sadık olarak görülen sivil nüfusun ise ödüllendirilmesi amacıyla insani yardımların, devletin tacizkâr araçları tarafından hortumlanması riski sürüyor.

Hükümet, daha önce hükümet karşıtı güçlerin kontrolünde olan bölgelerde yaşayan yüzlerce insanı keyfi olarak terörist olarak tanımlamış ve 63 sayılı Kararname ile 2012 tarihli Terörle Mücadele Yasası uyarınca bu kişilerin mal varlıklarını dondurmuştu. Yetkililer söz konusu mevzuatı sık sık insan hakları aktivistlerinin ve insanı yardım çalışanlarının faaliyetlerini kriminalize etmek amacıyla kullanıyorlar. Söz konusu önlemler, kendileri terörist olarak tanımlanmamış aile üyelerini ve akrabaları dahi etkileyerek, maksatlarını aşan sonuçlar doğuruyorlar.

Devlet Dışı Silahlı Grupların İhlalleri

Hayat Tahrir el Şam, Ceyş El İzze ve bunlarla bağlantılı gruplar hükümet kontrolündeki sivil bölgelere ayırım gözetmeyen saldırılar düzenlediler. Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu’na (UBSAK) göre, savaş suçu sayılabilecek bu saldırılar çok sayıda sivil zaiyata yol açtı.

IŞİD kontrol ettiği bölgelerden geri çekilmiş olsa da, Deyrizor çapında çok sayıda başkaldırıya öncülük etti ve kaçanları cezalandırmak ve kaçışları caydırmak için mayın döşemek gibi yöntemler de kullanarak, sivillerin şiddetten kaçmasını önledi

Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı fraksiyonlardan müteşekkil bir koalisyon olan Suriye Milli Ordusu’nun kontrolü altındaki Afrin’in çevresindeki bölgelerdeki güvenlik koşulları büyük ölçüde kötüleşti. UBSAK’a göre, söz konusu fraksiyonlar savaş suçları işlediler, sivilleri hedef aldılar, rehin aldılar, araba bombaları yerleştirdiler, keyfi alıkoyma, gasp, işkence yapmak gibi suçlar işlediler  ve kadınlar ve kızlar için çok sıkı giyim kuralları uyguladılar.

Keyfi Özgürlük Tahditleri ve Zorla Kaybedilme

Doğu Guta, Dara ve Güney Şam gibi, Hükümet karşıtı gruplardan geri alınan bölgelerde bulunan yüzlerce aktivist ve eski muhalefet liderleri ile bunların aile üyeleri, yetkililerle tutuklanmayacaklarına ilişkin teminat veren uzlaşma anlaşmaları imzalamış olmalarına rağmen, Suriyeli güvenlik güçleri tarafından tutuklandılar.

2011’den bu yana, büyük çoğunluğu hükümet güçleri tarafından olmak kaydıyla, onbinlerce insan alıkonuldu veya zorla kaybedildi. Binlerce insan, Suriye hükümetinin gözetimi altındayken, işkence veya korkunç hapishane koşulları yüzünden öldü. Hükümet 2019 yılında öldüğü veya kaybedildiği düşünülen insanların kayıtlarını güncelledi, ancak bu kişilerin aileleri yetkililerden, yakınlarının ne cenazelerini alabildiler, ne de onlarla ilgili her hangi ek bir bilgi edinebildiler.

Çoğunlukla Idlib’de faaliyet gösteren, El Kaide ile bağlantılı Hayat Tahrir el Şam, kendi kontrolü altındaki bölgelerde çok sayıda sivilin özgürlüğünü keyfi olarak tahdit etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2019 Ocak ayında 11 özgürlük tahdidi vakasını belgeledi, ki bunların altısında söz konusu kişilerin işkenceye maruz kalmış oldukları da görülüyordu. Yerel insan hakları grupları yüzlerce başka vaka hakkında da dosyalar derlediler veya kanıt topladılar.

IŞİD, aralarında aktivistlerin, insani yardım çalışanlarının ve gazetecilerin de bulunduğu binlerce insanı kaçırdı. Yerel insan hakları izleme grupları ve kaçırılanların ailelerine göre bu kişilerin akibetleri belirsizliklerini halen koruyor. Ailelerin sorularını yanıtlamak için gerekli mekanizmaları ne Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ne Suriye hükümeti ne de Amerikanın öncülüğündeki uluslararası koalisyon kurdu.

Onbinlerce Suriyelinin özgürlerinin, Suriye hükümeti, hükümet karşıtı silahlı gruplar ve IŞİD tarafından, yaygın bir şekilde, keyfi olarak tahdit edilmesi, insanların kaçırılması, işkence ve sair kötü muameleye maruz bırakılması ve zorla kaybedilmesi konusunun acilen ele alınılması yönünde, 2019 Mayısında BM Güvenlik Konseyi’ne çağrıda bulunan sekiz Suriyeli sivil toplum ve uluslararası insan hakları örgütünden biri de İnsan Hakları İzleme Örgütüydü.

Türkiye’nin ve Türkiye’nin desteklediği Güçlerin İhlalleri

Türkiye, Amerikan yönetiminin Suriye’deki güçlerini geri çekeceğine ilişkin yaptığı bir açıklamanın ardından, 9 Ekim günü, Suriye’nin kuzey doğusunu işgal etti. Barış Pınarı adı verilen operasyonda, başta Suriye Milli Ordusu olmak üzere, Türkiye’nin desteklediği diğer devlet dışı gruplar da seferber edildi. Buna karşılık, Kürt yetkililer de Şam’la bir anlaşma yaparak, Suriye güçlerinin bölgede konuşlanmasına ve Suriye-Türkiye sınırındaki çok sayıdaki köyün ve kasabanın kontrolünün yeniden bu güçler tarafından ele geçirilmesine izin verdiler.

Türkiye’nin desteklediği fraksiyonların, Kürt güçleri, siyasal aktivistleri ve acil yardım çalışanlarını yargısız olarak infaz etmek, yağmacılık yapmak ve özel mülke el koymak başta olmak üzere, çok sayıda hak ihlali yaptıklarına ilişkin haberler alındı.

Türkiye Dışişleri Bakanı 26 Ekim günü Türkiye’nin “en ufak bir hak ihlaline dahi müsamaha göstermeyeceği” yönünde bir açıklama yaptı. Gelgelelim, Türkiye tarafından Suriye’nin kuzey doğusundaki sivillere ve sivil nesnelere karşı, sivil - savaşçı ayırımı gözetmeden düzenlenmiş çok sayıda saldırı yerel ve uluslarası insan hakları izleme gruplarının raporlarında belgelendirildi.  

ABD’nin desteklediği güçler ve ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından yapılan ihlaller

2019 Şubatında yapılan Baghuz muharebesi IŞİD’in bölgesel anlamda çöküşüyle sonuçlandı. Muharebeye damgasını vuran ABD öncülüğündeki koalisyonun yoğun hava saldırıları ile SDG’nin karadan yaptığı topçu atışları oldu. Son muharebenin başladığı ve bölgede çok sayıda sivilin yaşadığı bir dönemde, İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından 630’dan fazla ağır hasarlı alan bulunduğu ve kentteki binaların yaygın bir şekilde tahrip edilmiş oldukları tespit edildi. İngiliz izleme grubu Airwars’ın (Hava savaşları) tahminlerine göre 2019 yılının Ocak ve Haziran ayları arasında ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından düzenlenen hava saldırılarında en az 416 Sivil öldü.

Koalisyon, sivillerin öldüğü saldırıları kapsamlı bir şekilde araştırmadı. 2019 Ocağında bir aileye başsağlığı ödemesi yapıldı ancak koalisyon güçlerinin operasyonlarında zarar gören sivillere tazminat ödenmesine veya başka şekilde yardım sunulmasına yönelik bir program oluşturulmadı. ABD Savunma Bakanlığı tazminat ödenmemesini “pratik kısıtlara” ve “Amerikan varlığının sınırlı olması sebebiyle lütuf ödemeleri yapmak için gerekli durumsal farkındalığın azalmasına” bağladı.

Zaman zaman kaçakçılara yüklü ödemeler yapmak pahasına da olsa IŞİDin kontrolünde kalan son topraklardan kaçmayı becerebilen tanıklar, insani koşulların vehametini ve yaşadıkları yerlere düzenlenen ardı arkası kesilmeyen saldırıları anlattı. 

Türkiye’nin Suriye’nin kuzey doğusunu işgal etmesiyle birlikte Kürtlerin liderliğindeki yetkililerin kontrolündeki bölgeler küçülmüş olsa da, bu satırlar yazıldığı sırada, IŞİD sanığı 110 bin kişi ve bunların aileleri, Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kontrolü altındaydı. Bunların arasında 62 bin Suriyeli ve Iraklı ile birlikte Iraklı olmayan 11 bin yabancı kadın ve çocuk da bulunuyor. IŞİD sanıklarının yakınları olan bu kadın ve çocuklar al-Hol çöl kampında, zaman zaman ölümcül sayılabilecek çok ağır koşullar altında tutuluyorlar. Kamp koşullarının kötüleşmesinde, kaynak yetersizliğinin ve insani yardıma erişimin kısıtlanmış olmasının payı var.

Çoğu ülke, aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu kendi vatandaşlarının geri dönüşlerini ya reddetti ya da çok az sayıda yetim çocuğu memleketlerine geri götürdü. Aralarında Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın da bulunduğu bazı ülkeler kendi vatandaşlarının geri dönüşünün lojistik veya güvenlikle ilgili güçlüklerinden bahsettiler. Ancak Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan IŞİD’le bağlantılı kendi vatandaşlarından çoğu kadın ve çocuk olan toplam 756’sının ülkelerine dönmelerine izin verdi. Suriye’de tutuklanan yabancı IŞİD üyeleri, özellikle de Fransız uyruklu olanlar, Irak’ta işkence yapıldığı, yargılamaların kusurlu olduğu ve ölüm cezasının bulunduğunun bilinmesine rağmen, bu ülkeye transfer edildiler. BM yargısız infazlar özel raportörü, Fransa’nın kendi vatandaşlarının idama mahkum edilmek üzere Irak’a transfer edilmesinde parmağı olduğu yönündeki iddialar nedeniyle, bu ülkeyi kınadı.

Yerinden Edilme Krizi

BM OCHA rakamlarına göre, askeri operasyonlar İdlib ve Hama’da 600 binden fazla, Kuzeydoğu Suriye’de ise en az 180.000 kişiyi yerlerinden etti.

Türkiye-Suriye sınırı kapalı kalmayı sürdürdü ve Türkiyeli sınır muhafızları Suriyeli sığınmacıları, gerçek mermi kullanmak da dahil olmak üzere, düzenli olarak geri ittiler ve Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre Ocak 2019’da bu yana onlarcasını öldürdüler.

18 bin kişi Suriye — Ürdün sınırının yakınlarında el Rukban kampını terkederek hükümet kontrolündeki bölgelere gittiler. Hükümet tarafından dayatılan insani yardım kısıtlamaları ve Ürdün’ün Rukban’da yaşayanların Ürdün’e sığınmalarına izin vermemesi ya da sınır ötesi insani yardım sağlamaması, kamp sakinlerinin hem ciddi bir açlık ve hastalık riskiyle, hem de saldırıya uğrama tehdidiyle karşı karşıya kalmalarına yol açtı. Hükümet kontrolü altındaki bölgelere gidenler, kendilerini yerlerinden edilmiş kişiler için kurulmuş merkezlerde buldular. Bu merkezlerde ve geçiş noktalarında BM ile Suriye Arap Kızılayı hizmet veriyor olsalar da, el Rukban kampını boşaltarak hükümet kontrolü altındaki bölgelere gidenlerin gözaltına alındıkları ve kötü muameleye maruz bırakıldıkları yönünde haberler de alındı.

Komşu ülkelerdeki Suriyeli mülteciler de, ev sahibi ülkeler tarafından, Suriye’de hüküm süren ciddi güvenlik kaygılarına ve hükümet kontrolü altındaki bölgelerdeki koşullarla ilgili saydamlık olmamasına rağmen, bu ülkeye geri dönmeleri için yapılan baskılara maruz kaldılar. UNHCR rakamlarına göre Haziran 2019 itibariyle 40 bin Suriyeli mülteci ülkelerine geri dönmüştü.

Türkiye’de 3.6 milyon Suriyeli mülteci geçici koruma statüsü aldı ki, sadece İstanbul’da yarım milyon mülteci bulunuyor. Ancak 2019 yılında Türkiyeli yetkililer çok sayıda Suriyeli’nin özgürlüğünü keyfi olarak tahdit ederek, onlara “gönüllü geri dönüş” belgesi imzalatıp, zorla Suriye’ye geri gönderdiler. Bunların çoğu kendilerini İdlib’de ve Hayat Tahrir El Şam’ın kontrolü altında bulunan bölgelerde buldular ve burada ya söz konusu grup tarafından tutuklandılar, ya da Suriye—Rusya askeri operasyonlarında iki ateş arasında kaldılar.  

Türkiye aynı zamanda, kuzeydoğu Suriye’de, halen Türkiye’de bulunan 1 Milyon Suriyeliyi yerleştirmek istediği bir tampon bölge kurulmasını önerdi. Böyle bir tampon bölge kurulsa dahi, sivillere koruma sunulabileceği garanti olmadığı gibi, insan hakları ile ilgili çok sayıda endişeyi de kendi içinde barındıracaktır.

1.5 milyon kadar Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Lübnan geri dönüşleri bıkmadan usanmadan özendirmeye çalıştı ve Nisan ayından itibaren de yeni mülteci gelişlerini engellemek için fiilen çaba sarfetti. Ülkenin sınır kontrolünden sorumlu birimi olan Genel Güvenlik, Suriye’ye 24 Nisan’dan sonra gayrinizami giriş yapmış Suriyelilerin sınırdışı edileceğine ilişkin 13 Mayıs tarihli kararı uyarınca, 21 Mayıs ile 28 Ağustos 2019 tarihleri arasında Lübnan’a gayrinizami olarak giriş yapmış 2 bin 731 Suriyeliyi sınır dışı ettiğini duyurdu ve onları doğrudan Suriyeli yetkililere teslim etti. Sınır dışı edilenlerden en azından üçü, geri dönüşlerinin ardından Suriyeli yetkililer tarafından tutuklandılar.

BM Güvenlik Konseyi ve Genel Meclis

Suriye—Rusya askeri ittifakının, İdlib ve Kuzey Hama’daki sağlık ve diğer insani yardım tesislerine düzenlediği saldırılar ve BM üyesi devletlerden ve insan hakları gruplarından gelen baskılar üzerine, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres Suriye’de hastane saldırıları hakkında bir soruşturma başlattı. Guterres, bu satırlar yazıldığı sırada henüz bulgularını kamuoyu ile paylaşacağı yönünde bir taahhütte bulunmamıştı.

7 Ağustos günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Suriye’deki özgürlükleri tahdit edilmiş ve kayıp kişilerle ilgili ilk brifingini düzenledi.

19 Eylül günü Rusya, Kuzeydoğu Suriye’de ateşkes ilan edilmesini talep eden bir Güvenlik Konseyi kararının çıkmasını 13. kez veto etti. Gerekçe, söz konusu kararda Rusya ve Suriyenin terör örgütü olarak tanımladıkları gruplara karşı yürütülen askeri harekatları kapsam dışı tutacak bir muafiyetin tanımlanmamış olmasıydı.

BM Genel Meclisi tarafından 2016 Aralık ayında kurulmuş bir kanıt toplama birimi olan Uluslararası Tarafsız ve Bağımsız Mekanizma (IIIM) ileride açılabilecek ceza davalarında kullanılmak üzere kanıt toplamaya ve bunları muhafaza etmeye devam etti.  

Önemli Uluslararası Aktörler
Geir Pederson’un yeni BM özel temsilcisi olarak atanmasına rağmen, BM öncülüğündeki siyasi müzakerelerde neredeyse hiç ilerleme sağlanamadı.

Rusya, Türkiye ve İran, Suriye’deki nüfuzlarını kullanmaya devam ediyorlar. Suriye hükümetini siyasi olarak meşrulaştırma çabalarının başını Rusya çekiyor ve mültecilerin geri gönderilmesi ve yeniden inşaa için fon temin edilmesine yönelik çalışmaları teşvik ediyor.

Nisan ayı, Türkiye ile Rusya arasında yapılan ve 2018 Eylülünde İdlib’de ateşkes ilan edilmesini sağlayan anlaşmanın çöküşüne şahit oldu.

Amerika Birleşik Devletleri, Amerika’nın öncülüğündeki koalisyon kapsamında, Suriye’nin kuzey doğusunda IŞİD’e karşı hava saldırıları düzenledi ve Suriye Demokratik Güçleri’ne mali ve lojistik destek sağladı. 6 Ekim günü Amerikan başkanı Donald Trump Amerikan birliklerinin kuzey Suriye’den çekileceğini aniden açıklayarak, Türkiye’nin Kürtlerin öncülüğündeki güçlere karşı ilerlemesinin önünü açtı.

Amerika öncülüğündeki koalisyon Ağustos ayında Idlib’de, el Kaide’nin bir teşekkülüne yönelik olduğunu iddia ettiği bir saldırı düzenledi. 27 Ekim günü İdlib’de düzenlenen bir Amerikan operasyonunda IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadi öldürüldü. İsrail’in de Ocak ve Ağustos aylarında, hükümetin elindeki bölgelere çok sayıda hava saldırısı düzenlediği bildirildi.

Avrupa Birliği, Brüksel’de, mültecilerin geri dönüşlerine ve yeniden inşaa sorunlarına odaklanan konferanslarının üçüncüsünü düzenledi. 2019 Eylülünde Macaristan’ın Suriye hükümeti ile diplomatik ilişkilerini geliştireceğine ilişkin haberler alındı ki bu Avrupa’daki görüş birliğinin bozulması demekti. Hem AB hem de ABD Suriye hükümetine yönelik uyguladıkları yaptırımları yenilediler ve genişlettiler.

Yıllar süren hazırlıklardan sonra, Suriye Anayasa Komitesi 30 Ekim günü, Birleşmiş Milletler himayesi altında, İsviçre’nin Cenevre kentinde toplandı. Komite ülkenin anayasasını islah etmekle görevlendirilmiş 150 delegeden oluşuyor.