Skip to main content

Burma: Rohingya Müslümanların ‘Etnik Temizliği’ne Son Verin

Arakan Eyaletinde İnsanlığa Karşı İşlenen Suçların Cezasız Kalması ve İnsani Kriz

(Bangkok, 22 Nisan 2013) – İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) bugün yayınladığı rapor vesilesiyle yaptığı açıklamada, Haziran 2012’den bu yana Arakan Eyaleti’nde Rohingya Müslümanlarına karşı etnik temizlik girişimlerini sürdüren Burmalı yetkililerin ve Arakanlı grupların insanlığa karşı suç işlediklerini bildirdi.

153 sayfalık “‘Yapabileceğin Tek Şey Dua Etmek’: Burma’nın Arakan Eyaletindeki Rohingya Müslümanlarına Yönelik Etnik Temizlik ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar” başlıklı rapor 125 binden fazla Rohingya ve Rohingya olmayan Müslüman ahalinin zorla yerlerinden edilmelerinde ve süregelen insani krizde Burma hükümetinin ve yerel makamların oynadıkları rolü irdeliyor. Burmalı yetkililer, cemaat liderleri ve Budist rahipler, devlet güvenlik güçlerince desteklenen etnik Arakanlıları Ekim 2012’de Müslümanların yaşadıkları mahalle ve köylere koordineli saldırılar düzenleyerek halkı terörize etmeleri ve zorla yer değiştirmeleri için örgütlediler ve teşvik ettiler. Bu süreçte ve sonrasında yerinden edilmiş onbinlerce Müslüman evlerine geri dönemedikleri gibi, insani yardıma erişimleri de engellendi.

“Burma hükümetinin Rohingyalara karşı yürüttüğü etnik temizlik girişiminin, insani yardımdan yararlanmalarına engel olmak ve seyahat özgürlüklerini kısıtlamak suretiyle bugün de sürdürüldüğüne” dikkat çeken İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya direktör vekili Phil Robertson, “Hükümet bu ihlalleri derhal sona erdirmeli ve faillerden hesap sormalıdır; aksi takdirde ülkedeki etnik ve dini azınlıklara yönelik şiddetin devam etmesinin sorumlusu olacaktır” dedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Haziran 2012’de Arakanlar ve Rohingyalar arasında yaşanan mezhep çatışmasının ardından hükümet makamlarının camileri tahrip ettiğini, şiddet kullanarak toplu gözaltılar yürüttüğünü ve yerinden edilmiş Müslümanlara yardım ulaştırılmasını engellediğini bildirdi. Arakanlı çeteler, aylarca süren toplantılar ve etnik temizliği teşvik eden kamuya yönelik beyanlardan sonra 23 Ekim günü dokuz kasabadaki Müslüman topluluklara saldırdı. Silahlı çeteler, köyleri yerle bir edip insanları öldürürlerken hükümet güçleri bir kenarda durmakla yetindi ya da saldırganlara yardım etti. Bu saldırılarda hayatlarını kaybedenlerin bir bölümünün toplu mezarlara gömülmesi, sorumlulardan hesap sorulmasını da zorlaştırıyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Haziran ve Ekim aylarında yaşanan şiddet ve ihlal dalgasının ardından Arakan Eyaleti’ne giderek saldırıların yaşandığı kasaba ve köylerle yerinden edilenlerin yaşadığı bütün büyük kampların yanı sıra gayrı-resmi kampları da ziyaret etti. Raporda, kötü muameleye maruz kalmış veya tanık olmuş Rohingya ve Rohingya olmayan Müslümanlar ile Arakanlıların yanı sıra, şiddet fiillerini örgütleyen ve şahsen işleyenlerden bazıları ile yapılmış 100’den fazla görüşmeyle derlenen bilgilere yer verildi.

Arakan Eyaleti’nde görev yapan tüm devlet güvenlik güçleri, yani yerel polis, Lohn Thein toplum polisi, Nasaka olarak adlandırılan kurumlarararası sınır kontrol gücü, ordu ve donanma yaşanan vahşette, saldırıları engellemeyerek veya doğrudan fiilen bu saldırılara iştirak ederek rol aldı. Bir asker, köyü yakılırken kendisini korumasını isteyen bir köylüye “Yapabileceğin tek şey hayatlarınızı kurtarsın diye [Tanrı’ya] dua etmek” diye karşılık verdi.

Yerinden edilmiş Rohingyalar, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, Ekim ayında ellerindeki maşatlar, kılıçlar, ev yapımı silah ve Molotof kokteylleriyle kalabalık gruplar halinde köylerine saldıran Arakanlıların güvenlik güçleri tarafından nasıl görmezden gelindiğini, kimi zaman da güvenlik güçlerinin onlara katıldıklarını anlattılar. Bazı durumlarda birbirlerinden oldukça uzakta bulunan kasabalara eş zamanlı saldırılar düzenlendi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından elde edilen ve Haziran’dan bu yana saldırıya maruz kalan 13 kasabadan yalnızca beşinin durumunu belgeleyen uydu görüntülerinde, 27 ayrı yıkım alanı olduğu görülüyor. Bu görüntülerin kapsadığı toplam 348 hektarlık alanda çoğu Müslümanlara ait 4 bin 862 yapının yıkılmış olduğu anlaşılıyor.

En ölümcül olay 23 Ekim’de, Mrauk-U Kasabası’nın Yan Thei Köyü’nde gerçekleşti. Bir gün boyunca süren katliamda en az 70 Rohingya öldürüldü. Önceden yapılan saldırı uyarılarına rağmen güvenliği sağlamak üzere görevlendirilen az sayıda toplum polisi, yerel polis ve ordu mensubu da sorumluluklarını yerine getirmektense, Rohingyaların kendilerini savunmak için taşıdıkları sopa ve diğer basit silahlara el koyarak işlenen cinayetlere yardım ettiler. Öldürülenler arasında kesici aletlerle doğranmış 28 çocuk da bulunuyordu; bu çocuklardan 13’ü ise 5 yaşından küçüktü. Katliamdan sağ kurtulan 25 yaşındaki biri İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne yaşananları şöyle anlattı: “Askerler bize önce ‘Siz hiç bir şey yapmayın, biz sizi koruyacağız, sizi kurtaracağız’ dediler, biz de onlara güvendik. Ama sonra sözlerini tutmadılar. Arakanlılar bizi kolayca dövdü ve öldürdü. Güvenlik güçleri bizi onlardan korumadı.”

Robertson “Ekim’de Arakanlı çeteler Müslüman yerleşim bölgelerine saldırırken güvenlik güçleri ya görmezden geldiler veya katliam ve kundaklamalara katıldılar” dedi. Robertson şöyle devam etti: “Hükümet, olayın üstünden altı ay geçmesine,ve yaşananların farkında olmakla kalmayıp bunu durdurabilecek güce sahip olmasına rağmen, ölüm ve yıkımın sorumlusu olarak ‘toplumsal şiddeti’ suçlamaya devam ediyor.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Ekim ayındaki saldırılardan önce ciddi bir yerel örgütlenme olduğuna da dikkat çekti. Rohingya karşıtı faaliyetlerin örgütlenmesindeki en etkili iki grup ise yerel Budist rahipler tarikatı (sangha) ve 2010 yılında Arakanlı milliyetçilerin kurduğu Rakhine Milletleri Kalkınma Partisi’ydi (RNDP). Bu gruplar ve diğerleri, Haziran–Ekim ayları arasında Rohingya aleyhine bir çok el ilanı ve duyuru yayınladı. Bu ilanlarda Rohingya etnik kimliğinin varlığı doğrudan ya da dolaylı olarak inkâr ediliyor, Rohingyalar her türlü kötülüğün sorumlusu olarak gösteriliyor ve ülkeden atılmaları çağrısı yapılıyordu. Kimi beyanatlarda “etnik temizlik” tabiri de kullanıldı. Bu beyanatlar, genellikle düzenlenen toplantılarda, duyduklarından dolayı en ufak bir endişeye kapılmayan yerel ve ulusal yetkililerin ve eyalet görevlilerinin gözleri önünde yapılıyordu. Yerel yetkililer, politikacılar ve rahipler de kamuya yönelik beyanlarıyla veya zor kullanarak Müslümanları seyahat özgürlüklerinden, geçimlerini sağlama olanaklarından, pazara ve insani yardıma erişimden mahrum etmek için  çaba sarfettiler. Tüm bunlarla amaçlananın Müslümanları yıldırarak evlerini ve bölgeyi terk etmelerini sağlamak olduğu açıkça anlaşılıyor.

“Yerel yetkililer ve cemaat liderleri, kanlı çete saldırıları öncesinde adeta bir ön hazırlık yapar gibi, elbirliğiyle Müslüman nüfusu kötüleme ve yalnızlaştırma girişimlerine ortak oldular” diyen Robertson şunları söyledi: “Dahası merkezi hükümet, katliamın yaşandığı günden bu yana sorumluların cezalandırılması veya zorla yerinden edilen Müslümanlara yönelik etnik temizliğin sona erdirilerek haklarının iade edilmesi için hiçbir girişimde bulunmadı.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü Arakan Eyaleti’nde dört toplu mezara ait kanıtlar ortaya çıkardı. Bunlardan üçü Haziran ayındaki şiddet eylemlerinin hemen sonrasına tarihlendirilirken, birinin de Ekim’deki olaylardan sonra kazıldığı anlaşılıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü, güvenlik güçlerinin suç delillerini karartmak için toplu mezarları bilerek kazdığını, bu şekilde sorumluların hesap vermelerini ve adaleti fiilen engellediklerini belirtti.

Örneğin, 13 Haziran’da hükümete ait bir kamyon, eyalet başkenti Sittwe’nin hemen dışındaki, yerinden edilmiş Rohingyaların yaşadığı kampın yakınına 18 çıplak ve yarı çıplak ceset bıraktı. Kurbanların bazıları öldürülmeden önce “domuz bağı” yöntemi kullanılarak ip veya plastik şeritlerle bağlanmıştı. Askerler cesetleri yerinden edilmiş Rohingyaların yaşadıkları kampın yakınına bırakarak, etnik temizlik politikası paralelinde bir mesaj veriyor, bölgeyi temelli terk etmeleri için gözdağı veriyordu.

Cesetlerin kamp yakınına bırakıldığına tanık olan bir Rohingya erkeği, gördüklerini “Cesetleri tam buraya attılar. Üçünde mermi yarası vardı. Bazılarında yanık izleri, bazılarında ise bıçak yaraları olduğu görünüyordu. Mermi izlerinin biri cesedin alnında, bir diğeri de göğüsteydi” diyerek anlattı.

Burma hükümetinin yerinden edilmiş Rohingyalara gönderilen insani yardımı sistematik olarak engellemesi yüzünden Arakan Eyaleti’nde büyük bir insani kriz yaşanıyor.

125 binden çok Rohingya ve Rohingya olmayan Müslüman ile daha az sayıda Arakanlı, Haziran ayından bu yana Arakan Eyaleti’ndeki yerinden edilmiş kişilere tahsis edilen kamplarda yaşıyor. Başkan Thein Sein hükümeti bir yandan bu bölgelere yapılan üst düzey diplomatik ziyaretlere ev sahipliği yaparken, diğer yandan kamplara insani yardımın ulaşmasını etkin biçimde engelliyor. Yerinden edilmiş Müslümanların bir çoğu gıda, barınak, su, hijyen, okul ve tıbbi bakımın bulunmadığı aşırı kalabalık kamplarda yaşıyor. Güvenlik güçleri bazı bölgelerde yerinden edilmiş Müslümanları koruyor olsa da, esasen daha çok gardiyan gibi davranarak pazara, geçim kaynaklarına ve birçoğunun ciddi anlamda ihtiyaç duyduğu insani yardıma erişmelerini engelliyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü on binlerce Rohingya’nın yağmur mevsiminin başladığı Mayıs ayından önce daha yüksek yerlere gitmemesi halinde suyla bulaşan bir dizi ölümcül hastalığa maruz kalacaklarına da dikkat çekti.

“Arakan Eyaleti’ne yardımın ulaşmaması koordinasyon eksikliğinden değil, hükümetin yerinden edilmiş Müslümanların yardıma ve seyahat özgürlüğüne erişimi konusundaki liderlik zaafiyetinden kaynaklanıyor” diyen Robertson, “Tamamen öngörülebilir ve önlenebilir bir insani krizin kapıda” olduğu konusunda da uyarıda bulundu:  “Yağmurlar başlayıp kampları sel bastığında suyla taşınan hastalıklar da hızla yayılacak.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü yerinden edilmiş Rohingyalarla köy ve kasabalarına geri dönme haklarına ilişkin hiçbir istişarede bulunulmadığına dikkat çekerek,bu durumun da uzun vadede gerçek niyetin bu halkı tecrit etmek olduğuna dair kaygıları arttırdığını vurguladı.

Yardım ve koruma alamayan, şiddet ve kötü muameleye maruz kalan onbinlerce Rohingya Bangladeş, Malezya veya Tayland’a ulaşabilmek umuduyla Haziran ayından bu yana deniz yoluyla ülkeden kaçıyor ve daha binlercesinin de aynı yola başvuracağı anlaşılıyor. Bu deniz yolculuğu şimdiden yüzlerce kişinin ölümüne neden oldu.

Uluslararası hukukta insanlığa karşı işlenen suçlar, bir hükümet veya örgüt tarafından sivil halka yönelik yaygın ve sistematik saldırılar kapsamında işlenen suçlardır. Haziran ayından bu yana Rohingyalara karşı işlenen insanlık suçları arasında cinayet, zorunlu iskân, sınır dışı etme ve zulüm gibi suçlar bulunuyor.

Resmi bir hukuk terimi olmasa da “etnik temizlik”, bir etnik veya dini grubun, başka bir etnik veya dini grubu belirli bir coğrafi bölgeden, şiddet içeren ve terörize edici yöntemlerle kasten çıkarma politikası olarak tarif edilir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Rohingya halkına yapılan eziyetin dayanağının etnik ayrımcılık yaparak Rohingyaların Burma vatandaşlığını tanımayan 1982 tarihli Vatandaşlık Kanunu olduğunu bildirdi. Kanunda vatandaşlık hakkı tanınan sekiz “ulusal ırk”tan biri olarak sayılmadıklarından, Rohingyaların vatandaşlık haklarından yararlanabilmek için atalarının 1948 yılında bağımsızlığın ilanından önce Burma’da yaşadıklarını kanıtlayacak “maddi delil” sunmaları gerekiyor. Ancak Rohingyali ailelerin çoğu için bu şartın yerine getirilmesi neredeyse imkânsız.

Hükümet ve Burma toplumu Rohingya halkını açıkça Burma’nın “ulusal ırkları”ndan biri olarak değil, bugün Bangladeş olarak tanınan bölgeden gelmiş yasadışı göçmenler olarak görüyor. Bu nedenle de Rohingyaların tam vatandaşlık hakları dikkate bile alınmıyor. Resmi hükümet beyanlarında Rohingya halkından söz edilirken “Bengalli”, “sözde Rohingya” veya aşağılayıcı bir tabir olan “kalar” kullanılıyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Burma hükümetine 1982 tarihli Vatandaşlık Kanunu’nda değişiklik yaparak ayrımcı hükümleri iptal etmesi ve Rohingyaların çocuklarına vatandaşlık hakkı tanıması çağrısı yapıyor. Söz konusu değişikliğin yapılmaması durumunda Rohingyaların çocukları vatansız sayılacaklar.

Robertson “Burma, insanlığa karşı işlenen suçları araştıracak, mağdurların yerlerini tespit edecek ve zararlarının tazmin edilmesini sağlayacak bağımsız bir uluslararası komisyonun Arakan Eyaleti’ne gelmesine izin vermelidir” dedi. Robertson şöyle devam etti: “Burma’ya bağış yapan ülkeler artık uyanıp Rohingya halkının yaşadığı dramın ciddiyetinin farkına varmalı ve hükümetten kötü muameleyi derhal sona erdirerek yerinden edilmiş Müslümanların köylerine ve kasabalarına güvenle dönmelerini teşvik etmesini, Arakan Eyaleti’ndeki ölümcül şiddet döngüsünü kırmak için de hesap verebilirliği sağlamasını talep etmelidirler.”

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country