Skip to main content

(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bugün yayınladığı 2014 Dünya Raporu'nda Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin 2013 yılında siyasi muhalefete, halk protestolarına ve eleştirel medyaya karşı giderek büyüyen bir tahammülsüzlük gösterdiğini açıkladı. Raporun baskıya girmesinin ardından hükümetin bazı bakanlar ve başbakanın oğlunun da dahil olduğu yolsuzluk soruşturmalarını kısıtlama girişimleri, yargıya ve hukukun üstünlüğüne yönelik yeni bir tehdit oluşturdu.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Türkiye uzman araştırmacısı Emma Sinclair-Webb “Başbakan Erdoğan hükümetinin 2013 insan hakları karnesine polisin göstericilere yönelik acımasız tutumu,  basının susturulması ve son derece sorunlu bir ceza adalet sistemi damgasını vurdu” diyerek, “Katı tedbirlerin Kürtlerle barış süreci çabalarını gölgelediğini” söyledi ve “hükümetin  herkesin toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüğü hakkına saygı göstermeye hazır olmadığı müddetçe Kürt meselesini çözme ihtimalinin de uzak olduğunu” kaydetti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü bu yıl 24. sayısını yayınladığı 667 sayfalık 2014 Dünya Raporu'nda 90'ı aşkın ülkede insan haklarıyla ilgili gelişmeleri değerlendiriyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü Suriye'de sivillerin yaygın olarak öldürülmesinin insanları dehşete düşürmesine rağmen bu durumu sonlandırmak için dünya liderlerinin çok az adım attığını ifade etti. Örgüt, yeniden hayata geçirilen “koruma sorumluluğu” doktrininin görünüşe göre Afrika'da kitlesel vahşetleri önlediğine ve Mısır ve diğer ülkelerdeki çoğunluğun muhalifleri ve azınlık haklarını baskı altına aldığına dikkat çekti ve Edward Snowden'in ABD izleme programlarıyla ilgili ifşaatları ise dünya çapında yankı bulduğunu söyledi.

Rapora göre, 2013 yılında Türkiye hükümeti Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile onyıllardır devam eden silahlı çatışmayı sona erdirmek için örgütün cezaevindeki lideri Abdullah Öcalan ile görüşüleceğini ilan ederek ülkedeki Kürt azınlıkla barış sürecinde ilk olumlu adımları attı. Ancak yaklaşık 40,000 kişinin ölmesine sebep olan çatışmanın temel nedeni olan Türkiye Kürtlerine yönelik hak kısıtlamalarını giderme yolunda az somut adım atıldı.

Mayıs sonu başlayıp Eylül'e kadar devam eden İstanbul Gezi Parkı protestoları ve diğer illerdeki gösteriler sırasında polis çok sayıda barışçıl göstericiyi ağır biçimde yaraladı ve altı kişinin ölümüne sebep oldu. İki göstericinin öldürülmesiyle ilgili davada polislerin yargılanmasına rağmen, ağır yaralamalar ve aşırı güç kullanımıyla ilgili hiç bir polis hakkında herhangi bir kovuşturma açılmadı.

Kamu görevlileri ve ordu mensuplarının gerçekleştirdiği ihlallerle ilgili olarak hesap vermeye karşı gösterilen direncin bir göstergesi, Türk Hava Kuvvetleri’nin Aralık 2011 tarihinde Uludere'de 34 kişiyi öldüren hava bombardımanının ardından iki yıl geçmiş olmasına rağmen, kurban ve kurban yakınları için adaletin sağlanmamış olmasıdır.

Hükümetin medya üzerindeki baskısı, kendini Gezi protestoları sırasında medya organlarının haber yapmaması veya taraflı haber yapmasıyla gösterdi. Ayrıca, gazeteciler, siyasi aktivistler, avukatlar ve öğrenciler aleyhine açılan çok sayıda soruşturma ve sürmekte olan yargılamalar da ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki kısıtlamaları ortaya koydu. Yargı reformu girişimlerine rağmen soruşturma ve kovuşturma sırasında tutukluluk bir norm olmaya devam etti. Cezaevinde bulunan ve Terörle Mücadele Kanunundan yargılananların büyük çoğunluğu PKK bağlantılı Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) ile ilişkide olmakla suçlanıyor.

Çok sayıda sanığın terör suçları veya darbe planlamakla itham edildiği toplu yargılamalar, bu davaların siyasi olduğu ve adil yargılama yapılmadığına dair kaygılara yol açtı. Bu kaygılar, 2000'li yılların başlarında hükümete darbe planlandığı iddiasıyla görülen ve Ağustos ayında davanın ana sanıklarının karıştığı insan hakları ihlalleri incelenmeden sonuçlanan Ergenekon davasına da gölge düşürdü.

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country