Skip to main content

Türkiye: Biber Gazını Yanlış, Yasadışı Kullanmaktan Vazgeçin

Polisin Biber Gazı Kapsüllerini Doğrudan Göstericilere Atması Sonucu Onlarca Kişi Yaralandı

(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bugün yaptığı açıklamada İstanbul’daki Gezi Parkı protestoları esnasında polisin doğrudan göstericilerin üzerine attığı biber gazı kapsüllerini, ciddi yaralanmalara yol açan tehlikeli mermilere dönüştürdüğünü söyledi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, polisin doğrudan göstericilerin üstlerine ve sıklıkla da yakın mesafeden attığı biber gazı kapsülleri yüzünden göz kaybı dahil olmak üzere 10 ağır yaralanma vakası tespit etti. Yerel gruplarca kayıt altına alınan benzer yaralanmaların niteliği ve öykülerdeki ortak noktalar, Türkiye polis gücünün bir davranış modeli olarak biber gazını kötüye kullandığını net olarak ortaya koyuyor.

Türkiye makamları biber gazının ne zaman ve nasıl kullanılabileceğine dair yönergeleri derhal elden geçirmeli, kapalı mekânlara ve doğrudan insanların üstüne biber gazı atılmasının yasaklandığını bu yönergelerde açıkça vurgulamalıdır. Yetkililer bu politikaya sıkı bir şekilde uyulmasını ve yönergeye uygun davranmayan polis memurlarının hesap vermelerini sağlamalıdır.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye uzman araştırmacısı Emma Sinclair-Webb, “Biber gazı kapsülleri doğrudan göstericilere atıldığında ciddi –hatta ölümcül– yaralara sebep olabiliyor. Gezi Parkı’nda bu durum tekrar tekrar yaşandı. Bu kapsülleri böylesine sorumsuzca kullanan polisler ve amirleri gereksiz zarar vermek ve hayatȋ tehlikeye neden olmaktan sorumlu tutulmalıdırlar” dedi.

16 Haziran 2013 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, (Abdullah Yaşa ve Diğerleri v. Türkiye davası, başvuru no. 44827/08) Türk polisinin biber gazını uygun olmayan bir biçimde göstericilerin doğrudan üzerine atarak 13 yaşındaki bir çocuğu yaralamasının insan hakkı ihlali olduğuna karar verdi ve biber gazı kullanımından kaynaklanan ölüm ve yaralanma riskini en aza indirmek için daha güçlü tedbirler alınması çağrısında bulundu.

Gezi protestolarında polislik faaliyetleri, barışçıl göstericilerin aşırı miktarda biber gazı ve tazyikli su kullanılarak dağıtılmasıyla başladı. Bu tutum birçok kez tekrarlandı ve İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından da belgelendi. Biber gazı kapsülleri ve başka yollarla yaralanmış kişilerin yanı sıra, protestolar esnasında dört gösterici ve bir polis memuru çeşitli sebeplerle öldü.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, biber gazı vakalarıyla ilgili olarak mağdurlar, tanıklar, avukatlar ve tıbbȋ personelle görüşmeler yaptı. Belgelenen 10 vaka, yerel sağlık ve insan hakları gruplarının kayıt altına aldığı silahla atılan biber gazı kapsüllerinden kaynaklanan onlarca ağır kafa ve üst gövde yaralanmalarının arasında yer alıyor.

Normal koşullar altında ölümcül bir silah olmayan biber gazı, sınırlı kullanımı halinde bile maruz kalan kişilerde ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Biber gazı -bir kalabalık kontrol yöntemi olarak- ancak mutlaka gerektiğinde ve şiddeti yatıştırmak üzere orantılı biçimde kullanılmalıdır.

Kuvvet ve Ateşli Silahların Kullanılması Hakkında BM İlkeleri gibi uluslararası kılavuz ilkeler, polisin kalabalık kontrolü taktiklerini kullanırken herhangi bir şiddet tehdidine karşı orantılı cevap vermek ve vakanın şiddetini artırmaktan kaçınmak için takdir yetkisi kullanması beklendiğini ifade eder.

Gezi Parkı protestoları esnasında polis göstericilere doğrudan biber gazı kapsülleri atmanın yanı sıra, ilgili yönergelere aykırı hareket ederek kapalı yerlerde, otel, hastane ve geçici sağlık kliniklerine yüksek miktarda biber gazı attı. Güvenlik güçleri, herhangi bir tehdit oluşturmayan kişiler üzerine biber gazı spreyi sıktılar; bir otel ve hastane girişine tazyikli su attılar.

Polis ayrıca göstericilere karşı plastik mermi de kullandı. Tabipler Birliği’nin topladığı belgelere dayanarak açıkladığı verilere göre, 27 Haziran’a kadar 11 kişi plastik mermi veya biber gazı kapsülü atılması sonucu gözlerini kaybetti. 19 Haziran tarihli Milliyet gazetesi de polisin üç hafta içinde 130,000 biber gazı kapsülü kullanarak stoklarının neredeyse tamamını tükettiğini yazdı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, İçişleri Bakanlığı’nın 26 Haziran’da yayınladığı kanunsuz gösterilere karşı kolluk görevlilerinin kuvvet, özellikle de biber gazı kullanımını ele alan prosedürlerin yer aldığı genelgenin bir kopyasını edindi. Genelgede polisin gösterilere nasıl hazırlık yapacağının yanı sıra, bu tür durumlarda Çevik Kuvvet ve Güvenlik Şube üst düzey amirlerinin, müdahalenin koordinasyonu ve hareket tarzını belirlerken göz önünde tutmaları gereken  kılavuz bilgiler yer alıyor. Sorumlu amirlerden kullanılan biber gazı miktarının bilinmesi için tutanak tutulması isteniyor.

Genelgede ayrıca göstericilere biber gazı atılmadan önce uyarıda bulunulması, biber gazından önce tazyikli su kullanılması ve kapalı alanları, okulları, hastane, bakım evleri ve gösterilere katılmayan kişileri hedef almaktan kaçınılması gerektiği de ifade ediliyor. Ancak genelgede, gösteriler esnasında biber gazından kaynaklanan en ağır yaralanmaların temel sebebi olan göstericilere yakın mesafeden doğrudan hedef alınmasıyla ilgili herhangi bir ibare bulunmuyor.

Sinclair-Webb, “Genelge olumlu bir adım olmasına rağmen, temel eksiği biber gazı kapsüllerinin göstericilere doğrudan atılarak yaralanmalarına yol açan silah gibi kullanılmasını yasaklamamasıdır” dedi.

İstanbul’daki gösterilerin birçoğunu izleyen gazeteci Ahmet Şık, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne “Bazı polisler biber gazı kapsüllerini nizamȋ ateşliyordu, ama çoğunluğu doğrudan protestocuları hedef alarak, genellikle de yakın mesafeden atıyordu” dedi.

11 Haziran günü bir biber gazı kapsülü Şık’ın Irak’ta gazeteci olarak bulunduğu sırada kullandığı kaskına isabet etti. Şık, “eğer kask olmasaydı şu an en iyi ihtimalle, ben de diğer kurbanlar gibi komada olacaktım” dedi.

Polis sendikası Emniyet Sen sözcüsü de, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün sorularına cevaben polislerin biber gazını ve biber gazı tüfeklerini nasıl kullanacakları konusunda eğitildiklerini ve Gezi protestoları sırasında biber gazının yanlış kullanımının “eğitim meselesi değil durumu analiz edememe sorunu olduğunu” ifade etti.

Sözcü, uzun çalışma saatleri, yorgunluk, deneyimsizlik gibi sorunların yanı sıra polislerin amirlerinden ve yetkililerden aldıkları mesajların, bu ihlallerin meydana gelmesine neden olduğunu söyledi.

Tabip Odası’ndan Dr. Hüseyin Demirdiken, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne biber gazı kapsüllerinin başa ve bedenin üst bölümüne isabet etmesinden doğan bu kadar çok yaralanma gördükten sonra “amacın sadece kalabalığı dağıtmak değil cezalandırmak da olduğu” sonucuna vardığını söyledi.

Gezi Parkı protestoları sırasında başbakan ve diğer üst düzey hükümet yetkilileri ne itidal ve diyalogu teşvik etmeyi seçtiler ne de barışçıl gösteri hakkını tanıdılar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2 ve 9 Haziran tarihli konuşmalarında göstericileri “çapulcu” olarak tanımladı. Erdoğan, polisin söz konusu uygulamalarını “Polisimizi onlara [göstericilere] yedirmeyiz” ve “Bu meydanları anarşistlere, teröristlere mi bırakacaktık?” gibi yorumlarla savundu.

Hükümet üyelerinin nadiren de olsa, kuvvet kullanımının yer yer aşırı olduğunu kabul etmeleri de tacizkâr polislik taktiklerini durdurmadı. Başbakan Erdoğan, 18 Haziran günü AKP grup toplantısında “demokrasi sınavından geçtiğini” söylediği polisin yetkilerinin ve müdahale gücünün arttırılacağını kaydetti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün defalarca belgelediği gibi, Türkiye polis ve güvenlik güçlerinin ihlaller, aşırı kuvvet kullanımı, işkence ve kötü muamele ve yaşam hakkı ihlallerinden sorumlu tutulması konusunda oldukça kötü bir karneye sahip.

Özellikle barışçıl gösteriler bağlamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, en az üç defa Türkiye polisinin göz yaşartıcı gaz ve biber gazı gibi zararlı gazlar kullanmasıyla ilgili kaygılarını ifade etti. Sonuç olarak mahkeme, her bir davada yaralanmalarla ilgili olarak sorumlu tuttuğu Türkiye’nin insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağını ihlal ettiği sonucuna vardı.

 “Gezi protestolarının ardından polislik yöntemleri, karar verme ve en tepeye varacak şekilde emir komuta zinciri hakkında kapsamlı bir kamu soruşturması yapılması gerektiğini” ifade eden Sinclair-Webb, “Tekil olarak kıdemsiz memurlarca gerçekleştirilen ihlalleri kovuşturmak, polisin gelecekte de aynı şekilde davranmasını engellemek için yeterli değildir” diye konuştu.

 

Biber gazı fişeğiyle yaralanmalar: İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Yapılan Görüşmeler

Burak Ünveren, 31, 10 Haziran günü İstanbul’da görüşüldü
1 Haziran günü yakın mesafeden atılan bir biber gazı kapsülü, 31 yaşındaki Burak Ünveren’in sol gözüne isabet ederek gözünü kaybetmesine sebep oldu.

Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde oğretim üyesi olan Ünveren, Beşiktaş’taki evinden çıkarak gösterilerin yapılmakta olduğu sokağa doğru yürümeye başladıktan sonra olanları anlattı:

Yaklaşık üç dakika yürümüştüm ki, polisle burun buruna geldim. Birden biber gazı bombasıyla vurulduğumu fark ettim. Yere düştüm, bilincimi hiç kaybetmedim. Tanımadığım birileri gelerek beni kurtardılar. Beni öylece tutup bir araba buldular ve hastaneye götürdüler. Beni tutan ikinci gösterici “Yüzüme bak oğlum, gözünü kaybettin. Benim de gözlerimden biri yok. Hayat tek gözle de devam ediyor” dedi. Bunu duymak bana çok yardım etti.

Ünveren Şişli Etfal Hastanesi’nde polisin doğrudan kalabalığın üstüne biber gazı atması sonucunda kendisi gibi gözlerini kaybetmiş üç kişiyle daha aynı koğuşta yattığını söyledi:

Bana ateş ettiğinde polisin yaklaşık 40 metre kadar uzağımda olduğunu tahmin ediyorum. Bu şiddet eyleminin kasten yapıldığına neredeyse eminim. İki nedenle böyle söylüyorum: Polisin biber gazını 45 derecelik açıyla atması gerektiğini ve bunu yapmadıklarını biliyorum. İkincisi, benim gibi yüzlerinden vurulmuş başka göstericiler de vardı. Bu yüzden insanlara doğrudan ateş etmenin Türk polisinin sisematik bir politikası olduğuna inanıyorum.

 

Aydın Doruk, 48, 27 Haziran günü İstanbul’da görüşüldü
16 Haziran günü yakın mesafeden atılan bir biber gazı kapsülü 48 yaşındaki Aydın Doruk’un alnına isabet etti.

Grafik tasarımcı olan Doruk, son protestoların bazılarına katıldığını söyledi. “Başbakanın konuşmalarından bıkkınlık gelmişti. Gezi Parkı bizim için önemli. Oraya çocuklarımızla giderdik. Başbakan durumu yatıştırmak yerine daha da kötüleştirdi, daha şiddetlendirdi.”

15 Haziran’da polis Taksim Meydanı’nda göstericilere saldırarak, farklı yönlere doğru geri çekilmeye zorladı. Doruk bu esnada, göstericilerin çöp konteynerleri ve sokakta bulabildikleri şeylerle barikatlar kurduğu Harbiye bölgesinde protestoya devam etti.

Doruk, ertesi sabah saat 9.00 sıralarında Taksim tarafından 16 polisin gelmeye başladığını söyledi. Polis saldırdığında göstericilerin genellikle geri çekildiğini söyleyen Doruk, bu defa kendisi ve diğerlerinin yan sokaklardan birine çekilirken iki çıkışın da polis tarafından kapatıldığını gördüklerini anlattı:

Yaklaşık 10 polis ellerinde biber gazı silahlarıyla sokağın sonundan bize doğru gelmeye başladı ve biz de ana caddeye çıkamadık. 5-10 metre yakınımıza geldiklerinde biri tam alnımın ortasından vurdu. Herhangi bir uyarı yapılmadı. Doğrudan biber gazı atışıyla başladılar. Her tarafı kesif bir duman kapladı. Herkes çaresizce gazdan kaçmaya çalışıyordu. Çok canım yandı. Sanki geriye doğru bir kaç metre uçtum gibi hissettim ama dört kadın beni yakaladı ve düşmekten kurtardı.

Doruk’un eşi İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne kocasının götürüldüğü hastaneye gidişini anlattı:

Orada benzer yaraları olan birçok kişi vardı. Bir genç kız, yan tarafından biber gazı fişeğiyle vurulmuştu. Bir adamın kafasının arkasında biber gazı kapsülü yüzünden oluşmuş ciddi bir yara vardı.

Doruk 10 gün hastanede kaldı:

Doktorlar alnımda kalıcı bir göçük olacağını söylediler. Sinüslerim ve görmeyle ilgili kalıcı sorunlar yaşayabilirmişim. Ama bunu ancak zaman ve testler gösterecek. Sık sık başım dönüyor ve ağrım oluyor, o yüzden ağrı kesici alıyorum. Şimdilik masaya baktığım zaman başım ağrımaya başlıyor.

Tek bir polisin ceza alması önemli değil. Onlar sadece emirleri uyguluyor. Ama başbakan ve hükümet bu suçlardan yargılanmalı. Emri verenler, emniyet genel müdürlüğü cezalandırılmalı.

 

Ergin Şahin, 49, 27 Haziran günü İstanbul’da görüşüldü
1 Haziran’da yakın mesafeden atılan bir biber gazı kapsülü, İstanbul’da bir hastanede santral operatörü olarak çalışan Ergin Şahin’e isabet etti ve bacağını bileğinin hemen üstünden kırdı.

1 Haziran’da büyük protesto gösterisi başladığında Şahin’in bir arkadaşı Harbiye’deki gösterilere katılmaları önerisinde bulundu:

Sokaklarda birçok insan vardı. İnsan seli gibiydi. Bazıları oturuyor, bazıları plastik su şişelerinden yapılmış gaz maskeleri takıyordu. Göstericilerin hiç biri saldırgan değildi.

Saat 13.30 civarında bir Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) ve çok sayıda polis sokağa girdi. Şahin 10-15 polisin elinde gaz tüfekleri olduğunu ve doğrudan göstericilerin üstüne nişan alarak gaz fişeği attıklarını söyledi:

Polise arkamı döndüm. Ayağıma birşey çarptı. Birden uyuştu ve yere düştüm. Her yer gaz olmuştu ve tek düşünebildiğim kurtulmak için nereye gidebileceğimdi. Yerde emekliyor, kalın bir gaz bulutunun içinde yüzüyordum.

Şahin nihayet bir dükkânın kapısına ulaşabildi. İçeridekiler onu dükkâna alarak ambulans çağırdılar:

Bacağımın kırıldığını ancak dükkâna girdikten sonra fark ettim. Kemikler dışarı fırlamıştı ve ayağım sallanıyordu. Başta çok acı hissetmedim ama ambulansa götürülürken köpek gibi uluyordum.

Şahin’in bacağının alt kısmında metal bir destek kelepçesi var. Doktorların bu kelepçeyi altı ay boyunca kullanması gerektiğini söylediklerini aktaran Şahin, sonrasında bir ameliyat daha geçireceğini söyledi.

 

Sedat Yılmaz, 28, 27 Haziran’da İstanbul’da görüşüldü
2 Haziran’da, yakın mesafeden sıkılan bir biber gazı kapsülü, 28 yaşındaki Sedat Yılmaz’ın yüzüne isabet ederek burnunu kırdı.

Yılmaz, Taksim Meydanı’na kız arkadaşıyla birlikte gitti. Gece saat 11.00 civarı eve dönmeye karar verdiler. Dolmabahçe’ye vardıklarında havadaki biber gazını hissediyorlardı. Yoğun kalabalık nedeniyle yaklaşık 10 dakika oradan ayrılamadılar. İnsanların “hükümet istifa” diye bağırdığını söyleyen Yılmaz, 15 metre ilerisinde çok sayıda polis olduğunu anlattı. Göstericilerden bazıları polislere taş atıyordu:

Birden polis biber gazı atmaya başladı ve ortalık gaza boğuldu. Polise doğru döndüğümde bir polisin kapsül tüfeğini bana doğrultuğunu fark ettim. Ateş etti ve bir an için kapsülün dumanlar saçarak bana doğru gelişini gördüm.

Biber gazı kapsülü Yılmaz’ın yüzüne isabet ederek burnunu kırdı ve yanağında derin bir kesik oluşturdu. Yılmaz “Acımıyordu, ama başım uğulduyor, burnumdan ve yanağımdan kan boşalıyordu” dedi. Kız arkadaşının götürdüğü Dolmabahçe Camii’nde ilk müdahalesi yapıldı. Yılmaz, beş gün hastanede yattığını söyledi.

 

Hasan Kılıçgedik, 28 Haziran’da İstanbul’da görüşüldü
16 Haziran’da yakın mesafeden atılan bir biber gazı kapsülü 30 yaşındaki Hasan Kılıçgedik’e isabet ederek kafatasında 4,5 santimlik bir kırık oluşturdu ve burnunu kırdı.

Babasıyla birlikte bir inşaat şirketinde çalışan Kılıçgedik, polisin biber gazı ve tazyikli suyla Gezi Parkı’nı zorla tahliye ettiği 15 Haziran gecesi parkta olduğunu söyledi. Saat 9.00’da gerçekleşen tahliyenin ardından polis aleyhindeki gösteriler yan sokaklarda gece boyunca sürdü:

16 Haziran sabah saat 6.30 gibiydi ve ben Harbiye civarındaydım. Yoğun bir biber gazı bulutu vardı. Mavi kasklı ve kalkanlı iki polis bize doğru geldi ve biri yaklaşık 7 metre mesafeden doğrudan bana ateş etti. Gaz kapsülü alnıma çarparak sekti. Geriye doğru düşerken iki kişi beni tuttu ve hastaneye götürüldüm.

Polisin bana bilerek yaklaşıp yakın mesafeden hedef aldığına inanıyorum. Polisin bir başkasını plastik mermiyle yüzünden vurduğuna tanık oldum. Hemen yanımdaydı, yanağı kanıyordu.

 

Umur Can Erşahin,25 Haziran’da İstanbul’da görüşüldü
1 Haziran günü yakın mesafeden atılan bir biber gazı kapsülü, 27 yaşındaki Umur Can Erşahin’in başının sol tarafına isabet etti.

Hip-hop dans öğretmeni olan Erşahin, o akşam Taksim Meydanı’na gittiğinde polisin orada olmadığını ve herkesin şarkılar eşliğinde kutlama yaptığını anlattı. Beşiktaş’ta göstericilerin polisle çatıştığını duyunca neler olup bittiğini görmek için oraya gitti. Polis saldırdığında göstericilerle polis arasında kalmıştı:

Orada belki 150-200 polis ve birçok TOMA vardı. Hızla ve gaz tüfeklerini tam bize doğrultarak geliyorlardı. Birden, polisler 20 metre kadar ilerimizdeyken, her tarafım biber gazı oldu. Bir kaç saniye içinde herhalde 30 kapsül attılar. Dönüp kaçmaya başladım. Ama bir kaç adım atmıştım ki bir biber gazı kapsülü kafama isabet etti.

Yere düştüm. İlk anın acısından sonra pek bir şey hissetmedim. Ne duyabiliyor ne de vücudumu hareket ettirebiliyordum. Sürekli bilincimi kaybetmemem gerektiğini düşünüyordum.

Sonunda iki arkadaşı onu küçük bir sokağın içine çekerek, arka kapısından bir otele sokmayı başardılar. Burada bir tıp öğrencisi yarasını temizledi ve kanamayı durdurdu. Erşahin bütün bu süreç boyunca bayılmamak için mücadele ettiğini söyledi.

Nihayet bir ambulans gelerek Erşahin’i hastaneye götürdü. Burada doktorlar kafatasının çatladığını ve küçük bir kafa içi kanaması geçirdiğini söylediler. Hastanede beş gün yatan Erşahin baş dönmesinin hâlâ sürdüğünü söylüyor. Doktorlara göre tam olarak iyileşmesi üç-dört ayı bulacak.

 

Okan Göçer, 23, 28 Haziran’da İstanbul’da görüşüldü
1 Haziran günü, başına isabet eden bir biber gazı kapsülü, 23 yaşındaki Okan Göçer’in kafatasının sol tarafında 7-8 santimlik bir kırık oluşturdu.

Kocaeli’de bir fabrikada işçi olarak çalışan Göçer, 2005 yılından bu yana Taksim Meydanı’ndaki 1 Mayıs gösterilerine katılıyor. 1 Haziran günü saat 14.30 sularında Taksim Meydanı’na bir kaç yüz metre uzaktaki İngiliz Konsolosluğu’nun yan sokağında olan Göçer, burada çok sayıda polisin bulunduğunu ve polis o bölgede henüz gaz atmaya başlamasa da sokaktakilerin havadaki gaz kokusunu hissettiklerini söyledi:

O kadar çok polis vardı ki. Ordu gibiydiler. Onlardan sadece 5-6 metre uzaktaydım ama insanlara kaçmamalarını ve saklanmamalarını söylüyordum. Göstericilerin hiç biri şiddet kullanmıyordu. Eğer polis bize ateş açmazsa biz de onlara bir şey yapmayacaktık. Prensibimiz buydu.

Aynı bölgede bulunan teyzesi de Göçer’le aynı fikirde: “Ortalık şenlik havasındaydı.”

Göçer, 10 polisin ellerindeki gaz tüfekleriyle aniden ortaya çıktıklarını ve her birinin başka üç polis tarafından korunduğunu anlattı:

Birden ortaya çıktılar. Herhangi bir uyarı yapmadılar. Doğrudan saldırdılar. Çok fazla atış yaptılar –öylece ateş etmeye başladılar. Biri beni başımdan vurdu. Polisin beni insanları kaçmamaları için ikna etmeye çalıştığım için kasten hedef seçmiş olabileceğini düşünüyorum.

Vurulma anını veya sonrasında neler olduğunu hatırlamıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün incelediği bir tıbbi rapor da Göçer’in hastaneye geldiğinde baygın olduğunu doğruluyor. Kafatasının ön kısmındaki kırık için acilen ameliyata alındı ve doktorlar Göçer’i iki haftadan uzun bir süre uyuttu. Uyandıktan sonra durumu ağır ağır düzeldi ve hastaneden taburcu edildi.

Ama üç gün sonra ağrı ve enfeksiyonlar nedeniyle ailesi Göçer’i tekrar hastaneye götürdü. İnsan Hakları İzleme Örgütü kendisi ve ailesiyle olaydan yaklaşık dört hafta sonra, 28 Haziran’da görüşme yaptığı sırada hâlâ hastanedeydi.

Doktorlar kendisi ve ailesine büyük olasılıkla kalıcı bir hasar olmayacağını söylediler. Ama Göçer, ağrısının olduğunu ve yaşadığı olayın kendisini değiştirdiğini ifade ediyor:

Kendimi iyi hissetmiyorum. Ben neşeli ve umut dolu, iyimser bir insandım ama artık böyle hissetmiyorum. Gözlerimde ve kafamda bir sorun var.

 

Seçil Sucu, 21, 25 Haziran’da İstanbul’da görüşüldü
3 Haziran’da yakın mesafeden atılan biber gazı kapsülü Seçil Sucu’nun sol gözünün hemen üzerine isabet etti.

Sucu sabah saat 3.00 sıralarında Dolmabahçe’deki gösterilerdeydi. Futbol taraftarlarının yakındaki İnönü Stadyumu’ndan bir kepçe getirip TOMA’nın üstüne doğru sürdüğünü anlattı. Bir süre sonra kepçe yanmaya başlayınca Sucu bir yan sokağı kullanarak bölgeden uzaklaşmaya çalıştı ama polis sokağı kapattığı için tekrar ana caddeye çıkmak zorunda kaldı:

Kıstırılmıştık. Polisin ne kadar uzakta olduğuna bakmak için dönünce aralarından biri gaz tüfeğini doğrultarak bana doğru koşmaya başladı. Kaçacak yer olmadığı için tek yapabildiğim kafamı korumaya çalışmak oldu. Tam arkamı dönmeye başlamıştım ki gaz kapsülü deniz gözlüğüme çarparak kırdı. Kafamın içinde ziller çalıyordu ve sonra her yer sessiz ve bembeyaz oldu. Demek ki insanlar böyle ölüyormuş diye düşündüm.

Birkaç kişinin onu tutarak uzaklaştırmaya çalıştığını, ama polisin onlara vurmaya devam ettiğini söyleyen Sucu, “Gözlüklerim kanla dolmaya başlamıştı. Sonra ne olduğunu gerçekten hatılamıyorum” dedi.

Tıbbȋ raporlara göre kafatasında 6 santimlik bir kırık olduğunu ve tam olarak iyileşmesinin aylarca süreceğinin söylendiğini anlatan Sucu şöyle devam etti:

Evde yalnız kalmaya korkuyorum ve sınır kriz geçiriyorum. Sürekli kafama bir darbe gelip kırığın açılmasına sebep olacak ve öleceğim diye korkuyorum.

 

Berkin Elvan, 14, ailesiyle 26 Haziran günü İstanbul’da görüşüldü
16 Haziran günü, sekizinci sınıfı yeni bitiren 14 yaşındaki Berkin Elvan, muhtemelen yakın mesafeden atılan bir biber gazı kapsülü yüzünden ağır kafa yaralanması geçirdi.

Berkin, anne-babası ve iki kızkardeşiyle İstanbul’un Okmeydanı semtinde yaşıyor. 15 Haziran günü o ve ailesi mahalledeki gösterilere katıldılar. Baba Sami Elvan, “Tüm mahalle sokaklardaydı” dedi.

Sabaha karşı aile eve döndü ve annesi kahvaltıyı hazırlarken Berkin yakındaki fırından ekmek almak üzere evden çıktı. Devamını babası şöyle anlatıyor:

Birden birisi zili çaldı. İnsanlar dışarıda Berkin’in kafasının kırıldığını ve hemen aşağı gelmemizi söyeyerek bağırıyordu. Aşağı indiğimde etrafta yoğun duman ve sokakta da polisler vardı. Ne olduğunu görmek çok zordu. Arkadaşları Berkin’i hastaneye götürmüşlerdi bile. Biz hastaneye vardığımızda ameliyattaydı.

Berkin’in avukatı Evrim Deniz Karatana tanığın, polisin Berkin’i 10-15 metre mesafeden biber gazı kapsülüyle vurduğunu gördüğünü söyledi. Deniz Karatana tıbbi raporda da Berkin’e sert bir objeyle vurulduğunun yazdığını belirtti. Berkin’in kafatası kırıldı ve beyin kanaması geçirdi. Avukatın ifadesine göre doktorlar Berkin’in barut koktuğunu, bunun da yakın mesafeden ateş edildiğini gösterdiğini söylediler. Berkin’in babası da şunları söyledi:

Ccedil;aresiziz ve zor dayanıyoruz. Eve gitmek istemiyorum çünkü oğlum orada değil. Hâlâ uyutuyorlar ama umudumuzu hiç kaybetmiyoruz. O mücadele ediyor. İyileşeceğinden eminim.

Berkin’in durumu ciddiyetini koruyor.

 

Lobna Allamii, 34, arkadaşı ve ailesinden biriyle 28 Haziran’da İstanbul’da görüşüldü
31 Mayıs günü polisin Taksim Meydanı’nda gerçekleştirdiği biber gazı saldırısı sırasında, 34 yaşındaki Lobna Allamii de başından ağır yaralandı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Allamii’nin tam olarak nasıl yaralandığını tespit edemese de, koşullar ve yaraların doğası, sebebin yakın mesafeden atılan biber gazı kapsülü olduğuna işaret ediyor.

Allamii, arkadaşlarını ziyaret etmek ve bir kaç aydır çalıştığı Almanya vizesini yenilemek için İstanbul’a gelmişti. Hükümetin Gezi Parkı planlarına üzülen Allamii, 31 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda düzenlenen oturma eylemine katıldı. Eylem esnasında beraberinde olan Hülya Ertaş, meydanda yaklaşık 500 kişinin barışçıl bir gösteri için toplandığını ve göstericilerden hiçbirinin herhangi bir şiddet eyleminde bulunmadığını söyledi.

Ertaş, aniden ve herhangi bir uyarıda bulunulmadan polisin TOMA’lar ve biber gazıyla saldırdığını söyledi. Allamii ve Ertaş saldırıdan kaçmak için meydanın ortasına doğru koştular. Ama, alçak bir bariyerden atlamaya çalışırken birbirlerini kaybettiler. Bir süre sonra Ertaş, –ne kadar sonra olduğunu hatırlamıyor– yerde, meydandan çıkışları engelleyen bir sıra polisin yanında birinin yattığını gördü:

Aniden yerde yatanın Lobna olduğunu fark ettim. Yanına koştum. Bir-iki saniye sonra nöbet geçirmeye başladı. Polisten yardım istedim ve onu yakındaki ambulansa taşımayı başardık. Ne olduğunu görmedim ama onu ilk gördüğümde polis sadece 10-12 metre uzakta duruyordu ve yerde hâlâ gaz tüten kapsüller vardı.

Allamii’nin yerde yatarken görüntülerini de içeren polis saldırısının videosu Ertaş’ın İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne anlattıklarını doğruluyor.

Allamii’nin kardeşi Fatin Allamii, doktorların Lobna hastaneye ulaştığında bilincinin kapalı olduğunu, kafatasının kırılmış ve başının sol tarafının ağır yaralı olduğunu anlattıklarını söyledi. İlk olarak sol tarafı ameliyat edilmiş. 24 saat dolmadan sağ tarafta başlayan iç kanama yüzünden ikinci kez ameliyat etmek zorunda kalmışlar. Fatin Allamii, yaralara ve iki taraflı beyin kanamasına bakıldığında, Lobna’ya sert ve hareket eden bir objeyle vurulduğunun anlaşıldığını söyledi.

Allamii 24 gün uyutuldu. Doktorlar kardeşine artık hayati tehlikenin kalmadığını söyledi. Her ne kadar hasar görmüş olan konuşma ve görme yetisinin tam olarak geri gelip gelmeyeceğini söylemek için henüz çok erken olsa da, Lobna’nın duyma ve kısmi felç olan sağ kolunu hareket etme yetisini yeniden kazanacağına inanıyorlar.

 

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country
Topic